“Yokluğa mahkum olmakla korkutulduk”
YILMAZ METE ER 01 Mayıs 2007
Şair İsmet Özel, kurucusu olduğu İstiklal Marşı Derneği ile ilgili önemli açıklamalar yaptı.
İsmet Özel, şairliğinin yanı sıra ortaya koyduğu tezlerle dikkat çeken önemli bir isim. Çoğu zaman tartışılır fikirler ortaya koyan İsmet Özel, gazete ve dergilerde yazmaya ara verdikten sonra okurun karşısına kitaplarla çıktı. Bugünlerde farklı bir heyecan yaşıyor İsmet Özel. İstiklal Marşı Derneği’ni kurdu ve hiç üye almadan dernek çalışmasını sürdürmek istiyor. İstanbul’da kurulan derneğin tüm Türkiye’ye yayılması bekleniyor. İsmet Özel, derneğin ilk şubesinin Sivas’ta açılacağını söylüyor. İstiklal Marşı’nı Safahat’a almayan Akif’in bu şiiri milletine emanet ettiğini kaydeden İsmet Özel’e göre İstiklal Marşı etrafında toplanmamız gerekiyor. İsmet Özel, derneğin Eyüp’teki genel merkezinde bir basın toplantısı yaptı ardından kendisine sorulan soruları cevapladı.
Heyecanlı ve telaşlı günler yaşadığımızı belirten İsmet Özel, derneği neden kurduklarıyla ilgili ise şu bilgileri verdi: “İstiklal Marşı Derneği’nin niçin kurulduğunu söylemek için önce bir şeyi açıklığa kavuşturmamız lazım. Doğrudan doğruya İstiklal Marşı’nın öne çıkarılması gerektiğine inandığımız için, İstiklal Marşı’nın öne çıkarılmasının Türkiye’nin acil ihtiyacı olduğu için İstiklal Marşı Derneği’ni kurduk. Aslında böyle bir derneği kurmanın manasız bir şey olduğunu söylemek mümkün. Çünkü Türkiye’de milli marşın İstiklal Marşı olduğu bir anayasa hükmü. Bugün 1982 anayasasının 3. maddesinin 4. bendi bunu beyan ediyor. Dolayısıyla bir şekilde bir devlet kuruşu gibi algılanabilir. Aslında bir şekilde devlet kurdurtmalıydı. Ama böyle olmadı. İstiklal Marşı devletin –tabii ki engel olmak isteseydi olurdu- kurdurttuğu bir dernek değil, devletin tercihen istediği bir şey değil. Türkiye’de sivil toplum kuruluşları denen şeyin pek sivil olmadığı birer dedikodu olarak dolaşır. Bir netliği sağlamak istiyoruz, İstiklal Marşı Derneği kurmak ve İstiklal Marşı’nı öne çıkarmak suretiyle. Çünkü bir bulanıklık var. Bu bulanıklığı dağıtmak istiyoruz ve Türkiye’nin şu gün vardığı yerde de İstiklal Marşı’nın etrafında toplanmış insanların kendilerini hissettirmeleri bir ihtiyaç. Bu ihtiyaç bugün her zamankinden fazla hissediliyor. Ama kimler hissediyor, bunu anlamamız lazım. Bunu anlatmamız lazım. Dünyada milli marşı kendi başına bir ideoloji temsil eden bir Fransa vardır, bir de Türkiye. Fransızlar’ın milli marşı Fransız İhtilali sırasında doğmuş bir şeydir. Hâlâ milli marş. Türkiye’nin de milli marşı İstiklal Harbi içinde doğmuş bir şeydir ve çok şükür ki hâlâ milli marş. İstiklal Marşı ve İstiklal Harbi bir şey ifade ediyor idi. Yine ifade etmesini bekliyoruz. Çünkü İstiklal Harbi ve İstiklal Marşı’nın kabulünden sonra geçen zaman bu iki vakıanın özüne sadakati bize göstermeyen bir zaman dilimi.”
