KIBRIS'IN FETHİ VE FETHİN HAZIRLIK SÜRECİ
01 Ocak 1970
Osmanlı Deniz İmparatorluğu 16. yüzyıl boyunca -Kıbrıs hariç- bütün Akdeniz'i adeta bir Türk gölüne çevirmişdi. Stratejik ve ticari açıdan çok önemli ve bölgenin en büyük adası olan Kıbrıs ise hâlâ Venedikliler'in elinde bulunmakta idi. Venedikliler, Memluk Devleti'ne ödemekte olduğu 8.000 Florinlik yıllık haracını Mısır'ın fethinden sonra 1520 yılında imzalanan Osmanlı-Venedik sözleşmesiyle Osmanlı Devleti'ne ödemeyi kabul etti ve bu durum 1570 yılına kadar devam etti.
Sultan II. Selim daha şehzadeliği sırasında adanın ne derece önemli olduğunu anlamış ve Padişah olması halinde ilk işinin adayı fethetmek olduğunu dile getirmişti. Venedik idaresindeki Kıbrıs'ı kendilerine üs edinen hristiyan Avrupa devletlerinin korsan gemilerinin Türk ticaret ve yolcu gemilerine yer yer zarar vermesi dikkatleri bu adaya çevirmişti. Nitekim o sıralarda Mısır'a gitmekte olan Mısır Defterdarı'nın gemisine el konularak yağmalanması haberinin Padişah'a ulaşması Kıbrıs Seferi'nin başlamasına sebep teşkil etti.
Bu sırada Venedik'in ahitnamelerle belirlenmiş sınırları ihlal etmesi, bölge halkını kışkırtarak yeni köyler oluşturmaya teşebbüs etmesi ve Kilis Sancağı'na bağlı bazı köylere baskın yaparak esir alması iki devlet arasındaki köprülerin iyiden iyiye atılmasına sebep oldu. Osmanlı Devleti'nin Kıbrıs üzerindeki niyetinin gittikçe belirgin hale gelmeye başlamasıyla birlikte Venedik-Osmanlı ilişkilerindeki anlaşmazlıklar da giderek derinleşmeye başladı.
Öncelikle diplomatik yolu kullanarak Venedik'i Kilis civarındaki baskınları sebebiyle protesto eden Osmanlı yönetimi Venedik'in uzlaşmaz tutumu sebebiyle bir sonuç çıkmaması üzerine bölgedeki Sancakbeyleri'ne gönderilen fermanlarla Kıbrıs'ta yeni kurulan Venedik köylerinin vurulması emredildi.
Kuvvet kullanma emriyle eşzamanlı olarak Venedik'in Kıbrıs Adası'nı barış yoluyla teslim etmesini sağlamak üzere Kubad Çavuş elçi olarak resmen Venedik'e gönderildi. Bu esnada Bosna ve Hersek Beyleri de uyarılarak Elçi geri dönene kadar yerlerini terk etmemeleri talimatı verildi.
Kubad Çavuş'un Venedik'ten olumsuz bir cevap getirmesi üzerine Şeyhülislam Ebussuud Efendi'nin "fetva ve onayıyla" Akdeniz'in bu en önemli adası üzerine "sefer kararı" verilerek hızla savaş hazırlıklarına geçildi.
[Şeyhülislam Ebussuûd Efendi'nin de; "Sâbıkâ vilâyet-i dâr-ı İslâm'dan olup ba'de-zamânin küffâr-ı hâksâr müstevlî olup medâris ü mesâcidin harâb u mu'attal ve menâbir ü mahâfilin alâim-i küfr-ü dalâl ile mâl-â-mâl idüp nice dürlü ef'âl-i habîse ile dîn-i İslâm'a ihânet kasdın eyleyüp ve etrâf-ı âleme evzâ'-ı kabîhaların işâ'at eyleseler pâdişâh-ı dîn-penâh hazretleri hamiyyet-i İslâm muktezâsınca diyâr-ı mezkûrı küffâr-ı dû siyâh elinden alup dâru'l-İslâm'a ilhâk eylemeğe azîmet ü himmet buyursalar sâbıkâ mezkûr keferenün tasarruflarında olan âhar vilâyetler musâlaha olundukda ellerine virilen ahidnâmede mezkûr vilâyet dâhıl olmak ile Şerî'at-i Mutahhere mûcebince mezkûr ahidnâme nakzına azîmet buyurmalarına mâni' olur mı?" Beyân buyurıla.
El-Cevâb:
"Aslâ mâni olmak ihtimâli yokdur. Pâdişâh-ı ehl-i İslâm e'azza'llâhü ensârahû tavâ'if-i kefere ile sulheylemeği ol vakıt meşrû' olur ki; kâffe-i müslimîne menfa'at ola, menfa'at olmayıcak aslâ sulh meşrû' değildür. Müşâhede olunup mü'ebbed yâhûd muvakkat sulholundukdan sonra menfa'at bu zamânda bozılması enfa' görilse elbette bozmak vâcib ü lâzim olur. Hazret-i Rasûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem Hicret-i Nebeviye'nün altıncı yılında küffâr-ı Mekke ile on yıla sulhidüp Hazret-i Alî kerrema'llâhü vechehû mü'ekked ahidnâme yazup mu'âhede-i mukarrere kılındukdan sonra gelecek yıl bozmak enfa' görilüp Hicret'ün sekizinde üzerlerine varup Mekke-i Mu'azzama'yı feth buyurmışlardur. Hazret-i Halîfe-i Rabbü'l-âlemîn halleda'llâhü te'âlâ zılâle saltanatihî alâ-mefârikı'l-müslimîn ve eyyedehû bi'n-nazari'l-azîz ve'l-fethı'l-mübîn hezîmet-i hümayûnlarında Cenâb-ı Risâlet-penâh salla'llâhü aleyhi ve sellem hazretlerinün sünnet-i şerîfelerine ıktidâ'en buyurmışlardur. Müstedbi' feth-i mübîndir. Bi-ınâyeti'l-lâhi'l-meliki'l-mu'in."] şeklindeki fetvâsı üzerine Kıbrıs'a resmen savaş ilan edilmesine karar verildi.
