Yeter!.. Artık Bu Din Kavgası Bitsin
Mehmet Şevket EYGİ 08 Mayıs 2007
ÜNLÜ Fransız oryantalisti (doğu bilimcisi) Thomist rahip Louis Gardet İslâmiyeti şöyle tarif ediyor: “İslâm, laik ve eşitçi bir teokrasidir.” Hem laik, hem teokrasi... Pozitivistlerin, rasyonalistçilerin, akılcıların (Akıllı değil!) anlamakta zorlanacakları, belki de hiç anlayamayacakları ve birbirleriyle bağdaşmaz ve uzlaşmaz sandıkları iki kavram...
Rahmetli Peyami Safa dünyada 360 çeşit sosyalizm olduğunu yazardı. Hitlerin partisinin adı Nasyonal Sosyalizm değil miydi?.. Stalin rejimi de Marksist-Leninist bilimsel (!) halk (!) sosyalizmini temsil ediyordu.
Laiklik de böyledir. Çeşit çeşittir.
Laiklikten başka bir de laikçilik bulunmaktadır.
Gerçek ve demokratik laiklikte din, inanç, ibadet, dinine ve inancına göre yaşamak serbestisi ve hürriyeti vardır. Laikçilik ideolojisi böyle bir hürriyeti yüzde 100 kabul etmez. “Ben ne kadar izin verirsem o kadar...” der, sınırlar koyar, bu keyfî sınırları aşanları cezalandırır, ezer.
Laik bir sistemin dini olmaz. O, bütün dinlere eşit muamele eder. Laikçi sistem, hem din ile mücadele eder, dini bir tehdit ve tehlike olarak görür, hem de resmî bir “Din Hizmetleri Başkanlığı”na sahip olur, binlerce din adamını, devlet memuru statüsünde çalıştırır ve onlara devlet bütçesinden maaş öder.
Demokratik laiklikte devlet okullarında din dersi verilmez. Bu dersi, dini cemaatler verir.
Laik devlet dini vakıflara karışmaz, bu vakıfları talan etmez.
Laik devlet, vatandaşların turistik veya ticari seyahatlerine karışmadığı gibi dinî seyahatlerine, şu veya bu kutsal beldeye yaptıkları hac seferlerine de karışmaz.
Laikçi rejimler din lisanına karışır. Demokratik ve gerçek laik sistem buna karışmaz.
Gerçek ve demokrat laiklik dinî cemaatlerin, dindar vatandaşların okullar açıp öğrenci yetiştirmesine izin verir. Fransa’da Müslümanların İslâm Koleji açmalarına izin verilmiştir. İngiltere’de, Hıristiyanlıktan İslâm’a geçen meşhur şarkıcı Yusuf İslâm (eski Cat Stevens) bir İslâm okulu açmış ve burada, (kız öğrencilerin başları örtülü olarak) eğitim vermeye başlamıştır. Veliahd Prens Charles bu okulu ziyaret etmiş, tesettürlü kızlarla fotoğraf çektirmiştir. Birkaç senelik bir tecrübe müddetinden sonra İngiltere devleti, faydalı ve başarılı bulduğu bu İslâm mektebine bütçesinden para vermeye başlamıştır.
Demokratik ve gerçek laiklik dinle barışabilir, uzlaşabilir, işbirliği yapabilir... Laikçilikte böyle bir şey bahis konusu olamaz.
Ülkemizde laiklik konusunda bitmez tükenmez kavgalar, tartışmalar, patırtılar, gürültüler görülüyor ve yaşanıyor. Kavramlar konusunda büyük bir kafa karışıklığı içindeyiz.
Önemli ve hayatî olan lâiklik ile laikçiliği ayırt edebilmektir. Bu ayırımı yapabilirsek daha berrak, daha aydınlık, daha âdil, daha insaflı düşünüp davranabileceğiz.
Demokratik ve gerçek laiklik nedir?.. Laikçilik ideolojisi nedir?.. Bu konuda mutlaka, çok ciddî, çok açık ve seçik, çok doğru bilgiler içeren küçük bir broşür hazırlanıp yayınlanmalıdır.
Bizdeki sistem hem laikçidir, hem de “Devlet dini” sistemidir.
Devlet dini sisteminde iki şık vardır: Birinci şıkta din ile devlet barışıktır, aralarında uzlaşma ve anlaşma vardır, kavga yoktur. İkinci şıkta din devletin (daha doğrusu sistemin) baskısı ve vesayeti altındadır.
* Laikçilik evrensel insan hak ve hürriyetlerine aykırıdır.
* Laikçilik demokrasi ile bağdaşmaz.
* Laikçilik faşist, despot, baskıcı, totaliter bir ideolojidir.
* Laikçilik jakobenliktir.
* Laikçilik, gerçek cumhuriyetle uyuşmaz ve bağdaşmaz.
Laikçiler gerçekten büyük ve korkunç bir çelişki içindedir. Ülke için Museviliği veya Sabataycılığı bir tehdit ve tehlike olarak görmüyorlar; lakin İslâm’ı tehdit ve tehlike olarak görüyorlar...
Laiklik ile laikçilik arasındaki büyük farkı görememek, yahut bildiği halde görmezlikten gelip ortalığı büsbütün karıştırmak Türkiye’ye çok pahalıya mal oluyor.
19’uncu yüzyılın ikinci yarısında limanlarını Batı ticaret gemilerine açarak Ortaçağ yalnızlığından çıkıp dünyaya açılan Japonya, aradan 50 yıl geçmeden hem sanayi, hem eğitim ve üniversite, hem kültür ve sanat sahasında bir dev oldu ve 1904’te Çarlık Rusyası ile savaşa tutuştu ve onu yendi.
Biz ise, zaten yarı tarafımızla bir Batı devleti olmamıza rağmen, bir asra yakın zamanımızı din savaşları ile harcadık ve bittik tükendik.
Türkiye müzmin ve sun’î (yapay) din ve devlet kavgasına son verebilirse, din ile devlet barışıp uzlaşabilirse on sene geçmez, dünyanın ilk 10 devleti içinde yer alabilir.
Bunu, kasıtlı olarak istemeyenler var...
Laikçi (laik demedim) sistem Türkiye’nin sosyo-kültürel yapısına uymaz.
Fransa’da olduğu gibi din ile devlet, din ile siyasî sistem birbiriyle barışık ve uzlaşmış olmalıdır.
Bu müzmin kavga ülkemizin, halkımızın, devletimizin büyük zararına oluyor.
Bu kavga bitirilmez, çözülmez, mutlu bir sonuca ulaştırılmaz mahiyette değildir.
İyi niyetli, gerçek vatansever; vasıflı, ahlâklı, faziletli politikacılar, aydınlar, akademisyenler, düşünürler (fikir ve inançları ne kadar çeşitli olsa bile) bu konuda çare, çözüm, çıkış yolları bulabilir. Halklarına din, inanç, fikir, inandığı gibi yaşamak, millî kimlik ve kültürüne bağlı kalmak hürriyetini sağlayan Japonya, Güney Kore ne kadar ilerlediler. Biz ise, bir asra yakın bir zamandan beri -Lehte veya aleyhte- din kavgaları ile kendimizi yiyip bitiriyoruz, Türkiye’yi tüketiyoruz.