Türkiye’nin Afganistan Politikasının Gerçeklik Testi
Galip Dalay 01 Ocak 1970
Pek çok ülkenin Afganistan’dan ayrılmakta olduğu bir zamanda Türkiye Afganistan’da kalmanın yollarını arıyor. Ankara, Kabil Havalimanı’nın işletilmesine yardımcı olarak Afganistan’da, zamanla daha farklı hedeflere ulaşmasını sağlayabilecek, bir yer edinebileceğine inanıyor(du). Ne var ki Afganistan krizi giderek bölgesel bir nitelik kazanıyor ve bu bakımdan Afganistan’ın komşularının asıl önemli roller üstlenmesi mukadder görünüyor. Güvenlik konusunda bir role sahip olmayacak olan Türkiye ise burada en iyi ihtimalle ancak ikincil derecede bir oyuncu olur.
Ankara’nın başka amaçlarına ulaşmak üzere Afganistan’dan faydalanması için öncelikle Kabil havalimanı üzerinden alacağı rolün teknik ya da sivil bir rol değil, güvenlik boyutu olan bir rol olmasını, kısmen ülkede etkili olabileceği başka bir nüfuz kaynağının bulunmadığını düşündüğü için, istiyor.
Mesela Afganistan’da diplomatik rolü Katar oynuyor; sadece birçok ülke Doha’da Taliban ile ilişki kurduğu için değil, aynı zamanda Afganistan’a hem sivil hem de teknik destek sağlayabileceği için. Ayrıca Türkiye’nin Afganistan’la bir deniz ya da kara sınırı yok. Dolayısıyla buradaki etki potansiyelini, önemli bir role sahip olduğu Suriye, Dağlık Karabağ ya da Libya gibi bölgelerle karşılaştırmak mümkün değil.
Taliban Türkiye’nin havalimanını işletmesinde, kısmen uluslararası aktörlerle ilişkilerini sürdürmek ve kendine yönelik uluslararası tecridi önlemek için, Katar’ın yanında bir rol üstlenmesini onaylamış görünüyor. Ancak Türkiye’nin oynayacağı role önemli bir güvenlik boyutu eklemekten de geri duruyor. Türkiye, Taliban’ın göstereceği direncin üstesinden gelmek için esnek davranıyor görünüyor ve direk olarak askeri kullanmak yerine havalimanında sınırlı sayıda özel kuvvetle desteklenen özel bir güvenlik şirketini kullanabilir.
Siyasi cephede Türkiye, Türk hükümetinin yurt içi anlatısına yardımcı olacağı için, Taliban’ın Afganistan’ın yeni kabinesinde Özbek veya Türkmenler gibi Türki figürlere yer vermesini istiyordu. Taliban ise ne siyasi cephede ne de güvenlik cephesinde Türkiye’nin taleplerini karşılamadı. Ayrıca Taliban Türkiye’ye sınırlı bir güvenlik rolü vermeyi kabul etse dahi bunun Ankara’nın emellerine ulaşmasına yardımcı olması pek mümkün gözükmüyor.
Türkiye Ne Elde Etmeyi Umuyor?
Ankara, ABD ile ilişkilerini iyileştirmek için Afganistan’ı bir kaldıraç olarak kullanmak, Avrupa karşısında da – özellikle göç konusunda – bir kozu olsun istiyor. Afganistan’ın olası bir yeniden inşa sürecinde de rol almak, Orta ve Güney Asya jeopolitiğinde bir yer edinmek amacında.
Peki bu hedefler ne kadar gerçekçi? Erdoğan hükümetinin asıl motivasyonu, Afganistan’ı Biden yönetimiyle ilişkisini düzeltmek için kullanmaktı. Türkiye ile ABD/Batı arasındaki ilişkiler son yıllarda derin bir krizde ve iç politikada otoriterleşme eğiliminin artışı, dış politikada da jeopolitik ayrışma tarafların aralarını açtı. Erdoğan kullanışlı bir jeopolitik krizin Türkiye’nin değerini ABD’ye hissettireceğine inanıyor görünüyordu ve Afganistan’ın da, Biden yönetimiyle ilişkileri düzeltmeye yardımcı olabilecek böylesi bir kriz olabileceğine inanmış olmalı.