Şavaş kararının ardından tersanelerde kadırga, baştarde, mavna ve at gemileri yapılması için emirler yayınlandı. Donanmanın ihtiyaçlarının tamamlanması yanında ordunun yiyecek-içecek ihtiyaçlarını karşılamak üzere zâhire temini ile sefer sırasında yaklaşık 3 yıl yetecek miktarda silah ve mühimmat hazırlanmasına başlandı.
Kıbrıs Seferi öncesinde İstanbul Tersanesi'nde yapılan hazırlıklar arasında gemilerin inşa ve bakımları da yapılmaktaydı. Bunun yanı sıra Karedeniz'e kıyısı olan çeşitli illerdeki tersanelerde de -verilen emir üzerine- gemi yapımları hızla devam etmekteydi.
Savaş hazırlıkları bütün hızıyla devam ederken bu hazırlıkların Kıbrıs tarafında bilinmemesi amacıyla bazı tedbirler alınmaya başlandı. Öncelikle adaya gidiş-gelişi engelleme yoluna giden Osmanlı Devleti daha sonra adaya yakın bulunan önemli ticaret merkezlerindeki Venedik Balyosları'nı tutuklattı. Ardından Venedikliler'in Bosna ve Hersek topraklarındaki saldırıları gerekçe gösterilerek Halep ve Mısır'daki Venedik Konsolosları hapsedildi. Kıbrıs'a gidip gelen tüccar ve konsolos adamları ile Venedik casuslarının derhal yakalanarak beraberlerinde bulunan mektup ve yazılı evraklara el konulmak suretiyle en kısa zamanda İstanbul'a gönderilmeleri istendi.
Osmanlı Devleti bir taraftan Venedik'in seferle ilgili bilgi toplamasını engellemeye yönelik teşebbüslerde bulunurken diğer yandan da adaya kendi casuslarını gönderip bilgi toplamaktaydı.
Kıbrıs'a karşı aldığı tedbirleri daha da sertleştiren Osmanlı Devleti, Trablus ve İskenderiye gibi Osmanlı limanlarındaki Venedik gemilerine -içindeki yolcu ve mürettebatıyla birlikte- el koymaya başladı. Aynı zamanda bütün Venedikli tüccarların aranarak; akçe, altın ve mektuplarına el konulup İstanbul'a gönderilmeleri emredildi.
Divan-ı Hümayun'dan çıkan fermanlarda Sultan II. Selim'in önceleri kendisinin de Kıbrıs Seferi'ne bizzat katılma fikrinde olduğu görülmektedir. II. Selim'in Şehzade Murat'ın Lalasına gönderdiği bir fermanda Kıbrıs Seferi'ne bizzat katılma arzusunun kesinleşmesi halinde Edirne'ye giderek şehrin muhafazasını üstlenmesini istemekte ve yol hazırlıklarının yapılması tembih edilmekteydi. Ayrıca kara ordusunun bizzat Padişah'la gideceği hesaba katılarak Üsküdar'dan İçel'e kadar olan konak yerlerinin asker için hazırlanması ve konaklarda ihtiyaç olan ekmek, arpa, odun ve diğer iaşenin toplanması istenmekteydi. Hatta Silifke'deki Kestel Yaylası'nın bizzat Padişah'ın ikameti için hazırlatılması, bakımının yapılarak yaylada var olan bir hamamın onarılması ve yanına bir kubbelik ek yapılması, ayrıca ordunun konaklamasına uygun olan yerlerin temizlenip genişletilmesi talimatı verilmişti. Bu konaklar arasında Maldepe, Gekivize, Çınarlı, İznikmid, Derbendağzı, Dikilitaş, Gölbaşı, Yenişehir, Akbıyık, Pazarcık, Bozüyük, İnönü, Kalburcu, Kütahya, Saka, Döğer, Kazlıgöl, Karahisar, KızılKilise, Akşehir, Ilgın, Suluzengi, Bozuk, Konya, Peykârîoğlu, İsmil, Karapınar, Kayağun, Akçaşehir, Kertilköyü, Yörükyeri, Deregeçeli, Beğköprüsü, Çay, Göksin, Kestel Yaylası yer alıyordu. Donanmanın ihtiyacı olan peksimet ve zahire ise deniz yolları üzerinde bulunan kaza ve sancaklardan temin ediliyordu. Bunlar arasında yer alan Yenişehir, Aydın, Saruhan, Menteşe ve Teke Nâzırları'na hükümler gönderilerek hazırlanan peksimet, un ve arpanın gemilerin yanaşacağı sahillere taşınması emrediliyordu.
Kıbrıs Seferi için düzenlenen organizasyona Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Eyaleti ile Anadolu, Rumeli, Rum, Zülkadriye, Karaman, Haleb, Şam ve Trablusşam Eyaletleri çağrılmış, bu eyaletlere ait bazı Sancaklar ise bulundukları bölgenin stratejik önem taşıması ve güvenlik gerekçesiyle yerlerinde bırakılmışlardı.
Osmanlı Devleti sefere hazırlık hızını arttırdıktan sonra Kıbrıs Halkı ile temas kurma çalışmalarına başladı ve bu doğrultuda İçel Beyi'nden, Kıbrıs Halkı'na mektuplar göndererek desteklerini sağlamaya çalışması istendi. Psikolojik Savaş stratejilerinin de uygulandığı bu mektuplarda Osmanlı Ordusu'na destek vermeleri durumunda fetih sona erdikten sonra tımarları ile ev ve mülklerinin kendilerine bırakılacağı, aksi taktirde hepsinin öldürülerek çocuk ve kadınlarının esir edilecekleri ilan edildi.
