« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

02 Eyl

2009

İMÂM-I RABBÂNÎ HZ.NİN YAŞADIĞI DEVİR, HİZMET VE MÜCÂDELELERİ

01 Ocak 1970

Emîr Timurlenk (r.aleyh) sülâlesinden gelen Ekber Şah, Bâbür Şâh’ın torunu ve Humayun Şâh’ın oğludur. Hicrî 949 (m. 1543) tarihinde doğmuş, 14 yaşında babasından mîras kalan tahta oturmuştur. Hicrî 1014 (M. 1605) tarihinde ölmüştür.

Ekber Şah, 1582 yılında bütün dinleri birleştirme iddiası ile “İlâhî Din” nâmı altında topladığı bir takım hezeyanları, din olarak herkese kabul ettirmek istedi. Kendisinin, Allâh’ın mutlak vekili-halîfesi olduğunu telkin ediyordu. Bu dinde abdest yoktu... Et yemek yasaktı... Ama kaplan eti yenebilirdi. Müslümanlar’a inat olsun diye; domuz eti kutsaldı, şarap da mubahtı!..

Ekber Şah, oğlu Murad’ın ta‘lim ve terbiyesini de Cizvit papazlara hâvâle etmişti. Hatta bir ara kendisi Zerdüşt dinine girmişti. Oğlu Murad, 1599’da uyuşturucu müptelâlığından öldü.

İslâmiyet’ten başka her dine az çok musâmahalı davranan Ekber Şah devri, böyle karmakarışıktı.

İşte İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed el-Fârûkî es-Serhendî (k.s.) hazretleri, o devirde Hindistan’ın Serhend şehrinde dünyaya geldi (H. 971, M. 1563). Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere mübârek nesepleri, yirmi sekizinci vâsıta ile Hazret-i Ömer’e (r.a.) ulaşmaktadır. Ezelî takdir olarak kendilerinin nasibi olduğundan Tarikat-ı Aliyye-i Nakşibendiye’nin 23. halkasını teşkil ederler.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Ekber Şah’ın mânevî tahrîbâtını gene onun metodlarına mutâbık olarak (aynı yolu takip ederek) tâmire başladı. İslâm’ın sabır, musâmaha ve tahammül düsturları çerçevesinde, her türlü sıkıntı ve meşakkate göğüs gererek mücâdele ve mücâhedesine devam etti.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Ekber Şâh’ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu Selim Cihangir Şah zamanında da hizmetlerine hızla devam etti. Fakat o zamanda iki-üç sene civarında hapiste kaldı. Yazdığı kitaplarla, yetiştirdiği talebeleriyle hem Hindistan’da hem de bütün dünyada yepyeni ufuklar açtı. Tam bir tecdid ve ihyâ hareketi gerçekleşmiş oldu. Miladî 11 Aralık 1624 tarihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eyledi (Kaddesallâhü sırrahül azîz).

1627’de Cihangir Şah ölünce yerine oğlu Şah Cihan geçti. Şah Cihan, Delhi’de Kırmızı Kale ve Came Mescidi, Ağra’da Tâc Mahal ve Kırmızı Kale’yi (ikinci bir kale) yaptırmıştır. Bunların her birisi gerçekten birer sanat şaheseridir.

İmâm-ı Rabbânî (k.s.) hazretlerinin himmet ve gayretleri ile o devirde dînin tecdîdi adına fevkalâde büyük hizmetler îfa olunmuştu. İşte o devir ve o imkânlar içinde, Şah Cihan’ın yerine geçen oğlu Muînüddîn Âlemgir (Evrengzib) de çok büyük hizmetler verdi.

Miladî 1618’de doğan Âlemgir Şah, Abdüllatif Sultangûrî, Mir Muhammed Hâşim Geylanî, Seyyid Muhammed Kannevcî, Şeyh Ahmed Molla Cîven, Şeyh Abdülkavî Burhanpûrî, Danişmend Han ve Sadullah Han (rahımehümüllah) gibi meşhur âlimlerden ders alarak yetişti.

Kendisi âlim bir zât olan Âlemgir Şâh’ın dînine son derece bağlı, zühd ve takvâ sahibi bir Müslüman olduğu, hatta haftanın dört gününü oruçlu geçirdiği bilinmektedir. Devrinin mâneviyat simâlarından İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin oğlu ve Silsile-i Nakşibendiye hazerâtının 24. halkasını teşkil eden Hâce Muhammed Ma‘sûm’un torunlarından Hâce Muhammed (kaddesallâhü esrârahüm) hazerâtı ile yakın irtibâtı vardı.

İslâm fıkhı ve hukûkunun mühim kaynaklarından olan el-Fetâva’l-Âlemgiriyye (nâm-ı diğer: el-Fetâva’l-Hindiyye) onun himâyesinde mümtaz bir ulemâ heyeti tarafından hazırlanmıştı.

İhtisap kanunlarının (lonca, pazar ve piyasa nizâmını düzenleyen esaslar) tatbiki için çok gayret gösteriyordu.

Gerektiği şekilde saygı gösterilmemesinden endişe ederek bütün paralardan kelime-i tevhîd’i kaldırmıştı.

Hak ve adâlet hususundaki hassâsiyeti sebebiyle defin ve cenaze masraflarının kendi şahsî kazancından karşılanmasını isteyen bir vasiyet bırakmıştı.

Bir devlet adamı olarak Bâbürleri parçalanmaktan kurtarmaya çalışmış, emniyet ve huzuru tesis etmiştir. Çevresindeki devlet adamları da değerli şahsiyetlerden teşekkül etmekteydi.

Âlemgir Şah; ihtiyatlı, âdil, disiplinli bir sultan olarak meşhur olmuş ve hemen herkesin takdirini kazanmıştı.

Âlemgir Şah, Hindistan’ın kuzeyindeki komşu Türk devletleriyle münasebetlerine de ehemmiyet vermişti. Babası Şah Cihan’ın aksine Osmanlılar’la münasebet kurmamıştır ama, Osmanlı himâyesindeki Mekke şerifleri ve Basra valileriyle iyi münasebetlerde bulunmuştur.

Onun zamanında Bâbürlüler en parlak devrini yaşamıştır. Kendisi keskin bir zekâya ve kuvvetli bir hâfızaya sahipti. Hükümdar olduktan sonra 43 yaşında iken Kur’ân-ı Kerim’i ezberleyip hâfız olmuştur.

Âlimleri ve san‘atkârları himâye etmiştir. Onun yaptırdığı pek çok mimarî eserler de vardır. Meselâ bunlardan biri, Delhi’de inşa ettirmiş olduğu Mothki Mescidi’dir. Mothki, inci demektir. Gerçekten de inci gibi bembeyaz mermerlerden yapılmış şâhâne bir eserdir.

Şah Âlemgir’in annesi, meşhur Taç Mahal kendisi için yaptırılan Mümtaz Mahal Hâtun’dur. Esas ismi, Münevver Ercüment Bânû’dur (Rahmetullâhi aleyhim ecmaîn).

Ziyaret -> Toplam : 125,17 M - Bugn : 48988

ulkucudunya@ulkucudunya.com