Doğu Akdeniz’de ikinci perde
Nebahat Tanrıverdi Yaşar 01 Ocak 1970
Türkiye ile Libya’nın 3 Ekim’de imzaladığı hidrokarbon mutabakatı, bir süredir durulmuş gibi gözüken Akdeniz’de yeni dalgalara neden oldu. Bu mutabakattan duyulan memnuniyetsizliğini dile getirenler arasına Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Yunanistan ve Avrupa Birliği’nden sonra Mısır da eklendi. Hatta Mısır, Türkiye ile yürütülen normalleşme sürecini mutabakat nedeniyle askıya aldığını bile duyurdu.
Peki ama neden?
Bu sorunun yanıtını aramaya söz konusu mutabakatın ve protokol metinlerinin neleri kapsadığına bakarak başlayabiliriz.
İmzalandığı açıklanan mutabakat muhtırası ve ek protokollerin tam metinlerini, yani tam olarak kapsamlarını Meclis’in önüne onay için geldiklerinde öğreneceğiz ama yine de anlaşmanın içeriğini şimdiye kadar yapılan açıklamalara bakarak anlayabiliriz.
Hidrokarbon Anlaşması
Hidrokarbon, petrol ve doğalgazın ana bileşenlerinden biri. İmzalanan metinlerden ilki olan hidrokarbon anlaşması da aslında petrol ve doğalgaz alanlarında “karada ve denizde ikili bilimsel, teknik, teknolojik, hukuki, idari ve ticari işbirliğinin geliştirilmesini” hedefliyor.
Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yaptığı açıklamadan yola çıkarak, bu anlaşmanın Libya deniz yetki alanlarında iki ülkenin firmalarının birlikte araştırma, sondaj gibi iş birliğini amaçladığını anlıyoruz.
Bu açıdan Kasım 2019’da Ankara ile Trablus arasında imzalanan ve o dönemde de çok tepki çeken deniz yetki sınırlarının belirlenmesine ilişkin anlaşmanın uygulama aşamasına geçileceğini öngörebiliriz.
Birinci perde
2019 Türkiye-Libya Anlaşması, Türkiye’nin Marmaris-Fethiye-Kaş kıyı hattının Libya’nın Derne-Tobruk-Bardiya kıyı hattıyla denizden komşu olduğu tezi üzerinden şekillenmişti. Bu yeni hukuki tez, Yunanistan’ın Türkiye’yi Antalya Körfezi’ne hapsetmeyi hedeflediği düşünülen girişimlerine karşılık ortaya çıkmıştı. Anlaşma aynı zamanda, Yunanistan’ın yanısıra, Doğu Akdeniz sahasında boy gösteren ve o dönem Türkiye ile gergin ilişkilere sahip Fransa, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerin tepkisini çekmişti.
Türkiye ve Libya, deniz yetki mutabakatının yanı sıra aynı gün Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası da imzalamıştı. Türkiye, bu muhtıra gereği, Libya’ya hem askerî mühimmat desteği sağladı hem de muharip olmayan asker gönderdi. Türkiye’nin bu desteği ile savaşın seyri Trablus lehine değişti ve Libya’da Türkiye’nin desteklediği Ulusal Mutabakat hükümetiyle, hasımları arasında yeni bir denge kuruldu. Doğu Akdeniz’deki doğalgazı Batı’ya taşımak için kurulan; İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan’ın içinde yer aldığı EastMed boru hattı projesine verilen destek, güzergâhı Türkiye-Libya deniz yetki alanlarında kaldığı için zayıfladı. ABD projeden desteğini çekti. Suların durulmasıyla birlikte, Türkiye, Akdeniz’de paylaşım kavgası yaşadığı Mısır, BAE, İsrail gibi ülkelerle ilişkilerini normalleştirip, geliştirme sürecine girdi.
İkinci perde başladı
İşte bu 2019 anlaşmalarına dayanarak 3 Ekim 2022’de yapılan ve üzerine konuştuğumuz hidrokarbon anlaşmasının kapsamı, deniz yetki alanlarıyla da sınırlı değil. Libya sınırları içindeki tüm petrol bölgelerinde arama ve sondaj çalışmalarını da kapsıyor.
