« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

22 Nis

2009

Atina treninde ölümüne takip / Can Dündar

01 Ocak 1970

ASALA'NIN kaderi 15 Temmuz 1983 günü değişti. O gün Paris Orly havaalanında bombalı bir saldırı düzenlediler. 2'si Türk 6 kişi öldü. 63 kişi de yaralandı.



Kurbanların üçü Fransız, biri Amerikalı'ydı.



Türkiye'nin diplomatlarına yapılan saldırılar karşısında kılını kıpırdatmayan Fransa, kendi yurttaşları öldürülünce ayağa kalktı.



ASALA, hem Fransa'nın koruma kalkanı ve ekonomik yardımı kaybetti, hem de kamuoyu desteğini...



Sonun başlangıcı bu oldu... Şimdi delinen koruma kalkanından içeri sızmanın tam zamanıydı...



BOMBALAR PATLIYOR



ASALA'ya karşı eylemler düzenlemekle görevli 6 kişilik özel tim, işte o günlerde Paris'e gitti.



Türkler'in yoğun olarak yaşadığı bir semtteki Windsor Opera oteline yerleştiler.



Timin başındaki kişi İran pasaportu taşıyordu. Bir diğeri Ürdünlü rolündeydi. Bir ay çiçek yağı fabrikasının ihracat temsilcisi olarak görünüyordu.



Birbirlerini tanımıyormuş gibi davrandılar. Buluşmak gerekince bir cafe'de randevulaşıyorlar, eylem zamanı ve yerini konuşuyorlardı.



Orly katliamından tam 12 gün sonra Paris'te bazı Ermeni bürolarından patlama haberleri gelmeye başladı. Önce 27 Temmuz'da Alfortville'deki Ermeni Kültürevi ve ASALA basın bürosu bombalandı, ertesi gün de Ermeniler'e ait bir radyoevinde bombalar patladı.



Yine o günlerde Fransız polisini arayan bir kişi, Champs Elysee yakınlarındaki St. Jeanne de Chantal Ermeni kilisesinin bahçesine bir torba içinde bomba konulduğunu ve 15 dakika sonra patlayacağını haber verdi.



Fransız polisi bombaya ulaştığında patlamaya 4 dakika kalmıştı.



İhbar telefonunda kısık bir sesle Fransızca konuşan kişi timin lideriydi. Bombayı özellikle yakalatmış, böylece masumları hedef almadan, bir güç gösterisi yapmak istemişti.



ÇATLI'LAR DEVREDE



Paris'te bombaların patladığı gece BBC televizyonu, dönemin Dışişleri Bakanı İlter Türkmen'le bir röportaj yaptı. "Türk gizli servisinin, Avrupa'ya gönderdiği timlerin ASALA'yı çökertmek için operasyonlar yaptıkları doğru mu" diye sordu.



Türkmen "Hayır, biz bu tür eylemlere başvurmayız" diye yanıtladı.



Oysa o sıralar bir vurucu tim Paris'te çalıştığı gibi, resmi raporlara göre bu söyleşiden 2,5 ay sonra 22 Ekim 1983'te Avrupa'da Abdullah Çatlı'yla yeniden temas kurulacak ve uzun pazarlıklardan sonra kendisi ve ekibi de ASALA'ya yönelik eylemlere davet edilecekti.



Abdullah Çatlı'nın eşi Meral Çatlı'nın Susurluk Komisyonu'ndaki ifadesine göre Haluk Kırcı'nın idam kararı bu pazarlık sayesinde durdurulmuştu. Şimdi Paris'te aynı amaç için çalışan, ancak birbiriyle organik bağı olmayan iki ayrı grup vardı. Hem de iki ekip de aynı patrona bağlıydı. Birbirlerini tanımıyorlardı, ama hedefleri birdi:



ASALA ve liderleri... Özellikle de Ara Toranyan...



Toranyan, işin beyinlerinden biriydi. Bütün eylemlerde başı çekiyordu.



22 Mart 1983 günü arabasına bomba konulmuş, ancak patlamamıştı. Daha sonra babasının emlak dükkanına bırakılan bomba da patlamamıştı.



Sonra bir kez suikast denenmiş, Paris'in banliyösü Dreux'de bir market girişinde tam vurulacakken, yanındaki korumanın Fransız olduğu fark edilip infaz son anda durdurulmuştu. Çünkü muhtemel bir çatışmada Fransız koruma da ölecek, Fransa giriş çıkışları kapatacak ve iş büyüyecekti.



KÖPRÜDE SUİKAST



Toranyan'ın kullandığı araba saptandı. Türkiye'de benzer bir araba incelemeye alınıp, bomba yerleştirme talimi yapıldı. 5 Aralık 1983'te Toranyan'ın arabası yeniden bombalandı. Ancak Toranyan bu saldırıdan da yaralı olarak kurtulmayı başardı.



Bu saldırıdan 2 hafta sonra tim mensupları bir Ermeni'yi izlemeye aldılar.



Ankara'dan, "Ne yapıp edip bitirin bu işi" diye talimat gelmişti.



Artık hedefe kilitlenmişlerdi.



