« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 Kas

2022

Batı Cephesi bildiğiniz gibi

Bahadır Kaynak 01 Ocak 1970

‘Batı Cephesinde Yeni Bir şey Yok’ Remarque’ın aynı romanından ilk defa 1930’da sinemaya aktarılan siyah beyaz bir film. İki savaş arasında yazılan roman ve çekilen film savaş karşıtı güçlü vurgusuyla biliniyordu. Fakat zamanında büyük ses getiren film de roman da birkaç sene içerisinde tüm dünyayı içine alacak kan banyosuna doğru gidişatı engelleyemedi. Savaşın dehşetini tüm çıplaklığıyla anlatan hikâye daha dar bir kesim üzerinde etkili olsa da 1930’larda yükselen milliyetçilik dalgası ve onun üzerinde dümen tutan uluslararası siyaset, kendi momentumuyla insanlığı bir öncekinden de büyük bir felakete taşıdı.

Şimdi yine bir savaşın orta yerinde, aynı filmin yeni bir sürümü ekranlarımıza geldi. Neyse ki bu defaki savaş genel bir çatışmaya (şimdilik) dönüşmedi. Ukrayna ile Rusya arasındaki çatışma altı ayını doldurdu; bu kışı da böyle geçirirsek, birçok kişinin beklentilerinin aksine bir seneyi bu sürprizlerle dolu savaşla geçirmiş olacağız. İki ülke arasındaki çatışma lokal kalsa da dolaylı olarak birçok ülke meseleye dahil oldu.


Film ise savaş karşıtı vurgusuyla sinema sanatının teknik ilerlemesini harmanlayarak genel beğeni topladı. Batı kamuoyunda savaş karşıtlığı yaygın olduğu için ‘Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’ filminin mesajı kolaylıkla kabul görüyor.

Öte yandan genel bir barış taraftarlığı bugünkü konjonktürde Ukrayna’ya yönelik genel bir sempati olmadığı anlamına gelmiyor. Batılılar için ve belki de dünyanın önemli bir kısmının gözünde Ukraynalılar işgalci bir ülkeye karşı vatanlarını savunan kahramanlar; Goliath’a karşı kahramanca direnen David konumundalar. Ancak devletlerarası meseleler ne bu romantik algılamalarla ne de insani bakımdan anlaşılır savaş karşıtlığı gibi iyi niyetlerle çözülemiyor. Zamanın ruhu ve bireylerin tek başına kontrol edemediği dinamikler tarih sayfalarını dolduruyor.

Bahsi geçen filmin önemli bir kısmı yaklaşık 104 yıl önce 11 Kasım 1918’de saat 11:00’de imzalanan ateşkes anlaşmasının öncesinde geçiyor. O sırada, aynı yılın içerisinde bahar ayında başlattığı saldırıyla dört yıl sonra bir kez daha savaşı kazanmanın eşiğine gelen ama varış çizgisine ulaşamayan Almanya, müttefiklerin artan askeri baskısı karşısında anlaşmaya çabalamaktadır. Sosyal Demokrat müzakereci Erzberger, akan kanın durması için fedakârlık yapılması kanaatindeyken askerler arasında bunu hala teslimiyet olarak okuyan ve onurlu bulmayan şahinler gençleri ölüme göndermeye devam etmek istemektedir.

2022 yılı yapımı filmde Fransız General Foch dahil askerlerin tamamı duygusuz ve kıyıcı resmediliyor. Birinci Dünya Savaşı’nın ertesinde Adolf Hitler ve yandaşları aynı yüzeysel bakışı bu defa ters açıdan ele alıp politikacıları, ülkeyi arkadan bıçaklayan sosyalistlerin ve Yahudilerin etkisiyle aslında askerî açıdan yenilmemiş Almanya’yı satmakla suçlamıştı. Almanya ateşkes isteyip Versailles Anlaşması’nın ağır koşullarına giden kapıyı araladığında ülke topraklarına ayak basan tek bir düşman askeri yoktu. Oysa gerçekte -filmde de bir yerde kısaca geçildiği gibi- ateşkes şartları Genelkurmay Başkanı Hindenburg tarafından onaylanmıştı. Dahası Kayzer’e gidip, “Ateşkes isteyelim, savaşı daha fazla sürdüremeyiz” diyenler de askerlerdi. Hitler ve arkadaşları, çarpıttıkları bu gerçekliğin kurbanı olacak, kendi kaybettikleri savaşın bedelini ülkelerini düşmana çiğneterek ödetecekti.

Yaklaşık 104 yıl önce bu zamanlar sona eren savaş aralarında bizim de olduğumuz dört imparatorluğun tasfiyesiyle sonuçlanmış, köhnemiş bu siyasi yapılar yerini ulus-devletlere bırakmıştı. Almanya ve Avusturya-Macaristan imparatorluklarının tasfiyesine ilişkin bugün bir miras davası görülmüyor. Gerçi Almanya meselesi daha sonra dünyanın gördüğü en kanlı savaşın gerekçesi olmuştu. Bugün Almanlar bir zamanlar kendi devlet adamlarının rüyalarını süsleyen Avrupa’nın hâkimi olma hülyasını bir kenara bırakmış durumda. Öte yandan bugün her zamankinden daha zengin ve hala kıtanın en güçlü ülkesi olarak yollarına devam ediyorlar. Avusturya-Macaristan’ın hikayesi hepsinden hazin olsa da devletin uğradığı talihsizliğin illaki insanlar için de felaket anlamına gelmediğinin canlı örneği bu İmparatorluğun mirasçısı toplumlar. Macarlar, Triannon’da uğradıkları haksızlığı hala dillerinden düşürmüyorlar ama bu, günün sonunda revizyonizme, saldırgan bir dış politikaya yol açmıyor. Orta Avrupa’nın zengin ve barış içindeki halkları tarihlerinin en mutlu dönemlerini yaşıyor.

