Hangi demokrasi?
Taha AKYOL 24 Nisan 2007
DEMOKRASİ, devlet gücünün meşruiyetini, yetkisini halktan alması demektir. Ama Fransız Jakobenleri de, Hitler de "halk iradesi" deyip duruyorlardı! Stalin'in icadı da "Halk demokrasileri" idi.
Gerçekten, liberal özgürlükleri içermediği zaman "cumhuriyet" ve "demokrasi" kavramları böyle totaliter felsefelere dönüşebilir. J. L. Talmon'un "Totaliter Demokrasinin Kökenleri" adlı eseri bir siyaset bilimi klasiğidir: Kurucu babası J. J. Rousseau olan totaliter felsefeler. Artık Tanrı adına değil, ulus, ırk veya sınıf adına, mutlak bir hâkimiyet, sınırsız bir devlet kudreti! "Kuvvetler birliği" ilkesi, yani yasama, yürütme ve yargının tek elde toplanması!..
Halbuki liberal demokrasinin alfabesi, kuvvetler ayrılığı ve devlet iktidarının bireysel özgürlüklerle toplumsal dinamikler lehine sınırlanmasıdır.
Özgürlüğün Geleceği
Jakoben yazar Özdemir İnce, yayımlanmasından üç yıl sonra keşfettiği liberal Fareed Zakaria'nın "Özgürlüğün Geleceği" adlı kitabından alıntılar yapıyor. Ulus ya da halk adına kurulan otoriter rejimlere karşı liberalizmin yönelttiği eleştirileri alıyor, Türkiye'deki 'seçilmiş' iktidarlara karşı 'atanmışlar'ı savunmak için kullanıyor!
Zakaria'nın temel tezini çarpıtmaktır bu!
Zakaria'ya göre, ister 'seçilmiş' olsun, isterse farazi olarak 'ulus'u temsil ediyor sayılsın, liberalizmin klasik özgürlüklerini tanımayan her rejim 'illiberal'dir; liberal özgürlüklere aykırıdır; adı demokrasi de olsa, cumhuriyet de olsa!
Bireysel yaratıcılığı ve sosyal dinamizmi engelleyerek sosyal gelişmeye de zarar verir. Zakaria'nın kanıtı, tarihte Jakoben Fransa ile bürokratik Almanya'nın, liberal İngiltere'ye göre geri kalmış olmasıdır.
Fransa ve Almanya'da devlet, belli bir sosyal amaç için aşırı yetkilere sahip olmuş, toplumu zapturapt altında tutması da sosyal dinamizmi frenlemiştir. Liberal devlet ise bireyin ve toplumun önünü açıyor, gelişmeyi hızlandırıyor. Fransa ve Almanya "liberalizm noksanı"nı İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gidermek suretiyle bugünkü seviyelerine ulaştılar. (Sf. 65-68)
Statükocu kim?
Zakaria'nın kitabını, Türkiye'de yanılmıyorsam ilk defa ben tanıttım. (Milliyet, 4 Ağustos 2003) Şimdi Kırmızı yayınlarından tercümesi çıktı. Demokrasi, cumhuriyet, liberalizm gibi büyük felsefelere ilişkin tartışmalarda son derece yararlı olacak bir kitap.
Türkiye'de tarihen sanayileşmeye, modernleşmeye öncülük edecek girişimci orta sınıf güçsüz kaldığı için bu işlevi devlet ve bürokrasi üstlendi, Fransa ve Almanya gibi bizde de 'illiberal', baskıcı bir 'ilerici' otoriter devlet oluştu.
Ama, ekonomik ve demokratik gelişmeler sayesinde, bugünkü Türkiye güçlü bir girişimci orta sınıfa sahiptir, modernleşmenin lokomotifi artık bu sivil dinamiklerdir ve eski devletlû 'ilerici'ler artık statükocudur!
Zakaria'nın şu satırları araba ile atın yerini karıştırmamak konusunda da tarihsel bir uyarıdır:
"(Gelişmenin önünü açmada) anahtar, dinsel değil, siyasi ve ekonomik reformdur. İslamın değişimi üzerine vurgu yapmak, meseleyi yanlış yere koymaktır. Hıristiyanlığın moderniteye uyumundaki anahtar, Kilise'nin aniden ilahiyatın liberal yorumunu kabul etmesi değildi. Toplumun modernleşmesi Kilise'nin de bunu kabulünü gerektirmişti..." (Sf. 156)