Batı’dan Doğu’ya kayan güç ve Türkiye
Barış Doster 01 Ocak 1970
Rusya-Ukrayna savaşı, 11 ayı geride bıraktı. Savaşın kısa dönemde biteceğine ilişkin bir işaret de yok. Bu süreçte, ABD’nin, yanına Avrupalı müttefiklerini de alarak Rusya’ya karşı devreye soktuğu yaptırımların, umulanı vermediğini gördük. ABD silah şirketlerinin, gelen yeni taleplerle büyük kazançlar elde ettiğine tanık olduk. ABD emperyalizminin saldırı ve işgal aygıtı NATO’nun, İsveç ve Finlandiya’yı üye yaparak genişleme adımı attığını izledik. Batı’da, Atlantik cephesinde durum bu.
Peki, Doğu’da, Avrasya’da durum nasıl? Rusya, onca yaptırıma rağmen geri adım atmadı. Batı’dan gelen talep azalınca enerjisini satacak yeni pazarlar buldu Doğu’da. Ekonomisi çökmedi. Hatta Rusya Merkez Bankası, ülkedeki bankacılık sektörünün kapsamlı yaptırımlara karşın 2022’yi 203 milyar ruble kârla kapattığını bildirdi.
2022 yılını yüzde 3 büyüme oranıyla kapatan Çin’de de iç tüketimde, perakende sektöründe, otomobil satışlarında artış var. Dahası, 10 yıl önce, 2013’te başlayan Kuşak Yol İnisiyatifi’nde de Çin, ABD’nin onca itirazına rağmen hayli yol aldı. Kuşak Yol kapsamındaki 140’tan fazla ülkede, dünya nüfusunun yüzde 40’ı yaşıyor. Dünya gayri safi yurtiçi hasılasının üçte birden fazlası da burada.
Demek ki ABD’nin istemediği gelişmeler yaşanıyor. Güç merkezi, gücün ağırlığı Batı’dan Doğu’ya kayıyor.
Peki, Türkiye bu gelişmeleri ne kadar izliyor? Ne ölçüde hazırlık yapıyor? Siyasi partiler, bürokrasi, akademi, iş dünyası, medya, düşünce kuruluşları, meslek odaları dünyadaki bu değişimi takip ediyor mu? Bu konuda entelektüel, bilimsel, siyasal, bürokratik hazırlıklar ne durumda? Nicelik ve nitelik açısından kayda değer artış var mı?
Bu sorulara olumlu yanıt vermek, maalesef zor. Çünkü Türk siyaseti, fazlasıyla içerideki gelişmelere odaklandığı gibi, dünyayı tahlil ederken de Atlantikçi ezberleri, Soğuk Savaş döneminden kalma kavrayışları aşamıyor. Enerjide mutlak dışa bağımlı olan, ithalatı ve ihracatı arasındaki fark 110 milyar doları geçen, yani büyük bir dış ticaret açığı veren, enerji faturasının kabarıklığı nedeniyle cari açığı da yüksek olan Türkiye; dış politikadaki güç kaymasına karşı hazırlıksız olduğu gibi, bu durumun sunduğu ekonomik fırsatlardan da yeterince yararlanamıyor.
Gerçekleşmesi olanaksız bir Avrupa Birliği üyeliği nedeniyle onca zaman ve enerji kaybeden, gereksiz beklentiye giren, en vazgeçilmez konularda ödün veren Türkiye; iktidarı ve muhalefetiyle, NATO ezberini bir türlü aşamadığından, kararlı, cesur hamleler yapamıyor. Bu ezberin sadece sivil-asker bürokrasi ve ana akım siyasette değil, akademide ve aydınlar arasında da çok güçlü olması, konunun sağlıklı, ufuk açıcı, güçlü bir tartışma zemininde ele alınmasını bile engelliyor ne yazık ki.
Sonuçta bu sığlık, bu plansızlık, bu ürkeklik bilinçleri köreltip milleti kuşatıyor.