Hablemitoğlu’nun “Tetikçisi” MİT’e Nasıl Girdi?
Müyesser Yıldız 01 Ocak 1970
Akademisyen-Yazar Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’nun 18 Aralık 2002’de öldürülmesine ilişkin hazırlanan son iddianame yazılmaya ve tartışılmaya devam ediyor.
Bu iddianamede dikkat çeken bazı tespitleri aktarmadan önce bir konuya açıklık getirmem gerekiyor.
2 Aralık’taki “Hablemitoğlu Cinayetinde Dikkat Çekici İddia” başlıklı yazımda, cinayetin kilit isimlerinden olan ve Ukrayna’da yakalanarak Türkiye’ye getirilen eski Özel Kuvvetler Komutanlığı mensubu Nuri Gökhan Bozkır’ın, iddianame çıktıktan sonra “hafta başında cezaevi aracılığıyla Savcılığa ek ifade vermek için dilekçe gönderdiğinin” öne sürüldüğünü belirtip şunları kaydettim:
“Dilekçesi ulaştığı takdirde Savcılıkta, aksi halde yargılama süreci başladığında Mahkemede Bozkır’ın, kendisine ait olduğu bildirilen ifadelerin önemli bir bölümünün baskı altında alındığını, özellikle Levent Göktaş adını kesinlikle vermediğini, Göktaş ve Tarkan Mumcuoğlu isimlerinin ifadesine zorla eklendiğini söyleyeceği öğrenildi.”
Bu yazımdan hareketle dün Nuri Gökhan Bozkır’ın 30 Kasım tarihli bir dilekçesi yayımlandı. Sözkonusu dilekçede Bozkır’ın, cinayetin çözülmesine yardımcı olduğunu bildirerek tahliye talebinde bulunduğu görüldü. Beraberinde ise, “Bozkır’ın, ek ifade vererek ‘kesinlikle Levent Göktaş ve Tarkan Mumcuoğlu’nun ismini vermediği, bu isimlerin ifadesine zorla eklendiği’ iddiasının doğru olmadığı öğrenildiği” yorumu yapılıp, avukatlarının da Bozkır’ın hem TEM’de hem de Savcılıkta baskı altında ifade vermediğini, ifadesine “zorla ekleme yapıldığı” iddiasının doğru olmadığını söylediği bilgisi aktarıldı.
Kaynaklarımın verdiği bilgiye güvendiğimi vurguladıktan sonra şu hususların altını çizeyim.
Haberimde Bozkır’ın Savcılığa dilekçe verdiğini ifade etmiştim.
Oysa dün yayımlanan dilekçenin verildiği yer Ankara 37. Ağır Ceza Mahkemesi.
Burada da şöyle önemli bir detay var.
Bilindiği gibi, iddianame 11 Kasım’da tamamlandı… 13 Kasım’da Ankara 36. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi… Mahkeme, bunu 22 Kasım’da kabul etti, ancak beraberinde, “Bu terör suçudur” diyerek “görevsizlik” kararı verdi… Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bu karara itiraz etti… Bunun üzerine itirazın incelenerek davaya hangi mahkemenin bakacağına karar verilmesi için dosya, Ankara 37. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
Bildiğim kadarıyla, davaya hangi mahkemenin bakacağı henüz belli olmadı. Durum bu iken; Bozkır’ın, en azından davanın içeriği konusunda yetkili olmayan 37. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dilekçe vermesinde bir gariplik yok mu?
Levent Göktaş Kendi Ayağıyla Savcıya Gitti
Neredeyse tümü -Ergenekon kumpasları döneminde tanıdığımız- gazeteci Zihni Çakır’ın ifadelerine dayandırılan iddianamedeki dikkat çekici tespitlere geçelim.
Malûm; Hablemitoğlu cinayeti, Çakır’ın Nuri Gökhan Bozkır’dan aldığı bilgilerle Şubat 2015’te, İstanbul TEM Şube Müdürlüğü’ne verdiği ifadeyle yeniden gündeme geldi. Ardından bu iddialar Ankara’da görülen “FETÖ çatı davasına” konu edildi.
Gökhan Nuri Bozkır’ın Ukrayna’ya kaçmasından sonra Çakır ile Bozkır’ın temasları devam etti. Hatta 2017’de Savcılık, Çakır üzerinden Bozkır’la irtibata geçip e-posta yoluyla ifadesini aldı. İşte bu ifadeyle birlikte cinayet iddiasına yeni isimler eklendi. Sözkonusu isimlerle birlikte Levent Göktaş’ın da adı telaffuz edilmeye başlandı.
Ancak o isimler 2019’da ifadeye çağrılırken, Levent Göktaş’ın bilgisine -kendi talebine rağmen- başvurulmadı.
