Misyonerlik masum değildir
Hasan ÜNAL 24 Nisan 2007
AB’nin Türkiye ilerleme raporlarında istenenlerin neredeyse tamamına yakını Türkiye’yi etnik bir cehenneme çevirmeyi amaçlar. Dini özgürlüklerle ilgili sorunlar bölümünde normalde türban-başörtüsü, imam-hatip mezunlarının karşılaştıkları problemler gibi hususların olması beklenir. Ama öyle değildir. Dini özgürlüklerle ilgili sorunların yazıldığı başlangıç bölümü Türkiye’de eskiden beri varolan Hristiyan azınlıkların sorunlarına ayrılmıştır.
Rumların, Ermenilerin ve diğer Hristiyan azınlıkların sorunları bu bölümde uzun uzadıya anlatılır. Sonra da misyoner kelimesi kullanılmadan ama tarifi ayrıntılı bir şekilde yapılmak suretiyle masum bir portre çizilir. İnsanların dinlerini yayma ve öğretme özgürlüğünden başlanır. Bunun temel haklardan olduğu vurgulanır.
Ardından misyonerlik konusunda Türk hukukunda yasaklayıcı bir hüküm kalmadığı; ancak bu işi yapanlara uygulamada kısıtlamalar getirildiğine dikkat çekilir. Ve uygulamada karşılaşılan bu sorunların mutlaka giderilmesi söylenir. Raporlarda 2004 yılından itibaren bu ifadeler yer alır. 2006 raporunda Diyanet İşleri Başkanlığı üst düzey yetkililerinin sıklıkla misyonerlik faaliyetleri aleyhine açıklamalar yapmasının doğru olmadığı belirtilir ve bunun durdurulması da istenir.
İlerleme raporlarındaki dini özgürlükler bölümünde ’Müslüman’veya ’İslam’ kelimesi dahi geçmez. Bütün dini özgürlük sorunları gayrimüslimlere indirgenir ve raporun yazılış şekli gerek üslup gerekse muhteva itibariyle İslamiyeti din olarak kabul etmediği esasına dayanır. Yani AB İslamı Tanrının dini olarak görmemekte ve yanlış bir din olduğunu düşünmektedir. Böyle olduğu için de Müslümanların dini özgürlük sorunlarına ilgi göstermemekte, bir manada yanlış bir dinin özgürlüğünün de olamayacağını söylemiş olmaktadır.
Ancak hâşâ diyerek ifade edebileceğimiz bu analizler aslında AB’nin bir yandan İslamiyete bakış açısını öte yandan da misyonerliğe verdiği önemi gösterir. Evet, AB normlarına göre misyonerlik yapmak hakkı vardır. Ama pek çok AB ülkesi yasalarında engeller olmasa bile misyonerlik yapılmasına izin vermez. Özellikle de dini inancın aynı zamanda milli kimlik unsuru haline geldiği Yunanistan gibi ülkelerde misyonerliğe katiyen izin verilmez. Misyonerlik yapmaya yeltenecek olanlar ya kibarca kollarından tutulup sınır dışı edilir ya da sıkı polis takibinde oldukları için her hangi bir şey yapmalarına izin verilmez.
Bize gelince, kafa yapısı her manada delik deşik edilmeye çalışılan bir toplum var. Türk milletiyle tek ortaklığı Türkçe dilinde yayın olan gazete ve televizyonlar gayri ahlaki yayınlar yapmak konusunda birbirleriyle yarışıyorlar. Sürekli balonlar uçurmak suretiyle Türk kimliği ve dini inançlar konusunda kafa karışıklığı yaratmak için hummalı bir gayret içindeler. Bu arada işsizlik, açlık, sefalet vs. Bütün bunlar yan yana getirildiğinde Türkiye’de yürütülen misyonerliğin masum faaliyetler olduğunu söylemek için ya aşırı derecede safdil olmak ya da kötü niyetle hareket etmek lazım gelir. Üstelik bölünme tehlikesiyle karşı karşıya bir Türkiye’de Kürtçü gruplar giderek Müslüman ortak paydasını yıpratmaya çalışırken ve misyonerlik çalışmaları yapanlar da Güneydoğu’yu birinci öncelikleri olarak sunarken; bu arada Türk insanında farklılıklar yaratmak ve ortak paydayı tahrip etmek için başta Karadeniz bölgesi ve Kapadokya olmak üzere Türkiye’nin büyük bir bölümünde faaliyet yapanları bir avuç masum ve iyi niyetli insan olarak görmek asıl tehlikedir. Misyonerlik bir an evvel yasaklanmalıdır. Aksi takdirde Türkiye tam bir çıkmazın içerisinde kendisini bulacaktır. Malatya’daki vahşet kabul edilemez; ancak, misyonerlik durdurulmadığı takdirde, Allah göstermesin, bu olaylar vakai adiyeden hadiselere dönüverir. AB ilerleme raporlarını, yayınlandıktan yarım saat sonra ’olumlu ve dengeli’bulduğunu açıklayan Başbakanın kafası bunları almıyor mu? Misyonerlik konusunun kendi imanımızdan emin olup olmamakla alakası bulunmadığını görmüyor mu? Malatya’da Hristiyanlığa geçen delikanlının dini bütün bir aileden geldiğini görecek mi?