« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

19 Mar

2023

Her Dönemde ‘Suyu Arayan Adam’: Şevket Süreyya Aydemir

Zeynep Dağı 01 Ocak 1970

Yazın geleneğimizde maalesef çok ihmal edilmiş bir alandır biyografi ve otobiyografi yazarlığı. Tarihe not düşme adına tanıklıklarını kaleme alan siyaset ve devlet adamları yok değildir. Ancak çoğu kez edebi bir dille yazılamayacağı kaygısı hatıraların kaleme dökülmesine engel olur. Bazı kişiler de tarihteki önemli tanıklıklarını yaşadıkları olaylara küskünlükten, kırgınlıktan ya da nasıl olsa bir gün kaleme alırım tembelliğinden dolayı yazmaz pek. Her yazılmayan, aktarılmayan tarihsel ayrıntılar o insanlarla birlikte toprağa karışır gider.
Batı yazınında ise ‘biyografi/otobiyografi’lerin ağırlıklı bir yeri vardır her zaman. Bizde son zamanlarda ilgiyle okunan biyografi/otobiyografi tadında ‘nehir röportajlar’ kısmen bu eksikliği giderme adına önemli bir işlev üstleniyor.
Portreler yazan birisi olarak Şevket Süreyya Aydemir’i anmadan geçmem mümkün değil. Onun kitaplarından tattım biyografi ve oto-biyografilerin lezzetini. ‘Başkalarının hayatları’nın çeşitliliğini, zenginliğini…
‘Suyu Arayan Adam’ türünün özgün ve cesur bir örneğidir. Kitapta kendi yaşam öyküsünü anlatır Şevket Süreyya. İlk satırlarında okumuştum kitabın, Çinlilerin beddua niyetine ‘tuhaf zamanlarda yaşayasın’ sözünü. Şevket Süreyya da 19. yüzyıldan 20. yüzyıla sancılı geçiş döneminin, yani ‘tuhaf zamanlar’ın tanığıdır. Birinci elden tanık olduğu tarihsel süreçleri Şevket Süreyya’nın kıvrak kaleminden okumak da eğlenceli ve öğretici bir serüven. Aslında hepimiz yaşamımızda bizi besleyecek, doğru yerlere taşıyacak suyu aramakla meşgulüz.
1897’de Balkan göçmeni bir ailenin çocuğu olarak Edirne’de dünyaya gelir Şevket Süreyya. Edirne’den, İstanbul’a, oradan da Bakü, Batum ve Moskova’ya uzanan geniş bir coğrafyada çok farklı mecralarda ‘suyu arar,’ hayata karışır, düşünsel maceralara atılır.
Şevket Süreyya daha çocukken doğduğu şehir Edirne’nin kaybı ile tarihin seyri içinde bulur kendini. Çocukluktaki dindar kimliği, Osmanlının Balkanlardaki kayıplarıyla hızla Turancılığa, ardından Moskova’da eğitim aldığı yıllarda komünistliğe, sonrasında ise Cumhuriyet’in yani Kemalist rejimin kuramcılığına dönüşür.
Bizde ‘değişmeyen tek şey değişimin kendisidir’ dense de sağ-sol-dindar her düşünce platformunda ‘değişim’e güçlü bir direnç vardır. Cem Karaca’nın ‘Dönek’ şarkısı aslında ülkemizdeki değişime direncin notalara dökülmüş halidir. Dünyadaki değişimi anlamak ve bireyi, toplumu, kurumları değişime hazırlamaktansa ‘eski tüfek’ olarak kalmak, anılmak bir onurdur; değişim ise ihanetin adıdır bizde. O nedenle, çok yıllar önce ilk okuduğumda yadırgasam da Şevket Süreyya’nın önemli tarihsel kırılmaların yanı sıra kendi düşünsel dönüşümünü de açık yüreklilikle anlatması hala hafızamda tazeliğini korur.
Kimdir Şevket Süreyya, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte nelere tanıklık etmiş, hangi değişim süreçlerinin parçası olarak yeni kimlikler edinmiştir? Gelin, bu pazar onun düşünsel serüvenine yoldaşlık edelim.
Yazar, fikir adamı, iktisatçı, tarihçi, siyasetçi gibi pek çok kimliği vardır Şevket Süreyya’nın. Aile, Bulgaristan Deliorman’dan tüm mal varlıklarını bırakarak Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır. Baba Mehmet Ağa Edirne’de hayata tutunmaya çalışır, bahçıvanlık yapar. Annesi Şaziye Hanım aydın bir kadın, aynı zamanda bir Mevlevi’dir. Henüz okula başlamadan okuma yazmayı öğretir oğluna. Edirne’de Mahalle Mektebi’nden sonra asker olmayı istediği için Askeri Rüştiye’ye (Ortaokul) devam eder. 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet çocuk yaşta Şevket Süreyya’yı derinden etkiler, Enver Paşa’ya hayranlık duyar.
31 Mart Vakası’nı bastırmak için Edirne’de kurulan Hareket Ordusu’na iki ağabeyinin katılması ve ardından Balkan Savaşları esnasında Edirne’nin işgali önemli dönüm noktaları olur Şevket Süreyya’nın yaşamında. Şehir işgal edildiğinde katliamdan kurtarmak için İstanbul’a gönderilen çocuklar arasında yer alan Şevket Süreyya Kuleli Askerî Lisesi’ne kaydolur. Edirne’nin işgalden kurtulması üzerine babası onu askeri okuldan alır, Edirne öğretmen okuluna gönderir. Askerlik hayalleri suya düşen genç Şevket Süreyya Türkçü gazeteleri yakından takip eder ve dönemin diğer gençleri gibi Turancı görüşlere ilgi duyar.

