« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

24 Nis

2007

Erol Güngör hocadan bugüne..

SERVET KABAKLI 24 Nisan 2007

 BENİM candan azîz gönüldaşlarım, bugün Türkiye’nin 20’inci yüzyılda yetişen en büyük mütefekkirlerinden birini, genç yaşında, en verimli çağında kaybedişimizin 24’üncü yıldönümü... Aynı gönül iklîminde, “Kendi Gökkubbemiz” altında haysiyetimizle yaşadığımız için, Prof. Dr. Erol Güngör’den bahsettiğimi anlamış olmalısınız.

Ahi Evren diyarı Kırşehir’in bu “mümtaz” evladını, 70’li yılların başından itibaren, milliyetçi muhafazakâr gazete ve dergilere yazdığı yazılardan tanıyordum. Çağdaş Türk Milliyetçiliği’ni bize öğreten o makalelerin sahibi olan genç ilim adamını, 1979 yılında tanıma şerefine eriştim. Erol Güngör hocamız, ilim adamlığıyla, insanlığıyla, etrafına güven aşılayan, az ve öz konuşan, konuştuğunda sohbetini dinleten, yazdığında okutan bir tevazu âbidesiydi. O, “yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmeyenlerin”, halka rağmen halkçılık yapmaya kalkanların, ahlâk fukarası olmalarına rağmen etikçilik taslayanların, fikir ve ilim namusundan yoksun olmalarına rağmen aydın geçinenlerin aksine, millî ve manevî değerlerimizi çağdaş ölçülerle kucaklayan, kendisini baş tâcı ettiği milletinin hizmetine adayan, fikir namusuna sahip gerçek bir ilim adamıydı, katıksız bir aydındı. Sadece öğrencilerinin, kendisinden yaşça küçük olanların değil, hocalarının, yaşça büyük olan dostlarının da hürmetini kazanmış bir dâvâ adamıydı.
Erol Güngör hocanın Konya Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü’ne atandığı haberini aldığımızda, rahmetli Kabaklı hocamızın; “Bugünleri de görecek miydik” diyerek, sevinç gözyaşları içinde telefona sarılışı, kendisini ve değerli eşi Şeyma hanımı tebrîk edişi hâlâ gözlerimin önündedir. Erol Göngör hocamız, 44,5 yaşında, hayatının baharındayken ve rektörlük vazifesini sürdürürken veda etti bu fânî dünyayaÖ Cenab-ı Hakk’ın huzuruna giderken, millet sevdasıyla yazdığı biri birinden değerli 18 kitap, binlerce makale ve tebliğ ile talebe bıraktı; gencecik bir ilim hanımı olan eşi Şeyma Güngör’ü ve çok sevdiği hocası Mümtaz Turhan’ın adını verdiği 6 yaşındaki evladını gözü yaşlı bıraktı... Ne mutlu Erol Güngör hocaya ki ardında bıraktığı eserlerden istifade ediliyor, talebeleri ilmî değerlerden şaşmadan, vatan, millet ve devlet sevgisi üzere hizmetlerini sürdürüyorlar. Vefakâr eşi Prof. Dr. Şeyma hanımefendi ablamız, tıpkı kendisi gibi binlerce hayırlı talebe yetiştirmeye devam ederken, Turhan Güngör gibi bir hayırlı evlat da büyüttü. Erol hocamızın amel defteri kapanmadı, inşallah mahşere kadar da kapanmayacak...
Vicdan hürriyeti...
Azîz dostlarım, Erol Güngör’ü 1983’ün 24 Nisan’ında Hakk’a uğurladık. Türkiye o gün de laikliğin ne manaya geldiğini tartışıyordu, bugün de... Demokrasiyi, din ve vicdan hürriyetini o darbe rejimi günlerinde çok arıyorduk; maalesef çeyrek asır sonra bu defa mercekle arıyoruz... Türk Milliyetçileri o gün de en ağır hakaretlere maruz kalıyorlardı; asıl hedefleri Müslüman Türk’ü ortadan kaldırmak, Türkiye’yi bölmek, parçalamak ve yutulacak lokma haline getirmek olan “tek dişi kalmış canavarlar” ile içimizdeki “mankurtları”, bugün de her fırsatta milliyetçiliğe saldırıyorlar.