Kıbrıs Halkı'nın da uyarılmasından sonra Kıbrıs'a açılan savaş resmen başlatıldı. Osmanlı kara ve deniz ordularının Sefer Serdarlığı'na 6. Kubbe Veziri Lala Mustafa Paşa getirildi ve emri altına verilen 3. Vezir Piyale Paşa da Donanma Serdarı olarak görevlendirildi. Cezayir Beylerbeyi ve Kapudan Müezzinzade Ali Paşa'dan da Lala Mustafa Paşa ile birlikte deniz yolu ile Kıbrıs'a giderek Piyale Paşa'nın emrine geçmesi istendi.
Kıbrıs'a doğru 3 grup halinde İstanbul'dan harekete geçen Osmanlı Donanması'nın 25 gemiden oluşan 1. Filo'sunun başındaki Murad Reis Rodos'u üs edinmekle görevlendirilmişti. Asıl vazifesi düşman donanması hakkında bilgi toplamak ve Kıbrıs'a deniz yoluyla yapılması muhtemel yardımları önlemek olan bu filo 1570'in Mart ayında İstanbul'dan ayrıldı. 1. Filo'nun aynı zamanda Ege Adaları ve Girit taraflarında keşif hareketlerinde bulunduğu da görülmektedir. Donanmanın diğer bir büyük kısmını teşkil eden Piyale Paşa komutasındaki 2. Filo ise 65 baştarda ve kadırga ile nakliye amaçlı 30 kalyon türü gemi ile birlikte 26 Nisan 1570'de İstanbul'dan ayrıldı. Bu filonun asıl vazifesi ise düşman donanmasını bulduğu yerde vurmak ve Kıbrıs'a yardım ulaşmasını engellemekti. Donanmanın en büyük grubunu teşkil eden ve Kıbrıs Serdar'ı Lala Mustafa Paşa ile Kapudan Paşa'nın emrindeki 36 kadırga, 12 Çektiri, 8 Mavna ile asker, yiyecek ve top taşımada kullanılan 40 Karamürsel ve hayvan taşımada kullanılan 40 gemiden oluşan 3. Filo ise Kurban Bayramı olan 16 Mayıs 1570 sabahında Beşiktaş'ta bayram namazlarını kıldıktan sonra Padişah'ı selamlamak üzere Saray-ı Amire önüne geldi. Düzenlenen şenliklerle beraber yapılan top atışlarıyla Padişah'ın selamlanmasından sonra harekete geçen Donanma'ya Padişah da Saltanat Kayığı'yla Yedikule'ye kadar eşlik etti. Yedikule'de demirleyen Donanma aynı gün gece saat 4'den sonra yeniden harekete geçerek ikindiye doğru Tavşan Adası'na geldi ve gece saat 4 buçukdan sonra buradan da ayrılarak akşama doğru Gelibolu'ya ulaştı. 2 gün burada kalan Donanma, Rumeli Eyaleti'ne mensup Sancakların da askerlerini alıp Cuma namazını takiben kalkış yaparak 30 mil mesafedeki Boğazhisarı'na akşam üzeri ulaştı.
Aynı gün Piyale Paşa'dan gelen bir mektupta 120 Kadırga, 12 Mavna ve 30 Barça'dan oluşan düşman donanması hakkında bilgi verilmekte ve düşmana karşı yapılacakları konuşup kararlaştırmak için bir araya gelinmesi istenmekteydi. Yine aynı gün Ankara Beyi ile Dumdum Memi Reis, İzmir ve Foça taraflarına peksimet temin etmek üzere gönderildi. 21 Mayıs Cumartesi günü Donanma su ikmalini yaptıktan sonra Boğazhisarı'ndan ayrıldı ve 22 Mayıs'da Bozcaada'da demirledi. 23 Mayıs'ta Midilli'nin Sığrı Limanı'na yanaşan Donanma ertesi gün Kalina Limanı'na geçti ve 25 Mayıs'ta Sakız'a vardı. 6 gün burada kaldıktan sonra 31 Mayıs sabah saat 6'da hareket edip Sığacık yakınında bir limancıktan ağaç almaya gidildi ve 1 gün Sığacık'ta kalındı. Donanma Sakız'dayken Vezir Mustafa Paşa'ya Divan-ı Hümayun'dan 27 Mayıs tarihli bir ferman geldi; buna göre geride kalan bazı levent kayıkları etrafa zarar vermeye başladıklarından Kurdoğlu Abdülcebbar Bey'in veya münasip bir başkasının kendi gemisi dışında 2 kalyata ve 1 firkate ile Midilli-Sakız civarlarını gözetlemekle görevlendirildi.
Bu sırada Piyale Paşa'dan ve çeşitli yerlerden düşman donanmasıyla ilgili haberler gelmekteydi. Mora Sancakbeyliği'nin yaptığı tahkikata göre düşman 90 Kadırga ve 20 Barça ile Girit'te bulunuyordu. Bunu öğrenen Piyale Paşa, Rodos civarında bulunan Murad Reis'in gemileriyle birlikte kendi yanına gelmesini ve düşmanı Girit'te kıstırıp imha etmeyi, sonra da Mustafa Paşa'ya katılmayı planlamaktaydı. Halbuki Eğriboz Beyi'nin bir adamının batan bir Venedik barçasından elde ettiği bilgilere göre düşman 60 Kadırga ile Holomiç'e asker çıkarmıştı. Kocaeli Beyi Kaya Bey'in Andre Adası'ndan topladığı bilgilere göre ise düşman donamasının sayısı 100'den fazla değildi. Bu farklı bilgiler merkezin dikkatini çekmiş olmalı ki Venedik Donanması'nın Korfos'a gitmeden Girit'e geçmesinin imkansız olduğu değerlendirilerek düşman donanmasıyla ilgili bilgilerin doğru olmadığı sonucuna varıldı. Bu sebeple Murad Reis kumandasındaki filonun Piyale Paşa'ya yardıma gitmesi yerine Kıbrıs'a asker taşımak üzere Lala Mustafa Paşa'nın hizmetinde olması tavsiye edildi.
