« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

17 Nis

2007

Milliyetçilik mi? Hani nerede?

Ahmet ALTAN 17 Nisan 2007

Doğrusu ya, ben öyle moda laflara kendimi kaptırıp gitmekten pek hoşlanmam.

Yılların içinde şunu öğrendim, nefesi kuvvetli biri hızlı bir şekilde bağırdı mı o laf bütün ülkeye dalga dalga yayılır.

Bir zaman sonra bir gerçek gibi kabullenilir.

Beş yüz sineması olmayan ama beş yüz bin kahvehanesi olan bir ülkede bir lafı yaymak o kadar da zor değildir.

Düşünün ki o kahvehanelerin her birinde mutlaka bir emekli “devlet görevlisi” vardır.

Ve, onlar tuhaf bir şekilde birbirine benzeyen cümleleri tekrarlarlar.

“Komünizm” bu ülkeye o kahvehanelerdeki konuşmalarla “geldi”.

Ama hiçbirimiz komünizmi görmedik.

Sadece lafını işittik.

Şimdi de “milliyetçiliğin yükseldiğini” duyuyorum.

Ama ne garip daha bir tek kalabalık bir “milliyetçi” miting de görmedim.

En “milliyetçi” parti MHP’nin bütün partileri arkasına takıp dörtnala iktidara koştuğunu gösteren bir tek kamuoyu araştırması yok.

Milliyetçiliği de ardında bırakıp “faşizme” zıplamış partilerin hiçbir şehirde kalabalık bir toplantısı olmuyor.

Sadece bir laf ürkütücü bir hayalet gibi dolaşıyor ülkenin üstünde.

“Milliyetçilik yükseliyormuş.”

28 Şubat’tan önce de “şeriat” geliyordu.

Yüz tane uzun sopalı, sarıklı, cüppeli Aczmendi, gelen şeriatın kanıtı olarak şehir şehir geziyordu.

Neredeler şimdi o Aczmendiler?

Türkiye’de milliyetçiler yok mu?

Var.

Faşistler yok mu?

Var.

Ama onlar sokaklarda, halkın arasında değil, daha ziyade devletin kadroları içindeler.

Bence bu laf da zaten oralardan yayılıyor.

Mümtaz’er Türköne, Radikal’de Neşe Düzel’le yaptığı konuşmada, “yeni ulusalcılık Özel Harp dairesinin ideolojisi” dedi.

Bence doğru bir saptama.

Bu saptamanın ışığında baktığınızda, milliyetçiliğin değil “kendi ideolojisini” yaymak isteyen gücün sesinin yükseldiğini görürsünüz.

Özel Harp Dairesi’nin sesi yükseliyor.

Kafkayen bir fısıltı gibi gazete sütunlarından, televizyon kanallarından bir uğultu gibi yayılıyor.

“Milliyetçilik yükseliyor.”

Ama bir tek kalabalık milliyetçi miting görüntüsü de yok.

İnsanlar akın akın milliyetçi toplantılara koşmuyorlar.

Devlet kademelerinden gelen “milliyetçi”, dünyaya kapanmayı arzulayan sesler artıyor sadece.

“Milliyetçilik yükseliyor…”

Ama halkın arasında değil, devlet kademelerinde.

Benim görebildiğim kadarıyla, Türkiye’de yükselen şey “milliyetçilik” değil.

Ümitsizlik.

AKP’nin, bu garip “milliyetçilik yükseliyor” çığlığına gereksiz yere kapılıp Avrupa Birliği’nden kopmasıyla birlikte ümitsizlik de yoğunlaşmaya başladı.

İnsanların ümitleri hayalleriyle beslenir.

İktidar partisinin pek de akıllıca gözükmeyen politikalarıyla bu ülke hayallerini kaybetti.

Hedefsiz kaldı.

Yeni çağın rekabetçi enternasyonalizmi, hayalsiz ve ümitsiz bir ülkeyi korkuttu.

İnsanlar geleceklerinden korkar oldular.