Aslında bu başlık da uzun süredir gündemde. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Libya’daki petrol arama faaliyetlerine 2000 yılında başlamış ve 2007 yılında Sirte’de, 2009 yılında ise Murzuk’ta petrol alanları tespit etmişti. Murzuk bölgesindeki çalışmalarını genişletmek istese de TPAO, bozulan güvenlik nedeniyle 2014 yılında faaliyetlerini durdurmak zorunda kalmıştı.
Türkiye’nin askerî desteği 2020 yılında Libya iç savaşının kaderini Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti lehine değiştirince petrol ve doğalgaz alanında iki ülkenin işbirliği yeniden gündeme geldi.
Türkiye görece sağlanan istikrar ortamında Libya’daki arama ve sondaj faaliyetlerine daha güçlü bir şekilde geri dönmeyi arzuluyor. Libya ise yeni gaz ve petrol sahalarını üretime açmayı ve günlük ihracat limitini 3 milyonun üzerine çıkarmayı hedefliyor.
Bu hedefine ulaşmak için birlikte çalışmayı düşündüğü tek partner de Türkiye değil üstelik. Libya Ulusal Petrol Şirketi (NOC) Başkanı bu hafta Libya’nın Eni ve BP ile anlaştığını ve yeni bir doğal gaz sahasında bu iki firmanın sondaj faaliyetlerine başlayacaklarını duyurdu. Bu yeni gaz sahasının Mısır’ın devasa Zohr sahasından daha büyük olduğu tahmin ediliyor.
Yalnızca Libya değil, etrafındaki kaynaklar da önemli
Rusya’dan gaz tedariki konusunda belirsizlik arttıkça, alternatif gaz tedarikçilerin stratejik önemi de giderek artıyor. Bu nedenle de Libya, Rus gazından vazgeçmeye çalışan Avrupa’ya ek gaz sağlamayı amaçlayan yeni projeleri tartışıyor. Ayrıca yatırımcıları çekmek için 2022 yılı sonuna kadar mali sistemini gözden geçirmeyi tamamlamayı hedefliyor.
Yine de Libya, Libya Ulusal Birlik Hükümeti Petrol Bakanı Muhammed Avn’nın da ifade ettiği gibi, tüm sahalarının geliştirilmesi durumunda bile Rusya’nın Avrupa’ya yönelik petrol arzının sadece küçük bir kısmını karşılayabilecek durumda. Bu nedenle Trablus, sadece üretim kapasitesini arttırmaya çalışmıyor, aynı zamanda komşusu Nijerya’nın gazını da Avrupa’ya taşıyacak yeni altyapı projelerine de ön ayak olmaya çalışıyor.
Benzer şekilde Cezayir ve Fas da Nijerya’nın gazını Avrupa’ya taşıyacak yeni boruhattı projeleri için çalışmalarına hız verdiler.
Sonuçta Ukrayna Savaşı ve son OPEC+ krizi, Avrupa için Afrika’daki gazın değerini arttırdı.
Libya’nın hem alternatif bir tedarikçi hem de komşularının gazının taşınması için önemli bir rota olarak ön plana çıkma potansiyeli var.
Askerî protokoller
Hidrokarbon anlaşmasının imzalanmasından kısa bir süre sonra, Libya Başbakanı Abdülhamid Dibeybe, SAHA EXPO 2022 Fuarı için Türkiye’ye geldi. Bu ziyareti sırasında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’la da biraraya geldi. Görüşmenin ardından Türkiye ve Libya arasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Libyalı pilotların eğitimini kapsayan uçuş eğitim protokolü ile mevcut askerî ilişkilerin geliştirilmesini amaçlayan ek protokol olmak üzere iki protokele imza atıldı.
Bakanlığın açıklamasına göre, imzalanan ek protokollerin amacı, Libya Hava Kuvvetleri’nin etkinliğinin arttırılması, Libyalı pilotların eğitimi ve iki ülke arasında devam eden askerî işbirliğinin arttırılması.
Türkiye, Libya’nın hava kuvvetleri kabiliyetini nasıl artırabilir?
Türkiye’nin Libya hava kuvvetlerinin mevcut kabiliyetlerini arttırmak adına yapabileceklerini anlamak için bir kaç önemli hususa bakmamız gerekiyor.
Herşeyden önce Libya ve Türkiye çok farklı savaş uçaklarına ve dolayısıyla farklı hava kuvvetleri donanımına sahip iki ülke. Türkiye’nin envanterinde ABD yapımı F-16 ve F-4 savaş uçakları bulunurken, Libya hava kuvvetleri envanterinde Sovyet yapımı Mig-29 ve Su-24 ile Fransız Mirage jeti bulunuyor.
