Ölümle Arkadaşlık Yapıp Hicret Eden Şair: Erdem Beyazıt / Yunus Emre Tozal
01 Ocak 1970
"Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm!"
Salt Batı eksenli fikirlerin, özenti akımların, kendi tarihinden, kültüründen utanılacak bir durummuş gibi söz eden tavırların arasında bir ışık huzmesiydi Üstad Erdem Beyazıt. Nuri Pakdil’in Biat kitabında söylediği şu sözler, Erdem Beyazıt’ın düşünce dünyamızdaki yerini belirtiyordu: “1969’da M. Akif, Rasim Özdenören, Erdem Beyazıt’la birlikte Edebiyat dergisini çıkarmaya karar verdiğimizde, bizi bu girişime zorlayan etken aslında tekti: Ülkü olarak Batıcılığı seçmediğimizi, yalnızca yerli düşünceye ve bunun tüm değer yargılarına bağlı olduğumuzu söylemek.” Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Alâeddin Özdenören gibi medeniyet inşasına katkıda bulunan, yazılarıyla, şiirleriyle aşkı, sevgiyi, muhabbeti, gerektiğinde ise kavgayı yazmış olan üstadlardan biridir Erdem Beyazıt.
Modernleşme sürecinde hem sosyal hem kültürel ilerlemelerin sonucuna bağlı olarak, edebiyatta da gelişmelerin, yeni akımların yaşandığı bir ortamda tavırlı duruşunu bozmayan, dinî duyarlılığı ile hakikat ateşini yakan kibriti arar Erdem Beyazıt şiiri. Şiirlerini okuyan, yolundan giden her okurunun yüreğinde o kibriti tutuşturacak cesareti, özgüveni ve kararlığı aşılayan dik duruşun sembolüdür Erdem Beyazıt.
Bir yaşam biçimidir Erdem Beyazıt’ın ‘Sebep Ey’i. Schopenhauer’in şiirden beklenilen açısından şu sözleri, Erdem Beyazıt’ın şiirleri ve takındığı tavrı hakkında bizlere ipuçları verir: “Şair, düş gücünün önüne hayatın, insan karakterlerinin ve durumlarının tablolarını getirir, hepsini canlandırır ve ardından herkesi düşünsel melekeleri elverdiğince bu tablolar üzerine düşünmesi için bırakır.” Kendi öz değerine yabancılaştırılan bir neslin kavgasını ve mücadelesini veren Erdem Beyazıt, Jdanov’un deyimiyle olayların peşinde sürüklenip gitmez, halkın en ön safında yürüyerek gidilecek / varılacak yolu aydınlatır. Özellikle kimlik arayışında her daim diridir Sebep Ey; medeniyet toprağında filizlenecek tohumlara yağmur olur yağar, susuzluğunu giderir ümmetin, toprak olur kökünden besler yürekleri… Kaşgar Dergisi’nde yayımlanan bir söyleşi de şiirini ümmetin dirilişine oturttuğunu şu sözlerle dile getirmiştir: “İlle bir şiir felsefesi söz konusu olursa bu Sezai Karakoç’un tanımladığı Diriliş kavramı çerçevesinde aranabilir. Medeniyetler arası muhasebe konusunda Büyük Doğu ve Diriliş mekteplerinin mütevazı bir işçisi olmaya çalıştım.”
Hakikati temel alıp hayat felsefesini ortaya koymaya çabalayan, düşünsel eylemiyle modernizmin şehir algısını,
“Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme
Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar
Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda
İnsanların koşup dolduğu bu dar yapılarda
Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar
Biz bunun için mi geldik”
dizeleriyle dile getiren Üstad, göstergebilim çözümlemeleriyle, hedonizme karşı duran kimliğiyle bir öncüdür. Lokomotiftir; kalabalıklar içerisinde yaşanılan yalnızlıkları diriliş ateşinde Hıra’ya davet eder. Her geçen gün daha çok bağlandığımız dünyaya, kimliğimizi unuttuğumuz şehre, modern olana karşı vagonları hakikatin ışığına, hayat veren gün ışığına götürmedeki sorumluluğu üstlenir Erdem Beyazıt.