1 Haziran'da Sisam Boğazı'na gelen Donanma 2 Haziran'da İstanköy'e geçti. Donanma burada demirlemişken Rodos Beyi Hamza Bey de donanmaya katıldı ve ertesi gün Kıbrıs Seferi için İstanbul'dan ilk ayrılan Murat Reis 25 Kadırgadan oluşan filosuyla gelerek asıl donanmaya katıldı. Osmanlı Donanması'nın Rodos civarında toplanmaya başladığı sıralarda müslüman gemisi şekline bürünmüş 2 Kadırga ve 3 Firkateden oluşan bir düşman filosu Trablusşam Limanı'na gelerek sabun yüklü bir tüccar gemisini alıp götürdü ve etraftan dil aradıkları haberleri geldi. Bunun üzerine Rodos ve İskenderiye Beyleriyle Şam Beylerbeyi gereken tedbirleri almaları konusunda ikaz edildiler.
Donanma 4 Haziran'da Rodos'a geçti ve ertesi gün Piyale Paşa beraberindeki Donanma ile gelip Lala Mustafa Paşa ve Kapudan Ali Paşa donanmasıyla birleşti, böylece Kıbrıs seferine katılan bütün Osmanlı Donanması bir araya gelmiş oldu. 7 Haziran'da hep birlikte Meis Adası'na geçen donanmanın kadırgaları burada yağlandı. 3 gün Meis'te kaldıktan sonra yeniden yola çıkan Donanma 10 Haziran'da Finike'ye ulaştı. Donanma 30 Haziran'a kadar 20 gün süre ile henüz bölgeye gelmemiş olan Anadolu'daki sancak askerlerinin gelmeleri için bekledi. Bu süre zarfında zahire, un ve koyun ihtiyacı sağladığı gibi daha önce verilen emirler çerçevesinde yakın civardan ihtiyaç olan malzemeler temin edildi.
Donama Finike'de demirlemiş ve gerekli taşınma hazırlıkları yapılıyorken 19 Haziran 1570'de Piyale Paşa, Mustafa Paşa ve Kapudan Ali Paşa hep birlikte bir kaç kadırga ile iskelesinin durumunu incelemek üzere Antalya'ya gittiler. Ertesi gün yakın civarda bulunan Atrasan Limanı'nda konaklayan 3 paşa yeniden Finike'ye döndü. Askerin Kıbrıs'a bu civardan geçeceği daha önce belirlenmiş olmalı ki yolların genişletildiği ve iskelelerin geçiş ve asker yükleme için tamamlandığı haberleri İstanbul'a geldi. Karayoluyla gelen askerlerin toplanıp Kıbrıs'a geçeceği iskeleler de bu sahillerde bulunuyordu. Bu sebeple Antalya ve Elmalı Kadıları'na hitaben gönderilen hükümlerde askerden at gemilerine yetişemeyenlerin süratle rençber gemileri buldurularak adaya taşınmaları emredildi.
Osmanlı Donanması'nın Kıbrıs'a çıkarma hazırlıkları sürerken İstanbul'dan Piyale Paşa'ya bazı haberler geldi. Cerbe'den Trablusgarb'a giden ve oradan Moton'a geçerek sonra İstanbul'a ulaşan bir tüccar gemisinden alınan bilgiye göre İspanya'ya ait 25 Kadırga Venedik'e yardım amacıyla Halk-ul Va'd'e zahire ve silah götürmüştü. Dubrovniklilerin verdiği haberlere göre ise Venedik'in 100 Kadırga ve 12 Mavnası vardı ve 20 Kalyatanın da inşası istenmişti. Buna rağmen İspanya'nın Venedik'e yardıma gelip gelmeyeceği haberleri kesin değildi.
Osmanlı Donanması 30 Haziran 1570 Cuma günü öğle vakti Finike'den ayrıldı ve 2 gün sonra 2 Temmuz Pazar günü Kıbrıs'ın Limosa Kalesi önüne geldi. Osmanlı Donanmasını karşısında gören Kale halkı kaçarak mekanı terk etti ve karaya çıkan asker kaleyi yağmalayarak geceyi orada geçirdi. Hatta bu ilk çıkışta atlı birinin peşinden giden Ahmed adlı zaim, düşmanın elinden bayrağını alarak getirdiği için terakki aldı. 3 Temmuz akşama doğru Tuzla'ya gelen Donanma 4 Temmuz Serdar Lala Mustafa Paşa'nın emriyle karaya asker çıkarmaya başladı. Önce Piyale Paşa adaya çıktı ve bir miktar asker ile kendi adamlarını yanına alarak serdar'ın otağını kurdu. Orduda bulunan Beylerbeyi, Sancakbeyi ve diğer askerler atlı ve yaya olarak deniz kenarına dizildikten sonra Lala Mustafa Paşa karaya çıktı ve otağına gitti. Önce Piyale Paşa'yı ve sonra sırasıyla diğer Beylerbeyi ve Sancakbeyleri'nin selamlamalarını kabul etti. Bu merasimde Anadolu Beylerbeyi İskender Paşa, Karaman Beylerbeyi Hasan Paşa, Sivas Beylerbeyi Behram Paşa, Maraş Beylerbeyi Mustafa Paşa, Halep Beylerbeyi Derviş Paşa, Kilis Hakimi Canpolad Bey, Şehri-i Zor Beylerbeyliği'nden Mazul Muzaffer Paşa hazır bulundular. Bu sırada yapılan görüşmelerde Piyale Paşa önce Magosa'nın kuşatılmasını tavsiye ettiği halde Lala Mustafa Paşa Adanın idari merkezi olduğu gerekçesiyle Lefkoşa Kalesi'nin kuşatılmasına karar verdi ve kuşatmada kullanılacak toplar süratle karaya çıkarıldı.
