Çernobil Faciası'nın içindeki facia / Ergün Göze
01 Ocak 1970
ÇERNOBİL Faciası'nın üzerinden yıllar geçti. Avrupa'da ve bilhassa Kuzey Avrupa'da panik yarattı. Her işte olduğu gibi Türkiye'de de kokusu sonra çıktı. Yine her işte olduğu gibi Türkiye'de, akıl ve mantık, ilim ve hakikat değil de dedikodu ve asparagas, bu meselede de hakim oldu.
Tirajdan başka kaygı tanımayan ve haber özürlüsü basınımızın zaman zaman nöbet geçirmeye başladığı ve Karadeniz'de kanser vak'aları çoğalıyor, sebep Çernobil diye yayına başladığını kaç defa gördük. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nun açıklamaları ve aldığı tedbirler ve yayınlara verdiği ilmi cevaplar bir tarafa bırakılıyordu. Bunlara kimse inansın da istenmiyordu. Çünkü bundan daha ala işletilecek bir haber kaynağı olabilir miydi? Karadeniz illerinden birisinde bir kanser vakası mı oldu? Gelsin Çernobil.
Hedefteki insan da, o zaman TAEK Başkanı olan Prof. Ahmet Yüksel Özemre idi. Özemre, Türkiye'nin ilk atom mühendisidir. Çok parlak bir tahsil hayatı vardır. Fakülteyi, imtihanlarını zamanından önce verdiği için bitirdiği halde, diplomasını ancak yurt dışında doktorasını yaptıktan sonra, müddet dolduğu zaman alabilmiştir. Tahsil ve öğretim hayatında çok disiplinli olan Özemre, idarecilikte de çok disiplinli başarılı ve büyük sorumluluk şuuru içinde olan bir insandır. Bir tek insanın değil kanser, kendi yüzünden nezle olduğunu bilse kahrolacak kadar vicdan ve sorumluluk haysiyetine maliktir. Ama basınımızın inadı sayesinde hakkında bir sürü de dava açılmış ve hepsi reddedilen tazminat talepleri karşısında kalmıştır. Vatan deyince yüreklerinde başka bir coğrafyayı taşıyan bazı köşe yazarları tarafından vatan haini ilan edilmiştir.
Bir gönül adamı olan Özemre, bütün bunları kitaplarında belgeleriyle ortaya koymuş hatta bir de Şu atomdan neler çektim isimli müstakil susturucu kitap yazmıştır... Tabii bu kavganın altında asıl, termik santrallerle, atom santralleri arasındaki ticari rekabet yatmaktadır. İlmin sesine de kimse bakmamaktadır. Özemre'nin sahasıdır. Onu itham eden gazetecinin sahası ise tirajdır, gündemde kalmaktır.
Şu son günlerde bile bu mesele kaşınmak istenmektedir. Ama 5 Eylül 2005 günü saat 17.40 da, Viyana'da Birleşmiş Milletler'in Uluslararası Atom Ajansı'nın ve BM'nin sağlık bölümlerinin de katkılarıyla yüz uzmana hazırlatmış olduğu son ve kati Çernobil raporu açıklanmıştır. Bu rapora göre, Çernobil kazasında sağlık meselesi ancak Çernobil'in etrafında otuz ve yüz kilometre çaplı iki daire içine münhasırdır. Çernobil'den bin 200 kilometre ötedeki Türkiye ile bir alakası olamaz... Bu dairede Karadeniz kıyıları yoktur. Rapor, bu bahsedilen daire içindeki altıyüz bin kişiden -iki yüz bini acil müdahale elemanıdır- kaç kişinin ölebileceğini de hesaplamış ve bu rakamı 3 bin 946 olarak vermiştir. Dünya Sağlık Teşkilatı'nın raporuna göre ölümlerin yüzde 22'si zaten kanserden olmaktadır.
Türkiye'yi etkilemez
Böylece ortaya çıkmıştır ki, Türkiye için Çernobil Faciası, sağlık problemi yaratacak noktada değildi ve bundan sonra da değildir. İkincisi, TAEK'nın açıklamaları yerinde ve doğrudur. Üçüncüsü de bu yayınlar sebebiyle Türk çayı çok zarar görmüştür. Dördüncüsü ODTÜ raporundaki çaydan alınan radyasyonun bile gelecek nesillerde sağlık sorunu yaratacağı iddiası kof bir masaldan ibarettir. Kısacası mesele Birleşmiş Milletler raporuyla da ilm” araştırma bakımından sonuçlanmıştır.
Ama bizde sonuçlanmaz. Greenpeace Türkiye temsilcisi, hemen Birleşmiş Milletler raporunu, okumadan ve tamamını incelemeden NTV'nin sorusu üzerine, Nükleer enerji lobisinin eseri olarak nitelendirmiştir. Aynı şüphe daha çok Greenpeace'in termik santraller lobisinin aleti olduğu yolunda ileri sürülemez mi? Böyle bir iddia nerede görülmüş. İlmi bir rapora, ilmi cevap verilmesi gerekmez mi? Hayır gerekmez. O ilim nerede ki verebilsin?
Allah'tan ki Ahmet Yüksel Hoca, sağlam inançlı, kamil bir insan. Gerçek bir münevver, bu patırtı esnasında da sözcü hanımın boyu kadar kitap yazdı. Kitaplarının bir bölümü fikri, bir bölümü edeb” sahada idi. Son ikisini ise bilhassa akademik kariyer yapmak isteyen istidatlı gençler okusun isterim. Akademik yıllarım, Yirminci Yüzyıl'da Fiziğe yön verenler. Ben bu yazımda kamuya yön verenlerin encamını anlatmaya çalıştım.
Böyle ciddi kitaplardan faydalananlar bu ülkeyi yönlendirirlerse, basınımızın bu zavallı hali de ortadan kalkar.