Turanın Lideri ‘Aydemir’
Ağabeyinin Sarıkamış’ta şehit olması üzerine, askeri okuldan alınmasına ve yaşı küçük olmasına rağmen, gönüllü askerlik başvurularında bulunur ısrarla. 1915’te askere kabul edilen Şevket Süreyya, önce İstanbul’daki talimlere katılır, ardından Kafkas cephesine yollanır. Yaşamı daha çok Edirne ve İstanbul’da geçen Şevket Süreyya Anadolu’nun her köşesinden gelen askerleri tanıma fırsatı bulur. Onların sayesinde aslında Anadolu’yu öğrenir. Askerlerin fakirliğine, cehaletine tanıklık etmek onu derinden etkiler. Kafkas Cephesi’nde yaralanan Süreyya, o dönem Müfide Ferit’in yazdığı ‘Aydemir’ romanından çok etkilenir. Romanda Türklerin birliği için çalışan ‘Aydemir’ karakterini 1934’te soyadı olarak alacak kadar kendisi ile özdeşleştirir.
Kafkas cephesinde savaşırken 1917’de Rus Çarlığı’nın yıkılması ve Bolşeviklerin iktidara gelmesi önemli tarihsel kırılmalara yol açar. Sovyetlerin savaştan çekilmesi üzerine o dönem Kafkas cephesinde bulunan Türk bölüğü 1918’de Azerbaycan’a girer. Bölüğün başında kendisini Aydemir olarak hisseden Şevket Süreyya için bu harekât, Turancı hayallerinin gerçeğe dönüşmesidir bir anlamda.
Ancak, Osmanlı’nın teslimi ve Enver Paşa’nın Kafkas ordusunu geri çekmesi hazmı olmayan bir yenilgidir herkes için. Kendini Turan idealinin Aydemir’i olarak gören Şevket Süreyya artık yenilmiş olarak Kafkas cephesinden işgal altındaki İstanbul’a, ardından Edirne’ye geçmek zorunda kalır. Burada İtalyan işgaliyle karşılaşan Şevket Süreyya, Edirne’deki direniş hareketine katılır.
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin (1918-1920) kurulması ve yeni hükümetin İstanbul’dan öğretmen talep etmesi Şevket Süreyya’nın hayatında da köklü değişimlere yol açar. Şevket Süreyya’nın bugün Şeki adıyla anılan Nuha kentine öğretmen olarak atanması onun Turancılık hayalini yeniden diriltir. Hatta bölgede Ermenilere karşı kurulan gönüllü birliğin komutanı olması onu bir halk kahramanı yapar.
Ancak 1920’de Azerbaycan’ın Sovyetler tarafından ele geçirilişi ile Kafkasya’da değişen siyasi iklim ve bölgenin çok etnisiteli yapısı Şevket Süreyya’nın Turancı düşüncelerini sorgulamasına vesile olur. Kafkas macerası Turan hayalinin sonlanmasına, Bolşeviklerin etkisiyle kızıl sulara yelken açmasına vesile olur.