İstiklal Marşı ‘Korkma’der
İstiklal Marşı’nın bir bütünlük arzetmesinin, bir ideoloji olarak vücut bulmasının İstiklal Marşı’nı doğuran şartların bir sonucu olduğu tespitini yapan Özel’e göre, “İstiklal Marşı’nın ideolojik bütün olarak doğmasına sebep olan şartlar Türkler için hayat memat meselesinin oluşturduğu bir durumdu. Yani iki yerde İstiklal Marşı, başlangıcında ve ortalarında bir yerde korkma der. Demek ki bir korku ile muhatap olan insanlar var. Neyin korkusuydu bu? Yokluğa mahkum olma korkusuydu. Bu korku atlatıldıktan sonra, bu korku artık hissedilmedikten sonra İstiklal Marşı rafa kaldırıldı. Sadece rafa kaldırılmakla kalmadı, İstiklal Marşı’nın gösterdiği hedef ve istikamet reddedildi, terkedildi. Her ne kadar anayasamızda Türkiye’nin milli marşı İstiklal Marşı’dır diye yazmışsakta bunu başlangıçtaki korkuyu hatırladığımız için yaptık. Yoksa İstiklal Marşı dediğim gibi o korku atlatıldıktan, geride bırakıldıktan sonra ön planda hiç bir zaman olmadı. Çocuklara ezberletildi, oraya buraya asıldı, resimlendi vs. Ama İstiklal Marşı bizim toplum hayatımızın yön verici ve toplum hayatımıza hedef tayin ettirici vasfı kabul edilmedi, bunun çok bariz bir örneği:
Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
İstiklal Marşı bunu söylüyor. 1932 yılında Arapça aslına uygun olarak ezan okuyan insanların üç aydan başlamak üzere ağır hapis cezası ile cezalandırılacağına dair bir yasa çıkıyor. Diyebilirsiniz ki İstiklal Marşı burada çiğnenmemiştir, ihlal edilmemiştir. Çünkü onlar da ezandı, Türkçe okunuyordu vs. Buna tamam, demek ki öyleymiş deriz ama anladığımız bir şeyler vardır bundan. Bu, bu kadarlıkla kalmıyor tabi. İstiklal Marşı’nın baştan sona varlık sebebi ile Türkiye’nin yönetilme biçimi arasında bir uyuşmazlık var. Bunu hatırlatmak için İstiklal Marşı Derneği’ni kurduk. İstiklal Marşı’nın ideolojik bütünlüğü bugüne kadar, cumhuriyet tarihinin içinde hesaba katılmış bir şey değildir. Hatta onun, bugün hepimizin söylediği besteli hali ile metne tetabuk etmemektedir. Daha enteresan olan İstiklal Marşı’nın doğmasına sebep olan şartların bir daha vuku bulmaması için tedbir alınmamıştır. Eğer İstiklal Marşı Türklerin tarihten silinmesi tehlikesi karşısında yazılmış bir metin idiyse tarihten silinme tehlikesini bir daha yaşamamak üzere Türkiye Cumhuriyeti idarecileri bir tedbir almamışlardır. Bu bir daha başımıza gelir, biz şunları şunları yapalım da 1918’de tarihten silinme tehidi altında kaldığımız gibi ileriki zamanlarda benzer tehditler altında kalmayalım diye bir tedbir 84 yıl boyunca alınmamıştır. Bu manada İstiklal Marşı’nın öne çıkmasında, anlaşılmasında her mısranın nereye tekabül ettiğinin farkedilmesinde fayda var, biz dernek olarak bunu yapacağız.”
Hem Türk hem gayri Müslim olunmaz, bize bunu yutturdular!
Hem Türk hem de gayri Müslim olunamayacağının altını çizen İsmet Özel, bu zokayı sürekli yutturduklarını belirterek, artık bunu yutmanın anlamı olmadığını söyledi: “İstiklal Marşı Derneği içinde yer almayı iyi bir şey sayan insanlar diyorlar ki: Müslüman değilse Türk de değildir. Ama insan müslüman olur Türk olmayabilir, bu başka bir şey. Ama hem Türk hem gayrimüslim olma ihtimali, böyle bir ihtimal yoktur. Bunu bize yutturdular. Ben çok şükür kustum bunu. Ben de yutmuştum. Çünkü hepimiz mecburen eğitimimiz içinde yutuyoruz bunu. Bunu bize neden yutturdular ya da nasıl yutturdular diye sorduğumuz zaman gayrimüslim dünya kendi emniyetini sağlamak için böyle bir ayrım yapmak mecburiyetindeydi. Türklükle müslümanlığı ayırmadığı zaman gayrimüslim dünya rahat nefes alamayacaktı. Tarihin nasıl bir şey olduğuna dair kendilerinin bir kanaati var, bu kanaati bizim kanaatimiz olarak dayattılar. Biz de madem öyleymiş, her şeyi artık gavurlar bizden daha iyi biliyor diye kabul ettik. Tarihimiz diye bir şey henüz yok. Çünkü “Senin tarihin budur” diye birisi bize bir şey dayatmış. Bizim kendi varlığımız içinden bir tarih görüşü kendini dışarıya kabul ettirebilmiş değil. Şimdi bu çok önemli bir şey. Neden önemli? Türklük bir etnisite meselesi değil, Türklük bir kültürel mesele değildir. Yani insanlar genetik vasıfları itibariyle Türk olmazlar. Daha da ileride, insanlar kültürel vasıfları itibariyle Türklerin yaptıklarını yapmak suretiyle de Türk olmazlar. Türk kültürü diye bir şey de tartışmalı bir şeydir, sınırları tespit edilemeyecek bir şeydir. Şu dairenin içinde Türk kültürü var diyemezsiniz. Böyle bir belirginlik asla yok. Genetik olarak Türk olmadığı gibi kültürel olarak da Türk yok. Türklüğün bir tek belirgin vasfı var: Türklük tarihi bir rol olarak bariz, net ve sınırları tespit edilebilir bir şey. Ama bunlar kolay anlaşılabilir şeyler değil. Ben yine İstiklal Marşı ideolojisi içinden çıkardığım bir tarifle “Kâfirle çatışmayı göze alan müslümana Türk denir.” diyorum ama bunu, bu tarihi rolü anlamadan anlamak mümkün değildir. Bizim tarihimizi bize birileri dayattı ve biz de tarihimiz budur diye kabul ettik. Bunun en son örneği: Namık Kemal’in düştüğü tuzak. Ne diyor? Cihangirane bir devlet çıkardık bir aşiretten.
