MİT müdahil olsun, Adli Tıp dosyası yeniden açılsın!.. Kaşif Kozinoğlu’nun hesabı sorulsun!
01 Ocak 1970
Ahde vefanın hem bireysel mükellefiyeti hem de kurumsal yükümlülüğü de vardır. Nesîmî'nin dediği gibi "Gerçek hadîs imiş bu ki hûbun vefâsı yoh / Kim sevdi hûbu kim dedi hûbun cefâsı yoh"… Kadrolarını bozuk para misali harcayan bir yapının güvenirliliği elbette sorgulanır. Cenazene çelenk gönderilmesi, siyah gözlüklü adamların cenaze namazında saf tutması, taziye sözleri, kurumsal ahde vefanın sonu mudur? Nice mevta mümkün olsa mezarından doğrulup “ölürsem kabrime gelmeyin dedim, ne yüzle geldiniz” der mi demez mi?
Ama bugün biliyoruz ki, MİT Hukuk Müşavirliği, geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybeden MİT Başmüşaviri Kaşif Kozinoğlu hakkındaki suçlamaları 4 madde ile çürüten bir rapor düzenleyip avukatlarına vermişti.
Kaşif Kozinoğlu'nun ölümü…
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan, 2008-2010 tarihleri arasında yurtdışında görevli Kaşif Kozinoğlu’nun, 12 Kasım 2011 tarihinde Silivri Cezaevi’ndeki ani ölümüyle ilgili, Adli Tıp Kurumu'nun yaklaşık 3 ay süren sözde kapsamlı otopsi çalışmasında Kozinoğlu’nun “kronik iskemik kalp hastalığı nedeniyle öldüğü” belirtilmişti.
CIA/FETÖ işbirliği ile Kaşif Kozinoğlu’nun hayatını kaybetmesinden sonra, öldürüldüğü yönünde iddialar ortaya atılmış, bu nedenle Adli Tıp Kurumu, göstermelik şekilde bütçesini de aşarak Amerikan laboratuvarlarında kullanılan yöntemlerle zehir taraması yaptırmıştı.
Kozinoğlu’ndan alınan doku örneklerinde, boyama yöntemiyle yiyecek, içecek ya da kullandığı ilaçlardan kaynaklanan kimyasal etkileşimlerle zehir olup olmadığı araştırılmıştı. Güya bu analizler, tekrar tekrar yapılarak sonuçlar teyit edilmiş, Kozinoğlu’nun kalp hastalığı nedeniyle ölümün gerçekleştiği belirlenmişti.
Ancak daha sonra basında yer alan bazı haberlerde Adli Tıp‘ın ön inceleme sonuçlarına göre, MİT’çi Kaşif Kozinoğlu‘nun ölüm sebebi kalp krizi değildi. Buna göre Adli Tıp’ta yapılan ilk incelemede, “Oda TV davası” sanıklarından Kozinoğlu’nun kalp krizinden ölmediği tespit edilmiş, incelemelerde herhangi bir kan pıhtısının kalp damarlarını tıkamadığının görüldüğü bilgisi paylaşılmıştı. Zaten MİT Başmüşaviri Kaşif Kozinoğlu'nun ölümüyle ilgili Silivri Devlet Hastanesi'nin raporunda hastaneye götürüldüğünde ölü olduğu bilgisi yer almıştı.
Kaşif Kozinoğlu'nun doku örnekleri neden çalındı?
Kaşif Kozinoğlu'ndan alınan doku örneklerinin de bulunduğu Kimya İhtisas Daire Başkanlığı'ndaki hırsızlık olayı şüphe çekmişti. Adli Tıp Kurumu'nun İstanbul Yenibosna'da bulunan merkezinde ilginç bir soygun gerçekleşmişti. Kritik davaların, cinayetlerin, şüpheli ölüm olaylarına ait çok önemli delillerin bulunduğu Kimya İhtisas Daire Başkanlığı'na elinde metal metre ve bazı malzemelerle gelen 30 yaşlarındaki kişi, "Çabuk burayı boşaltın, silikon sıkıp su sebili takacağım" dedi.
