« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 Ağu

2009

‘Açılım’ ihanet mi? / Taha Akyol

01 Ocak 1970

ESKİDEN az sayıda Kürt okumuşunun savunduğu Kürt kimliğine bugün milyonlarca Kürt vatandaşımız sahip çıkıyor. Çünkü gelişen ekonomi ve eğitim sayesinde eski dar aşiret kalıpları dağıldı, aşiret kimliklerinin yerini Kürt kimliği alıyor.
PKK ve DTP bu sosyolojik olgunun ürünüdür.
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ’un “Dağa çıkmalar otuz yıldır durdurulamadı” diye ifade ettiği ‘eylemli’ sorun da temeldeki bu olgunun türevidir.
CHP ve MHP dahil herkesin kafa yorması gereken hayati soru şudur: Kürt kimliğini sahiplenen milyonlarca vatandaşımızda Türkiye’ye bağlılık duygusu nasıl gelişebilir?
Cevabı ararken bugünkü yazımda iki referansım var: Bu işi Milli Mücadele’de nasıl başarmıştık? Bugün modern demokrasilerde nasıl yapılıyor bu iş?

22 Ekim 1919...
Amasya’da Kuvay-ı Milliye adına Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey ve Bekir Sami Bey... İstanbul adına vatansever Bahriye Nazırı Salih Paşa ve Sultan’ın Yaveri Alb. Naci Bey “Amasya Protokolleri”ni kaleme alıyorlar.
2 numaralı protokolde, Kürtlerin “camia-i Osmaniye’den ayrılmalarının imkânsızlığı” vurgulanıyor, yabancıların, “görünüşte istiklal” vaadiyle Kürtleri çekmek için propaganda yaptığı belirtiliyor ve deniliyor ki:
“Kürtlerin serbestçe gelişmesini temin edecek vech ve surette ırki ve içtimai hukuk bakımından müsaadelere mazhar olmaları da benimsenmiştir...”
Metnin devamında, yabancı propagandaların önüne geçmek için, “bu hususun şimdiden Kürtlerce bilinmesi”nin uygun olduğu belirtiliyor.
Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis konuşmalarında, Kürt şeyh ve beylerine yazdığı mektuplarda da benzer ifadeler vardır. Milli Mücadele’de Kürtlerin desteğinin sağlanmasındaki faktörlerden biri bu yaklaşımdır.
Gerçekten, etnik bir halkın yaşamakta olduğu ülkeden memnun olması, bağlılık duygusunu geliştiriyor.
Modern demokrasiler de bu tür açılımlarla etnik milliyetçi hareketleri sakinleştiriyorlar, terörün tabanını daraltıyorlar.
Dahası, bu alandaki hak ve özgürlükler çağımızda hem evrensel hukuk kuralı, hem devletlerin en önemli politikalarından biri haline gelmiştir.

Neden açılım?
Böyle bir çağda, etnik kimlikleri şiddetle bastırmak, çağın vicdanının kabul edemeyeceği derecede yasaklar koymak iki sonuç doğuruyor:
- Tepkisel olarak etnik milliyetçilik güçleniyor, radikalleşiyor. Celal Bayar daha 1934’teki raporunda bunun uyarısını yapmıştı! PKK’yı semirten 12 Eylül işkenceleri değil miydi?!
- Çağın vicdanının kabul edemeyeceği yasaklar etnik milliyetçi terör hareketlerinin uluslararası camiada ‘özgürlük savaşı’ gibi görülmesine de yol açıyor. Demokratikleşme ise devletin terörle ve etnik aşırılıkla mücadelesinin meşruluğunu güçlendiriyor.
Avrupa Franco döneminde ETA’yı destekliyordu, bugün ETA’nın partisinin kapatılmasını bile destekliyor!
1980’lerde “PKK’ya karşı kullanamazsınız” diye Türkiye’ye zırhlı araç ambargosu konulmuştu! On yıldan beri ise Türkiye’nin terörle mücadelesi destek görüyor.
Onun için “açılım” ihanet değildir; iyi yürütülebilirse Kürt kimliği konusunda duyarlı olan vatandaşlarımızı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından duygusal olarak da memnun hale getirebilir. Türkiye’nin bu asırlık, derin ve zor sorununu çözüm yoluna koyabilir.
Peki ama nasıl bir açılım?