Bunun yanısıra Libya’da birbirine rakip iki taraf da nitelikli hava kuvvetleri personeli konusunda ciddi eksiklikler yaşamaktalar. Bu nedenle de savaş uçaklarını hem uçurmak hem de onarmak için yabancı paralı askerlerle bu eksiklikleri gidermeye çalışıyorlar. Dolayısıyla Türk Hava Kuvvetleri’nin envanterinde olmayan bu savaş uçaklarına dair sunabilebileceği bir katkı bulunmuyor.
Bir diğer önemli husus ise Libya hava kuvvetlerinin modernizasyonu adına yeni silah satışları. EXPO Fuarı ziyareti sonrasında Dibeybe’nin yeni askerî ekipman alım yapma olasılığı basına yansıyan iddialar arasında ancak bu konuda resmî bir açıklama henüz olmadı. İmzalanan ek protokolleri ve EXPO ziyaretini birlikte değerlendirdiğimizde spesifik olarak, Libya havacılık ekipmanlarının modernizasyonu kapsamında yeni satış anlaşmaları ufukta olabilir.
Libya, insansız hava araçlarının yanısıra, ayında Türk Havacılık ve Uzay Sanayii’nin (TUSAŞ) geliştirdiği yerli taarruz helikopteri T129 ATAK, genel maksat helikopteri Gökbey, eğitim uçağı Hürkuş veya hafif taarruz uçağı HÜRJET ürünlerinden birini ya da birkaçını envanterine eklemeyi de düşünebilir.
2014 yılında Libyalı yetkililer Hürküş’un yanısıra T129 ATAK taarruz helikopterine de ilgi göstermişlerdi. Ancak bu noktada hem Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin hem de Türkiye’nin dikkate alması gereken husus devam eden silah ambargoları ve olası bir satışın yaratacağı askerî ve siyasi gerilim. Doğrudur, bu güne kadar halen yürürlükte olan ambargolar sıklıkla göz ardı edildi ve son üç yılda Libya’da savaşan taraflar, yurtdışındaki çeşitli destekçilerden uçak ve helikopter aldılar. Ancak bu ihlaller, iç savaş döneminde hava üstünlüğü mücadelesinin bir uzantısıydı ve sınırlı ölçekte kaldılar. Libya’ya yönelik silah ambargosu kaldırılmadan, hava kuvvetlerinin geniş çaplı, uzun erimli bir askerî modernizasyonu ise bir dizi uluslararası, bölgesel ve Libya içinde görece stabil hale gelen gerilim hatlarını tetikleyeceği için oldukça riskli.
Ancak bu riskler bu alanda çalışmalar yapılmadığı ve yapılmayacağı anlamına da gelmiyor. Nitekim, bu yılın mayıs ayında Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ), HÜRKUŞ-B Askerî eğitim uçağının Nijer’den sonra, ikinci ihracatını Libya’ya gerçekleştirdi. O nedenle de Libyalı pilotların eğitimi, kısa bir süre önce gerçekleştirilen bu satışın ardından gelen bir sonraki adım olarak görülebilir. TUSAŞ’ın envanterinde 14 eğitim uçağı bulunuyor ve bunlardan altısı Türk Hava Kuvvetleri’ne, altısı ise Nijer ve Libya’ya teslim edilecek. Libya’ya ne zaman kaç adet uçağın teslim edileceği ise henüz bilinmiyor.
Türkiye’nin Libya politikasında değişim rüzgârları
Şimdi de bu yeni anlaşmaların, Türkiye’nin Libya politikası adına ne ifade ettiğine bakalım isterseniz.
Fakat önce Libya’da son durumu hatırlamakta fayda var. Libya’da iç savaşın sona ermesinin ardından, Birleşmiş Milletler öncülüğündeki Libya Siyasi Diyalog Forumu, ülkede 24 Aralık 2021’de seçimlerin gerçekleştirilmesine ve o zamana kadar ülkeyi yönetecek geçici Başbakan, Başkanlık Konseyi Başkanı ve yardımcılarına karar verdi. Bu görüşmelerde Başbakan olarak seçilen Dibeybe, ülkede ciddi bir popülarite kazandı ancak planlanan seçimler gerçekleşemedi. Bu sandığa gidememe hikayesine daha önceki yazımda değinmiştim. Seçimler yapılamayınca ülkede yeniden iki başbakanlı bir mücadele ortaya çıktı. Dibeybe’ye karşı olan Temsilciler Meclisi, doğu Libya ile batı Libya arasında yeni bir siyasi uzlaşı kurabilmek adına Şubat 2022’de Fethi Başağa’yı başbakan olarak atadı.