Diğer iki imparatorluğun dağılması ise aradan geçen yüz küsur yıla rağmen arkasında çözülememiş sorunlar bıraktı. Putin’in Ukrayna savaşını başlatırken verdiği diskurda görüleceği üzere emperyal hevesler hala sönümlenmiş değil. İşin içerisinde Ukrayna’nın NATO’ya katılması ihtimaline yönelik daha defansif bir tepki olsa da bunu aşan bir zihniyet hala canlı ve iktidarda. Putin’in televizyonda bir çocuğa Rusya’nın sınırlarını sorup sonra kendi verdiği cevapla gösterdiği gibi hudutsuz heveslerden bahsediyoruz. İşte ne Birinci Dünya Savaşı’yla ne de sonrasında geçen uzun yüzyılın kanlı sahneleriyle ortadan kalkmayan bu bakış, bugün karışımıza yeni bir savaşın arkasındaki motivasyon olarak çıkıveriyor. Gerçi Ukrayna Ordusu’nun Kherson’a girmesi, sonrası Rusya’nın koşulsuz barış görüşmelerine hazır olduğunu yinelemesi ayakların suya ermekte olduğunu gösteriyor. Ama aynı Almanya meselesinde olduğu gibi siyasetçilerin büyük hırslarının bedeli başkalarının canıyla, kanıyla ödenmeye devam ediyor. İçinden geçmekte olduğumuz sürecin nihayet doğu cephesindeki bu aktif fay hattının da son hareketi olduğunu umut ediyorum.

Gelelim yüzyıl önce milyonlarca sivil ve askerle beraber son nefesini veren Osmanlı devletine. Kabul edelim ki arkasından gelen Kurtuluş Savaşı’nın kazanımlarının da etkisiyle Türkiye, imparatorluğun kaybını sağduyuyla karşılayan bir ülke. Bunda devlet adamlarının basiretli politikaları kadar, Türkiye’nin Almanya kadar sistemi tehdit edecek bir güce sahip olmaması etken olabilir. Sebebi her ne ise bölgedeki siyasi istikrarsızlığın Ankara’nın tutumundan kaynaklanmadığı söylenebilir.

Öte yandan Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren anlaşmalarla kurulan düzenin en çok sarsıntıda olduğu bölge bizim de içinde bulunduğumuz eski Osmanlı coğrafyası. İki savaş arasını ve Soğuk Savaş yıllarını -İsrail’in kurulmasının sebep olduğu çalkantıları bir kenara koyarsak- nispeten daha istikrarlı geçiren Ortadoğu bugün dikiş tutmuyor. Irak, Birinci Körfez Savaşı’ndan belki de daha öncesinde İran’la savaştan beri içine düştüğü kaosun içinden çıkamıyor. Miadını doldurmuş bir imparatorluktan kopan parçalarla İngiltere’nin siyasi hedefleri doğrultusunda oluşturulan Irak, yeni hegemon ABD’nin darbeleriyle ölümcül bir yara aldı. Amerika’nın mevcut durumdaki sorumluluğu açık ancak Irak’ın da bildiğimiz anlamda istikrarlı bir ulus-devlet kuramaması kendi yapısıyla alakalı. Etnik ve mezhepsel hatlar üzerinden yırtılan bir toplum, siyaset sınıfının bu parçalı yapı üzerinden bitmeyen rant kavgası Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan yapının ne kadar kof olduğunu ortaya koyuyor. Ardından bu defa Suriye’de başlayan iç savaş ve aradan geçen 10 yılın sonunda ülkenin dış güçlerin de müdahalesiyle parçalanmış yapısı bir diğer başarısız projeye işaret ediyor.

11 Kasım 1918’de atılan son kurşunlardan sonra değil belki ama Batı cephesinde taşların yerine oturduğunu, yeni bir hikâyenin yazılmakta olduğunu söyleyebiliriz.

Ukrayna-Rusya savaşı herhalde önümüzdeki sene içinde sonlanacak. Bizim de bir kenarında durduğumuz Ortadoğu ise daha bir süre kanlı boğuşmaların, siyasi çalkantıların süreceği bir coğrafya olmaya devam edecek. Velhasıl, Doğu Cephesi de bildiğiniz gibi.

Halim Kaya

16 Ara 2024

Mustafa Çolak’ı birkaç yıl önce Samsun Türk Ocağı’nda dinlemiştim. O zaman Enver Paşa ile İttihat ve Terakki hakkında benim tarafımdan dikkat çeken bilgiler vermiş, dolayısıyla dikkatimi çekmişti.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

16 Ara 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 130,47 M - Bugn : 24678

ulkucudunya@ulkucudunya.com