Ve 21 Aralık sabahı, Paris müthiş bir suikasta tanık olacaktı. Her sabah Seine nehri üzerindeki Pont De L'Alama köprüsünü geçerek karşıdaki büfeye gazete almaya giden bir hedef, o sabah yakın takibe alındı. Gözcüler, kiraladıkları Peugeot marka bir sebze kamyonunun içindeki etrafı kollarken "hedef", pardesülü bir adam tarafından köprünün sahanlığına kadar "mevcutlu" getirildi. Orada bir başka pardesülü bekliyordu. Birkaç saniye bakıştılar. Başına geleceği anlayınca kaçmaya yeltendi. Tam o sırada pardesüler açıldı ve silahlar çıktı.



Susturucu takılmış tabancalarıyla hedefi kurşun yağmuruna tutan pardesülü saldırganlardan birinin, ateş ederken "Şerefsiz" diye bağırdığı duyuldu.



"Hedef", çapraz ateşte kurşun yağmuruyla yere yıkıldı.



Az sonra Fransız polisi, Eyfel kulesi manzaralı bu güzel köprünün sahanlığında üzerinde 10 kadar kurşunla yatan cesedin pozisyonunu tebeşirle işaretlerken iki tim elemanı onları uzaktan seyrediyorlardı.



TORANYAN SANDILAR



Tim mensupları, o gün öldürdükleri kişinin ASALA'nın en önemli isimlerinden Ara Toranyan olduğuna inandılar hep...



Ancak Ara Toranyan çok değil, birkaç ay sonra protesto yürüyüşlerinde yeniden ortaya çıkacaktı.



Vurulan başka biri miydi, yoksa tıpkı Güneydoğu'daki "Yeşil" efsanesi gibi ASALA da Toranyan ismini bir efsane olarak yaşatmaya mı çalışıyordu; bilinmez.



Bilinen şu ki, Paris'te patlamalar 1984 baharında da sürdü.



28 Nisan 1984'te Tahran'da Işık Yönder'e düzenlenen suikast ve hemen ertesi gün Paris'te Ermeni soykırım anıtının açılışının ardından, 4 gün sonra 3 Mayıs 1984'te Alfortville banliyösünde üç yerde peş peşe bombalar patladı. "Birileri" işe koyulmuşlardı; ancak bombalanan hedeflerden biri olan cafe'nin hep Ermeniler'in gittiği kahve değil, onun tam karşısında, Ermeniler'le hiç ilgisi olmayan bir Fransız kahvehanesi olduğu sonradan anlaşılacaktı.



Sonunda bu bombalamaların bir kısmına imza atan Abdullah Çatlı, 1984 yılı Ekim ayında uyuşturucu ticaretinden yakalanıp hapsedildi.



Diğer ekip ise, Yunanistan'a geçti... Orada daha büyük bir hedefin peşindeydiler:



ASALA lideri Agop Agopyan'ın...



DOKTOR OPERASYONU



Operasyonun son durağıydı Atina... Ve aranan hedef, her akşam Pire banliyö seferiyle Atina'ya gidiyordu.



16 Kasım 1984 gecesi banliyö treni yine son sefer için hazırdı. 3 kişilik timin her bir üyesi "hedef"in her gece bindiği vagonun 3 kapısını tutmuşlardı. Birinin elinde bir "doktor çantası" vardı. Açıldığında içinden enjektör ve çeşitli ilaçlar çıkıyordu, ama asıl taşıdığı şey, astarında gizli olan susturuculu silahtı.



Plana göre "hedef" içeri girdikten sonra her biri bir kapıdan girerek "iş"i bitireceklerdi. Ancak işler beklendiği gibi bitmedi. Trenin kalkış vakti geldiği halde beklenen adam gelmediği için, "doktor" ve bir tim elemanı vagondan uzaklaştılar. Tam diğer elemana da "Gel" iaşareti yapıyorlardı ki, "Beklenen av" birdenbire istasyona girdi ve hızla vagona daldı.



...tabi 3 numaralı tim elemanı da peşinden...



Şimdi "av" ve "avcı" aynı vagon içinde bir aradaydılar. Üstelik "avcının güvendiği silah", "doktor"un çantasında kalmıştı.



10 dakikalık yol bitip de son tren, son vagona yanaştığında, "av" ölüydü.



Ancak bu kez "Avcı" da kanlar içindeydi. Şiddetli bir boğuşma olmuş, ve tünel ışıklarına, bir bıçağın sivri ucundan yansıyan ışıltılar karışmıştı.



"Avcı", kanlar içinde yaptığı maceralı bir yolculuk sonucu İskeçe üzerinden karargahına dönebildi. Başındaki yarayı ise ömür boyu o eylemin anısı olarak saklayacaktı.



VE FİNAL



Tıpkı Paris'teki hedefin Toranyan olup olmadığı resmen anlaşılamadığı gibi, Atina'da trenden ölü inen kişinin Agop Agopyan olup olmadığı da hep tartışma konusu oldu. Gerçek Agopyan'ın 1988'de evinin önünde bir örgüt içi hesaplaşma sonucu öldürüldüğü kayıtlara geçti.



Ancak bilinen o ki, Atina'daki o kanlı boğuşmadan hemen sonra, tam 11 yıldır süren ASALA saldırıları bıçakla kesilir gibi durdu.



Kimbilir belki de birileri gerçekten bıçakla kesmişti.



Rantını yemek başkalarına kısmet olacaktı.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 30208

ulkucudunya@ulkucudunya.com