Büyük bir krizin eşiğinde
AYDIN MENDERES 01 Mayıs 2007
EĞER büyük bir krize girmediysek bunun hemen eşiğindeyiz demektir. Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklaması bana eski bir benzetmeyi hatırlattı. Diş macunu tüpünden dışarı çıkmıştır. Bunu tekrar tüpüne yerleştirmek fevkalade zordur. Ancak ne kadar zor olursa olsun TSK, TBMM, iktidar, medya, basın, STK’lar ve bütün toplum bunu başarmak zorundadır. Ne olursa olsun, sandığın yolu kesilmemeli, demokrasimiz daha fazla örselenmemelidir. Bunun için benim üzerime düşen görev, başta TSK olmak üzere herkese sağduyu ve itidal tavsiye etmektir. Hiç kimse TSK’nın duyarlılıklarını görmemezlikten gelmemeli ama yine hiç kimse bu topraklar üzerinde bir milletin yaşadığını ve egemenliğin ona ait olduğunu da hiçbir şekilde unutmamalıdır. Yine hiç kimse bilerek veya bilmeyerek TSK ile milleti karşı karşıya getirmek yanlışlığına düşmemelidir. Kısaca hep birlikte bu krizin çözülmesini başarmamız gerekmektedir. Bunun tek bir yolu vardır, o da uzlaşmadır.
Karşılaştığımız durum
TSK’NIN söylediklerinin demokrasiye uygun olup olmadığının tartışması şu aşamada hiçbir anlam taşımaz, bir fayda doğurmaz. Yapılması gereken onun ne dediğini iyice anlamaktır. Herkes TSK’nın konuşmasından şu iki sonucu çıkarmak durumundadır: Birincisi, TSK duyduğu hoşnutsuzluğun bir askeri müdahaleye varabilecek kadar ucunun açık olduğunu söylemiştir. Daha da önemlisi böyle bir sonucun ortaya çıkmaması için neler yapılması gerektiği hakkında somut olarak hiçbir talepte bulunmamıştır. Bu açıdan bakınca 27 Nisan’da ortaya çıkan durum 12 Mart’tan da, 28 Şubat’tan da daha ileri bir durumdur. TSK işin nereye kadar varabileceğini göstermiş ve bundan kaçınmak için ne yapılması gerektiğini bulup çıkarmayı hükümete ve iktidara bırakmıştır.
Hemen şunu da eklememiz gerekiyor; Genelkurmay’ın bu açıklamasından sonra laiklik acaba tehlikede mi, değil mi diye tartışmanın da hiçbir önemi bulunmamaktadır. Acaba TSK sadece laikliği mi tehlikede görüyor yoksa başka çok önemli hususları da tehlikede görüyor da bunları herhangi bir sebepten ifade etmek mi istemiyor? Bunu bilemeyiz. Öğrenebilmek de geleceğin tarihçilerinin işi olacaktır. Büyük bir ihtimalle TSK, birçok hususu tehlikede görmekte ve bunları kısaca laiklik tehlikede diye ifade etmektedir. Bundan sonraki gelişmeler böyle olduğunu gösterecektir.
Hükümet
HÜKÜMETİN bu açıklamaya tamamen hazırlıksız olarak muhatap olduğu kesindir. Siviller ve özellikle AKP’deki siyasi topluluk eskiden beri TSK’nın ne düşündüğünü hiç merak etmezler, sadece ne düşünmesi gerektiği hakkında nazari tartışmalar açarlar ancak bununla ilgili de herhangi bir tedbir almazlar. Bu gibi durumlarla karşılanşınca da, ne tam karşı çıkarlar, ne de uzlaşma kültürünü devreye sokarlar. Umarım ki bu sefer böyle bir davranış özrü göstermezler. Ancak ne yapacaklarına kendileri karar verecektir.
Bu yazımı yazdığım şu ana kadar hükümet adına hiçbir açıklama yapılmamıştı. Yazımı bitirmek için herhangi bir açıklama beklemeyeceğim gibi yapılsa da bu yazımı değiştirmeyeceğim.
Şu hususun da altını çizmekte fayda var sanıyorum; TSK’nın düşündüğü ve beklediği çözümün Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce erken seçime gidilmesi olduğunu hiç sanmıyorum. Genel seçimlerden evvel 7 yıl için istediği bir kişinin Cumhurbaşkanı seçildiğini görmeyi arzulayacaktır.
Uzlaşma
BUNDAN çıkarılması gereken sonuç ise şudur; önce kriz çözülecek arkasından sandığın yolu açılacak ve genel seçimlere gidilecektir. Benim sözkonusu bildiriden çıkardığım anlam budur. Buna karşı hükümet ve iktidarın önünde sadece iki tercih bulunmaktadır. Birincisi, bunu bir şekilde kabullenmek ve bir uzlaşma kültürü içersinde gereklerini yerine getirmek ya da hızla erken seçim kararı almak veya bunun yolunu açabilecek anayasal mekanizmaları işletmektir. Benim tavsiyem uzlaşmadır. Başbakan, Cumhurbaşkanı’yla, parti başkanlarıyla ve Genelkurmay Başkanı’yla görüşerek krizin hararetinin azalmasını sağlamalı, önce diyalogun arkasından da uzlaşmanın şartlarını oluşturmalıdır.