« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Kas

2022

İbrahim Metin’i Bilir misiniz?

Osman Oktay 01 Ocak 1970

Son nefesine kadar on sekiz yaş ülkücülüğünün heyecanı ile yaşayan İbrahim Metin’i bilir misiniz?
“Ülkü”nün tarifini, “Ulaşılmak istenen en son ve en mükemmel hedef” olarak yapan büyük dâvâ adamı rahmetli Galip Erdem ağabey, “Ülkücü”yü de şöyle vasıflandırıyordu: “Ülkü yoluna giren birine hayatta iken ülkücü denmez. O kişi eğer hayatı boyunca yalpalamadan hak bildiği yolda yürür ve nefis mücâdelesini de kazanarak ömrünü tamamlarsa ancak öldükten sonra o bir ülkücü idi denir!” Sonra da ekliyordu: “Bu mânâda Nihal Atsız bir ülkücüdür. Alparslan Türkeş bir ülkücüdür!”
Galip Erdem okulunda okuyup ondan çok şey öğrenen bizler de bu ölçüyü hiç şaşırmadık. İşte, 7 Kasım 2020 günü sabah saatlerinde seksen bir yaşında vefat eden İbrahim Metin ağabey de bu ölçülere göre bir ülkücü ve hatta tam bir ülkücü idi: Başladığı gibi bitirdi, sağa sola sapmadı.
İbrahim Metin, 20 Nisan 1939 târihinde Konya’nın Karatay ilçesinde doğmuştu. 1956 -57 yıllarında dokuz okuldan meydana gelen Ankara Mesleki ve Teknik Okulları öğrenci kültür birliği genel başkanı olarak görev yaptı. Sosyal ve kültürel faâliyetlere daha o yıllarda başlamıştı ve lider bir kişiliği vardı. 1959 yılında, târihî Türk Ocağı binâsında faâliyet gösteren Türk Ocakları Ankara şubesinin Gençlik Kolları’nda kurucu üye olarak görev aldı. Ankara İktisadi ve Ticaret Akademisi öğrencisi olan Metin, 1960 yılında bu defa Üniversiteliler Kültür Derneği’nin kuruluşunda yer aldı.
İbrahim Metin, 1969 ve 79 yılları arasında, o yıllarda Milliyetçi Hareket’in yegâne yayın organı durumunda olan Devlet gazetesini yayımladı. Yine, Bozkurt Aylık Ülkü dergisi, Töre – Devlet Yayınevi ve Anda Kitap Dağıtım Şirketi’nin kurucuları arasındaydı. Devlet gazetesi MHP’nin yayın organı, Bozkurt dergisi ülkücü gençliğin sesi durumunda idi ve partiden herhangi bir maddî destek alınmıyordu ki zâten MHP öyle bir maddî güce de sâhip değildi. Yâni İbrahim Metin dâvâsı için maddî ve mânevî bütün varlığını ortaya koyuyor, baba yâdigârı Mercan Tuz’dan kazandığı ile hem ev geçindiriyor hem de hiçbir karşılık beklemeden dâvâsına hizmet ediyordu. 1973 yılından îtibâren ben de Bozkurt ve Devlet dergilerinin hizmetine girdiğim için çok iyi biliyorum ki MHP’nin seçim afişleri bile aynı matbaada, Devlet gazetesinin imkânları ile basılıyordu.
1969 – 1978 yılları arasında MHP Genel İdare Kurulu üyesi olarak görev yapan İbrahim Metin’in MHP’den milletvekili ve senatör adaylıkları da var ancak hepsi de MHP dâvâsını anlatabilmek için. O, 1963 yılında İzmir, 1973’te Niğde ve 1977’de Konya’dan milletvekili adayı olmuştu. Bir de arada 1975’te Niğde’den senatör adaylığı var.
1973 seçimlerine, birinci sıra adayı olan Sadi Somuncuoğlu ağabeye destek olabilmek amacıyla Galip Erdem ve İbrahim Metin ikinci ve üçüncü sıra adayları olarak katılmışlar, seçim kampanyasında biz de dergi çalışanları olarak aktif görev almıştık. O seçimde yapılan çalışmalar 1977 yılında meyvesini verdi ve Sadi ağabey, Niğde milletvekili olarak parlamentoya girdi.
1977’den sonra 12 Eylül’e giden yolda anarşi kol geziyor, solcu Ecevit iktidarında ortamı müsâit bulan sol gruplar terör estiriyorlar, Devlet gazetesi yayın yolu ile mücâdele ediyordu. İbrahim ağabeyin evine, arabasına tehdit notları bırakılıyordu ama bununla da kalınmadı. Bir pazar günü bodrum katını matbaa, zemin katını da büro olarak kullandığımız binâya dergi ve kitap baskılarını kontrol etmek üzere gelen İbrahim ağabeyin üzerine bomba atılınca Ankara’yı terk etmek zorunda kaldı. Arkadan gelen 12 Eylülcüler de devletin deposunda, arşivinde ne varsa alıp götürdüler. İbrahim ağabeyin Anadol marka bir otomobili vardı ve herhalde yenilerine güç yetiremeyeceği için zaman zaman da 1950’li modellerden eski arabaları oluyor, çoğu zaman yollarda kalıyordu. İstanbul’a taşındıktan sonra âilece çok zorluk çektiklerini onu tanıyan herkes biliyor. Ancak Ankara’daki baba mülkleri satıldıktan sonra nispeten rahata kavuşabildiler.