2019’da ifadeye çağrılan isimlerden birisi de ÖKK’dan emekli olup Levent Göktaş’la birlikte çalışmaya başlayan Altan Bora’ydı. Hazırlanan iddianameden öğreniyoruz ki, Altan Bora o ifadeye Levent Göktaş’la birlikte gitmiş.
15 Haziran 2022’de şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Altan Bora’ya yöneltilen sorulardan birisi şöyle:
“Nuri Gökhan Bozkır’ın hakkınızda ilk iddiada bulunduğu ve iddialarına ilişkin bilgileri Ukrayna’dan Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderildikten sonra savcılık makamına görüşmek için beraberinizde Levent Göktaş ile neden geldiniz?”
Bora ise özetle şu cevabı vermiş:
“Emniyet Müdürlüğünce ilk arandığımda o tarihte beraber çalıştığım Levent Gaktaş’a avukat kimliği de olduğu için, ‘Komutanım savcılık makamından beni çağırıyorlar’ dediğimde, bana ‘FETÖ soruşturmasıdır’ dedi. Sonra ben kendim soruşturma savcısı olarak sizi internetten araştırdığımda Hablemitoğlu suikastı soruşturmasına baktığınızı öğrenince, bu defa Levent Göktaş’a, ‘Komutanım bu FETÖ soruşturması değil, Hablemitoğlu soruşturma olabilir.’ dediğimde, bana ‘Ben de geleyim.’ diye cevap verdi. Ben de bu duruma memnun oldum. Normalde bizim hiçbir işimizle ilgilenmezdi. Bunun üzerine birlikte makamınıza geldik. Sizin yanınızdan çıktıktan sonra kendisi bana Nuri Gökhan Bozkır’ın iddialarını kastederek, ‘Günah bu, insan silah arkadaşına bunu yapar mı?’ dedi. Başkaca bu konuda hiç konuşmadık.”
Özetle; demek ki Savcılık, 2019’da Levent Göktaş’la ilgili iddiaları ciddiye almamış ve -kendi ayağıyla gittiği halde- bilgisine başvurma gereği dahi duymamış.
“Tetikçinin” İsmi En Baştan Beri Bilinmiyor muydu?
Cinayetin tetikçisi olduğu açıklanan Tarkan Mumcuoğlu’na gelirsek:
Zihni Çakır’ın 2015’teki ilk ifadesinden itibaren bilinen en net isim bu. Çakır bu ifadesinde, “O dönem Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda bulunan hemen herkesin suikastın Yüzbaşı Tarkan Mumcuoğlu tarafından işlendiğini bildiğini, suikast silahını Ankara ilinde bulunan Mogan Gölü’nün ODTÜ yakasındaki balçıklı bölgeye atıldığını, Ergenekon süreciyle birlikte Tarkan Mumcuoğlu’nun Özel Kuvvetler’den çıkarıldığını öğrendiğini” anlattı.
Yine Çakır, 18 Eylül 2017’de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde 2015’teki ifadesini tekrarladı.
Bu ifade sonrasında Çakır aracağılıyla iletişim kurulan Nuri Gökhan Bozkır ise Savcılığa e-posta ile gönderdiği 4 sayfalık mektubunda şunları anlattı:
“Cinayetten sonraki gün hiç eğitim planında olmamasına rağmen ayrıca normalde Cuma günleri gidilen Eymir (ODTÜ) Gölün etrafındaki 11 km’lik koşu parkuruna Perşembe günü gidilmesi, bu koşu programına şimdiye kadar hiç katılmayan Fikret Emek’in katılması, Altan Bora’nın koşu başında Dnz. Yzb. Tan Dervişoğlu ve yardımcısı P. Ütğm. Bülent Kutsal’a siyah poşeti vermesi dikkatimi çekmiş, koşuda geride kalarak kendilerini izledim. Fikret Emek koşu yerine yürümüş, bilerek geride kalmıştı. Bülent Kutsal ve Tan Dervişoğlu ise tim yerine kendileri şahsi koşmuş koşunun bitimine 1 km kalan sazlık alanda elindeki siyah poşeti göle atması bende büyük şüphe uyandırmıştı.”
Bozkır bu mektubuna, olayda kullanılan silahın atıldığı yer olarak belirttiği Eymir Gölü’ne ilişkin çizdiği yüzeysel bir krokiyi de ekledi.