İşte Türkiye, Libya siyasetinde rekabetin yeniden hareketlendiği, 2021 yılının son günleri ve 2022 yılında, daha önce ilişkisinin olmadığı Libya’nın doğusuna açıldı. 20 Ocak 2022’de, Türkiye’nin Trablus Büyükelçisi Kenan Yılmaz, Ankara’nın desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin hasımlarının merkezi olan Libya’nın doğusunu ziyaret etti. Türkiye’yi en çok eleştiren isimlerden biri olan Tobruk merkezli Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akila Salih ile bir araya geldi.
Ondan önce de 15 Aralık 2021’de Temsilciler Meclisi üyelerinden oluşan bir heyet, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da dâhil olmak üzere bir dizi ziyaret için Ankara’ya geldiler.
Ankara ve Doğu Libya arasındaki yakınlaşma bununla da sınırlı kalmadı. Ağustos ayında Türkiye’nin daveti üzerine Libya Başkanlık Konseyi Başkan Yardımcısı Abdullah Al Lafi ve Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih Türkiye’ye geldiler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştüler.
Bu ziyaretler, Doğu Libya ile Türkiye arasında, bölgesel normalleşmenin de etkisiyle, buzların nispeten eridiği ve bazı pratik adımların hem Türkiye hem de Doğu Libyalı aktörler adına daha dengeli bir siyasetin inşa edileceği yeni bir dönemi işaret ediyordu. Bu yeni dönemde bazı pragmatik ve somut adımların atılması da planlanıyordu.
Türkiye – Libya arasında yeni dönemde neler olabilir?
Bunlardan ilki, Libya’nın doğusu ile Türkiye arasında doğrudan ulaşım yollarının yeniden açılması.
Ocak başında Türkiye’ye gelen parlamento heyeti Libya’ya döndükten sonra ziyaretlerinin sonuçlarına dair bir açıklama metni yayınlamışlardı. Bu açıklamada ana vurgu, Türkiye ve doğu Libya’daki Temsilciler Meclisi’nin Benina Uluslararası Havalimanı ile İstanbul Havalimanı arasında doğrudan uçuşların yeniden başlatılması, Libya havacılığının ve Libyalı havayolu şirketlerinin istisnasız olarak uçuşa açılması, Doğu’daki Tobruk ve Bingazi ticari limanlarıyla doğrudan nakliye hatlarının açılması için Türkiye ile anlaşmaya varıldığıydı.
Bir kaç gün sonra Büyükelçi Yılmaz’ın bir grup Türk işadamı ile Bingazi’ye gerçekleştirdiği ziyaret sırasında bu konular gündeme geldi. Türkiye de, geçmişte Libya’nın doğusunda çalışmalar yürütmüş olan Türk firmalarının yarım kalan projelerine devam etmeleri ve yeni projelerde yer almaları, halihazırda kapalı olan Türkiye’nin Bingazi Başkonsolosluğu’nun yeniden faaliyete geçirilmesi ile Türk Hava Yolları’nın Bingazi seferlerinin yeniden başlaması konularını masaya getiriyor.
İlişkilerin normalleşmesi yönünde atılacak bu somut adımlarda henüz müspet bir ilerleme sağlanamadı.
Türkiye, Libya politikasını neden ve nasıl değiştirdi?
Öte yandan Türkiye’nin doğu Libya’ya açılımının kapsamlı hedefleri de bunlarla sınırlı değil elbette.
Öncelikle Türkiye’nin doğu Libya ile diyalog kurabilmesine imkan sağlayan iki önemli gelişme yaşandı.
Bunlardan ilki, Türkiye’nin daha önce Libya’da ters düştüğü BAE, Mısır gibi ülkelerle yürüttüğü normalleşme rüzgarı. Bu süreçler, Libya’da çatışan tarafların yeni bir siyasi formül çerçevesinde uzlaşma ihtimalini de doğurdu. Herşeyden önce Libya’da taraflar arasında siyasi uzlaşmanın sağlanması ve seçimlere gidilebilmesi için Libyalı rakip siyasi aktörler arasındaki uzlaşı kadar, Libya iç savaşına taraf olmuş bölgesel aktörlerin de uzlaşı yönünde adım atması gerekiyordu.
