Vuzuh hasreti / Ahmet Selim
01 Ocak 1970
Ahmet Türk Başbakan'la konuştuktan sonra, herhangi bir somut projeden söz etmenin doğru olmadığını, gelişmelerin bir süreç halinde yaşanması gerektiğini söyledi.
Bir gerçek var: Siyaseti gerçekten iyi öğrendiler. Böyle bir açıklamayı hiç beklemiyordum. Somut proje, bir şeyler alıp verme fiili sonucunu doğurur, ortalama laf etmek imkânlarını ortadan kaldırır. Ama DTP ve etrafı, sağı solu, arkası önü, böyle bir noktada değil. Şimdi bir nokta konulursa, belirli söylemleri bir daha kullanmak mümkün olmaz. Bunun için öyle konuşuyor.
Aslında süreç, bir aşamalı tekevvün bütünlüğüdür. Dalgalanmaya bırakmak, bir sürecin yaşanması değildir. Düşüncesiz, istikametsiz dalgalanmalar, hiçbir çözümün süreci olamaz.
Bir sözün tersi anlamsız ve tanımsız ise, kendisi de genellikle anlamsız ve tanımsızdır. "Akan kan dursun" sözü çok kullanılıyor. Peki "kan aksın, kanın akması iyidir" diyen mi var, var olabilir mi? "Kan aksın mı, akmasın mı?" diye bir fikrî mesele bir analiz konusu tasavvur edilebilir mi?
Peki, somut bir proje olmadığı halde, "çözüm isticali" ve "bu meseleyi çözmenin vakti ve ortamı çok elverişli hale gelmiştir" hareketlenmesi nasıl anlamlandırılabilir?
Çok zorlanıyorum, fakat bazı noktaları zihnimde ruhumda aydınlatamıyorum. Neden sayın bakan bu meselede öncü rol üstlendi? Bellidir ki, önce siyasî partiler arasında çeşitli diyaloglar gerekecektir. Bunun için de siyasilerin siyasî kimlikleriyle bu temasları yürütmeleri doğaldır. Grup başkanları, sözcüleri görüşür mesela. Genel başkan yardımcıları görüşür... Tecrübe sahibi birçok siyasî var AK Parti'de. Bu meselenin bir bakanlık işiymiş gibi ele alınmasını ben anlamakta zorlanıyorum. Acaba, bir doğallık havası doğar diye midir? Bilemiyorum.
Bir mesele üzerinde konuşuluyor, çeşitli yoğunluklar gösteriliyor; ama mesele henüz açıklanmış, vazedilmiş, ortaya konulmuş değil. Hakaretlere varan polemikler yaşanıyor, çok ağır bir gerginlik sıkıntısı çöktü üzerimize, sanki çok önemli ve şaşırtıcı gelişmeler yaşanacakmış gibi toplumsal bir tedirginlik açıkça hissediliyor; ama somut bir proje de, beyan da, işaret de yok.
Yarım asırlık demokratik tecrübe hayatımızda ben böyle bir durum hatırlamıyorum.
Meselenin mahiyeti bir tarafa, ortada ciddi bir usul hatasının var olduğu kesindir. Ciddi usul hatalarının, çözümlü meseleleri bile çözümsüz hale getireceğini unutmamalıyız. Usul hatası aynı zamanda üslup hatası demektir. Çözümün her mesele için geçerli olan temel şartı, "usul ve üslup dengesi"dir. Bu aynı zamanda siyasetin ve akıl fikir gerektiren her beşeri ilgi alanının "etkili olma" kaçınılmazıdır. Usul ve üslup dengesini kuramayanlar hiçbir iz bırakamazlar. Hep sahnede görünseler bile daima edilgendirler, yön verici hiçbir katkıları yoktur.
CHP ile MHP'yi toplarsanız, % 40'a yaklaşırlar. Onları da içine almayan bir toplumsal uzlaşma arayışı başlatılabilir mi? İşin başlangıcında var olacaklar ki, süreç (vetire, proses) denilen şey ortaya çıksın ve yürüyebilsin. Kavgayla başlayan bir toplumsal uzlaşma arayışı süreci projesi; her şeyden önce kavramsal olarak, bırakınız sonuçlanmasını, doğamaz bile. Kavramlar bazen, en somut gerçekten daha somut daha gerçek bir yol zarureti halinde adeta "tecessüm" eder.
"Katkı yapmak istiyorum ama, neye katkı yapacağımı bilmiyorum!" dedirtebilen bir ahval içindeyiz.
Aydınlar yine "düşünce peşrevi" ile meşgul. Sadece rol jestleri, mimikleri, aktiviteleri ile uğraşıyorlar. Vuzuh yok; düşünce dolgunluğu, üslup olgunluğu yok... Mevlâ, hayırlar versin hayırlara tebdil eylesin.