Lefkoşa'nın kuşatılması kararının alınmasından sonra Piyale Paşa hem Serdar hem de Kapudan olarak donanmaya döndü ve yardım için adaya gelerek düşman donanmasına engel olmak, ayrıca Halep ve Şam askerlerini adaya taşımak üzere harp gemileriyle denize açıldı. Kapudan Ali Paşa ise eski Yeniçeri Ağası olduğundan kara savaşlarındaki tecrübesi sebebiyle Lefkoşa'nın kuşatılmasında vazife aldı. Tuzla Limanı'nda kalan zahire ve cephane gemilerinin korunması görevi Rum Beylerbeyi Behram Paşa'ya, Magosa'nın dışarıyla irtibatının kesilmesi görevi ise Maraş Beylerbeyi Mustafa Paşa'ya verildi.
Bu sırada Venedik de hazırlıklarını sürdürmeye devam ediyordu. Dubrovnik'ten gelen haberlere göre o civarda asker ve silah dolu 65 küçük ve 10 büyük Kadırga ile 10 nakliye gemisi Girit'teki 30 gemiyle birlikte bir kaç gün içinde hareket edecekti.
Piyale Paşa donanmayla Kıbrıs'tan ayrıldıktan sonra Trablusşam ve Silifke'ye giderek geride kalan yaklaşık 20.000 askeri Tuzla'ya taşıdı. 22 Temmuz'da beraberine aldığı 30 gemiyle denize açıldı ve Kıbrıs'ta 45 kadırgayla 40 at gemisi bıraktı.
İlk çıkarma tarihinden itibaren 26 Temmuz'a kadar Tuzla'da kalan ve bütün hazırlıklarını burada tamamlayan ordu nihayet kuşatmayı başlatmak üzere yola çıktı ve 27 Temmuz Lefkoşa Kalesi yakınlarında Ağlança Köyü'ne gelerek burada konakladı. Önceden otağ kurmakla görevlendiren Kırşehir ve Akşehir Beyleri'ne karşı Lefkoşa Kalesi'nden engel olma girişimleri Karaman Beylerbeyi Hasan Paşa'nın yetişmesiyle püskürtüldü ve kalenin kuşatılmasına başlandı.
Kuşatmada Anadolu Beylerbeyi İskender Paşa,Müezzinzade Ali Paşa, Halep Beylerbeyi Derviş Paşa, Karaman Beylerbeyi Hasan Paşa ve Muzaffer Paşa birer taraftan katıldılar ve karargahta bulunan Lala Mustafa Paşa kolu ile yeniçerilerin bulunduğu Yahya Kethüda kolu ayrı bir grup oluşturdular.
Lefkoşa kuşatmasının üzerine Lala Mustafa Paşa İstanbul'a kalenin durumunu anlatan bazı mektuplar göndererek kalenin içinde ve dışında kat kat derin hendekler bulunduğunu, etrafı taşlı ve kuru olduğundan su sıkıntısı çekildiğini anlattı ve kuşatmanın diğer zorluklarını dile getirdi. İstanbul'dan verilen cevapta ise kış mevsimini adada geçirmek gerekirse Şam, Halep ve Karaman'dan toplanan zahirenin vakit geçirmeden Trablus, Payas ve Silifke'den adaya taşınması gerektiği belirtiliyordu.
Lefkoşa kuşatmasının başlamasından 44 gün sonra Serdar Mustafa Paşa son bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra yeni bir hücuma geçilmesi emrini verdive nihayet 9 Eylül 1570 Cumartesi günü sabah namazından 2 saat sonra Lefkoşa Kalesi fethedildi. Aynı gün Kıbrıs Beylerbeyliği kurularak Avlonya Sancakbeyi Muzaffer Paşa bu göreve getirildi. 12 Eylül 1570'de Lefkoşa'nın en büyük kilisesi camiye çevrildi. Bu savaşta pek çok ganimet ve esir alındı ki Serdar Lala Mustafa Paşa'nın verdiği bilgiye göre esir sayısı 20.000'di. 10 Eylül-8 Ekim 1570 tarihleri arasında bir pençyek defterinde kayıtlı 13.719 Kıbrıslı esirden 1.650'sinin donanmadaki gemilere dağıtılmış olduğu görülmektedir.
Lefkoşa kuşatmasının henüz devam ettiği sırada Venediklilerin ne tür hazırlıklar yaptığını öğrenmek üzere Ağustos 1572'de 2 Kalyata ile Girit tarafına gönderilen Piri Reis el koyduğu bir filkateden aldığı esiri İstanbul'a götürmüş ve ondan önemli bilgiler elde etmiştir. Bu bilgiye göre 130 gemiden oluşan Venedik Donanması'na İspanya 49, Papalık 11 gemi ile yardımcı olmaktaydı. Kıbrıs'ın durumu hakkında bilgi almak üzere Korfu ve Girit'ten 4 kadırga gönderen Venedik Donanma gemilerinde hastalık çıktığı için Girit'ten ayrılmamış ve Kıbrıs'ın Osmanlılar tarafından alındığını öğrenince de ileri gitmekten vazgeçmiştir. Müttefik donanmasının bu hazırlıkları üzerine Piyale Paşa bir miktar gemiyi Kıbrıs'ı muhafaza amacıyla adada bırakarak 150-160 gemiden oluşan donanmayla düşman üzerine gitme emrini aldı.