Türkiye açısından Libya’da karşı karşıya gelinen BAE ile ilişkilerde normalleşme hızlı bir biçimde gerçekleşirken, Libya’nın komşusu Mısır ile diyolog süreci oldukça yavaş ilerledi. Bu son anlaşmaların ardından Türkiye’nin Libya politikasında değişiklik olmadığı gerekçesiyle Mısır tarafı görüşmeleri askıya aldığını duyurdu. Bu konuya yazının ilerleyen bölümlerinde yeniden döneceğiz.
Türkiye’nin doğu Libya ile diyalog kurabilmesine imkan sağlayan ikinci gelişme de, son iç savaşın sona erdiği cephe dengesi üzerine kurulu hassas istikrar ve çatışmasızlık. Bu da son zamanlarda şahit olduğumuz bölgesel normalleşmeye imkân sağladı.
Zaten taraflardan birinin diğeri üzerinde mutlak bir galibiyet sağlayamaması ve savaşın devam eden yıkıcılığı, Libya’daki görece istikrarı ve son bir yılda şahit olduğumuz normalleşmeyi bir bakıma tüm taraflara açısından zaruri hale getirmişti. Fakat aynı zamanda bu normalleşme sürecini, uzlaşmaya dönüştürecek baskı ve motivasyon eksikliği var.
Bu nedenle hem Türkiye’nin doğu Libya diyaloğu hem de Libya’daki çatışmasızlık hassas bir denge üzerinde duruyor. İmza atılan son anlaşmaların bu nedenle son bir yılda esen olumlu rüzgârları tersine çevirme riski az değil.
Libya’nın dinamik dengeleri
Herşeyden önemlisi, Libya’da siyasi aktörlerin zaafiyetleri ve politik çıkarları, içerde ve dışarda değişen müttefik ilişkileriyle de bağlantılı bir biçimde çok dinamik ve değişken. O nedenle de 2019 yılında Türkiye, Libya iç savaşına müdahil olurken Türkiye yanlısı bir isim olarak zikredilen eski İçleri Bakanı Fethi Başağa’yı, bugün doğu Libya’nın başbakanı olarak görebiliyoruz. Ya da Türkiye’nin verdiği desteği o dönem hayati gören Batı Askeri Bölgesi Komutanı Tümgeneral Usame el-Cüveyli’yi Türkiye karşıtı bir açıklaması ile hatırlayabiliyoruz.
Libya’nın doğusunda da durum farklı değil. Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ile Libya’nın doğusundaki güçlerin lideri General Halife Hafter arasındaki güç dengesi değiştikçe Türkiye ile olan münasebetleri de değişim gösteriyor. Türkiye diplomatik açılımını Temsilciler Meclisi ve onun başkanı Akile Salih’e doğru yapsa da, Dibeybe ile anlaşmaya varan Halife Hafter bugün mevcut siyasi denklemin devamından yana. O nedenle isimler ve onların değişen pozisyonları üzerinden sizleri yormadan, risklere değinmek istiyorum.
Olası riskler
Öncelikli risk, Türkiye’nin son bir yılda açtığı diplomasi kanallarının yeniden kapanması ve sıfır noktasına dönülmesi ihtimali.
Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, Türkiye’yle imzalanan anlaşmanın geçerli olmadığını savunarak BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e bir mektup gönderdi. Bu mektubunda Dibeybe hükümetinin yetki süresinin dolduğunu, geçici hükümetlerin Libya devletinin dış ilişkilerinin istikrarına zarar veren veya ona uzun vadeli yükümlülükler getiren anlaşmalara imza atmaya yetkili olmadığı itirazlarına yer veren Salih’e göre anlaşmalar, Doğu Akdeniz bölgesinin ve komşu ülkeler Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs’ın güvenlik ve istikrarını bozacaklar.
Burada istikrarı bozacak anlaşmadan kasıt, hidrokarbon anlaşması. Tarafların kaygılarının odaklandıkları coğrafi bölgeler de değişiklik gösteriyor. Hem Doğu Libya hem de Mısır için hidrokarbon sondaj çalışmalarının Tobruk sahillerinde gerçekleştirilmesi temel kaygı iken, Yunanistan için kendi deniz yetki alanında kaldığını iddia ettiği ihtilaflı bölgeler asıl kırmızı çizgi. Bu nedenle hem anlaşmaların imzalanması hem de bu anlaşma gereği denizde yapılacak olası faaliyet sahasının neresi olacağı, risklerin asıl belirleyici olacaktır.
