« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Kas

2022

Dünya

Dücane Cündioğlu 01 Ocak 1970

- Ben bütün bunları niye yaptım, hâlâ bilmiyorum.
Niye kendimi bu yalnızlığa mahkum ettim?
Niye ailemin beni terk etmesini engelleyemedim?
Niye hayatımı boş hayaller için yok ettim?
Bilmiyorum.

İnanmış bir adamın soruları ve yanıtları bunlar, bilmiyorum’la başlayıp bilmiyorum’la biten can acıtıcı bir muhasebeden artakalan birkaç hesap müsvettesi.

Dudak bükme, bu yaşamda bilmiyorum demenin hakkını öyle kolay kolay veremezsin, önce inanacaksın, hem de körükörüne, her türlü çıkardan, her türlü hesaptan âzade, tüm saflığınla, tüm masumiyetinle inanacaksın, ki adam gibi hakkıyla bilmiyorum diyebilesin, utanmadan, evet yanıldım yenildim diye itiraf edebilesin.

Tutkunun bedelidir bilmiyorum demek, boş hayallerin ve inanmanın. Bilemezsin bu yüzden, ne olup bittiğini hiç anlayamazsın, kazanamazsın asla, asla bilemezsin. Yenemezsin, hep yenilirsin, hem de adam gibi, aslan gibi, çoğu kez kanatları kırılmış bir kartal gibi yenilirsin, yanılırsın, hayallerine inat biteviye yükseklerden düşersin ama yine de niye yenildiğini, niye yanıldığını bilemezsin.

İnanmış adamlara has bir destanın adıdır yanılgı.

- Sonunda elime geçen ne biliyor musun?
Koskoca bir hiç!
Sadece üç-beş öğrenci mektubu, ve içinden çıkan fotoğraflar.

Koskoca bir hiç.
Onca uğraşının sonucu bir hiç.

Lakin yine de taliplerine, hem de bıkmadan usanmadan, bir hiç uğruna cihanı satmanın, bir hiç uğruna elindeki sükkeri ayruğa sunup ağuyu kendi yutmanın adının aşk olduğunu öğretir bu toprağın ustaları.

İrfan insanın hayallerine hürmet etmekle başlar; hayallerine, yani yanılgılarına.


- İşin en acıklı yanı da şu kızım, bir daha dünyaya gelsem gene aynı yollardan yürüyeceğimi biliyorum. Demek ki yaşanan onca hayal kırıklığı, sürgünler, fişlenme, sorgular bana bir şey öğretememiş. Tuhaf bir durum bu, acı çekmeye gönüllü olmak, ruhunu o işten alamamak.

Acı çekmeye gönüllü olmak... bilmek ile bilmemek arasında kalan bilincin istemsiz günahı.

İnanmayagörsün insan, bütün bunları niye yaptığını bilmez, niye kendini bu yalnızlığa mahkum ettiğini, niye hayatını boş hayaller için yok ettiğini asla bilmez, bilemez, ve fakat bir daha dünyaya gelecek olsa pekala yine aynı yollardan yürüyeceğini gayet iyi bilir, tıpkı “Gönül Yarası”nın (Yavuz Turgul, 2005) Nazım’ı gibi.

- Hepimiz hayallerimizin kurbanıyız.
Benim adım niye Nazım?
Senin adın Piraye?
Abinin Memet?
Niye?





İzleyicinin bu adların açığa çıkardığı ideolojik imgelemin izini sürmesinden daha doğal ne olabilir? Zamanında böyle de oldu nitekim, ve “Gönül Yarası” ortak bilincimizin derinliklerindeki o asil yerine belki büyük ölçüde duyumsanmış ama asla çözümlenmemiş bir başyapıt olarak yerleşti.

Bir yanda Nazım, öte yanda Dünya...

Dünya, evet, gerçekte bütün Nazım’ların ömürleri boyunca yüzçevirdikleri dilberin ta kendisi!

Sözümona bütün güzelliğiyle, bütün işvesiyle, bütün tutulamazlığıyla yakıcı yıkıcı bir dünya.

Ancak Nazım’ların peşinden koştukları değil, inadına ve ısrarla kendisinden yüzçevirdikleri bir dünya!

Bu yüzden tamıtamına bir yasak aşk, klişe sanılmasın, aksine, bir ömür boyu sadece ideallerinin peşinden koşmuş bir adamın onca yıldan sonra, kendine, hadi başkaları bir yana, bizzat kendisinin bile yakıştıramayacağı denli uzak bir dünya!

