« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Kas

2022

Falafel ve doğalgaz kardeşliği

Bahadır Kaynak 01 Ocak 1970

Benim gibi Levant mutfağına düşkünseniz, iyi bir falafeli veya humusu Lübnan restoranlarında yemeniz gerektiğini bilirsiniz. Bunu bulamıyorsanız Avrupa’nın Yahudi mahallelerindeki salaş lokantalarda da şaşırtıcı lezzetlere denk gelmek mümkün. Kanlı bıçaklı Doğu Akdeniz coğrafyasının kavgalı milletleri aslında birçok şeyi olduğu gibi iyi bir damak zevkini de paylaşırlar. Siyasi anlaşmazlıklar, birçok ortak noktayı gölgede bırakır ama yakınlaşmak ve iş birliği için de fırsatlar hep vardır.

Doğu Akdeniz’de bizim pek radarımızda olmayan anlaşmazlık konularından birisi, İsrail’le Lübnan arasındaki deniz yetki alanlarına ilişkin sorun geçen hafta çözümlendi. Büyük ölçüde Lübnan’ın taleplerini karşılayan anlaşmaya göre, 9 no.lu blok sınırları içerisinde kalan Qana doğalgaz sahası, münhasıran Lübnan tarafından işletmeye alınacak. İsrail ise bu alanda faaliyet gösteren operatör üzerinden gelir elde ediyor olacak. Böylelikle teknik olarak savaş halindeki iki ülke, siyasi bir normalizasyona gitmeden işletici firma üzerinden bir paylaşım sağlayacak. İleride ilgili bölgede yeni bir rezervin keşfi halinde, gelirlerin paylaşımı konusunda da ABD’nin arabuluculuğu öngörülüyor. Bu da Washington’un mevcut çözümdeki payının altını çizmiş oluyor.


Hala siyasi ve ekonomik kriz içerisindeki Lübnan için doğalgaz rezervlerinin ticarileştirilmeye başlanması can suyu olacak. Bugüne kadar bölgede bulunan yaklaşık 50 milyar metreküplük rezerv için yatırım riskini almayan Total ve İtalyan partneri ENI, siyasi çözümle beraber kolları sıvamaya hazırlanıyorlar. Konsorsiyum çizginin güneyinde İsrail’e ait sahada da sondaj hakkına sahip olduğundan ve enerji piyasalarının mevcut hali de göz önüne alınınca daha istekli görünüyorlar.

Doğu Akdeniz’in enerji kaynakları on yılı aşkın bir süredir uluslararası siyasetin en önemli gündem maddelerinden birisi. Bölgede deniz yetki alanlarına ilişkin anlaşmazlıklar yeraltı kaynaklarının ticarileştirilmesinin önündeki engellerden sadece birisi. İsrail ile Lübnan arasındaki çekişme de bu genel çerçevenin küçük bir parçasıydı. Bu mesele hallolsa bile Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki Türk-Yunan anlaşmazlığı hala bütün çetrefilliğiyle ortada duruyor. Dahası bölgedeki gazın çıkarılmasından sonra nasıl hedef pazarlara ulaştırılacağı sorusuna tam cevap verilebilmiş değil. İsrail ve Mısır’ın yetki alanlarında kalan Tamar, Leviathan ve Zohr işletilmeye başlanmış durumda ve özellikle İsrail gazı büyük ölçüde bölgede tüketiliyor. Mısır ise mevcut sıvılaştırma tesislerini kullanarak daha çok ihracata yönelebiliyor. Ancak sanılanın aksine Kahire’nin bugüne kadarki asıl müşterisi Avrupa değil Çin’di. Kıbrıs adasının güneyindeki Afrodit sahası ise doğalgazın nasıl hedef pazarlara ulaştırılabileceğine dair belirsizlik yüzünden kullanıma açılamadı.

Ukrayna savaşı sebebiyle içinde bulunduğumuz doğalgaz krizi düşünüldüğünde zamana bırakılan bu projelerin canlandırılması için vakit gelmiş gibi görünüyor. Doğalgazın pazarlara ulaştırılabilmesi için, aralarında Afrodit sahasının da bulunduğu Doğu Akdeniz’de ihracata yönlendirilebilecek rezervlerin East-Med projesi ile Yunanistan üzerinden bir deniz altı boru hattıyla Avrupa’ya bağlanması planlanıyordu. Hem maliyetli hem de teknik güçlüklerle dolu bu projeye ABD’nin de desteği kestiğini açıklaması, Türkiye’yi enerji haritasında by-pass edecek bu planın uygulanabilirliğini şimdiden ortadan kaldırdı. Böylelikle Doğu Akdeniz gazını dünyaya bağlayacak en önemli alternatif olarak elde yine Mısır’daki sıvılaştırma tesisleri kalıyor. Ama bunların kapasitesine ilişkin kısıtlar da maliyet sorunu da ortadan kalkmadığı için pazara ulaşma çabaları devam ediyor.

