Bunu görmek bu kadar zor mu?
Fatih Özatay 01 Ocak 1970
Son Para Politikası Kurulu faiz kararı 23 Eylül’de açıklandı. Politika faizi %19’dan %18’e indirildi. 22 Eylül-8 Ekim Cuma arasındaki yaklaşık 15 günlük sürede kur, piyasa faizi ve risk primi şöyle gelişti: Yarısı dolar yarısı avrodan oluşan döviz sepeti 9.39 liradan 9,6 liraya, gösterge devlet tahvili faizi %17,8’den %19,1’e, risk primi (CDS) ise 387’den 419’a yükseldi. Bu hafta başında TCMB Başkanı’nın TBMM’de yaptığı sunumda, son zamanlarda gözlenen kur hareketlerinin politika faizi indirimi ile ilişkisi olmadığını söylediği haberi yayıldı. 12 Ekim Salı piyasa kapanış verilerine göre döviz sepetinin değeri 9,71 lira, gösterge devlet faizi % 19,4 ve risk primi 434 oldu.
TCMB faiz kararından sonra döviz kurunda yükseliş gözlenmesi bir tesadüf mü? Hele aynı dönemde Brent petrolünün varilinin 75,5 dolardan 83,4 dolara çıktığı, bazı merkez bankalarının faiz artırdığı ve ABD Merkez Bankası’nın para politikasını sıkılaştıracağına ilişkin beklentilerin arttığı dikkate alınırsa. Ek olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’ye ilişkin açıklamalar yaptığını da unutmayın. Bunların da döviz kurundaki gelişmelerle ilişkisi yok mu? İlk sorunun yanıtı “hayır, tesadüf değil”, ikinci sorunun yanıtı ise “elbette ilişkili” şeklinde. Çelişkili mi? Değil. Neden değil?
Neredeyse otuz yıldır döviz kurundaki hareketlerin hangi unsurlara göre oluştuğunu inceleyen akademik yazında altı çizilen bir gerçek var. Şu: Ülkeler arasındaki sermaye hareketlerinin bir günlük hacmi neredeyse bir yıllık dünya ticaret hacmi kadar. Vurgulanmak istenen, döviz kurundaki hareketleri anlamak için yüzünüzü cari işlemler hesabındaki hareketlere değil, sermaye akımlarındaki değişikliklere döndürmeniz gerektiği. Bu temel saptamadan yola çıkıldığında, döviz kurunu belirleyen beş temel unsur beliriyor: Yurtiçi faiz haddi, büyük gelişmiş ülkelerin özellikle de ABD’nin faiz haddi, ülke riski, uluslararası finansal piyasalarda risk alma iştahı ve döviz kurunun ileride alması beklenen değer.
Dolayısıyla, şu soru haklı bir soru: ABD’nin faiz artırma ihtimalinin yükseldiği, Suriye’ye ilişkin gerginliklerin yoğunlaştığı, başka merkez bankalarının faiz artırmaya başladığı ve enerji fiyatlarının yükseldiği bir ortamdaysanız; enflasyonun yüksek olduğu, faiz kararının enflasyona göre alınmadığı hakkında şüphelerin yoğunlaştığı ve nereden çıktığı anlaşılmayan bir biçimde cari işlemler hesabına giderek daha fazla odaklanan bir para politikasının olduğu bir ülkede neden politika faizini düşürürsünüz? Düşürürseniz, kur da yükselir risk priminiz de piyasa faizi de. Arkasından da enflasyon… Bunu görmek bu kadar zor mu?