Zeki Velidi Togan’ın Tarihçiliği
01 Ocak 1970
Zeki Velidi Togan, biç şüphesiz, tarihe "büyük bir tarihçi" olarak geçecektir. Hatta genç tarihçi Yılmaz Öztuna onun için "şimdiye kadar gelmiş en büyük Türk müverribi" tabirini kullanmıştır.
Zeki Velidi Togan daha pek genç yaşında tarihe milli bir düşünce ile atılmış ve maceralı geçen hayatında tarihçiliğe hiç ara vermemiştir. Bu konudaki hususi kabiliyetinin ve çok dil bilmenin verdiği imkânlarla büyük bir müverrih olmuş, tarihçi olmak için gereken yardımcı ilimlerde de aynı hizaya gelmeyi başarmıştır.
Büyük tarihçi olmanın şartlarından biri tarihi olaylara iyice nüfuz edebilmek, kaynaklardaki gerçek ve yanlış payını iyi hesaplamak, hâdiselerin daha önceki vakalarla bağlantı iyi tahmin etmektir. Büyük tarihçi, destan ve menkıbelerden de tarihi hakikatler çıkarmasını bilen adamdır. Zeki Velidi Togan 60 yılı aşan tarihçiliği sırasında bu vasıfları kazanmıştı.
Bilgisine göre az eser vermiştir. İmkânlar elverişli olsaydı da hazırlanmış eserlerini yayınlayabilseydi Türk kütüpbanesi tarih bakımından çok zenginleşecekti.
Karahanlılar, Aksak Temür Türk Ellerinin Tarihi Coğrafyası, Nevâi, Biruni Reşideddin üzerindeki büyük eserlerini neşredemeyişine ne kadar yansak yeridir.
Onun için ilmi değeri bütün dünyaca kabul olunan Türk profesörüdür diyebiliriz. Kendisine Amerika, İngiltere, Almanya, Hindistan, Pakistan ve galiba Japonya'dan kürsü teklif edilmişti ki bu mazhariyete eren başka hiçbir Türk profesörü yoktur.
Türkistan ve Altın Ordu tarihlerini çok iyi biliyordu. Türkiye tarihiyle uğraşmamıştır. Fakat büyük tarihçi olmanın verdiği sezgi ve kabiliyetle Türkiye tarihine ait bir meseleyi ilk çözen bilgin kendisi olmuştur.
Bilindiği üzere Osmanlı Tarihi bir destanla başlar. Tuğrul Beğ'in başkanlığındaki Kayılar, Anadolu'da batıya doğru ilerlerken bir ovada çarpışan iki orduya rastlarlar, Selçuklularla Tatarlar (yani Çengizliler) savaşmakta ve Selçuklular yenilmek üzere bulunmaktadır. Ertuğrul Beğ kendi küçük kuvvetiyle yenilenlere yardım edince Tatarlar savaşı kaybeder.
Bizim ilkokul öğrencisi olduğumuz çağlarda bu konu tarih kitaplarında anlatılır ve gönlümüze "mağlüp tarafa yardım Türkler'in şanındandır prensibini işlerdi.
Bu olay, Zeki Velidi Togana kadar Çengizler'le Selçuklular'ın bir savaşı diye kabul olunmuştur. Bunun bir Selçuklu-Çengizli savaşı değil. Selçuklu Harzemli savaşı olduğunu, Selçuklu Sultanı Alâaddin Keykubad'la Harzemşah Celâleddin Mengüberti arasında Yassıçimen'de yapılan bir savaş
olduğuna dikkati ilk çeken Zeki Velidi Togan olmuştur.Savaş 1230'da Erzincan civarındaki Yassıçimen'de yapılmış ve Zeki Velidi Togan bunu müverrih Nesevi'nin bir kaydından çıkararak ortaya koymuştur. Nesevi, savaşı kaybetmek üzere olan Alâaddin Keykubad'a doğudan hiç beklenmedik bir yardımın gelmesiyle savaşın kazanıldığını yazmıştır.(Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1970, ikinci basım, s. 322), Bu tarihlerde Kayılar, Horasan'dan Anadolu'nun batısına doğru yürümekte idiler. Çengizliler'in ve İlhanlılar'ın tarihini iyi bilen Zeki Velidi Togan, Çengiz hareketlerinin Batı ve Önasya'da meydana getirdiği sonuçları iyi muhakeme ediyordu.