Lefkoşa'nın alınmasının ertesi günü teslim olmaları için Girne ve Baf yöneticilerine haber gönderilmesi üzerine bu kaleler savaşmadan teslim oldu. Girne'ye elçilikle giden Kapudan Ali Paşa'nın kethudası ile Hasan b. Pîrî bu hizmetlerinden dolayı ödüllendirildiler. 11 Eylül 1570'de Baf Kapudanlığı 200.000 akçe ile sancak statüsünde olarak hassa reislerden Receb Reis'e 15 Eylül 1570'de Girne Sancağı yine hassa reislerden Kâid Mustafa'ya verildi.
Lefkoşa ve civarının fethinin tamamlanmasından sonra Lala Mustafa Paşa 16 Eylül'de Magosa üzerine hareket etti ve 21 Eylül'de Magosa'ya ulaştığında derhal kuşatmaya başlattı. Aynı zamanda Piyale Paşa komutasındaki Donanma da Magosa'ya gelerek kaleyi denizden kuşatma altına aldı. Ancak kuşatmanın uzun sürme ihtimali ve donanmanın demirlemesine müsait geniş bir liman bulundurmaması sebebiyle Rodos Beyi Arab Ahmet Bey 40 Kadırga ile adada bırakıldı. Piyale Paşa ve Kapudan Ali Paşa 7 Ekim 1570'de donanmaya binerek Kıbrıs'tan ayrıldılar. Asıl maksat Rodos ve Girit taraflarını gözetlemek ve korumak amacıyla bölgede bir miktar gemi bırakmak ve sonra İstanbul'a gitmekti. Nitekim Piyale Paşa hava muhalefeti sebebiyle Girit'e kadar gitmemiş ve donanmanın İstanbul'a dönmesi halinde düşman donanmasının da dağılacağını düşünmüştü. Ancak İstanbul'dan Kapudan Ali Paşa'ya gönderilen Kasım 1570 tarihli fermanda düşman donanması dağılmadan donanmanın İstanbul'a dönmesinin uygun olmadığı, eğer gelinecekse 60-70 donanımlı geminin muhafaza için adalar arasında bırakılması istendi. Düşman donanmasının dağılıp 30-40 geminin kalması halinde ise Osmanlı Donanması'ndan da 40 geminin bırakılması ve diğerlerinin İstanbul'a gelmesi uygun görüldü.
Kış mevsimi geçtikten sonra İstanbul'dan Müezzinzâde Ali Paşa ve Pertev Paşa kumandalarında iki donanma Akdeniz'e çıkarıldı. Bu donanmaların desteğini alan Lala Mustafa Paşa da Magosa'yı iyice sıkıştırdı. Nihayet Kale Komutanı Bragadino 1 Ağustos 1571'de beş maddelik bir anlaşmayla kaleyi teslim etti ve böylece Kıbrıs'ın fethi tamamlanmış oldu.
1 Ağustos 1571'de vire sözüyle teslim olan Venedik'in Magosa Beyi arada varılan anlaşmaya uymadığı için 6 Ağustos 1571'de tutuklanarak idam edildi.
[Faydalanılan Kaynak: Dünden Bugüne Kıbrıs Meselesi (A.Ahmetbeyoğlu - E.Afyoncu)]
Osmanlı Devleti'nin Kıbrıs Halkının Hak ve Hürriyetlerine Gösterdiği Saygı
Osmanlı Devleti, hem Akdeniz'in içinde ve özellikle de Mısır, Suriye ve Anadolu'nun arasında bir çıbanbaşı gibi durması açısından stratejik sebeplerle; hem Ebussuûd Efendi'nin Kıbrıs'ın belli zamanlarda Dar'ül-İslâm statüsüne gelmesi ve bu sebeplerle ve hem de Kıbrıs'da idareyi elinde tutan idârecilerin hem halka ve hem de gemicilere zulm etmeleri gibi sosyal sebeplerle, Sokullu Mehmed Paşa'nın görüşü hilafına, Lala Mustafa Paşa ve Ebussuûd Efendi'nin görüşlerini esas alarak fetih kararını vermiştir. II. Selim'in emriyle 1570 yılının Mayıs ayında ve Kaptan-ı Derya Müezzinzâde Ali Paşa komutasında başlayan fetih hareketi, 978/1571 yılının Ağustos ayında Magosa'nın da ilhak edilmesiyle tamamlanmıştır.