Bizim câmiada “vefa” bâzen gelir ama her nedense çoğu zaman kaybolur gider. 18 Nisan 1999 târihinde yapılan seçimlerde Aksaray’dan milletvekili seçilen MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadi Somuncuoğlu, 28 Mayıs 1999’da Bülent Ecevit’in başbakanlığında kurulan 57. Hükûmette devlet bakanı olarak görev almıştı. Emlak Bank, Toplu Konut İdâresi, Arsa Ofisi genel müdürlüğü kendisine bağlı idi ve buralara güvendiği, dürüst kimseleri getirmek istiyordu.1950’li yıllardan beri birlikte olduğu, Türk Ocakları Gençlik Kolları’nda, MHP Genel İdare Kurulu’nda birlikte çalıştığı, Devlet ve Bozkurt dergilerini birlikte çıkardığı yakın arkadaşı elbette ilk aklına gelen oldu ve İbrahim Metin’i Emlak Konut genel müdürlüğüne getirdi. İbrahim Bey’in çalışma azmini yakından biliyorduk. Hemen hesapları inceleyerek oradaki bâzı suiistîmalleri ortaya çıkardı. Devlet malına zarar vermemek onun şiârıydı ve verenlere de müsamâha etmezdi. Hemen Kânûnî Sultan Süleyman’ın Semendire Sancak Beyi Gazi Bali Bey’e yazdığı fermânını bulup çıkarttı. O yüce sultânın tuğrası ile birlikte düzenlettirdikten sonra da “Yücelik Belgesi” başlığı altında tablo hâlinde bastırarak bütün çalışanlarına ve devlet bürokrasisinde görev alan herkese ulaştırdı.
“Her iyiliğin kaynağı adâlettir. Âdil olmayan kişinin elinden çıkan iş kötü iştir.” diye başlayan bu ferman devlet adamlarına, mevki – makam sâhiplerine öğütler niteliğinde idi ve bir yerinde şu ifâdeler vardı: “Hizmetinde kullandığın adamların dış hâllerine aldanma! Mala muhabbet göstereni devlet hizmetinde kullanma!..”
Bu yücelik belgesi oldukça ilgi görmüş ve takdir toplamıştı. Gelin görün ki Sadi Bey 2000 yılında cumhurbaşkanlığına aday olmak isteyince -ön görüşmeleri de yapmış olmasına rağmen- gençlik yıllarından beri içinde bulunduğu için âdeta hâfızası durumunda olduğu partisinin genel merkez yönetimi tarafından dışlanarak devlet bakanlığı görevinden alındı. O görevden el çektirilince ne yazık ki İbrahim Bey’i de görevden aldılar. Sadi Bey’in yerine bakan olarak atanan Faruk Bal üstelik İbrahim Metin’in hemşerisi idi… Siyâset işte böyle iki tarafı keskin bir bıçak!
İbrahim Metin bu vefâsızlığa rağmen göğsünü gere gere MHP’li, ondan da öte ateşli, fedakâr, cefakâr, vefakâr bir ülkücü olarak ve âdeta on sekiz yaşındaki heyecan ve azmi ile çalışmaya, örnek olmaya devam etti. Yazılar yazıyor, konferanslarda konuşmacı oluyor, kitaplar yayımlıyor, ona göre heyecan kaybına uğramış olan bizleri de boş durdurmuyor, arayıp bir şeyler soruyor ve çalıştırıyordu.
Devlet gazetesi onun çocuğu gibi idi. İstanbul’a terk-i mekân edip gittikten sonra aklı dergide kalmıştı. Bizler onların çırakları idik ya; Devlet’i bir grup arkadaşla bir araya gelerek aynı isim ve logo ile çıkarmaya karar vermiştik ama nefesimiz daha doğrusu maddî gücümüz yetmedi ve bir yıl dayanabildik.
Devlet adı yalnızca İbrahim ağabey ve bizlerin içinde bir ukde olarak kalmamıştı. Daha sonra o ismi yaşatmak için başka teşebbüsler de oldu ve sonunda tam karşılığı olmasa da yine genç arkadaşlar Milli Devlet adıyla yeni bir gazete çıkarmaya başladılar. İbrahim Ağabey, seksen yaşına merdiven dayamış olmasına rağmen on sekiz yaşındaki ruh hâli ile o gençlerin de elinden tuttu. Gazeteye abone olunması için eşe dosta haber saldı, yazılar yazdı. Bu da yetmedi, bâzı faâliyetlerde hiç erinmeden gazeteyi elinde tutup satarak katkıda bulunmaya çalıştı.
Evet, o bir ülkücü olarak yaşadı, ülkücü olarak hayâta veda etti. Vefâtından bir hafta önce bir akşam vakti telefon etmişti ve sesi çok güzel geliyordu. İki gün sonra da beyin kanaması geçirip yoğun bakıma kaldırıldığı haberini alıp üzüldük. Sonradan anlaşıldı ki aynı akşam başka arkadaşlarımızı da aramış. Bu arayışın sevdikleri ile vedâlaşmak olduğunu nereden bilebilirdik ki! “Öleceği insanın içine doğar” derler ya doğru imiş.
Tesellimiz, son nefesine kadar onun Türk milletinin birlik ve beraberliği, Türk vatanının bölünmez bütünlüğü, Türk Dünyası’nın bir bayrak altında toplanması gibi yüce bir ülkü uğrunda çalışarak hayâta gözlerini yumması, vefâsızlıklara uğrasa da yolundan dönmeyip bizlere örnek olmasıdır.

Halim Kaya

16 Ara 2024

Mustafa Çolak’ı birkaç yıl önce Samsun Türk Ocağı’nda dinlemiştim. O zaman Enver Paşa ile İttihat ve Terakki hakkında benim tarafımdan dikkat çeken bilgiler vermiş, dolayısıyla dikkatimi çekmişti.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

16 Ara 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 130,47 M - Bugn : 26619

ulkucudunya@ulkucudunya.com