İki ittifak
Taha Akyol 01 Ocak 1970
Seçimlerde iki ittifak yarışacak. Ancak yapıları itibariyle çok farklılar.
Millet İttifakı, 6 partinin uzmanlarının aylarca çalışarak hazırlayıp kamuoyuna açıkladıkları programlar etrafında oluştu. Sistem değişikliği ve kurumsal reformlar, bu İttifak’ın ana politikaları...
Cumhur İttifakı’nın esas motivasyonu ise Tayyip Erdoğan’ı seçtirmek. Bu tabii tek taraflı değil. Oy tabanı yetersiz olan partiler, Mustafa Destici örneğinde olduğu gibi AK Parti listesinden aday yapılıyor.
MHP ile ittifak ise hem yasamada hem yürütmede hem yargı yönetiminde işbirliği olarak yürüyor. Hatta MHP, Erdoğan’ın politikalarını ciddi surette etkiliyor.
Cumhur İttifakı’nın HÜDA PAR ve YRP ile ilişkisinin nasıl olacağı henüz netleşmedi. MHP ile değil, sadece Ak Parti ile görüşüyorlar. Bu iki parti Ak Parti listesinden mi Meclis’e gerecek? Kadın ve üniter devlet konusunda anlaşacaklar mı yoksa Türkiye için bu hayati iki meseleyi ağızlarına almadan işbirliği mi yapacaklar, göreceğiz.
LİDER KÜLTÜ
Millet İttifakı’nın program, Cumhur İttifakı’nın lider üzerine kurulu olması ciddiyetle üzerinde durulması gereken çok önemli bir konudur.
Siyasi hayatımızdaki iki damar... Biri öteden beri ‘ulu’laştırılmış liderler örneğinde gördüğümüz siyasetler... Bunlar çok daha geniş tabana sahiptir. “Lider daima haklıdır”, sözünden çıkılmaz.
Benzerleri gibi Erdoğan’a da taraftarlarınca özel ve ‘ulu’laştırıcı unvanlar verildi. “Reis... Ümmetin lideri” gibi... Mizaç ve tarz olarak benzemez oldukları halde Abdülhamid’e benzetilmesi, hiç bir cumhurbaşkanımızda görülmedik şekilde “başkumandan” sıfatının siyasette benimsenmesi de aynı siyasi kültürün örnekleridir.
CB sistemi de lidere göre düzenlendi. Erdoğan’a, demokratik dünyada benzeri olmayan denetimsiz yetkiler verildi. Şu sözler, CB sistemini yazan hukukçulardan Prof. Şükrü Karatepe’nindir:
“Tayyip Erdoğan için yapılan bir düzenlemedir diyorlar. Kim güçlü ise işaret gösterir de yapılır. 82 anayasası Kenan Evren için yapıldı ve herkes kullandı. Bugün Tayyip Bey istiyorum dedi ve yaptırdı.“ (Fatih Altaylı’ya, 26 Ocak 2017)
SİSTEMİN FATURASI
Türkiye’yi uçuracağı sanıldı. “Yüzyıllık reklam arasının” kapatılacağını söyleyenler de çıktı... Fakat “Başkan”ın bu kadar ağır, yetkilerinin bu kadar çok ve denetimsiz olması kamu kurumlarını ezdi.
Kemal Derviş daha 2015’te kurumları bu kadar siyasallaştırmanın ekonomide kötü sonuçlar doğuracağı uyarısında bulunmuştu. (5 Nisan 2015)
3 Sayılı CB Kararnamesine göre, Erdoğan istediği an istediği bürokratı değiştirir. İşte Merkez Bankası ve TÜİK...
Kızılay’ın hali kurumların işlev kaybına örnektir.
Lider ne kadar yetkili ve ağırlıklı olursa olsun, iş yapması, kurumları kullanarak olur. İşte kurumları, mesela Merkez Bankası’nı “önemsizleştirmek”, yanlışlara ve kapasite azalmasına, ekonomide TL’nin değer kaybına sebep oldu.
Ali Babacan’a göre, 200 Türk lirası 2009 yılında 134 dolardı, CB sisteminde, şimdi 9 dolara düştü! Depremde kurumların inisiyatifsizliği bütün fecaatiyle görüldü.
REFORM MU KARİZMA MI?
Böylece Türkiye çok büyük bir tecrübeden geçiyor: Denetimsiz aşırı yetkileri elinde toplayan ‘güçlü lider’ mi?.. Güçlü kurallar ve kurumlarla koordinatör lider mi?
Birincisi Cumhur İttifakı, ikincisi temel reform programı hukuk devleti ve güçlü kurumlar olun Millet İttifakı...
Nitekim Erdoğan’ın “yaparız, ederiz”in ötesinde reform programı yok...
Hatta Devlet Bahçeli üç yıl önce, CB sisteminin “acil reforma” ihtiyacı olduğunu söylemişti. (24 Mayıs 2020) Bu söz söylendiği yerde kaldı.
Güçlü liderle böyle devam mı?
Çok iyi hazırlanmış programlarla reform mu?
Fakat siyaset Karl Popper’in dediği gibi “rasyonel bir teorem değildir.”
Siyasette duygular, ihtiraslar, hayranlıklar ve husumetler, çıkar ilişkileri, sadakat ve de rasyonel tercihler etkilidir seçim sonuçları bunların bileşkesidir.
Karizma faktörü Cumhur İttifakını, reform faktörü Millet İttifakını işaret ediyor. Bakalım hangisi ağır basacak?