Bozkır’ın, Ukrayna’da yakalanıp Türkiye’ye getirildikten sonra 7 Şubat 2022’de Ankara TEM Şube Müdürlüğü’nde verdiği şu ifadeye bakalım:
“Zihni Çakır dilekçenin (Ukrayna’dan gönderdiği mektup) savcı beye ulaştığını söyledi. Dilekçemde bu cinayetin Özel Kuvvetler bünyesinde 2001- 2004 yılları içerisinde oluşturulan örtülü görev kuvveti ve bu görev timi içerisinde bulunan Piyade Binbaşı Tarkan Mumcuoğlu tarafından işlendiğini ifade etmiştim. Yine bu dilekçemde cinayetle ilgili silahı nereye attıklarını tahminle belirtmiştim… Cinayette asıl amacının ne olduğunu açık kaynaklardan ve Zihni Çakır’ın da konuşmalarından öğrendim. Zihni Çakır’ın anlattığı olayın bu yapı tarafından işlediğine kanaat getirdim. Dilekçemden sonra Zihni Çakır olayla ilgili, olayda kullanılan turuncu renkli Volvo aracın resmini telefonuma whatsapp üzerinden göndererek, ‘Olay zamanı bu aracın Tarkan Mumcuoğlu’ tarafından kullanılıp kullanılmadığını’ sordu. Ben de bilgim olmamasına rağmen işlerimin yoğunluğu nedeniyle Tarkan Mumcuoğlu’nun akrabasına ait olduğunu, iki üç ay kadar kullandığını söyleyerek konuyu geçiştirdim. Bu süreçten sonra Zihni Çakır ile görüşmemiz azaldı, olayın nasıl sonuçlandığım öğrenemedim. Taa ki, 09.07.2019 yılında Kiev şehrinde kendimize ait restorantta eşim ile otururken Ukrayna Emniyet güçleri tarafından tutuklanmam sonrasında götürüldüğüm karakolda cinayetle ilgili tutuklandığımı gösterilen belgelerden anladım. Karakolda iken Zihni Çakır’ı telefonla aradım. Durumun ne olduğunu sordum. Kendisinin de bilmediğini, hemşehrisi olan Adalet Bakanı ile görüşeceğini söyledi.”
Mogan Gölü “Hikâyesi” Gerçek Değilmiş
İfadesinin devamında 11 Mart 2020’de hazırlanan “inceleme raporu”nda adına kayıtlı telefonların cinayetin işlendiği akşam ÖKK yakınlarında baz verdiği bildirilip bunu açıklaması istenince Bozkır şunları anlattı:
“18.12.2002 günü yukarıda ifademde ayrıntılı olarak anlattığım gibi, hiçbir zaman Gölbaşı’na gitmedim. Sağlıklı bir HTS kaydının olduğunu düşünmüyorum. Olayın olduğu gün timlerin eğitimi Gölbaşı’ndaydı ancak ben gitmedim.”
“Olayda kullanılan silah herhangi bir yere atıldı mı?” sorusuna da şu karşılığı verdi:
“Benim bu konuda herhangi bir bilgim yok, bunu Tarkan Mumcuoğlu bilir. Benim size yazmış olduğum dilekçedeki krokiyi o günü inandırıcılık olsun diye yazdım; ancak o hikâye gerçek değildir.”
Savcılık, Bozkır’ın bu çelişkili ifadelerini özetle şöyle yorumladı:
“Şüpheli Nuri Gökhan Bozkır’ın bu ifadesi Cumhuriyet Başsavcılığımızca değerlendirildiğinde, bazı hususlarda doğru beyanlarda bulunduğu, bu zamana kadar toplanan deliller, yapılan tespitlere göre, şüphelinin olay ile ilgili bazı kısımları ise gerçeğe uygun olamayacak şekilde yanlış aktardığı, kasıtlı olarak ÖKK MAK Alayında görev yaptığı dönemde kendisinin Tim Komutanı olan Hakan Büyükçulha, başka bir timde görevli olan Altan Bora, Tan Dervişoğlu, Bülent Kutsal isimlerini de soruşturma dosyamıza dahil etmek amacıyla hareket ettiği, ifadesindeki anlatım kısımlarında bu kişileri olayın içerisindeymiş gibi bir konuma yerleştirerek anlatımlar yaptığı değerlendirilmiştir… Şüpheli Nuri Gökhan Bozkır, Ukrayna’dan ülkemize getirildikten sonra alınan ifadesinde, Zihni Çakır’ın başlangıçtaki ifadesini kendisinin yönlendirmiş olduğunu kabul etmiştir. Şüpheli Nuri Gökhan Bozkır alınan ifadesinde, Ahmet Tarkan Mumcuoğlu’nun maktul Necip Hablemitoğlu’nu ateşli silah ile öldüren kişi olduğunu tekrarlamış, ancak bazı detaylara ve kişilere ilişkin yanıltıcı bilgiler vermiş olduğu görülmüştür. Bu şekilde ifade vermesinin sebebi, hakkındaki ceza soruşturma ve kovuşturma sürecinde etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istemesi ile TSK’dan ihracına ilişkin süreçte kendisine zarar vermiş olduğunu düşündüğü bazı kişileri bu soruşturmaya dahil etmek istemesi olarak görülmüştür. Ancak alınan ifadelerden şunu ifade etmek gerekir ki, şüpheli Nuri Gökhan Bozkır ile Ahmet Tarkan Mumcuoğlu arasında birlikte görev yaptıkları dönemde ya da sonrasında her hangi bir husumet bulunmadığı gibi, neredeyse aralarında arkadaş olarak bile çok sınırlı bir ilişki kurulmuştur. Dolayısıyla şüpheli Nuri Gökhan Bozkır’ın Ahmet Tarkan Mumcuoğlu’na iftira atabileceği bir durum söz konusu değildir. ”
“Tetikçi” 2021’e Kadar Nerede Görev Yaptı?