Yaşı müsait olanlar hatırlayacaklardır. Şimdilerde “kamusal alan” zırvalarıyla katmerlenen başörtüsü zulmünün temeli, 1980 darbesi sonrasında atılmıştı. O sıralarda çok şükür ki “İslam’a kara sürmek adına adam boğazlattırma provakasyonları” yapılmıyor, yaptırılmıyordu...
İşte, “Din ve vicdan hürriyetleri gereği başını örten genç kızlarımızın üniversitelere sokulmamasına yönelik kıyafet yönetmeliği çıkarılıyor” haberleri üzerine; 1982 Şubat’ında yayınladığımız Türk Edebiyatı dergisinin 100’üncü şeref sayısına kapak olan “Vicdan Hürriyeti Kadın hakları vesaire” başlıklı yazısında, Erol Güngör hocamız, bakınız neler anlatıyor:
“Bir Türk’ün yabancı ülkelerde gördüğü hürriyet karşısında hayrete düşmesi esef vericidir. Çünkü bugün bizim örnek aldığımız ülkelerde vicdan hürriyeti vaktiyle Türkiye örnek alınarak yerleşmişti. Dünyanın her tarafından, özellikle Avrupa’dan her cins ve mezhebe mensup insan Türkiye’ye gelerek huzur bulurdu; çünkü yine onların söylediklerine göre, Türklerin ülkesinde Allah’a ve padişaha karşı çirkin sözler söylememek şartıyla her türlü inanç ve ibadet serbestti. Bu geleneğin en göze çarpıcı misallerine Selçuklu Türkiyesinde rastlıyoruz ki, Selçuklu sultanları Hıristiyan prenseslerle evlendikleri zaman onları din değiştirmeye zorlamazlar, üstelik yanlarında papaz getirmelerine, hatta sarayın bir tarafında ibadethane açmalarına bile müsaade ederlerdi. O tarihte Hıristiyan dünyasının halini anlatmaya gerek görmüyorum...
...Vicdan hürriyeti sadece bir demokratik rejim gereği değildir, çok sağlam bir ilmî dayanağı vardır.”
Laikler (!) ve milliyetçilik...
İşte Erol Göngör hocamızın çeyrek asır önce yaptığı önemli tespitler... Okuyalım ve düşünelim kaç arpa boyu yol gittiğimizi...
İlki “Sosyal Meseleler ve Aydınlar(*)” adlı eserinden...
“...Türkiye’de hiçbir dini doğma, aydınların vehimleri ve peşin hükümleri kadar tehlikeli olmamıştır. Bunlar kendilerine laik diyor ve bu laikliği halka da yaymaya çalışıyorlar. Öyle görünüyor ki, pek çok şeyler gibi laikliği de bir gün halktan öğreneceğiz. “(S: 330)
Son olarak “Türk Kültürü ve Milliyetçilik (**)” adlı eserine göz atıyor ve Erol Güngör hocamızı rahmet ve minnetle anıyoruz:
“Bugün bile Türk demokrasisinin önündeki en büyük engel, inkılapçı siyasi partiler ve gruplardır. (S: 50)
...Hakikatte milliyetçilik bir kültür hareketi olmak dolayısıyla ırkçılığı halka dayanan bir siyaset olarak da otoriter idare sistemlerini reddeder. Bu bakımdan faşizm örneğine bakarak milliyetçiliği değerlendirmek her şeyden önce yanlış misalden hareket etmek olur. (S:98)
...Mânâsını ve fonksiyonunu büyük ölçüde kaybetmiş şeylerin medeniyet adına empoze edilmesi herhalde medeniyete karşı en büyük kötülüğü teşkil eder. Milliyetçilerin milli kültür davası işte bu soysuzlaşmayı önlemeyi hedef tutmaktadır. Milliyetçilik milli kültürü bizzat bir medeniyet kaynağı haline getirmek ve cemiyeti soysuz değişmelerin açık pazar yeri halinden kurtarmak hareketidir. Binaenaleyh milliyetçilik aynı zamanda bir medeniyet davasıdır. (S:100)”

(*) (**) Ötüken Neşriyat, , + 90 (212) 251 03 50, www.otuken.com.tr. e posta: otuken@otuken.com.tr

Ziyaret -> Toplam : 125,21 M - Bugn : 92427

ulkucudunya@ulkucudunya.com