Yorum: Rakamlar Erdoğan'ı kurtarır mı?
Banu Güven 01 Ocak 1970
Erdoğan Türkiye'nin büyüme oranından söz ettiği konuşma sırasında, yerdeki polis kumanyasından kalanları toplamaya çalışan insanları gördü mü acaba? O insanlar kimdi, hikayeleri neydi, bilemeyeceğiz ama Erdoğan’ın övündüğü büyüme rakamlarının halkın refahıyla ilgisi olmadığını biliyoruz. Hükümetin ve ona bağlı kurumların verdikleri rakamların mutlak olarak ya da tek başlarına gerçekleri yansıtmadığını da.
Türkiye'nin 2021'in ikinci çeyreğinde yüzde 21,7'lik büyüme ile tarihinin en yüksek yıllık büyüme oranlarından birini kayda geçirdiği doğru, ama can alıcı soru, bu sıçramanın nereden kaynaklandığı. Cevabı ise, biraz düşünürseniz bulabileceğiniz kolaylıkta: Geçen yıl, yani 2020’de pandemi etkisiyle yaşanan ekonomideki durgunluk, canlanmanın onun üzerine gelmesi.
Peki enflasyon? Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK’in açıkladığı gibi yüzde 19,58 mi , yoksa Enflasyon Araştırma Grubu ENAG’ın hesaplarından çıkan yüzde 44,7 mi gerçeği yansıtıyor? TÜİK’in rakamlarını esas alacak olursak, gıda ve alkolsüz içecek fiyatlarında görülen yüzde 28,79'luk yıllık artışa ne demeli? İnsanların pazarlardan, mitinglerden artan gıdaları toplamaları bu yüzden olmasın? TÜİK’in verdiği üretici fiyatlarındaki yıllık yüzde 43,96 oranındaki artışın hayata nasıl yansıyacağını da göreceğiz. Gıdada üretici fiyatlarının Eylül 2021'de yıllık yüzde 38 artış kaydettiğini de buraya yazalım.
Merkez Bankası rezervi eksi 45 milyar 350 milyon dolar
Gelelim Merkez Bankası rezervlerine… Erdoğan’ın son konuşmasında iddia ettiği gibi, Merkez Bankası döviz rezervi gerçekten 122 milyar dolar mı? Hayır. O rakam Merkez Bankası’nın brüt rezervi. İçinden toplam döviz yükümlülükleri ve SWAP miktarını çıkardığımda, Ekim 2021 için bulduğum gerçek döviz rezervi eksi 45 milyar 350 milyon 786 bin 706 dolar. Rakamla şöyle bir şey oluyor: -45.350.786.706 dolar.
Asgari ücret 316,54 dolar
Merkez Bankası’nın son başkanının yüreği hop ediyor olmalı. Ama etmiyor da olabilir. Çünkü aynı yürekle gitti, faiz indirdi. Döviz aldı başını gitti. Net asgari ücret 316 dolar 54 sent oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklanamaz bir inadı var. Hakikati yadsıma inadı. İktidarına mal olabilecek hataları üst üste yapma inadı. Ekonomi politikalarına karışmak, faizleri ısrarla indirtmek, antidemokratik uygulamaları sürdürmek, hukukun üstünlüğünün ayakları altına alınmasına yol açmak gibi. Bütün bunları yaparken, bir taraftan da dış yatırıma olan ihtiyacı büyüyor. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'ye verdiği notlar ise yatırım eşiği denen sınırın epey altında. Erdoğan ekonomik gidişata ne bahane ararsa arasın, 2013’ten bu yana tepetaklak gidişin bizatihi sorumlusunun kendi yönetimi olduğu gerçeği ortada ve seçmen de bunu her gün bizzat yaşıyor.
Erdoğan’ın sözünü ettiği servet memlekette belli bir zümrenin elinde toplanmış vaziyette. Memleketin ekonomisi tepetaklak giderken, o zenginler, en son Pandora Belgeleri’nde ortaya çıktığı gibi, Off-Shore hesaplarda tuttukları paralar ve bu türden fimalarla yaptıkları işlemlerde “vergiden kaçınıyor.” Yine de onlar baştacı ediliyor. Ahmet Cengiz’e geçilen 425 milyon TL'lik vergi affı, Demirörenler'in kamunun Ziraat Bankası’ndan aldığı 750 milyon dolarlık krediyi geri ödemediği iddiası, bunların hepsi daha ay başında bütçesini denkleştirmeye çalışan halkın aklında.
Otoriter ve totaliter rejimlere dair değişmeyen bir kural var. Bu tür iktidarlar kendi sonlarını hazırlıyorlar. O son er ya da geç geliyor. Bu gidişle Erdoğan için gelecek seçimler, 7 Haziran 2015 seçiminden sonra çoğunluğu kaybedeceği ikinci seçim olacak. Bu kez muhalefet öncekine göre daha kalabalık ve safları sıklaştırmış şekilde yürüyecek gibi görünüyor. Eğer böyle olursa, Erdoğan’ın kurduğu, her yetkiyi elinde topladığı sistem de nihayete erebilir. Türkiye iyileştirilmiş bir parlamenter sisteme dönerse, memlekete demokrasi, kurumlara bağımsızlık gelir, hukukun üstünlüğü ilkesi de yeniden hayata geçerse, belki o zaman ekonomi de düzelme şansını yakalar.
Banu Güven