Osmanlı Devleti, bundan tam 421 sene evvel fethettikleri Kıbrıs'da yaptıkları ilk icraat, adanın tapu-tahrir işlemini yaptırdıktan sonra, ada ahalisi arasında hak ve hukukun hâkim kılınması gayretleridir. Fetihden önce Venediklilerin bu ada halkına yaptığı zulümler ve Avrupalıların tasallutu altına girmeleri ve hususan Rumların istalasına uğradıktan sonra meydana gelen zulümleri hayale getirip tefekkür etmek şartıyla, Osmanlı Devleti'nin bu ada halkı arasında nasıl hak ve hukuku hâkim kıldığını, şu iki belgeden anlamak mümkündür:
Kıbrıs Halkının Hukukuna Ri’âyet
Ve Adaletle Hükmetmeyi Emreden Bir Ferman
II. Selim, Kıbrıs'ın fethini tamamladıktan sonra hemen, Venedikliler devrindeki şiddetli baskı idaresinin izlerini silmiş; araziye bağlı esaret demek olan feodalite sistemini kaldırmış ve yerli gayr-i müslimlere meşru dairede tam bir din hürriyeti tanımıştır. Ada, Kıbrıs Eyaleti haline getirilip Tarsus, Alâiye ve İçel buraya bağlandıktan sonra, ilk Osmanlı valisi zamanında yapılan bir nüfus sayımına göre, 120.000 erkek nüfusu bulunan Kıbrıs halkı arasında hak ve adaletin tesisi için gönderilen (23 Zilhicce 979) 1572 tarihli şu ferman, Osmanlı Devleti ve Kıbrıs münasebetleri açısından tarih içinde parlayan altın bir sayfadır:
Fermanın Asıl Metni
"Kıbrıs çavuşlarından Ali'ye verildi. Fî 23 Zilhicce sene 979
Kıbrıs beglerbegine ve Kadısına ve defterdârına hüküm ki:
Cezire-i Kıbrıs kuvvet-i kâhire-i hüsrevânem ile begile feth olunmuş memleket olup re‘âyâsına dahi nev‘an za‘f târi olup cezire-i mezbûre re‘âyâsına zulüm ve te‘addî olunmayup adâlet olunup, eger icrây-ı şer‘-i şerîfde ve eger tahsil-i emval-i beytülmalde ve eger sâir tekâlif-i örfiyye ve avârız-ı divaniyeden himâyet ve sıyânet olunub; takviyet verilmekle memleket ve vilayet eski hali üzere ma‘mûr ve âbâdân olmak mühimmâtdan olmağın buyurdum ki;
Bu bâbda her biriniz bizzat mukayyed olub tâife-i re‘âyâ beğe vedâyi‘-i hâlık-ı berâyâdır. Mehmâ emken himâyet ve sıyânet eyleyüb kimesneye zulm ve te‘addî etdürmeyüb, eğer icrây-ı ahkâm-ı şer‘-i şerîfde ve eğer mîrî hidemâtda ve eğer beytülmal cem‘ ve tahsilinde tedrîc ve adâlet ile tutub eyleyesiz. Eyyâm-ı hümâyûn-ı adâlet-makrûnumda her biri ferâğ-ı bal ve huzûr-ı hâl ile kâr u kisblerinde olmağla cezire-i mezbûre eski hali üzere ma‘mûr ve âbâdan ve re‘âyâ ve berâyâsı emn ü emân ve refâhiyyet ve itmi‘nân üzere olması, nihâyet-i âmâl-i behçetme‘âbımdır.
Bu hususda gereği gibi her birinüz mukayyed olub her vechi ile şeneldüb ma‘mûr ve âbâdân olması bâbında mesâ‘i-i cemilenüz vücuda getürüb bâb-ı ikdâmda dakika fevt eylemeyesiz. ?öyle ki, re‘âyâya zulm ve te‘addî olunub fevkal-hadd tekâlif ile müte’ezzi olmağla mâbeynlerine tefrika ve ihtilâl verüldüği istimâ‘ oluna, beyân olunan gadrinüz kabul olmak ihtimâli yokdur. Âna göre gaflet eylemeyesiz"
Fermanın Sadeleştirilmiş Şekli
"Kıbrıs beylerbeyi, kadısı ve defterdârına hüküm;
Kıbrıs adası beyim vasıtasıyla fethedilmiş bir memlekettir. Yeni fethedildiğinden ahali, kısmen zayıf düşmüştür. Ada ahalisine zulüm ve haklarına tecavüz olunmayıp adaletle hareket edilmek; ister şer‘î hükümlerin yani İslâm hukukunun tatbikinde ve ister hazine gelirlerinin tahsilinde azami titizlik göstermek ve gerekse örfî ve divanî vergilerden ada ahalisini muaf tutarak ahaliyi koruma yolunu takip etmekle, adanın güçlenmesine çalışmak ve adayı eski hâli üzere ma‘mûr kılmak en önemli hizmetlerdendir.
Bu sebeple buyurdum ki, her biriniz azami dikkat gösterip zulüm etdirmeyesiz ve haklara tecavüze müsaade etmeyesiz.
Gerek İslâm hukukunun hükümlerini icrada, gerek hazineye ait vergi gelirlerinin tahsilinde ve gerekse devlet hizmetlerinin görülmesinde, adalet ve tedrîcilikle hareket edip ahaliye tefrika ve ihtilal verebilecek hallerden kaçınasız.
Adaletle dolu olması gereken benim saltanat günlerimde ahalinin her ferdi, gönlü hoş ve huzurlu olarak iş ve kârına devam eyleye, eski halleri aynen koruna, ma‘mûr kalalar.
Mezkûr adanın şen ve ma‘mûr, ahalisinin ise emniyet, refah ve itminan içinde olması, en güzel emelimdir.
Bu hususa gereği gibi dikkat edesiz. Her açıdan adanın şen ve ma‘mûr olması için güzel gayretler gösteresiz. Üzerinize düşeni yapmakda dakika fevt etmeyesiz. şöyle ki, ahaliye zulüm ve haklarına tecavüz olunarak güçlerinin üstünde vergiler yüklenerek rahatsız edildikleri ve aralarına tefrika ve ihtilal verecek davranışlara girildiği tarafımdan duyula, gadr ve zulmünüzün kabul edilmesi ihtimali asla mevcut değildir. Âna göre gaflet eylemeyesiz."
