Çağlayanlar - Ahmet Hikmet Müftüoğlu
01 Ocak 1970
Çağlayanlar’da yer alan hikayeler tamamen vatani ve milli duygularla yazılmış nesirlerdir. Trablusgarp Savaşı dolayısıyla kaleme aldığı Padişahım Alınız Menekşelerimi, Veriniz Gülümü adlı hikayesi, Anadolu insanının mert ve heybetli yapısının dile getirildiği Üzümcü hikayesi, Göç destanından alınan bir konu etrafında oluşturulmuş Altın Ordu hikayesi gibi konusunu Türk destanlarından, Türk tarihinden ve şahit olduğu Trablusgarp, Balkan, I. Dünya ve Kurtuluş Savaşlarının uyandırdığı derin duygu ve acılardan alan ve toplam 18 hikayeden oluşan Çağlayanlar halka milli ve vatani bir şuur kazandırmak amacıyla da kaleme alınmıştır.
GÖNÜL HANIM / Ahmet Hikmet Müftüoğlu
Ahmet Hikmet Müftüoğlu’na Milli edebiyat içindeki asıl yerini kazandıran eseridir “Gönül hanım”. Türkçü düşünceye sahip yazarın fikirlerini roman sahasında gerçekleştirdiği bir eseridir. “Turancılık” ülküsünü savunan tezli bir romanıdır.
Ahmet Hikmet Bey bu eserinde Türk gençlerine dedelerinin geldiği Anayurdu tanıtıyor ve Türklerin orada ne büyük bir devlet ve medeniyet kurduklarını haber veriyor. Büyük Türkçü edib kendisini kaybeden Türk’e. “kendini bul!” diyor.
“Gönül Hanım” romanında I. Dünya Savaşı sırasında Kafkas cephesinde Ruslara esir düşen bir askerin Türkistan’daki esir kampında “Gönül” adlı bir Tatar kızının rehberliğinde eski Türk ülkelerini dolaşmasını ve ülkü birliği yaptığı bu kızla arasındaki sevdayı anlatıyor.
Yazar, burada Türk coğrafyasının farklı taraflarında yaşayan kahramanlarını bir araya getirerek onları Orhun Abideleri’ni bulmak, Türk dünyasına tanıtmak için uzun bir seyahate çıkarır. Kendisini romanın kahramanlarından “Mehmet Tolun’la “özdeşleştirmiştir.
Türkiye’nin yükselerek Batı medeniyetleri seviyesine yükselmesi için neler yapılması gerektiğini de onun aracılığıyla anlatır. (Gönül hanım, Tasvir-i Efkar’da tefrika, 1920, yeni yayını 1971)
1917 Eylülü Romanın asıl kahramanı Üsteğmen Mehmet Tolun, harbin başında Ruslara esir düşmüştür. Mehmet Tolun, ilk önce Kafkasya’da Hazar Denizinde ıssız bir adada Ural’ın doğusunda İrbit Şehrinde bir süre kalmış, sonra Sibirya’da Krasnoyorsk’ın altı kilometre kuzeyinde Grodok denilen harp karargâhına getirilmiştir. Rusça ve Almanca bilen Tolun, esareti sırasında bu dilleri ilerletme fırsatı bulur. Öyle ki Tolun, artık Rusça ve Almanca yazılı ilmî eserleri anlayabilecek hale gelmiştir. Bir gün Rodloff, Thomson, Le Cog gibi Müşteşriklerin Ural – Altay dilleri ve milletleri hakkındaki neşriyatlarından 5 – 10 cilt almış, yağmur nedeniyle bir lokantaya girip bunları karıştırmaya başlamıştır. Bu sırada bir Tatar genci ve onun kız kardeşiyle tanışmıştır. Tatar genci Ali Bahadır Bey, kız kardeşi ise Gönül Hanım’dır. Üç genç de Türk kültür ve medeniyet tarihine büyük bir ilgi duymaktadır. Türk dili, tarihi ve coğrafyası hakkında hareketle konuşmaya başlarlar. Üzerinde durdukları asıl konu Türk dili ve tarihiyle ilgili bütün keşif ve seyahatlerin neden Batılı araştırmacılar tarafından yapıldığıdır. Türlerden hiç kimse ana yurda ilmî bir heyet içinde gidememiştir.
Hepsi Orhun abidelerine gidip Bilge ve Költigin Abidelerini görmek isterler. Böylece bu seyahati aralarında kararlaştırırlar.