Afganistan’daki durum, ABD – Türkiye ilişkilerinde kullanılan dilde bir değişime neden oldu. ABD’li yetkililer, Türkiye’den stratejik bir müttefik ve çok kıymetli bir ortak olarak söz etmeye başladılar – Biden yönetimi şimdiye dek bundan kaçınmıştı. Fakat Afganistan’ın ilişkilerde bunun ötesinde bir etkide bulunması pek olası gözükmüyor. Afganistan’ın bundan bir veya iki yıl sonra ABD için ne kadar önemli olacağı en iyi ihtimalle kuşkulu. ABD Afganistan dosyasını ardında bırakmayı istiyor, Ankara ise aynı dosyayı ilerleyen yıllarda Afganistan ile ilgili olmayan amaçları için kullanmayı arzuluyor. Dolayısıyla, her iki taraf Afganistan dosyasına farklı anlamlar yüklüyor. Erdoğan’ın kısa bir süre önce BMGK’nın açılışına katılmak için gittiği ABD seyahatinden Biden ile bir görüşme ayarlayamadan dönmüş olduğu gerçeği, ABD’nin Türkiye’nin Afganistan’daki potansiyel rolüne ne kadar önem verdiğini gösteriyor.
Avrupa hükumetleri, yeni Afgan mülteci dalgasının kıtaya yönelmesi ihtimalinden endişeli ve bunun önünü kesmek için transit bir ülke olan Türkiye ile çalışmaya istekli olacaklar. Göç ve mülteciler konusundaki iş birliği, Türkiye ve AB arasında son yılların en somut angajman alanlarından biri oldu. Ancak, böyle bir iş birliğinin derinliği ve bu iş birliğine dair beklentiler önemli ölçüde mülteci akınının boyutuna bağlı olacaktır. İlaveten, mülteciler meselesi hükümeti iç politikada daha kırılgan kılacaktır. Dolayısıyla, bu mesele hükümetin dış politikada elini güçlendirirken içeride ise onu daha kırılgan kılan bir mahiyete sahip.
Afganistan’ın muhtemel yeniden inşasında rol oynama beklentisine gelince, Türkiye’nin bu alanda oynayabileceği rol, Çin’in oynayacağı rolün yanında sınırlı kalacaktır.
Afganistan aracılığıyla ABD’yle ilişkilere dair muratlar karşılanmayınca, hükümet muhtemelen bundan sonra daha Afganistan merkezli bir dil kullanabilir. Özellikle de Afganistan’ın Orta Asya/Türkî dünya ve Orta Asya jeopolitiği için ifade ettiği anlam üzerinden bir dil epey muhtemel görünüyor. Başka bir ifadeyle, resmi söylemde, Türkiye’nin Afganistan politikasının Orta Asya/Türk dünyası boyutu daha fazla telaffuz edilmeye başlanacak. Ancak böylesi bir etnik dayanışma dili ağırlıklı olarak Peştun bir yapı olan Taliban’ı rahatsız edecektir. Benzer şekilde, Çin ve Rusya da böylesi bir dilden rahatsız olacaklardır. Dış politikada böylesi bir dilin getirisi götürüsünden fazla olacaktır. Buna karşın, bu dil iç politikadaki kullanışlılığı nedeniyle muhtemelen kullanılmaya devam edecektir.
Güney Asya boyutu açısından, Türkiye’nin hem Afganistan hem de Pakistan ile, geniş bir Afgan diasporası da dahil olmak üzere, Taliban’dan önce var olan ve Taliban’dan sonra da devam edecek olan köklü kültürel, siyasi ve ticari bağları var.
Ankara, uluslararası kabul görmek için Taliban’ın Peştun olmayan isimlere daha fazla yer veren, daha kapsayıcı bir kabineye yer vereceğini ve özellikle katı Şeriat uygulamaları ve kadın hakları hususlarında daha pragmatik bir yaklaşımı tercih edeceğini ummuş olabilir. Bu, Taliban ile angajmanı ve hatta gelecekte bir Taliban hükümetinin tanınmasını Türkiye için daha az maliyetli hale getirirdi. Ancak Taliban’ın yeni hükümeti bu tür umutları şimdiden boşa çıkardı.
Afganistan’a uluslararası ilgi azaldıkça, Taliban katı bir Şeriat yorumunu uygulamaya koyacağını gösteren daha fazla adımlar atıyor. Böylesi bir Taliban ile iş birliği veya onu tanıma, Türkiye için potansiyel olarak çok maliyet üretme potansiyeline sahip. Daha önce radikalleşme ve cihatçılık tartışmalarını büyük oranda Ortadoğu merkezli yaptık. Muhtemelen yeni dönemde bu tartışmaları daha çok Afganistan merkezli yapacağız. Taliban’ın uygulamalarının Afganistan’ın uluslararası toplumdan izolasyonunu tetikleme riski var.
Bu bağlamda, kötü tasarlanmış bir Afganistan politikası, özellikle bu aşamada Taliban ile yakın işbirliği görüntüsü veya Taliban hükümetinin tanınması– Türkiye için oldukça maliyetli olacaktır. Ve büyük ihtimalle bu ilişkinin maliyeti Türkiye’nin Afganistan dosyasından umduğu getiri her neyse onu epey aşacaktır.