Meltem Cumbul kadar çekici bir dünya.

Sözün özü, yasak ve nâ-meşrû bir dünya! (Sordum sual ettim kimin yârisin/Ben sormadan dolu gibi döküyü)

Peki ama, o güzelin adı niçin Dünya?

Kesinlikle bir rastlantı değil, seçim.

İmdi bu seçimdeki duyguyu bir yana bırakıp düşünceyi izleyelim.

* * *

Dünya sadece yeryüzünü veya yerküreyi imleyen bir ad değil, yanısıra, içinde koca bir ideoloji de saklıyor.

The Earth... Die Erde... La Terre...

Dünya bu üç sözcüğün eşanlamlısı değil, çünkü üçü de yeryüzü anlamına gelir; yeryüzü, yani yerin üstü, ayağımızın altı: toprak.

The World... Die Welt... Le Monde...

Dünya ne yazık ki bu üç sözcüğün de eşanlamlısı değil, çünkü üçünün de imlediği alan dünyadan geniş: âlem veya evren, bu nedenle eğretilemeli anlamı: tüm, bütün, tam.

Bilen bilir, bir sözcüğün anlamını karşıtıyla belirlemek en sağın yollardan biridir: dünya’nın karşıtı sema, yani gök.

Sözü niçin uzatıyoruz, hal böyleyse, dünya-sema karşıtlığının yerine arz-sema (yer-gök) çiftini kullanamaz mıyız?

Sözcüklerin toprağını biraz daha kazmak koşuluyla, elbette hayır!

Sema sümuvdan, dünya dünuvdan gelir ve ilki yukarıda olmayı, ikincisi aşağıda olmayı imler: önce mekan itibariyle, sonra değer itibariyle yukarıda ve aşağıda (ulvi-süfli) olmayı.

İşte tam da burada, aşağıda olan bir çırpıda aşağılık olana evrilirken, dünya sözcüğü de “aşağıdaki yer” anlamını bırakıp “aşağılık yer” anlamını kazanmakla kalmaz, tıpkı dünya gibi içindeki neşe ve hazların tümü de bu aşağılanmadan payını alır.

* * *

Dünyadan yüzçevirmekle koşulur büyük tutkuların peşinden, hem de dünyaya ve onun sunduğu hazlara rağmen; bu yüzden küçümsenir, dudak bükülür, yadsınır, reddedilir, inkar edilir, olabildiğince aşağılanır.


- Uzun geçen öğretmenlik hayatımın bana her şeyi sunduğuna dair derin bir inancım vardı. Çok şey görmüştüm: acıları, ölümleri, işkenceleri, kötülükleri... arkadan vurmaları, vefasızlığı, terkedilmişliği görmüştüm. (...) Alaca Köyü’nü terkederken artık hayata dair öğrenecek bir şeyin kalmadığına inanıyordum, bütün defterleri kapadığımı, alacak verecek meselesini bitirdiğimi düşünüyordum. Ne kadar da yanılmışım.

Dünya bu, adı üstünde, yanıltır.

Yinelemekten niçin gocunalım: inanmış âdemlere has destanın adıdır yanılgı, yeryüzündeki bütün Nazım’lara has bir yanılgı! O Nazım’lar ki bir ömür boyu kendisinden yüzçevirdikleri Dünya’ya bir kez yüzlerini çevirmeyegörsünler hemen başları önlerine düşer, ve bir kez daha yanılırlar. Dünya’ya bütün sitemleri de bundan, “derdimden anlamaz, ben o yâri neyleyeyim?” diye söylenip durmaları da.

Herkes kendi yolunu yürür, yanıla yanıla yürür, daima düşe kalka yürür. Ancak ne zaman bir âdem dünyayı terketmeye niyetlense, dünya asla acımaz ve her defasında onu içinde sonsuza değin saklı kalacak bir ‘ah’ ile bırakıp gider.


Yaşlanan dünya değil, daima âdemdir.

Halim Kaya

16 Ara 2024

Mustafa Çolak’ı birkaç yıl önce Samsun Türk Ocağı’nda dinlemiştim. O zaman Enver Paşa ile İttihat ve Terakki hakkında benim tarafımdan dikkat çeken bilgiler vermiş, dolayısıyla dikkatimi çekmişti.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

16 Ara 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 130,49 M - Bugn : 43522

ulkucudunya@ulkucudunya.com