Kimliği meçhul kişi, önce Kimya İhtisas Daire Başkanı Doç. Dr. Mahmut Aşırdizer'in odasına girdi. Doç. Dr. Aşırdizer'i odadan çıkarttı ve bir süre içeride yalnız kaldı. Masadaki ve ceketinin cebindeki cüzdan, cep telefonu gibi eşyalarını aldı. Ardından laboratuvara yöneldi. Aynı yöntemle çok titiz teknik incelemeleri yapan uzman personeli de dışarıya çıkardı. Bir süre yalnız kaldıktan sonra ayrılırken masalardaki eşyayı alarak olaya hırsızlık süsü verdi.
O dönem, Kaşif Kozinoğlu'nun vücudundan alınan kan, doku ve saç teli örneklerinin çalınması ihtimali Adli Tıp çalışanlarını sarstı. Kozinoğlu'nun kan, doku ve saç teli örneklerinin bulunduğu dosyanın başka bir örnek dosyasıyla değiştirmiş olabileceği de ihtimali ortalığı karıştırdı.
Çünkü Morg İhtisas Dairesi'nde Kozinoğlu'ndan alınan hayati önemdeki numuneler, Kimya İhtisas Dairesi'ne getirilmişti. Nitekim Kaşif Kozinoğlu’nun oğlu Özel Kozinoğlu, "Babamın, kalbiyle ilgili hiçbir rahatsızlığı yoktu. Öyle iddia edildiği gibi 'uzun sürelisporve ağır spor nedeniyle öldü' iddiaları da asla gerçeği yansıtmıyor" demişti.
Kimlerin bilgisine başvurulabilir?
Kendisi de emekli bir asker olan Kozinoğlu’nun koğuş arkadaşları ise Ergenekon davasının tutuklu sanıkları emekli Albay Hasan Atilla Uğur ve Hasan Ataman Yıldırım’dı.
Ergenekon davasında ‘gizli tanık’ olduğu ileri sürülen Kozinoğlu, 12 Kasım 2011’de, hakim karşısına çıkmasına 13 gün kala şüpheli bir şekilde hayatını kaybetmişti.
O günlerde Adli Tıp’taki paralel devlet yapılanması ve FETÖ’cü personel hakkında bilgisine başvurulacak bir isim de şimdiki Adli Tıp Kurumu Başkanı, 1973 yılında Rize Ardeşen doğumlu, Dr. Öğr. Üyesi Hızır Aslıyüksek. Çünkü kurumun sitesinde Dr. Aslıyüksek’in 2010 yılında Yardımcı Doçent Dr. olarak İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’ne atandığı, 11 Haziran 2011 tarihinde Adli Tıp Kurumu Başkan Yardımcısı olarak görevlendirildiği yazıyor. Mutlaka bildiği, duyduğu tanık olduğu bir şeyler vardır.
TTB başkanı Şebnem Korur Fincancı, 18 Ekim 2022'de Almanya'da Rosa Luxemburg Vakfı'nın bir toplantısına davet edildi. Rosa Luxemburg Vakfı, Alman komünistlerin bir kuruluşu ve PKK'ya yakınlığı ile biliniyor.
Almanya dönüşünde Türk Silahlı Kuvvetlerini, kimyasal silah kullanmakla itham edecek kadar, bu ülkeye, bu devlete, bu millete sırtını dönenlerden biri de tam adıyla Rasime Şebnem Korur Fincancı. Etnik kökeni biraz karışık, bir yanı Kafkasya’ya, diğer yanı Kerkük’e; başka bir yanı Ege’ye, öbür yanı Gümülcine’ye uzanıyor.
Öğrencilik yıllarında kendini yakın bulduğu Halkın Kurtuluşu’ndan, Dev Yol’dan, Kurtuluş’tan, Partizan grubundan arkadaşları vardır. Kendisini komünist olarak tanımlanmaktadır. Lakin Komünistliği, “Bağdat Caddesi solculuğu”yla sınırlıdır. Biyografisinde İngilizce, Fransızca ve klasik Yunanca bildiği yazıyor.
İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim üyesi, İstanbul Tabip Odası eski Genel Sekreteri olan Prof. Dr. Şebnem KORUR'a, Nobel Barış Ödüllü “International Physicians for the Prevention of Nuclear War” topluluğu tarafından 2011 yılı “The International Medical Peace” ödülü verilmiştir.
Adamlar kendilerine hizmet edenleri ödüllendiriyor. Kim bilir hangi projeden ne kadar dolar/euro fonladılar?
1987'de İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Adli Tıp Anabilim Dalı’ndan uzmanlığını alan Şebnem Korur Fincancı, 1996 yılında profesör oldu. 1999 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi bünyesinde “Türkiye’nin ilk Adli Tıp Polikliniği”ni kurdu; sonra da ağlarını ördü.
Sistematik işkenceye yönelik çalışmalar veya bu alanda çalışanlar , insanlığa hizmet noktasında takdir edilebilir. Ancak ülkemizi zor durumda bırakmak isteyen batılı kuruluşların sömürgeci anlayışlarına çanak tutacak, işler yapmakta kimse kusura bakmasın mazur görülemez.
1997’de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı oldu. 1993-1998 yılları arasında Adli Tıp Uzmanları Derneği başkanlığını yürüten Fincancı, 2002-2006 arasında İstanbul Tabip Odası Genel sekreterliği ve 2006-2008 yılları arasında Türk Tabipler Birliği Onur Kurulu üyeliğini sürdürdü. Forensic Science Society Harrogate, İngiltere, International Academy of Legal Medicine, New York Academy of Sciences, Association de Droit Penale Internationale (Fransa) gibi uluslararası kurumlarda da üyeliği olan Fincancı 2010-2015 yılları arasında 70 ülkede 160 İşkence Rehabilitasyon Merkezi’nin üye olduğu İşkence Mağdurları için Uluslararası Rehabilitasyon Konseyi’nde konsey üyesi olarak görev aldı.
Forensic Science Society Harrogate, aslen 1959'da Adli Bilimler Derneği olarak kuruldu, yaklaşık 60 yıl sonra şimdi dünya çapında bir üyeliğe sahiptir ve Birleşik Krallık'ta adli tıp pratisyenleri, akademisyenler, araştırmacılar ve ilgili mesleklerde çalışan bireyler için ana Profesyonel bir kuruluştur. 2004 yılında Dernek, hem Birleşik Krallık'ta hem de yurtdışında adli tıp pratisyenlerinin profesyonel bir organı ve sesi haline geldi. 2014 yılında Cemiyete Kraliyet Beyannamesi verildi ve Yeminli Adli Bilimler Cemiyeti oldu. Uygulayıcılara, akademisyenlere ve ilgili taraflara bir araya gelme, iletişim kurma ve işbirliği yapma fırsatları sağlamayı amaçlar ve mesleki gelişim için fırsatlar sağlamayı taahhüt eder. Yani İngiltere Sömürge Bakanlığı'nın 6. Kol faaliyetlerini yürütür.
Onur kurulu üyeliği döneminde 2003'te TTB temsilcisi olarak Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu üyeliği de yaptı. 2009 ila 2020 arasında Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) başkanlığını yürüttü. 2020’da ise TTB Merkez Konsey Başkanı seçildi. Fincancı hakkında geçtiğimiz günlerde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, PKK’ya karşı operasyonlarında kimyasal silah kullandığı yönündeki iddialarla ilgili yaptığı bir açıklamasının ardından soruşturma başlatıldı.
Şebnem Korur'un ilk vukuatı değil!..
Merhum Kaşif Kozinoğlu'nun ölüm raporundaki dahli, şahsın hakkındaki ilk iddia değil çünkü Uğur Mumcu’nun ağabeyi Ceyhan Mumcu’nun 2000 yılında kardeşinin sanıkları için sahte rapor düzenlediği gerekçesiyle dönemin İstanbul Tıp Fakültesi Anabilim Dalı Başkanı ve Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesi Üyesi olan Şebnem Korur Fincancı hakkında suç duyurusunda bulunduğu gündeme taşınmıştı.