Turancılıktan Komünistliğe
Milli Mücadele’ye katılmak yerine, Bakü’de dünyanın birçok yerinden yaklaşık 2000 delegenin bulunduğu Doğu Halkları Kurultayı’nda Nuha‘yı temsil eder Şevket Süreyya. 235 delegeyle en büyük grubu temsil eden Türklerin yanı sıra İranlılar, Afganlar, Hintliler, Moğollar, Çinliler, Araplar ve diğer birçok milleti bir araya getiren bu ‘enternasyonal’ ideolojiyi anlamak ister. Ayrıca kurultayda çocukluk kahramanı Enver Paşa’nın zayıflayan konumunu gözlemlemesi ve Yeşil Ordu düşüncesinin bir hayal olduğunu anlaması Turan fikrinden koparır onu. Ardından Batum’da ilk Türkiye Komünist Fırkası’nın toplantısına katılması düşünsel hayatını radikal olarak değiştirir. Sıradan bir temsilci olarak katıldığı bu toplantılardan bir ‘ihtilalci bir devrimci’ olarak çıkar.
Sovyetlerde yaşayan Türklerle bağlantıya geçen Şevket Süreyya, Mustafa Suphi, Ahmet Cevat, Vâlâ Nureddin, Nazım Hikmet gibi Türk solunun önemli isimleri ile tanışır. Hatta eşi Leman Hanım’la da Batum’da tanışır ve evlenirler.
Moskova’da dünyanın dört bir yanına komünist liderler yetiştirmek için açılan Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde ekonomi eğitimi alır. Dört yılın ardından Turancı ülkülerle ayrıldığı İstanbul’a 1923’te komünist olarak döner. İstanbul’da bir yandan öğretmenlik yaparken, bir yandan da Türkiye Komünist Partisi’nin yayın organı ‘Aydınlık’ dergisini çıkararak komünizm düşüncesini kamuoyuna aktarmaya çalışır. 1924’te ‘Lenin ve Leninizm’ adlı kitabını yayımlar, 1925’te de TKP’nin Merkez Komite üyesi olur. 1 Mayıs’ta ‘Dünyanın Bütün İşçileri Birleşiniz’ broşürü dağıtması nedeniyle ‘Aydınlık’ dergisi kapatılır.
Aynı yıl patlak veren Şeyh Said İsyanı sonucu Takrir-i Sükûn kanuna göre, İslamcılar, komünistler gibi rejim karşıtı tüm gruplar göz hapsinde tutulur. Sovyetler’e yakın olan Kemalist Cumhuriyet’in bu uygulamalarla bağımsız kimliğini koruma adına, Sovyet nüfuzunu kendinden uzak tutmaya özen göstermesi de ilginç ve önemli bir ayrıntıdır.

‘1925 Tevkifatı’ sırasında Şevket Süreyya da Ankara İstiklal Mahkemesi’nde, devrin birçok ünlü komünistiyle birlikte yargılanarak on yıl hapse mahkûm olur. Kendisine yapılan tüm telkinlere rağmen arkadaşlarını ele vermez. Cezaevi günlerini boş geçirmez; bol bol okuma, düşünme ve yazma fırsatı bulur. Kemalist Devrim’e bakışı diğer komünist arkadaşlarından farklılaşır. Sosyalist bir rejimi hedefleyen arkadaşlarının tersine Şevket Süreyya, Türk toplum yapısı nedeniyle bunun imkânsız olduğunu, sınıfsız bir toplumun devrimci bir kadro ve devletçi bir ekonomi modeli ile kurulabileceği düşüncesine ulaşır.
1927’de çıkarılan genel aftan yararlanan Şevket Süreyya hapisten çıktığında ‘devlet’e ilişkin farklılaşan görüşünden dolayı TKP’den de ayrılır. Ona göre, devlet sadece bir sınıfa değil, sınıflar üstü bir karaktere sahip olarak ancak tüm toplumun çıkarlarını koruyabilir. Türkiye için geçerli düşüncenin Kemalizm olduğu görüşünü savunan Şevket Süreyya, artık kendi deyimiyle ‘inkılâbın emrinde’dir.