Kıbrıs Kanunnâmesi Ve Venediklilerin Zulmüne Karşılık Osmanlı Devletinin Vergi Adaleti
Osmanlı Devleti, bu fermanı göndermekle de kalmamış ve Kıbrıs'da adaletin tam tesisi ve Venediklilerin vergi adaletsizliklerinin ortadan kaldırılması için gereken bütün hukuki düzenlemeleri de yapmıştır. İslam hukukunun tatbiki yanında, özellikle haracî arazi vergilerinin düzenlenmesi ile alâkalı olarak 1572 tarihli Kıbrıs Adası Kanunnâmesi hazırlanmıştır. Kıbrıs'daki vergi adaletini sağlayan giriş mahiyetindeki kısmının özeti ise şöyledir:
Kıbrıs Kanunnâmesi'nin Mukaddemesi:
"Venedikli kâfirler zamanında Kıbrıs ahalisinin mahsulatından, bazılarından altıda bir; bazılarından beşte bir; bazılarından dörtte bir ve bazılarından da üçte bir alınıyordu.
Ada halkı arasında Farikoz denen bir gurup haftada iki gün beglerine ve toprak sahiplerine çalışmakla mükellefdi.
Ahali ve büluğa eren gençler, 60, 80, 90 akçe arasında değişen maktu vergilerini verdikden sonra kendileri, oğulları ve kızları için ayrı ayrı tuz hakkı adı altında ayrıca beşer akçe verirlerdi.
Ziraat edilen arazilerden kesin olarak üçte bir ürün alınırdı.
Ahalinin kısrağı katır doğursa 60 akçe; tay doğursa 25 akçe; inekleri doğursa beş akçe; her koyun ve kuzudan bir akçe alınırmış.
Limasol ve Odime kazalarında mahsulatdan üçte bir aldıktan sonra her dönüme 1.5 akçe dönüm resmi verirlermiş.
Bütün bu vergiler kaldırılmış ve yerine daha hafif olan şu şer‘î vergiler konmuştur:
Parikoz denen grup haftada bir gün devlet hizmetlerini ifâ edecek: Ürünlerinden üçte bir yerine beşte bir haraç verecekler; harac-ı muvazzaf denilen şer‘î vergileri 30'ar akçe olacak; cizye olarak da mükellef olanlardan durumuna göre 100, 80 veya 60 akçe alınacak; koyun zekâtı da iki koyuna bir akçe olacaktır.
Kıbrıs adası böylece tahrir edilmiş; vergileri kanunla tayin olunmuştur. Kanuna aykırı olarak ahaliden kimseden bir habbe nesne taleb olunmayacaktır.
[ Kaynak: Prof. Dr. Ahmet Akgündüz ]
Kıbrıs Seferine Katılan Bazı Osmanlı Gemileri
Baştarda-i Üveys Danişmend Reis
Baştarda-i Hacı Osman Reis
Baştarda-i Behram Reis
Baştarda-i Memi Reis Dumdum
Baştarda-i Ali-i Zerd Dümenî
Baştarda-i Hacı Mustafa Kapudan
Baştarda-i Ali-i Büzürk
Baştarda-i Hüsrev Reis-i Hassa
Kadırga-i Mehmed Reis
Kadırga-i Ali Nakkaş Reis
Kadırga-i İskenderiye
Kadırga-i Ali-i Çerkes Reis-i Hassa
Kadırga-i Hacı İlyas Reis
Kadırga-i Ahmed
Kadırga-i Memi-i Koska Reis-i Hassa
Kadırga-i Ahmed Arab Kapudan
Kadırga-i Mehmed Dümenî Reis
Kadırga-i Şuca Çavuş
Kadırga-i Hüsam Tâbi-i Sipah-ı Küçük
Kadırga-i Süleyman Reis
Kadırga-i Hasan Birader-i Hüseyin Bey
Kadırga-i Mahmud Tâbi-i Turgut Bey
Kadırga-i Mustafa Reis
Kadırga-i Memi-i Kürekî
Karamürsel-i Derviş Reis
Karamürsel-i Hasan Reis
Karamürsel-i Murad Reis
Karamürsel-i Nasuh Reis
Karamürsel-i Rasül Reis
Karamürsel-i Pervane Reis
Karamürsel-i Mahmud Dîvane
Karamürsel-i Muslu-ı Zerd Reis
Karamürsel-i Mehmed
Karamürsel-i Hüsam İskandil
Karamürsel-i Hacı Bayram Reis
Karamürsel-i Hacı Reis
Karamürsel-i Hüsam Birader-i Şaban Çavuş
Karamürsel-i Hasan Faakı
Karamürsel-i Memi-i Billur Reis
Karamürsel-i Bekir Çavuş
Karamürsel-i Sefer Çavuş
Karamürsel-i Memi-i Aydın
Keştihâ-i esb Hasan Pilavî Reis
Keştihâ-i esb Sipah Ali Tâbi-i Emin-i Şehr
Keştihâ-i esb Hacı Nebî
Keştihâ-i esb Kara Mustafa Ser-Oda
Keştihâ-i esb Arab Mehmed Reis
Keştihâ-i esb İsa Reis
Keştihâ-i esb Ali Reis Vardiyan
Keştihâ-i esb Nasuh Reis
Keştihâ-i esb Mehmed bin Hasan Reis
Keştihâ-i esb Hüdaverdi Reis
Keştihâ-i esb Muslihiddin Reis
Keştihâ-i esb İsa Reis
Keştihâ-i esb Hüseyin Karamanî
Mavna-i Kara Muslu
Mavna-i Sarı Ahmed Reis
Mavna-i Abdi-i Zerd Reis ve Musa Reis Arab
Mavna-i İskender Reis
Mavna-i Hıdır bin Müeyyed Reis
Mavna-i İsa bin Yusuf Sipah
Igrîb-i Yunus Divane
(Bu liste Kıbrıslı esirlerin kaydedildiği Pençyek Defteri'nden yararlanılarak hazırlanmıştır. Kıbrıs Seferine katılan donanmanın bir kısmını ihtiva etmektedir. Kaynak: İdris Bostan / Osmanlılar ve Deniz)