İşte tam bu noktada akıllara bir zamanların gözde projesi, Türkiye’yi Avrupa’ya uzanan Güney Koridoru olarak şekillendirme fikri yeniden geliyor. İki binli yılların başlarında Hazar, Irak, hatta İran ve Doğu Akdeniz doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasıyla Rusya kaynaklı olmayan ve yine Rusya’yı transit olarak kullanmayan alternatif bir enerji koridoru düşünülmekteydi. Bugün itibariyle Türkiye üzerinden Avrupa’ya halihazırda TANAP-TAP üzerinden bir miktar Azeri gazı ihraç edilebiliyor. Bir de Türk Akım’ın ikinci fazıyla asıl amaçla çelişir biçimde Rus gazının ulaştırılması söz konusu. Geçen haftalarda da Putin’in açıklamalarıyla bu gazın miktarının artırılması ve Türkiye’nin alternatif bir koridor (merkez değil!) olarak konumlandırılması önerilmişti. Ama bu öneri Güney Koridorunun asıl hedefi olan Rusya’ya alternatif geliştirmeye hizmet etmiyor. AB’nin enerji güvenliği riskini hafifletecek olan şey, Türkiye üzerinden farklı enerji kaynaklarının Avrupa’ya aktarımı. Doğu Akdeniz’de yaklaşık 2.5 trilyon metreküplük (belki daha fazla) bir rezerv olduğuna ve bunun tamamı bölgede tüketilemeyeceğine göre bir kısmını bu işe kanalize etmek pekala mümkün. Mısır’daki LNG tesislerinin yanında Türkiye’nin de ihracat kanalı olarak kullanılması düşünülebilir.

Bugüne kadar siyasi anlaşmazlıklar yüzünden bir türlü gerçekleştirilemeyen bu hayal için Lübnan’la İsrail arasındaki anlaşma bir yol gösterici olabilir. İki ülke, aralarındaki siyasi anlaşmazlıklarını ortadan kaldırmadıkları halde ve hatta bu mutabakatın bir normalleşme anlamına gelmediğini söylemelerine rağmen ticari açıdan bir adım atılabildi. Kıbrıs’ın statüsüne ilişkin nihai bir çözüm olmadan da ve Lübnan’ın münhasır ekonomik bölgesi de boru hattı inşası için kullanılabileceğine göre buzdolabına kaldırılmış proje yeniden hayata geçirilebilir. Türkiye’nin, Avrupa enerji arz güvenliği denkleminde yeniden oyuna dahil edilmesi, birçok hedefe de aynı anda ulaşılmasının önünü açacaktır. Öncelikle sürmekte olan ve tünelin ucunda ışık görünmeyen Ukrayna savaşının açıkça gözler önüne serdiği, Rusya’nın enerjiyi silah olarak kullanma kozunu zayıflatacaktır. Türkiye üzerinden Avrupa’ya yıllık 15-20 milyar metreküplük bir sevkiyat AB’nin 300 milyar metreküpü aşan ithalatının yanında önemsiz görünebilir. Tek başına meseleyi çözmeye yetmeyeceği aşikâr olsa da LNG’nin ve diğer alternatiflerin daha yoğun kullanımı, fosil yakıtların enerji arzındaki payının düşürülmesi, tasarruf gibi bir dizi tedbirle birlikte AB’nin kırılganlığını azaltmaya yardımcı olacaktır.

Türkiye için de enerjide çeşitlendirme bir o kadar önemli olduğu için Doğu Akdeniz gazının kullanıma girmesi siyasi riskleri hafifletecektir. Bugün için Rusya ile ilişkiler nispeten iyi gitse de orta ve uzun vadede böylesine asimetrik bir güç ilişkisinin sorun olduğu açık. Türkiye’nin enerji ithalatçısı konumu bugünden yarına değişmeyeceğine göre tedarikçiler arasında daha dengeli bir dağılım gerekiyor. Bu da Doğu Akdeniz gibi alternatiflerin devreye girmesini gerektiriyor.

Dahası, Güney Koridorunun yeniden canlanması, Batı ile Türkiye arasında son yıllarda devam eden uyumsuzluğu dengeleyecek bir gündem maddesi olacaktır. Türkiye’nin aslında Avrupa güvenliği için kilit bir rol üstlendiği enerji alanında, Doğu Akdeniz’deki sondaj gerginliğinde görüldüğü gibi anlamsız çekişmeler ajandayı işgal edebiliyor. Her iki tarafın da gücünü gereksiz biçimde tüketen bu konu, aslında ortak kazanç noktalarına odaklanmaya müsait. Türkiye’nin, Doğu Akdeniz gazında olduğu gibi Avrupa’nın enerji güvenliğine katabileceği birçok kozu mevcutken Yunanistan’la deniz yetki alanlarına ilişkin anlaşmazlıkla vakit kaybediliyor. Batı tarafından dışlanan Ankara ise Rusya’ya yönelerek dengeleme arayışına girişiyor.

İsrail’le Lübnan arasındaki anlaşma bir siyasi uzlaşma anlamına gelmediği halde ilerisi için bir yol haritası oluşturması, siyasi tansiyonu azaltması da umuluyor. Yine buradan ilhamla, Türkiye’nin enerji koridoru rolünün Kıbrıs’ta nihai bir anlaşma şartına bağlı olmayacağını ama tarafları pozitif gündeme çekeceğini söyleyebiliriz. Ekonomik ilişkilerin güçlenmesinin tarafları siyasi çekişmelerde daha ılımlı davranmaya yönlendirmesi umulur. Bu da belki siyasi çözüme giden uzun yolun kapısını aralar.

Doğu Akdeniz’in mutfağını olduğu gibi yer altı zenginliklerini de paylaşmak tüm tarafları kazançta buluşturmak potansiyeli sunuyor. Falafelden sonra doğalgazı da birlikte dünyaya sunmak, bölgede barışı sağlamak için bir fırsat olabilir.

Halim Kaya

16 Ara 2024

Mustafa Çolak’ı birkaç yıl önce Samsun Türk Ocağı’nda dinlemiştim. O zaman Enver Paşa ile İttihat ve Terakki hakkında benim tarafımdan dikkat çeken bilgiler vermiş, dolayısıyla dikkatimi çekmişti.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

16 Ara 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 130,63 M - Bugn : 16306

ulkucudunya@ulkucudunya.com