Kadro Hareketi
Af sonrası eski yoldaşlarıyla vedalaşan Süreyya Ankara’ya gider. Kemalist rejim ile barışsa da Kemalizm henüz ortada yoktur Şevket Süreyya’ya göre. Bağımsızlık, milliyetçilik, bilime öncelik verilmesi gibi unsurlarla rejimin ana karakteri ortaya çıksa da Kemalizm ideolojik çerçeveden yoksundur, kalkınma için nasıl yol izleneceği hala bir muammadır ona göre.
CHP’nin yaşadığı ideolojik krizi ele alan yazıları büyük yankı uyandırır. Büyük Buhran diye adlandırılan dünya ekonomik krizinde partideki liberal kanat diye nitelenen İş Bankası Grubu’nun elinin zayıfladığı dönemde, İnkılap ve Kadro kitabı, devletçi ekonomik politikaların izlenmesine rehberlik eder. Şevket Süreyya, Vedat Nedim, İsmail Hüsrev, Yakup Kadri, Burhan Belge Kemalist rejimin kuramsal ideolojik çerçevesi için çalışmalara başlar. Çankaya’ya yakın olan Yakup Kadri ‘Kadro’ dergisinin yayın iznini alır. 1932-1934 yılları arasında 36 sayı yayınlanan Kadro, Türk devrimine yeni bir içerik kazandırması açısından son derece önemli bir işlev üstlenir.
Kadro dergisinin ilk sayısında Şevket Süreyya, amaçlarının Kemalist Devrim’in ideolojisini belirlemek ve içini doldurmak olduğunu belirtir. Ona göre, askeri, siyasal ve sosyal alanlarda başlayan Kemalist devrimler, ideolojik bir temele oturtularak güçlendirilmeli, anlamlandırılmalı ve derinleştirilmelidir. Bolşevik Devrimi gibi dünya tarihinde çok önemli bir yere sahip olan Kemalist Devrimin de enternasyonal bir ideolojiye ihtiyacı vardır. Kendini yerel ve milli bir ideoloji olarak sınırlamaktansa, Kemalist devrimin tüm milli kurtuluş mücadelelerine örnek olan enternasyonal yönü açığa çıkarılmalıdır Kadro hareketine göre.
Komünist hareketten kopan Süreyya, aslında keskin bir dönüş değil, yumuşak bir geçiş yapar Kemalist Cumhuriyet’e. Sosyalist anlayışını revize eder, belli bir sınıfa hizmet eden (proletarya diktatörlüğü) devlet modeli yerine, her sınıfı kucaklayan yeni bir ulusun inşasını önceler. Sınıfsal ayrışmanın ve mücadelenin tam anlamıyla bir ulus olmayı engelleyeceği kaygısıyla, devletin güçlü bir kadro ile sınıflar üstü bir rejim kurmasını savunur. Bu düşüncelerin gerçekleşebilmesi de güçlü ve reformcu bir yönetici kadroya bağlıdır.
Kadro dergisinde yer alan özgün yazılar büyük ses getirir. Atatürk’ün desteği onları daha da etkin kılar. Ancak eski komünistlerin çıkardığı Kadro dergisinin hızlı nüfuzu, geleneksel CHP elitlerini rahatsız eder. Kadrocuların Kemalizm’in anlayışına ters düşen sınıfsal analizleri Recep Peker ve çevresinin yoğun muhalefetine neden olur. Ayrıca, İş Bankası çevresinin devletçi söylemden duyduğu rahatsızlık da derginin kaderini belirler. Yayına başladıktan üç yıl sonra kapatılır.