Bu korku, bu hayalsizlik, bu ümitsizlik gerçek bir zemine oturmuyor.

Daha üç yıl önce, Avrupa Birliği’nin kapılarının açıldığı günlerde bu ülkede soluduğumuz o ümit dolu havayı hatırlayın.

Ve bunu bugünkü ümitsizlikle kıyaslayın.

Biraz daha akıllı, biraz daha kararlı, paniğe biraz daha az yatkın bir iktidarımız olsaydı bugün bu ümit devam ediyor olacaktı.

Ülke bu kadar sessizleşmeyecek…

“Milliyetçilik yükseliyor,” çığlığı bu kadar gür biçimde duyulmayacaktı.

Bugün ülkede bir karanlık var.

Bu karanlık, göğümüzü kapatan kocaman bir balonun gölgesi.

Karanlık ve gölge gerçek…

Ama bir “balonun” karanlığı ve gölgesi o.

Biraz daha akıllı bir iktidarla o balon iki günde patlardı.

Gene de patlayacak.

Çünkü bir balon o.

Hatalardan kaynaklanan bir ümitsizlikle şişirilmiş bir balon.

Şimdi o balonun bir gerçek olarak kabul edildiği günleri yaşıyoruz.

Siz bu ülkenin önüne yeniden bir hedef, bir hayal koyun…

Ümitlerini yeniden canlandırın…

Bakın o balon nasıl patlayacak…

Ülkenin üstüne düşen o koyu gölge nasıl kayboluverecek.

“Milliyetçilik yükseliyor” inancı, o balonun gölgesinden başka bir şey değil bence.

Ve, o gölgenin “en karanlık” yerinden yayılıyor.

Ama gölgeler gerçek değildir.

Onun için bir tane bile kalabalık bir milliyetçi miting göremezsiniz.

Bütün ümitsizliğine rağmen bu halk “içine kapanarak”, bugüne kadar elde edilmiş haklardan geri dönerek zengin ve mutlu olamayacağını hissediyor.

Ümitsizlikle homurdanıyor.

Ama milliyetçiliğin kucağına doğru da koşmuyor.

Önümüzde seçimler var.

“Milliyetçilik yükseliyor” diyenlerden kaçı, bu seçimlerde toplam milliyetçi oyların yüzde yirmiyi geçeceğini iddia ediyor.

Yüzde yirmiyi de doğrusu cömertçe söylüyorum.

Var mı böyle söyleyen biri?

Oyları yüzde yirmiyi bile bulmayan nasıl bir “patlama” bu, nasıl bir yükseliş?

Psikolojik savaş hızlandı sadece.

Amacı da iktidarı korkutmaktı.

Korkuttu da…

Onların korkudan yaptıkları hatalar “milliyetçilik yükseliyor” fısıltısının ülkede dolaşmasına yol açtı.

Türkiye yolundan dönmez.

Çünkü bu ülke, yeryüzündeki diğer bütün ülkeler gibi, dünyanın bir parçası…

Ve, dünyayla birlikte hareket eder kaçınılmaz olarak.

Bu ülkede sadece milliyetçiliğin değil düpedüz faşizmin yükselmesini isteyenler var.

Hep de olacak.

Ama bu ülke hiçbir zaman onların istediği yönde gitmedi.

Şimdi de gitmeyecek.

Beceriksiz bir iktidarımız olduğu için ümitsizliğimiz arttı biraz.

Seçimlerden sonra herkes gerçekleri daha iyi görür.

O zamana kadar siz mitingleri izleyin biraz.

Devlet desteği olmadan kendiliğinden toplanmış yüz bin kişilik bir milliyetçi miting görürseniz o zaman yeniden konuşuruz.

Ama o güne dek beni bağışlayın…

Ben öyle her duyduğum lafın peşinden koşmam.

Size tavsiyem…

Siz de koşmayın.

Ziyaret -> Toplam : 125,21 M - Bugn : 89296

ulkucudunya@ulkucudunya.com