Ülkü
Ahmet Bican Ercilasun 01 Ocak 1970
Ülkü genel bir kavramdır, Fransızcadaki ideal kelimesinin karşılığıdır. İkinci Meşrutiyet döneminde Ziya Gökalp ülkü kavramı için mefkûre terimini üretmiş, 1930'larda ülkü kelimesi mefkûrenin yerini almıştır.
Genel bir kavram olduğu için ülkü, herhangi bir fikir, herhangi bir ideoloji için kullanılabilir. Türk milliyetçiliği de bir ülküdür, Fransız milliyetçiliği de. Komünizm de bir ülküdür, kökten dincilik de.
Ülkü genel olduğu gibi ülkücü ve ülkücülük de genel kavramlardır. Herhangi bir ideolojinin ülkücülüğü söz konusu olabilir.
İşin aslı budur ancak kelimeler hayat içinde özel anlamlar da kazanabilir. 1960'ların ikinci yarısında Ülkü Ocakları ve çeşitli ülkücü teşkilatlar kurulduktan sonra ülkücü ve ülkücülük kelimeleri de özel bir anlam kazanmıştır. Bu teşkilatlara mensup olan ve bu teşkilatlardan yetişen insanlara ülkücü denilmiştir.
Özel anlamıyla ülkücülük hiç şüphesiz Türk milliyetçiliği fikir sisteminin ülkücülüğüdür. Ülkücülerin ülküsü, Türk milletini yükseltmek ülküsüdür. Türk milletinin bağımsız olan parçasının bağımsızlığını devam ettirmek, onu korumak ve ilerletmek; bağımlı olan parçalarını da bağımsızlığa kavuşturmak ve sonunda bütün parçaları birleştirmek, güçlü ve büyük bir Türk devleti meydana getirmek.
1960 / 1970 şartlarında "koruma" görevi öne çıktı. Türkiye, Sovyet Rus emperyalizminin tehdidi altındaydı; ülkücüler buna karşı durdular, kanlarını döktüler ve başardılar. Bugün artık Sovyetler Birliği yok, Türkiye için en azından yakın bir gelecekte Rus tehlikesi de yok.
1960 ve 1970'lerdeki şiddetli mücadele bir grup kimliği oluşturdu ve ülkücüler kendilerini bu grubun mensubu saydılar, saymaya da devam ediyorlar.
Ancak unutulmaması gereken bir nokta var. Ülkücülük, Türk milliyetçiliğinin ülkücülüğüdür. Türk milletinin çıkarlarını şahsi çıkarlarının üstünde tutmak ülküsüdür; şehit ülkücüler Türk milleti için canlarını feda etmişlerdir.
12 Eylül darbesi ülkücüleri savurdu ama yok edemedi. Yok olmadılar ama parçalandılar, çeşitli partilere dağıldılar. Kimileri de partisiz kalmayı tercih etti.
Bugün çeşitli mecralarda bazı ülkücülerin yakınmalarını görüyorum. Niçin biz iktidar olamıyoruz, niçin şu veya bu ittifaka mecbur oluyoruz?
Parçalanan bir grubun iktidar olması elbette mümkün değildir. Ülkücü olmakla övünen büyük bir grup, iktidarın yanında yer almayı tercih etti. FETÖ ile iş birliği yaptığı, açılım politikalarıyla bölücülüğü azdırdığı sabit olan iktidarın yanında. Büyük bir bölümü de iktidarın karşısına geçti.
Şimdi ülkücüler tereddüt ediyorlar. Tereddüt etmeye devam ediniz. Ülke otoriter bir kindarlığa doğru yuvarlanıyor. Ülkenin ve Türk milletinin geleceği, grupçuluğun da particiliğin de üstündedir. Yarın şikâyet edecek ortamları da bulamayacaksınız.
Bir daha hatırlatayım: Ülkücülük, Türk milletinin ülkücülüğüdür. Şu veya bu partiye taraftar olmanın da karşı olmanın da ülkücülüğü değildir. Kararsızlığın âlemi yok; Türkiye'yi ve Türk milletini düşününüz! Ülkünüzün kutsallığına ve büyüklüğüne layıksanız doğru karar vereceksiniz.