Bunu Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesi için özel faaliyet gösteren insanlar Osmanlılara kabul ettirdiler. Dediler ki: “Siz bir aşiretten cihangirane bir devlet çıkardınız ve o devlet şu anda çöküyor.” Bunu öğrettiler. Bizimkiler de “Bu devlet çökerse ne yaparız” diye uğraşıp durdular. Hiçbir zaman bir Türk tarihçisi çıkıp olayın neyi ifade ettiğini, bizim tarihimiz olarak neyi esas almamız gerektiğini bize göstermedi. Böyle bir tarih yaklaşımımız yok, tarihin ne olduğuna dair metin de yok, tez de yok. Kısaca şunu bilelim ki tarih, geçmişle alakalı bir şeydir. Tarih bütünüyle gelecekle alakalı bir şeydir. Dolayısıyla kimin geleceği varsa onun bir tarihi vardır. Derler ki: “Geleceğin çok uzun geçmişi var” Şimdi bu işle uğraşan insanlar biliyorlar. Tarih dediğimiz şey hıristiyanlığın ortaya attığı bir şey. “Önceden tarih yok muydu?” diyeceksiniz. Hıristiyanlar kıyameti son kabul etmek suretiyle o sona göre insanlık tarihini tayin ettiler. Müslümanlar böyle şeylerle uğraşmadılar. Aslında tarih bilimine biz Hadis ilmi dolayısıyla olağanüstü bir katkı yaptık, en azından metodolojik olarak. Ama bizim kıyameti bir son sayıp ondan geriye doğru olayları değerlendiren bir yaklaşımımız yok. Biz kıyameti son saymıyoruz çünkü. Şu manada: Biz kıyametten sonra başımıza ne gelecek onu düşünüyoruz Müslüman olarak. Kıyametin kopması tabi hoşumuza giden bir şey değil ama asıl ondan sonrası bizim derdimiz. Hıristiyanların tarihi ile uyuşmamız mümkün değil.”
Türklerin tarih sahnesine çıkmaktan kaçındığına dair vurgular yapan Özel, İstiklal Marşı’nın bu tarihi rolün devam ettiğini ortaya koyduğu tespitini yaptı: “Bir millet tarihi rol olmadan tarih sahnesine çıkamıyor. Bütün milletler için bu geçerli. Eğer bir milletin tarihi rolü varsa tarih sahnesine çıkmış oluyor. Türk milleti müslüman olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Müslüman olmayan bir Türk milletini tarih sahnesi bilmiyor. Tarih sahnesinde ona bir yer ayrılmamış. O yüzden tarihi rol işte bu İslam’la tanışan Asya içlerindeki bozkır ahalisinin oynadığı rol. Bu ayrıca konuşulabilinir. Ama Türk milletinin tarihi rolü İslam’ın kılıcı olması suretiyle doğdu. İstiklal Marşı bu tarihi rolün devam edeceğini müjdeleyen bir metin. Bu tarihin kaldırılmadığını, bu tarihi rolün iptal edilmediğini söyleyen bir şey. Tabii ki bu tarihi rolün kaldırılmadığını anlayacağınız yer de Türklerin herşeylerini kaybetmemiş olmasıyla mümkün.”
Türkler tarihi rolü yeniden talep edecekler mi?
Vatanın yoksa tarihi rolünü oynayamazsın diyen Özel, Türklerin tarihi rolü tekrar talep edip etmeyeceğiyle ilgili şu öngörüde bulundu: “Tarihi rolü Türkler tekrar talep edecekler mi? Şu günkü manzaraya baktığımızda böyle bir eğilimle karşılaşmıyoruz. Türkler, biz tarihi rolümüzü devam ettirmeliyiz gibi bir derdi olan insanlar olarak gözükmüyorlar. İstiklal Marşı Derneği ne yapacak? İstiklal Marşı Derneği onlara niçin onların istiklal marşı olduğunu anlatacak. İstiklal marşı resmi bir metin. Bu bakımdan çok talihliyiz. Neden bunları söylüyorsun dedikleri zaman bana, ben de diyorum ki, bunlar İstiklal Marşı’nda var. Olmadığını söylüyorlarsa öğrenmek isterim. Birileri, İstiklal Marşı Türklerin istiklalinden bahsetmiyor diyorsa, merakla dinlerim. Türklerin istiklali dışında olan şey nedir? Bu sonradan ayrıca konuşulacak bir şeydir. Bugün, bizim tarihi bir rolümüz olamayacağını anlatan ve iyi bir şey yapıyormuş gibi ortalıkta dolaşan insanlar var, onlar yüzünden Türkler tarihi rollerini oynayamıyorlar.”