Çelik çomak oynamanın alemi yok
Ruşen ÇAKIR 01 Mayıs 2007
Türkiye’nin, uçağına aldığı gazeteciler gibi, Başbakan Erdoğan’la çelik çomak oynamaya can atanlardan ibaret olmadığı çok net bir şekilde ortaya çıktı. Çok tarihi ve hassas bir süreçten geçiyoruz. Artık gerçeklerle yüzleşmeli ve klişelere itibar etmemeliyiz. Örneğin: “Laikliği ordu, demokrasiyi AKP savunuyor”: Ordunun 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 müdahalelerinde geliştirdiği “irticaya karşı mücadele stratejileri”nin ne kadar yanlış olduğunu bugün net olarak görüyoruz. Son “e-muhtıra” nın da laikliği korumak yerine daha da zayıflatılmasına vesile olacağına eminim.
Öte yandan, AKP’nin demokrasiyi tam olarak içselleştiremediği de ortadadır. Nitekim AKP ile özdeşleşmiş bazı isimler “Org. Büyükanıt aslında hükümeti hedef almadı” diye kaçak güreşirken, laikliğinden hiç kuşku duyulmayacak bazı aydınlar cesurca “ordunun yaptığı yanlıştır” diyebiliyor.
“Mitingler darbeye zemin hazırlıyor”: Ankara ve İstanbul’daki yüzbinlerin arasında 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinin binlerce doğrudan veya dolaylı mağduru var. Bir kısmı “dönek” olabilir, ama ezici bir çoğunluğunun en son isteyeceği şey askeri darbedir.
“Her şeyin sorumlusu Arınç” : “Kim tutar seni” diye Erdoğan’ı Çankaya’ya çıkmaya zorlamış olanlar, Başbakan’ın bu süreci çok kötü yönettiğini itiraf edemedikleri için Arınç’ı “günah keçisi” yapmaya çalışıyorlar. Ya AKP içindeki dengeleri ve Arınç’ın rolünü bilmiyor ya da anlamak istemiyorlar. Arınç’ın aldığı pozisyon bir “neden” değil “sonuç” tur. Eğer Erdoğan, mesela baştan itibaren tüm Türkiye’nin dahil olduğu şeffaf bir tartışma yürütse böyle bir kriz yaşamayabilirdik. O bunu AKP’nin “aile meselesi” yapınca, “evin abisi” de ağırlığını koydu.
“En doğru seçim Vecdi Gönül’müş” : AKP’nin Erdoğan, Gül, Arınç ve belki de Abdüllatif Şener’den başka bir ismi aday göstermesi bir nevi “siyasi intihar” olurdu. Kısa vadede durumu kurtarabilecek bu formül orta ve uzun vadede çok daha ciddi krizlere yol açabilirdi.
Diyelim ki Gönül olsaydı, ona “AKP’nin kuklası” muamelesi yapılacaktı ve ağırlığı olmayacaktı. Böylece AKP hükümetinin etkisi daha da artacaktı. Gönül “Erdoğan’ın noteri” görünmemeye çalışsa hem AKP’lilerin öfkesiyle karşılaşacak, hem de AKP’li olmayanları tam olarak ikna edemeyecek, “takiye” yapmakla suçlanacaktı.
“Tek çare hemen seçim” : Erdoğan ile Org. Büyükanıt birlikte kamuoyunun karşısına çıkmadığı müddetçe bu kriz derinleşerek sürer. Zaten demokrasi sadece sandıkla olsaydı bugün Irak hepimizi sollamıştı. Bu kriz hal yoluna konulmadan gidilecek bir seçim pekala ters bir etki yaratıp ülkeyi içinden çıkılması iyice zor bir girdaba da sürükleyebilir.
“Seçimden en çok AKP kazançlı çıkar” : Seçmenin “mağdurla dayanışma” refleksiyle AKP’yi oya boğacağına emin değilim. Örneğin 1999 seçimlerinde FP kampanyasını RP’nin kapatılması, Erbakan ve Erdoğan’ın mağduriyetleri üzerine inşa etmişti. Sonuçta oyları azaldı ve “bunlar seçilse bile iktidarı vermezler” diyen MHP patlama yaptı.
“Gül’ün adaylıktan çekilmesi şart” : Bu süreçte en fazla yıpranan kişi herhalde Gül olmuştur. Düşünün, Erdoğan düne kadar Erkan Mumcu konuştuğu zaman TBMM Genel Kurulu’nu terk ediyordu. Aslında pek de iyi anlaştığı Baykal’ı da Çankaya sürecinde abartılı bir şekilde dışlamıştı. Sonra kalktı Gül’ün kaderini bu ikilinin ellerine bıraktı. Eğer Gül adaylıktan çekilirse krizin sorumluluğunu üstlenmiş olur ve siyasi geleceğini riske atar. Birilerinin illa bir fatura ödemesi gerekiyorsa o da Erdoğan ve onun yakın çevresidir.