Hablemitoğlu cinayetinin tetikçisi olduğu açıklanan Tarkan Mumcuoğlu’nun ifadeleri ile mesleki safahatına da bakalım.
Çakır ile Bozkır’ın iddiaları üzerine ilk olarak 2019’da ifade vermek üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na giden Mumcuoğlu, olay tarihinde Kazakistan’da görevde olduğunu belirtip buna ilişkin bir dilekçe yazdı ve ayrıldı.
Bozkır’ın Türkiye’ye getirilmesinden sonra geçtiğimiz Haziran’da gözaltına alınan Mumcuoğlu, yine olay tarihinde Kazakistan’da olduğunu bildirirken sonraki süreçteki görevleri hakkında şunları anlattı:
“2004-2005 yıllan arasında Azerbaycan’da Özel Kuvvet Danışmanlığı görevinde bulundum. Bunlann dışında kısa süreli Nahçivan, Azerbaycan gibi ülkelere görevli olarak gittim. 2006 yılında Diyarbakır Lice İlçesine Emniyet Birliği Komutanı olarak tayin oldum, 2008 yılında KKTC’ye Komando Alayı Harekât Eğitim Subaylığına, 2011’de Afyonkarahisar İkmal Komutanlığına atandım. Kasım 2012’de Albay rütbesinde kendi isteğim ile emekli oldum… 2016 yılı Mayıs ayında MİT’e geçtim. MİT’e geçme sürecinde, ÖKK’da tabur komutanım olan Zekai Aksakallı’nın yönlendirmesi etkili oldu. Beni Kemal Eskintan’a yönlendirdi. Seçim süresi sonunda MİT’te çalışmaya başladım… Hayatım boyunca TSK’nın kanun yönerge ve emirler ile belirlenen hiyerarşik yapısı dışında hiçbir oluşuma dahil olmadım. Aynı şekilde MİT içerisinde de kanun ve emirler dahilinde hareket ettim. Bugüne kadar icra ettiğim görevlerde, ki bunlar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Bekası ile ilgili olan görevlerdir. Hep en ön saflarda bulundum ve başarılı oldum… Adımın 2017 yılından beri bu konuda gündemde olması beni ve ailemi ziyadesiyle meşgul etmiş ve yıpratmıştır. Ayrıca MİT’te görev yapmam sebebiyle medya organlarında ifşa edilmem açıkça MİT Kanunu’na da aykırı olup, benim ve ailemin emniyetini tehlikeye düşürmüştür. Bunun yanında yaptığım kritik görevlerde kafamı meşgûl ederek konsantrasyonumu ve moralimi bozmuş; şahsımı, emrimdekileri ve yapılan görevi tehlikeye atmıştır… Söylediklerime, TSK’da ve daha sonra MİT’te beraber görev yaptığım insanlar ve tutulmuş kayıtlar şahittir. 2021 yılı Eylül ayında kendi isteğim ile MİT’ten emekli oldum.”
Mumcuoğlu’nun, Gökhan Nuri Bozkır’ın iddialarının yalan, hayal ürünü ve çelişkilerle dolu olduğunu öne sürüp Zihni Çakır’la ilgili olarak da, “Bu süreçte Zihni Çakır adlı gazetecinin önemli bir rol oynadığını düşünmekteyim. Zihni Çakır isimli şahıs ile Nuri Gökhan Bozkır’ı kim irtibatlandırdı? Neden bu iş için Zihni Çakır seçildi? Zihni Çakır’ın daha önceki faaliyetleri nedeniyle bu durum şüphe uyandırıcıdır. Ayrıca Nuri Gökhan Bozkır’ın nöbetçi iken Özel Kuvvetler Komutanlığına soktuğu Emniyet İstihbaratçılarla olan bağının ve hukukunun ne olduğunun araştırılmasını gerektiğini düşünüyorum.” dediğini de kaydedip soralım:
Adı 2015’ten beri gündemde olan Tarkan Mumcuoğlu’nun 2016’de MİT’e girmesi, sonrasında hakkındaki iddialar ayyuka çıktığı halde 2021’e kadar burada görev yapması ve nihayetinde kendi isteğiyle buradan emekliye ayrılması başlı başına ilginç değil mi?!