-Ceyhan Mumcu
Sözde insan hakları savunucusu bu hızlı aktivist hakkındaki başka savlar da var!
Terör örgütü PKK'nın kanalında katıldığı bir televizyon programında TSK'yı kimyasal silah kullanmakla suçladıktan sonra hakkında terör örgütü propagandası yapmak suçundan tutuklanan Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı'nın, 22 yıl önce Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok cinayetlerinin sanıklarını görmeden "Bunlar işkenceye maruz kalmıştır. İfadeleri geçersizdir" diye adli rapor düzenlemiş.
Kozinoğlu'nun davasında Sermet KOÇ…
Yıllar sonra Kaşif Kozinoğlu'nun otopsi raporunda imzası olduğu belirtilen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı'nda öğretim üyesi Sermet Koç, hakkında FETÖ bildirisine imza attığı iddiasını ortaya atan Erkin Göçmen'i şikayet etti. Hemen harekete geçen Ankara Tabip Odası, Av. Dr. Erkin Göçmen'e Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi Sermet Koç hakkında Aydınlık’ta yayımlanan yazısı üzerine disiplin soruşturması açtı. Soruşturma Sermet Koç’un şikâyet dilekçesi üzerine başlatılmıştı. Erkin Göçmen ise “Cumhuriyet Başsavcısına sesleniyorum. Kozinoğlu dosyasını yeniden açın. Sermet Koç'un bu cinayetteki rolünü açığa çıkarın!” demişti.
FETÖ’nün Ergenekon tertibinin polis operasyonları devam ederken, “300 aydın” imzalı bir bildiri yayınlanmış ve bu bildiride vatanseverlere yönelik bu alçak tertibe destek çıkılmıştı. Her satırından kan ve nefret damlayan bu metinde, “Ergenekon’da ahtapotun kollarından birisinin yakalandığı, diğer kollara da ulaşılması gerektiği” söyleniyor, “davanın daha da derinleştirilmesi” isteniyordu. Bu bildiride imzası bulunan 300 sözde aydından 10 kadarının aynı zamanda tıp doktoru olduğu medyada yer almıştı.
İşte bu doktorlardan birisi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalında öğretim üyesi olan Prof. Dr. Sermet Koç.
Ancak Sermet Koç’un FETÖ’nün Ergenekon kumpasında oynadığı rol, sadece adının 300 kişilik listede yer alması ile sınırlı değildi. Daha da fazlası, hem de çok fazlası var. Biliyorsunuz, Ergenekon kumpasında yargılanan vatanseverlerden birisi de Kaşif Kozinoğlu’ydu. FETÖ’nün Kozinoğlu’ndan çok korktuğu ve bu nedenle onu yok etmek istediği biliniyordu.
Bu maksatla FETÖ tarafından tutuklandı ve cezaevinde katledildi. Kozinoğlu cinayetinde FETÖ’nün rolünün örtbas edilmesi için olaya doğal ölüm süsü verilmesi gerekiyordu. Bunun için de adli tabiplere ihtiyaç vardı. Sermet Koç, 2008 yılında FETÖ bildirisine imza atmıştı. Aynı zamanda Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi görevine getirilmişti. Bu iş için adeta biçilmiş kaftandı.
Kozinoğlu, Silivri’de hapsedildiği cezaevinde katledildi. Ancak nedense FETÖ’cü Savcı, Kozinoğlu’nun otopsisini Sermet Koç’un yapmasını istedi. Bu sebeple Kozinoğlu’nun naaşı, sözde ölüm sebebinin incelenmesi için İstanbul’a, Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Sermet Koç’un düzenlediği otopsi raporuna göre Kozinoğlu’nun ölümü, zehirlenme veya sair bir dış etkenle meydana gelmemişti. Zaten beklenen rapor da buydu. Bu rapora göre dosya kapatıldı. Böylece açık bir FETÖ cinayeti de örtbas edilmiş oldu.