Öte yandan Doğu Libyalı aktörler Türkiye ile ilişkilerini Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs pahasına geliştirmek istemiyor. Zira Mısır, Libya siyasetinin iç dengeleri açısında önemli bir dayanak. Bunun kısa ve orta vadede değişmesi de beklenmiyor.
Yunanistan ve Kıbrıs ile iyi ilişkiler de uluslararası siyasette önemli avantajlar sağlıyor. Buradan hareketle Türkiye’nin bu üç ülke ile gerilimli ilişkileri, Libya’nın doğusuna yapılan diplomatik açılımları kısıtlamaya devam ediyor diyebiliriz.
Türkiye’nin dokunduğu fay hatları
Elbette, Libya’nın bölünmüşlüğünü ve mevcut istikrarsızlığını jeopolitik rekabete indirgeme hatasına düşmeyeceğim. En başta bahsettiğim dinamik ve değişken iç siyasi dengeleri hatırlatarak, Türkiye’nin son anlaşmalarla bu fay hatlarına dokunduğunu söylemek mümkün.
Bu çoklu fay hatlarının en önemlisi, Dibeybe-Başağa mücadelesinde dengenin Dibeybe lehine değişmesi. Başağa başarılı bir şekilde Trablus ittifakı içinden önemli isimleri yanına çekebilse de 2022 yılı başından itibaren üç defa Trablus kentine girmeye çalıştı, ancak başarılı olamadı. Son başarısızlığının ardından Halife Hafter, Başağa’ya verdiği desteği çekti. Benzer bir biçimde Başağa kabinesi, bölgesel ve uluslararası tanınmayı elde edemedi.
Başka bir fay hattı da Libya’nın hidrokarbon kaynaklarına yönelik içerde devam eden rekabetin üzerinden geçiyor. Bu rekabetin bir ayağı Trablus içindeki mücadelede kendini gösteriyor. Başbakan Dibeybe, Libya Enerji Yüksek Konseyi’ni yeniden düzenleyerek petrol gelirleri alanındaki kontrolünü arttırmaya çalışırken siyasiler de mevcut konumlarını korumaya çalışıyorlar. Başbakan Dibeybe’nin kabinesindeki iki bakanın hidrokarbon anlaşmasının ardından kamuya açık bir tartışmaya girmesi, Libya siyasetinin nasıl bıcak sırtında ilerlediğini de gösteriyor.
Diğer ayak ise Doğu Libya ve Trablus arasında gerçekleştiyor. Örneğin Halife Hafter’ın, hidrokarbon anlaşmasının ardından bir kez daha petrol üretimini durdurcağı yönünde haberler medyaya yansıdı. Bu nedenle de bir diğer önemli risk de, Libya’daki görece istikrarın yeniden bozulmasıdır.
Mısır neden rahatsız?
Son olarak, Libya, Türkiye için bölgesel gerilimin parladığı bir dış politika alanı gelebilir. Türkiye, son iki yıl boyunca, ilişkilerin oldukça kötü olduğu ve bölgesel hasım olarak gördüğü ve görüldüğü ülkelerle ilişkilerini onarmaya ve normalleşmeye çaba harcıyor. Bu çabalar İsrail, BAE ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerle ilişkilerde meyvesini vermeye başladı.
Ancak aynı durum Mısır ile ilişkilerde mümkün olamadı. Son askerî anlaşmaların ardından Mısır, Türkiye ile devam eden görüşmeleri askıya aldığını duyurdu.
Mısır bir süredir Körfez’deki müttefiklerinin kendisini yanlız bırakacağından ve Türkiye’nin Libya’daki varlığını kabul edeceklerinden endişenmekteydi. Eylül ayında gerçekleşen son Arap Birliği’nin dışişleri bakanları düzeyinde toplantısında Libya konusundaki itirazlarına destek bulamamasının bu kaygıları derinleştirmiş olması oldukça muhtemel.
O nedenle Türkiye-Mısır hattında makasın yeniden açılması ciddi bir olasılık. Bu senaryo da Akdeniz’deki yüksek tansiyona iyi gelmeyecektir.
https://fikirturu.com/jeo-strateji/dogu-akdenizde-ikinci-perde/