Şevket Süreyya, Kadro Dergisi kapandıktan sonra 1951’de Demokrat Parti tarafından emekli edilene kadar devlette üst düzey bürokratlık yapar. Emekliliğin ardından yoğun bir yazı dönemine girer. ‘Tek Adam’ eserinde Atatürk’ün, ‘İkinci Adam’da İsmet İnönü’nün biyografilerini yazar. ‘Menderes’in Dramı’, ‘Enver Paşa’ gibi biyografik kitaplar ve ‘Suyu Arayan Adam’ gibi otobiyografik denemeler dışında ‘Toprak Uyanırsa’, ‘Kahramanlar Doğmalıydı’ adlı romanları da vardır Şevket Süreyya’nın.
Biyografilerin yanı sıra 27 Mayıs darbesi sonrası oluşan yeni düşünce ortamında, Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı sosyalist eğilimli ‘Yön’ dergisi ve haftalık ‘Devrim’ gazetesinde de yazılar yazar. 1971 askerî muhtırası sonrası ‘Devrim’ kapatılınca, 1976’da vefatına kadar Cumhuriyet gazetesinde köşe yazılarına devam eder.
Şevket Süreyya, ‘yaşayan bir tarih’tir aslında. Onun yaşamından ve düşünsel serüveninden Osmanlının son dönemlerindeki fikir hareketlerini, Bolşevik Devrimini, Azerbaycan’daki gelişmeleri, Lenin ve Stalin dönemleri arasındaki farkları öğrenebilirsiniz. Ayrıca, yakın arkadaşları olan Nazım Hikmet, Va-Nu, Mustafa Suphi gibi sol entelijansının öncü isimleri, TKP’deki görüş ayrılıkları, 1925 ve 1927’deki komünist tutuklanmaları gibi Türkiye sol hareketinin önemli olayları da bizzat onun yaşamının bir parçasıdır.
Otobiyografisinde kendini ‘suyu arayan adam’ olarak nitelendirir. Turancılık, Komünizm gibi çok farklı düşünsel maceralardan sonra, kendine özgü bir Kemalizm-Sosyalizm sentezinde aradığı suyu bulduğunu belirtir. Geleneksel kalıplara sığmayan Şevket Süreyya’nın ideolojik çizgisini anlamak da kolay değildir aslında. Hem soldan hem sağdan acımasız eleştiriler alsa da kendine özgü Türk Sosyalizmi’nin en önemli ilkesi demokrasidir ona göre. Çünkü Kemalist Devrim, memleketin kurtuluşu kadar halkın kayıtsız şartsız egemenliği için de yapılmıştır. Özel mülkiyete karşı olmasa da ekonomide planlı, devletçi bir sistem önerir. Dinle bir kavgası yoktur, ancak laiklik vazgeçilmez bir ilkedir. Şevket Süreyya Aydemir’in düşlediği Türk Sosyalizminde bir sınıfın diğeri üstündeki diktatörlüğü değil, sınıf kavgalarının önlenmesi adına adil bölüşüm ön plandadır.
Herkes ‘zamanın ruhuna’ göre suyunu aramaya devam etmekte tıpkı Şevket Süreyya Aydemir gibi. Suyu ararken değişmemek de mümkün değil. Günümüzde de ‘barış ve huzur’ adına aradığımız can suyu, insan haklarını temel alan, çoğulculuğu öne çıkaran, savaşı değil inadına barışı koruyan anlayışta bizleri bekliyor.

Halim Kaya

16 Ara 2024

Mustafa Çolak’ı birkaç yıl önce Samsun Türk Ocağı’nda dinlemiştim. O zaman Enver Paşa ile İttihat ve Terakki hakkında benim tarafımdan dikkat çeken bilgiler vermiş, dolayısıyla dikkatimi çekmişti.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

16 Ara 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 130,44 M - Bugn : 33191

ulkucudunya@ulkucudunya.com