O tarihte otopsi raporunda yer alan Sermet Koç adı çok dikkat çekmemişti. Zaten kendisi çok fazla deşifre olmamış bir isimdi. Her ne kadar 2008’de hazırlanan FETÖ bildirisine imza atmış olsa da Sermet Koç, o tarihten sonra çok fazla sivri hareketler yapmadı. Bu işler daha çok Sermet Koç’un yakın arkadaşı Şebnem Korur Fincancı tarafından yapılıyordu.
Nitekim Fincancı, Ergenekon tertibi kapsamında imal edilen davaya müdahil olacak kadar ileri gitmişti. Sermet Koç’un hazırladığı otopsi raporunun bir de hukuki boyutu var. Kozinoğlu cinayeti dosyasının yeniden açılması gerekmektedir.
Sermet Koç ve Şebnem Korur Fincancı acilen yargılanmalı!..
Sermet Koç, Kozinoğlu’nun ölümüne ilişkin soruşturmada, otopsiyi yapan hekim olması sebebiyle, “bilirkişi” sıfatı ile yer almıştır. Bilirkişilerin tarafsızlığı, yasaklılığı ve reddi konuları ise Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmiştir. Nitekim, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 69. maddesinde hakimin reddini gerektiren sebeplerin bilirkişi hakkında da geçerli olacağı belirtilmektedir. Yine aynı Kanunun 24. maddesinde, hakimin, (ve elbette bilirkişinin), tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı da reddinin istenebileceği hükme bağlanmıştır.
Sermet Koç, 13/8/2008 tarihinde yayınlanan FETÖ bildirisine koyduğu imza ile Kaşif Kozinoğlu’nun da yargılandığı davadaki “sanıkları” ahtapot olarak adlandırmış ve savcılardan ahtapotun bütün kollarını yakalamasını talep etmiştir. Sermet Koç’un imzaladığı bildiride yer alan ifadeler, bu davada yargılanan kişiler karşısında tarafsız olmayacağının en kuvvetli delilidir.
Bu sebeple Sermet Koç’un, “ahtapot” demek suretiyle hakaret edecek kadar hasım gördüğü bir kişinin ölümüne dair soruşturmada bilirkişilik yapmasına hukuk izin vermemektedir. Bu bakımdan Sermet Koç’un Kaşif Kozinoğlu’nun otopsisini yapması mümkün değildi. Tam da bu nedenle Kozinoğlu soruşturmasının yeniden açılması zorunluluğu bulunmaktadır.
Son olarak, Sermet Koç’un, Ergenekon kumpasında yargılanan vatanseverlerin diğer davalarında da bilirkişi olarak “mütalaa” verip vermediğinin araştırılması gerekmektedir. Ayrıca FETÖ’nün tek eylemi Kaşif Kozinoğlu cinayeti de değildir. Bu kanlı örgütün mensuplarının faili olduğu başka cinayetler de bulunmaktadır. Bu örgütün mensuplarının ve şirketlerinin menfaatleri doğrultusunda sonuçlanan başka davalar da bulunmaktadır.
Bu sebeple Sermet Koç’un, FETÖ tarafından imal edilen veya FETÖ’nün doğrudan ya da dolaylı olarak tarafı olduğu bütün davalardaki raporları mutlaka yeniden ele alınmalıdır.
İstihbaratın Başbuğu MİT Başkanı Dr. Hakan Fidan meslek kariyerine ismini altın harflerle yazdıracak elbette çok önemli hizmetlerde bulundu. Ancak Cihanşümul Kadim Türk Devleti'nin bekası uğruna kendilerini feda eden serdengeçtilerin hakkını aramak hususunda vereceği talimatların ne kadar önemli olduğu tartışılmaz.
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), merhum Kozinoğlu dosyasını yeniden açmalı. Nüfuz ajanlarının gerçek yüzlerini kamuoyuna göstermeli.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com