Itri Efendi
1640 - 1711 01 Ocak 1970
Buhurizade Mustafa Itri, 1640 yılında İstanbul’da Mevlânâkapı civarındaki Yayla semtinde dünyaya geldi. Tam adı Mustafa, takma adı ise Itri’dir. Şiirlerinde kullandığı Itrî mahlası ve Buhûrîzâde lakabıyla tanınmıştır. Çağının kaynakları Mevleviolduğunu göstermektedir. Mevlevi mukabelesinde okunan bir Segah ayin bestelemiş olduğundan bu rivayetlerde haklılık payı olabileceği düşünülmektedir.
Hayatı boyunca birçok padişah ve devlet adamından himaye görmüş olup, bunlardan en önemlileri IV. Mehmet ve I. Selim Giray'dır. Devlet adamlarına yakınlığı nedeniyle bir dönem esirciler kethüdalığı yapmış, sarayda da musiki dersleri vermiştir.
Kırım Hanı I. Selim Giray’ın Çatalca’da bulunan çiftliğindeki mûsiki toplantılarında büyük itibar gören Itrî, IV. Mehmet döneminde (1648-1687) sarayda mûsiki hocası ve hânende olarak görev yaptı. Kaynaklarda IV. Mehmet’in onu sık sık saraya davet ederek bestelediği eserleri bizzat kendisinden dinlediği kaydedilmektedir. Hükümdarın huzurunda icra edilen küme fasıllarına hânende olarak katılan Itrî, bu dönemde kendi isteği üzerine esirciler kethüdâlığı ile görevlendirildi. Onun bu görevi esirler arasındaki kabiliyetli ve güzel sesli gençleri bulup yetiştirmek ve geldikleri ülkelerin mûsikisi hakkında bilgi edinmek amacıyla istediği rivayet edilmektedir. Şeyhî, Sâlim, Safâyî gibi tezkire müelliflerine göre bu görevde iken, bazı kaynaklara göre ise ayrıldıktan bir süre sonra vefat etmiştir.
Türk mûsiki tarihinin en önde gelen birkaç simasından biri olan Itrî Efendi hânendeliği, şairliği ve hattatlığının yanı sıra özellikle bestekârlığı ile tanınmıştır. Mûsikideki hocaları kesin olarak bilinmemekte, ancak Derviş Ömer, Kasımpaşalı Koca Osman, Küçük İmam Mehmed Efendi ve Hâfız Post gibi üstatlardan faydalanmış olabileceği tahmin edilmektedir. İbrahim Alâeddin Gövsa, mûsiki hocasının Vakıf Halhalî diye tanınan Nasrullah Efendi olduğunu söyler. Rauf Yektâ Bey, onun Câmî Ahmed Dede’nin (ö. 1078/1667) şeyhliği esnasında Yenikapı Mevlevîhânesi’ne devam ettiğini, âyinlerden aldığı ruhanî neşeyle Mevlevîolduğunu ve mevlevîhâneye gelen üstatlardan da faydalandığını, dervişlerden ney üflemeyi öğrendiğini ifade eder.
Şuarâ tezkirelerinde ve güfte mecmualarında na‘t, gazel, muamma, tahmîs, nazîre, tarih ve kıtalarının yanı sıra hece vezniyle yazılmış türkülerine de rastlanmaktadır. Muamma hallinde de üstad olduğu belirtilen Itrî’nin şairliği üzerinde, manzumelerine tahmîs ve nazîreler yazdığı çağdaşı ünlü şair Nabi’nin tesiri olduğu kanaati yaygındır.
Mustafa Itrî Efendi aynı zamanda ta‘lik hattında söz sahibi bir hattattır. Bu sahadaki hocası, ta‘lik üstadı Tophâneli Mahmud Nûri Efendi’nin talebelerinden Siyâhî Ahmed Efendi’dir. Sadettin Nüzhet Ergun, Halil Edhem Arda’nın özel kütüphanesinde bulunan Hâfız Post Mecmuası hakkında bilgi verirken bu mecmuaya Itrî’nin ta‘lik hattıyla yapmış olduğu bazı ilâvelerden bahseder.
Itrî’nin bir mûsikişinas olarak asıl önemli yönü bestekârlığıdır. Çoğunlukla Fuzuli, Nev‘î, Şehrî, Nabi, Nefi gibi şairlerin ve arkadaşı Nazîm’in manzumelerini, nâdir olarak da kendi güftelerini bestelemiştir.
Güftesi Nefi’nin olan, Segâh Yürük Semaisi "Tûti-i mûcize-gûyem ne desem lâf değil" şarkısının bestesini Itri yapmıştır.
Bütün klasik Türk müziği repertuvarının en değerli eserlerinden biri olarak kabul edilen güftesi Farsça olan, şair Hafız-ı Şirazi'ye ait “Neva Kâr” adlı eseri bestelemiştir.
Itrî’nin İstanbul surları dışında oturduğu, çiçek ve meyve meraklısı olduğu, bahçe işleriyle uğraşmaktan zevk duyduğu ve kendisine Itrî mahlasının bu sebeple verildiği, “Mustâbey” armudunun da onun tarafından yetiştirildiği kabul edilmektedir. Yahya Kemal Beyatlı “Itrî” adlı şiirinde, onun Türk mûsikisindeki yerini dile getirmiştir.
Buhurizade Mustafa Itri, 1711 yılında İstanbul’da 71 yaşında hayatını kaybetti. Itrî Efendi’nin Yenikapı Mevlevîhânesi civarına veya Edirnekapı dışındaki Mustafapaşa Dergâhı karşısına defnedildiği rivayet edilmekteyse de bu konuda kesin bilgi bulunmamaktadır.
UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, 25 Ekim - 10 Kasım 2011 tarihlerinde gerçekleşen 36. genel konferansında 2012 yılını Itrî anma yılı ilan etmiştir.
Itri’den kalan 42 bestenin dördü çalgısal, 38’i sözlüdür. Sözlü bestelerinden on tanesi dinsel-tasavvufi, geri kalanıysa din dışı formlardadır. Itri’nin yapıtları arasında en ünlüleri, bütün İslam dünyasına yayılmış olan Kurban Bayramı Tekbiri ile Salât-ı Ümmiye’dir.
Tasavvufi yapıtlarının en uzunları olan Na’t-ı Mevlana ile Segâh Ayin, Mevlevi müziği repertuvarının vazgeçilmez iki başyapıtıdır. Neva Kâr, yalnız Itrî’nin değil, dindışı klasik Türk müziği repertuvarının da en büyük yapıtı sayılır.
Itrî’nin, din dışı yapıtları arasında şunları da anmak gerekir: Bestenigâr Birinci Beste (Gamzen ki ola saki-i çeşm-i siyeh-i mest); Rehavi İkinci Beste (Yine ey ruh-i musavver kafestende misin); Hisar ikinci Beste (Cam lâlindir senin, ayine ruy-i enverin); Pençgâh İkinci Beste (Hem sohbet-i dildar ile mesrur idik ol dem); Hisar Ağırsemai (Dil-i pür- ıstırabım mevce-i seylabdır sensiz); Rehavi Ağırsemai (Dile maye-i safadır hatt-ı ruyi yar derler); Irak Ağırsemai (Nevruz erişti şarap istemez misin); Segâh Yürüksemai (Tuti-i mucize-gûyem ne desem lâf değil).