Tolun, bu ilk Türk tarihî ve ilmî seyahatine “Gönül Hanım Sefer Heyeti” adının verilmesini teklif eder; çünkü ilk fikir ve teşvik Gönül Hanım’dan gelmiştir. Çok geçmeden onlara Macar teğmenlerden “Kont Bela Zichy” de katılır. 20 Şubat’ta 4 kişi Moskova’dan trenle yola çıkarlar.
On gün süren tren yolculuğunda şu güzergâhı izlerler: Moskova – İrkutsk – Baykal Gölü’nün batı kıyısı – Udinsk… Udinsk’ten Selenga Nehri vadisinden güneye doğru inerler. Arbunovk ve Selenginsk şehirlerini geçtikten sonra Kâhta’ya varırlar. Bu, Çin Moğolistan’ı ile Sibirya sınırı üstünde, Rusya’daki son merhaledir. Bundan sonra Ken dağlarının Kene silsilesini ve Karan Kovi boğazını aşarlar ve Urga’ya gelirler. Urga rastladıkları ilk Moğol kasabasıdır. Burada bir ay kalırlar, şehri gezerler ve daha sonraki yol için hazırlıklarını tamamlarlar. Bundan sonra at sırtında yolculuk ederler. Bu yolculukları önceki yolculuklarına benzemez. Bu yolculukları daha yorucu ve eziyetlidir. Tula ırmağını takip ederek Navon Çeren’e gelirler. Bundan sonra Bitik Ula Dağın’dan geçerler. Burada bazı granit taşlara rastlarlar. Ali Bahadır, bu taşlar için Rusça eserlere başvurarak şimdiye kadar bunların hiçbir şarkiyatçı tarafından okunmadığını söylerler.
Bereket kuyusunu geçerek Batu Han tepelerine varırlar. Burada bir bir “bitig ula” yani yazılı dağ vardır. 2’si Tibetçe, 1’i Eski Türkçe olmak üzere 3 kitabeden ibarettir. Fakat bunlar zamanla çok aşıldığından almak mümkün olmamıştır.
4 Temmuz’da Budist Moğolların en meşhur mabedi olan Erden Su’ya gelirler. Burada mabedi ve kütüphaneyi gezerler. 6 Temmuz’da Uygurların başkenti olan Karabalgasın’a gelirler. Burası artık terk edilmiş bir şehirdir. Karabalgasın harabelerini gezerler. Tolun burada Orhun Abideleri’nin keşifleri hakkında bilgi verir. Burada on beş kadar kitabe vardır. Bunlara “Üç Dil Kitabeleri” denmektedir. Bunları istinsah ederler.
10 Temmuz’da Koşo Çaydan’a doğru hareket ederler. Orhun ırmağının sağ tarafındaki yokuşa tırmanırlar. Tepeden kuşbakışı Orhun’u ve yaylaları görürler.
“Sarı ve kırmızı renkte kuru ot, kum ve taşların ortasında Orhun nehri kıvrılmış uyuyan bir ejder gibi hareketsiz durmaktadır.”
Akşama doğru Köl Tigin Abidesine varırlar. Hepsi son derece heyecanlıdır. Tolun, abidelerin 732 de dikilmesi ve 1917 yılındaki durumu hakkında bilgi verir. Abidelerin bulunduğu külliyeyi gezerler. Birkaç gün abidelerin yasını almakla, onları okumakla uğraşırlar. Rodloff ve Thomsen’in çıkardıklarındaki eksiklerinin halli ve tamamlanması ile meşgul olurlar.
Bu eserde Türkçülük ideolojisi ana tema olurken geri plânda bir aşk konusu da işlenmiştir. Bu aşk da Mehmet Tolun’la Gönül Hanım arasındadır. Ancak Mehmet Tolun utangaç ve çekingen olduğu için Gönül Hanım’a açılamamaktadır. Eserin sonlarına doğru yeni Orhun Abidelerinde Gönül ile Tolun’un nişanlanma töreni yapılır.
Bu sırada heykellerden birinin kopmuş başının bir Moğol’da olduğunu öğrenirler ve bunu satın alırlar. Kont bunu Tolun’la Gönül’e hediye olarak alır.
Birkaç aylık bir ayrılıktan sonra Tolun’la Gönül evlenirler ve Bebek’teki evlerine yerleşirler.
Tolun, Koşoçaydam heykeliyle kitâbelerin yalarını Müze-i Hümâyun’a bağışlar ve seyahatnamesini yayınlamak için hazırlıklara başlar. Gönül de kız öğretmen okulu açmaya teşebbüs eder.