Türk Milliyetçileri ve Hassasiyetlerdeki Öncelikler
İkbal Vurucu 01 Ocak 1970
Bir Sorun Tespiti
Türk milliyetçiliği siyasi alandaki değişken gücüne göre simetrik olmayan derecede güçlü bir toplumsal etki alanına sahiptir. Bu etki farklı boyutlarda tezahür edebilme imkânına da maliktir. Etki ve güç arasındaki orantısızlık Türk milliyetçiliğinin tarihsel derinlikte anlamını bulan harekete geçirici meta-fizik güç kaynaklarına bağlıdır. Bu gücün harekete geçişi için belirli bir zaman ve mekân şartı söz konusu değildir. Zorunluluk milliyetçiliğin bizatihi kendisini yaratan “millet” denen sosyolojik olgunun varoluşu noktasında kendiliğinden doğan davranış örüntüleridir.
Sözünü ettiğimiz kendiliğinden davranış biçimleri modern kitle iletişim araçları vasıtası ve diğer farklı “algı yönetimi” teknikleri ile manipülasyona uğratılarak tepkinin kaynağı yönlendirilebilmektedir. Bazen bir takım kavramlar ve ifadeler duygusal nitelikli anlık tepkilere neden olabilmektedir. “Bölünme” bugün Türk milliyetçilerini kendiliğinden harekete geçirebilme kapasitesine sahip kavramlardan biridir.
“Bölünme” olgusu Türk milletinin tarihinden kaynaklanan en önemli hassasiyet noktasını oluşturmaktadır. Çünkü dünyaya yön veren bir İmparatorluk bakiyesi üzerine Türkiye Devleti kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu son iki yüzyılında sürekli bölünmeler yaşamıştır. Yirminci yüzyılın başları ise bir Türk trajedisinin yaşandığı zaman dilimidir. Bir imparatorluk çökerken milyonlarca Müslüman Türk sadece “Türk” kimliğinden dolayı katledilmiş milyonlarcası vatanlarından sürülmüş veya terk etmek zorunda bırakılmıştır. Bu olgunun toplumsal psikoloji üzerinde derin etkisi olmadığını düşünmek mümkün değildir. Son olarak Birinci Dünya Savaşı ile ülkenin her karışı Avrupa devletlerinin işgaline uğramıştır. Büyük acılar yaşanmıştır. Bu acılar kültürel kod olarak nesillere aktarılmıştır. Böyle bir bölünme tarihine sahip bir toplumdaki önemli hassasiyetlerin bu noktalarda tezahür etmesi de “normal” görülmelidir. Böyle bir tarihi arka plana dayanan toplumsal hafızada “bölünme” olgusunun sert karşılığı vardır.
“Bölünme” algısı bu süreçte üzerinde pek fazla düşünülmeyen bir husustur. Hangi olayların, hareketlerin, siyasi yaklaşımların ve düşüncelerin bölünme algısını harekete geçirdiği ise söz konusu “hassasiyet” açısından belirsizlik taşımaktadır. Örneğin terör, PKK gibi sözlerin duyulması bölünme ile eş anlamlı veya birbirini ortaya çıkaran anlamlar örüntüsü haline gelmişken “eşit yurttaşlık”, “demokratik açılım”, “anayasal vatandaşlık” gibi kavramlar bir milliyetçinin zihninde aynı algıyı yaratamamaktadır. Bu durum hassasiyetlerin kavramsal ve söze bağımlı bir düzeyde kendini inşa ettiği gerçeğini de bize gösterir. Bölünmenin tek bir noktadan gelmesi halinde, yani PKK’dan, tehlike olarak algılanışı Türk milliyetçilerinin entelektüel ilgi alanlarının zayıflığını göstermesi açısından da önem taşımaktadır. Biz, bölücü saldırının stratejisini ve o stratejinin terminolojisini anlamadığımız için saldırıya yeterli reaksiyonu gösteremiyoruz. Kamuoyunu da bu cephede aydınlatamıyoruz.
Hazmettirme Stratejisi: Farkında Olmadan Bölücü Olmak
Türkiye’nin bölünme dinamikleri zamanın ruhuna uygun olarak farklı kavramlar, düşünceler, yaklaşımlar, siyasi hareketler ile farklı bir form haline gelmiştir. Türk Milliyetçileri zamanın ruhuna uygun bir dil geliştirememişlerdir. “Bölünme” olgusu farklı yöntemlerle ve yumuşak bir strateji yani sürece yayılarak gerçekleştirilmektedir. Başbakan Erdoğan’ın deyimiyle “hazmettire hazmettire” yönteminin uygulandığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Milliyetçi hassasiyetler ise bu süreçte harekete geçmemektedir. Çünkü tehlike “olumlu algı” yaratan kavram ve söylemlerle perdelenmektedir. Eşit yurttaşlık, ideolojisiz anayasa, kimlikler karşısında eşit devlet, anayasal vatandaşlık bugün içinde bulunduğumuz zaman diliminde bölücü düşünce ve eylemleri perdeleyen kavramlardır. Bu kavramların pozitif bir anlamlar dünyasına göndermede bulunduğuna dikkat edilmelidir. Oysa içerikleri Türk milliyetçiliği açısından ciddi tehlikeler içermekle birlikte varoluşuna bir meydan okumadır.
Türk milliyetçileri en hassas oldukları bölünme konusunda günümüzün en etkili silahlarını tanımamaktadırlar. Tanımamakla kalmamakta farkında olmadan destek dahi olabilmektedirler. Modern devlet kuramını, çok-kültürcülüğü, yurttaşlık kurumunu, modern millet olgusunu, etnisiteyi, insan haklarını ve bu kavramlar setinin işlerlik kazandığı düşünce dünyasına yabancıdır ve tanımamakta da ısrarcıdır.
Neler yapılabilir?
-Türk milliyetçiliğinin duygusal ideolojik düzlemden rasyonel bir temele oturtulması anlık tepkilere olan bağımlılığını azaltabilir.
-Türk Milliyetçiliği eşittir ülke bütünlüğü gibi özdeşleşmeler yanlış olmasa da eksiktir. Milliyetçilik milleti var kılan bütün değerlerle bağlantılıdır ve denge sağlıklı bir şekilde kurulmalıdır.
-Tarihe aşırı bağımlılığın ortaya çıkardığı irrasyonel zihniyet biçimi zihni rasyonelleştirici sosyoloji ve felsefe gibi düşünce biçimleriyle normalleştirilebilir.
-Toplumsal yeniden inşa gibi hedefler bilinçli bir biçimde gündeme getirilerek mevcut potansiyel yönlendirilebilir. Bireyler bilinçli ülkü sahibi olmalıdır.
-Yeni zamanların kavramlar setine, sorun algılayışı ve tanımlayışına, önceliklerine aşina olunmalı ve “millet”in karşı karşıya olduğu tehlikeler hakkında haberdar olunmalıdır.
– Türk milliyetçilerindeki bu hassasiyet kendileri için ciddi bir “zafiyet” olduğu gibi bir “imkân alanı”dır. Düşünümsellik/refleksivite Türk milliyetçilerinin düşünce dünyasında önemli bir yer tutmalıdır. Düşünümsellik öznenin kendi hakkında, kendi üzerinde düşünmesidir. Kendisini bir nesne gibi ele alıp bakmaktır.
– Türk milliyetçileri kendi iddialarını sık sık süregiden gerçeklikle sınayıp revize etmelidir.
“Dünyayı değiştirmeyen düşünce” düşünce değildir.