HEM FUTBOL HEM İNANÇ DERSİ!
01 Ocak 1970
ABD ile Brezilya arasında oynanan konfederasyon kupası finaline sambacıların maç sonrası saha ortasında takım halinde (yedekler ve teknik kadro ile birlikte) daire şeklinde toplanıp tanrıya şükretmeleri damgasını vurdu 2-0 geriye düştükleri maçı çevirmeyi başarıp kupaya uzanan Brezilyalı futbolcular dünyaya hem futbol hem de inanç dersi verdi. Acaba Brezilya'nın yaptığını Türk Milli Kakımı yapsa ne olurdu? Sorunun cevabına geçmeden bu soruyu sormamızı gerektiren dünkü maçı hatırlayalım. Kupanın sürpriz takımı ABD ile favorisi Brezilya final maçında karşı karşıya geldi. İspanya'yı eleyerek 'Amerikan Rüyası'nı dünyaya gösteren ABD'li futbolcular ilk yarıda 2-0 öne geçmeyi başardı. Maçı kazansalar bugünkü manşetimiz 'Amerikan Rüyası gerçekleşti' olacaktı. Ancak Brezilya futbolun 90 dakika olduğunu gösterdi ve 3 gol atarak kupayı kazandı. Bu kez başlık herhalde 'Amerikan Rüyası kabus oldu' yada 'Amerikan Rüyası son dakikada bitti' şeklinde olurdu. Hakemin son düdüğüyle birlikte durum değişti. Brezilya Milli Takımı futbolcuları yedekler ve teknik heyetle birlikte saha ortasına gelerek bir çember oluşturdular. Sonra da hep birlikte kazandıkları için tanrıya dua ettiler, şükrettiler. Futbolcuların bir çoğu formasının altına ' I love Jesus' (İsa'yı seviyorum) yazılı tişörtler giymişti. Dua sırasında da bu tişörtler vardı üzerlerinde. İşte bu fotoğraf maçta yaşanan bütün güzellilerin, oynana futbolun, Amerikan Rüyası'nın, sambacıların futbol dersinin önüne geçti. Şimdi tekrar sorumuza dönelim. Bu fotoğrafı Türk Milli Takımı verseydi ne olurdu? Sözü uzatmadan ironik bir cevap verebiliriz bu soruya. Türk Milli Takımı hakkında kapatma davası açılacak kadar büyük bir olay olurdu. İrtica hortlar(!), Türkiye'de rejim krizi yaşanırdı. Çağdaş değerler zarar görür, gazete ve televizyonlar bu işin arkasındaki örgütlenmeyi ortaya çıkarmak için en gizli kaynaklarından ulaşacakları haberleri 'Son dakika', 'Flaş gelişme' başlıklarıyla okuruna, izleyicisine ulaştırmak için yarışırdı. Teknik heyetin ve futbolcuların aldıkları ücretler gündeme getirilir, aile yaşamları, ramazanda oruç tutup tutmadıkları masaya yatırılırdı. Kamuoyunun (!) tepkisi o kadar yüksek olurdu ki buna kayıtsız kalamayan siyasi partiler konuyu Meclis gündemine taşır ve bu davranışın neden Anayasa'nın değiştirilmez ilkelerine aykırı olduğunu anlatma yarışına girerdi. Yok artık, bu kadar da olmaz diyebilirsiniz. Aslında haksız da sayılmazsınız. Ancak unutmayın ki burası Türkiye ve futbolcuların bırakın toplu duayı, tek başlarına yaptıkları dualar, ramazan ayında tuttukları oruçlar, yaptıkları ibadetler bile sorun oldu. 2002 yılında Güney Kore ve Japonya'da düzenlenen Dünya kupası sırasında Türk Milli Takımı futbolcuların toplu olarak (hepsi değil, gitmeyenler de vardı) Cuma namazına gitmesi ülkenin bir numaralı gündemi olmuştu. Gazete ve televizyonlar günlerce bu eylemde kimin elebaşılık yaptığını araştırmış, Cuma namazına gitmek istemeyen futbolcuların baskı altına alındığını iddia etmiş, futbolcular neredeyse irticacı ilan edilmişti. Oysa ki Cuma namazına giden bir çok futbolcunun gece hayatını ne kadar çok sevdikleri, bazılarının içki içtiğini bu haberleri yapanlar herkesten daha iyi biliyordu. Sevilla'lı ünlü futbolcu Kanute'nin attığı goller sonrası secdeye gitmesi yada Kaka'nın ne kadar dindar bir Katolik olduğunu söylemesi ve ibadetlerini aksatmadan yerine getirdiğini ifade etmesi dünyanın hiçbir ülkesinde sorun olmaz. Hatta gerek yöneticilerinden gerekse taraftarlardan takdir görür alkış alır. Çünkü dindar bir futbolcu işini daha iyi yapar, daha disiplinli olur. Kötü alışkanlıklardan uzar duracağı için de futbol yaşamı daha sağlıklıdır. Ancak bizde futbolcuların ramazanda oruç tutması, yada attığı gol sonrası şükretmesi, dua etmesi sorundur. Bu cümlenin ne anlama geldiğini anlamak için küçük bir ipucu vermekte yarar var. Gazete ve televizyonların dünya çapındaki yıldız futbolcularımızdan bazılarını neden sevmediğini ve neden onları hep olumsuz yönleriyle göstermeye çalıştığını anlamak için olayın bir de bu tarafını düşünün... Son bir anekdot daha. Maalesef bu anlayış kulüp yöneticilerimizin bazılarında da var. Dünyada kiliseye gittiği için takımdan uzaklaştırılan bir futbolcuya rastlanmazken bizde 'dindar' olduğu gerekçesiyle takımından gönderilen futbolcular vardır. Üstelik o yönetici için bu davranışı 'övünülecek' bir durumdur. Bu nedenle medyaya çıkıp icraatını gururla anlatabilir. İcraat dediği ise.. Namaz kıldığı yada Ramazanda oruç tuttuğu için takıma yıllarca emek vermiş futbolcuyu gözünü kırpmadan göndermek...