Zeki Velidi Togan'ın bu buluşunu hatırlatmaktan maksadım büyük tarihçinin hâdiselere nüfuzundaki isabeti göstermektir. Onun bu şekildeki buluşları Yassıçimen savaşına münhasır olmayıp Osmanlılar'ın başlangıcında, Uçlardaki beğliklerin bütün tarihine şamildir.
Osmanlı Tarihi'nin başlangıcına ait karanlık, karışık ve yanlış haberlerin bir kısmını aydınlığa kavuşturan da yine aynı görüş ve metodla Zeki Velidi Togan olmuştur. Burada bunları tekrarlayacak değilim.Öğrenmek isteyenler yukarda adı gecen eserin 324-327. sayfalarına baksınlar.
Eserleri dikkatle okurdu. Bu dikkati sayesinde Kaşgarlı Mahmud'un Divanü Lugati't-Türk'ünün telif yılını da tespit etmiştir. Bu eserin telif yılı olarak hicri 466 (miladi 1073/1074) tarihi kabul olunuyordu.Eserin içindeki kayıtları dikkatle inceleyen Togan bunun doğrusunun hicri 470 (m.1077) olduğunu tesbit etmiştir (Bak: Atsız Mecmua, 15 Ağustos 1932).
Zeki Velidi Togan, tarih bakımından destanlardan faydalanmasını da iyi biliyordu.Oğuznâme'deki bazı hakan isimleriyle bazı Batı Gök Türk kağanlarının adlarını birleştirmesi bu kabildendir. Boy, uruk ve ulus adlarının destanlarda çok defa şahıs (=hükümdar) adı olarak geçtiğini dikkate alarak bundan bazı neticeler çıkardığı olmuştur. Kaşgarlı'nın eserinde İskender'le çağdaş Türk Hakanı olarak gösterilen "Şu" nun gerçekte Türkistan'daki en eski Türk kavmi olduğunu ileri sürmüş ve onun bu düşüncesini Sinolog Eberbard da teyit etmiştir. Yine bunun gibi türlü Türk topluluklarından kullanılan şahıs adlarını da iyi bildiği için bundan da bazı tarihi sonuçlar çıkarmış.Batı Anadolu'daki Uç beğlerinden bir kısmının Oğuz-Türkmen değil, Kıpçak grubundan olduğunu şahıs isimleriyle tespit etmiştir.
Onun tarihçiliğini bu kadar kuvvetlendiren bir sebep de Türk tarihinin geçtiği geniş bölgelerden büyük bir bölümünü gezip görmüş olmasıdır. Bu, şöyle böyle bir gezip görme değil, beyne ve gönüle işleyen bir etüd şeklinde olmuştur.
Tarihin içinde yaşayan bir kişi olarak özel konuşma ve toplantılarda da söz mutlaka tarihe kadar uzanırdı. Batı bilginleri tarafından kendi nazariyelerini berkiten ciddi kitaplar yayınlandığı zaman çok memnun olurdu.
Zeki Velidi Togan, Türkiye'ye geldiği zaman gülmesini bilmiyordu. Sonra bunu öğrendi ve hoş fıkralar da anlatmaya başladı. Bu yazımı bitirirken o fıkralardan birini buraya geçirmeden edemeyeceğim:
Doğum yeri olan Başkurdistan'da bir gece çok kımız içip sarhoş olmuş. Kımızla sarhoş olmanın güzel bir şey olduğunu ben de tecrübeyle biliyorum. Togan evlerinin karşısında bulunan çeşmeden yüzüne su serperek ayılmak için çeşmeye doğru yürümüş. Gökte ay varmış.
Bundan sonrasını şöyle anlattı: "Tam çeşmeye yaklaştım. Bir de ne göreyim? Ay karşımda duruyor. Meğer sarhoşlukla sırtüstü düşmüşüm ama düştüğümün bile farkında olmadığım için ayı karşımda görmüşüm."
Tabii hem kendisi, hem de dinleyenler kahkalarla gülmüşlerdir.
Tarihçi Zeki Velidi Togan de artık tarih ve hâtıra oldu. Zaten hayat bir iki hâtıradan başka nedir ki?