AÇILIM fikrini iktidar partisiyle özdeşleştirmek yanlış. Bu, Türkiye’nin seksen yıllık sorunudur. Daha önce de Özal’ın, Çiller’in olduğu gibi, SHP ve CHP’nin de bu yöndeki programlarını desteklemiştim.
Partilerüstü bir meseledir bu.
Evvela neredeyse bilimsel gerçek haline gelmiş iki temel olguyu tespit edelim:
- Etnik kimliklerin bastırılması, dillerin yasaklanması bütünleşme sağlamıyor, aksine, sert, radikal bir etnik milliyetçiliği kışkırtıyor. (Michael O’Neil, Democracy and Cultural Diversity, sf. 14-19)
Uzun bir kaynakçaya gerek yok, bu gerçeği bizde Org. Aytaç Yalman da ifade etmişti. (Milliyet, 3 Kasım 2007)
Açılım, birikmiş bu basıncı zaman içinde düşürerek terörsüz birlikte yaşamaya katkıda bulunur, bulunmalıdır.
- Çözüm diye ‘federasyon’ veya ‘kanton’ türü modeller, yani kamu kurumlarının ve kamu hizmetlerinin mesela eğitimin etnik kimliğe göre ayrı ayrı yapılandırılması çözüm olmuyor, aksine, çatışmayı körüklüyor. Etnik grubun belli bir bölgede izolasyonuna yol açarak gelişmesine de zarar veriyor. Çözüm sanılan bu formüller aslında “etnik tuzak”tır. (John McGarry, The Politics of Ethnic Conflict Regulation, sf. 30-35)

Üniter devlet
Bu iki tespit ışığında:
- Demek ki, açılım lazımdır. Bu gereği Türk milliyetçileri de görmelidir.
- Açılım Türklerle Kürtleri zaman içinde ayrı kamusal kurumlara ve ayrı bölgelere yöneltecek şekilde olmamalıdır. “Üniter devlet yurttaşı” sıfatıyla liberal özgürlüklere sahip olarak iç içe yaşamalarını sağlayacak şekilde olmalıdır.
Bu özellikle Türkiye için önemli... Çünkü son 30 yılda bölgedeki her üç kişiden biri Batı illerimize yerleşti. Bölgede hali vakti yerinde olan herkesin Batı illerimizde malı, mülkü var.
Böyle bir toplumda ‘ayrışma’ya yol açacak uygulamalar, DTP Sonuç Bildirgesi’ndeki deyimle “halkların birbirini boğazlamasına” yol açar.
Beraber yaşayacaksak bunun gereklerini de Kürt milliyetçileri içine sindirmelidir: Resmi dil ve ortak iletişim dili Türkçe... Üniter devlet vatandaşlığının bayrak, milli marş gibi simgeleri... Bu çatı altında Kürtçenin öğrenilmesi, öğretilmesi, kültür kuruluşlarının oluşması, devletin Kürt kimlik ve kültürüne saygı göstermesi... Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın bunu yansıtan konuşmalarını olumlu buluyorum.

Ilımlı, aşırı?
Bunları yazmak, söylemek kolay, hayata geçirmek hayli zordur. Bunlar zaman içinde olacak işlerdir. Kimse ‘sihirli paket’ beklemesin.
Bu tür süreçlerin bir özelliği de zamanla ılımlılarla aşırıların ayrışması, izole olmaya başlayan aşırıların daha azgın terör hareketlerine başvurmasıdır. (Akın Özçer, Çoğul İspanya, sf. 193 vd.)
PKK-DTP hareketinde benzer bir gelişme muhtemeldir. Zaten oradan hem ılımlı, yapıcı sesler geliyor, hem başta Emine Ayna gibi “siyasi komiser”lerin kışkırtmaları...
Kürt işadamlarının görüşleriyle Kürt militanlarının görüşleri elbette farklıdır.
Dağ kadrosunun ‘kariyer’i silaha bağlıdır, Öcalan’ın ‘kariyer’i siyasete...
Öcalan, 35 yıl akan kandan sonra, dengeli açıklamalar yaparsa hakkındaki kamuoyu kanaatini yumuşatabilir, süreç kolaylaşır.
Terör herhangi bir şekilde süreci sabote ederse hem çözümün ılımlı yaklaşımlarla yapılmasını isteyen Kürt vatandaşlarımızın tepkisini çeker, hem devletin terörle mücadele azmini elbette daha da bilemiş olur.
Akıl ve itidal zamanı... Uzun ince bir yoldur bu, yürümeliyiz.

Ziyaret -> Toplam : 125,19 M - Bugn : 78644

ulkucudunya@ulkucudunya.com