Sorumlu kıldığı kişiliğiyle toplumu uyaran, her daim ‘emr-i bil maruf nehyi anil münker’ için kendi kendisini sorgulayan, düşünsel eylemiyle modernizme olması gereken noktadan bakan ve bizlere gösteren bir yapısı vardır Üstadın. Bu yüzden heyecanlıdır, aktiftir, duyarlıdır. Hiçbir haksızlığa tahammülü yoktur. Mustafa İslâmoğlu’nun tabiriyle ‘aktif iyi’ olup, pasif iyilerin yattıkları yerden kalkması için gerektiğinde naralar atar Erdem Beyazıt:
“Gamdan dağlar kurmalıyım
Kayaları kelimeler olan
Kırk ikindi saymalıyım
Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
Baştan ayağı ıslanmalıyım
Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım”
Ölümle arkadaşlık kurmuş, ölümden ötesini düşünerek ve düşündürerek yaşamıştır. Rasim Özdenören Erdem Beyazıt için “Erdem Beyazıt, çağlardan beri sürüp gelen Müslümanın yaşam trajedisini anlatmak ister” sözleriyle Üstadın diriliş tohumu olduğunu ifade eder. Sezai Karakoç’da Erdem Beyazıt’ın ‘diriliş şairi’ olduğunu belirtmiştir: “Edebiyatın direnişine katkıda bulunan bir şairdir, yabancılaşmaya karşı gösterilen direnişin şairidir… Dostoyevski’nin ‘Karamazov Kardeşler’deki ‘Alyoşa’ya benzer.”
Erdem Bayazıt, kaleme aldığı ''Aşk'', ''Tabiat'' ve ''Savaş'' risalelerinin üzerine bir de son olarak ''Üsküdar Risalesi'' yazarak, Üsküdar'ı anlatmak istediğini belirtmişti. Merhum şair, yazmayı hedeflediği ancak ömrünün vefa etmediği ''Üsküdar Risalesi'' ile ilgili şunları kaydetmişti: ''Sağlığım iyi olursa bir de Üsküdar Risalesi yazmak istiyorum. Bizim itikadımıza göre Kudüs, Üsküdar'dan başlar. Osmanlı döneminde seferler Avrupa'ya bile olsa Üsküdar'dan başlardı. Kudüs'e giden yollar mutlaka Üsküdar'dan geçer. Bunları işleyebilirsek orada yaşayan halkı, tekkeleri, ezanları anlatabilirsek işte o zaman Üsküdar Risalesi olacak.''
Üstad bir dava ve fikir adamı. Mefkûresinin; hakikatin peşinde koşan, ölümüne inanmış bir halde ölüme koşarak karanlıkları aydınlatan bir yapısı vardır. Sabırla yoğrularak, savaşla mücadele ederek zafere ulaşır Erdem Beyazıt:
“Dallar meyveye dursun toprak tohuma dursun
İnsan barışa dursun selama dursun zaman
Sabır savaş zafer. Adım: MÜSLÜMAN”
Hüseyin Su, şu sözleriyle Üstadı hem şair olarak hem fikir adamı olarak tanımlar: “Düşünsel ve siyasal vurgusunu üzerinde bir yük olarak taşımayan, bu iki vurguyla birlikte şiir tabiatının ve şiir sesinin dokusu, tınısı bozulmayan, böylesine bir vurguyu yüklenmekten düşünce, inanç, sanat ve edebiyat adına utanmayan, aksine onurlu, tok sesli ve başı dik bir şiirdir...”
Evet, Erdem Beyazıt Sanat Hayatı’nın 50. Yılında Hakka yürüdü.
Arkasından nasıl bilirdiniz sorusuna hep beraber "iyi bilirdik" diyerek dostları-okurları-öğrencileri ile mahşer gününde şahit olmaya söz verdik.
"Hakkınızı helal ediniz" diye seslenicilince "helal olsun" diyen sesler arşa yükseldi.
Umarım o da bizlere emeğini helal eder…
Tüm yazan, çizen, okuyan, yayın yapan insanlarımız üzerinde hakkı vardı. Umarız bu neslin ağabeyi Erdem Ağabey de bizlere hakkını helal eder. Makamı cennet olsun...