Şeref Hanım
1809 - 1861 01 Ocak 1970
1809 yılında İstanbul'da doğmuştur. 1819 yılında vefat eden şair Mehmed Nebîl Bey'in kızıdır. Baba tarafından soyu sadrazam Abdullah Nâ’ilî Paşa'ya dayanmaktadır. Mehmed Nebîl Bey'in babası 1798 yılında vefat eden vakanüvis ve şair Halîl Nûrî Bey, onun babası ricalden Feyzullah Şâkir Bey ve onun da babası sadrazam Abdullah Nâ’ilî Paşa'dır. Anne tarafından soyu ise meşhur kütüphane sahibi Şeyhülislâm Âşir Efendi'ye ulaşmaktadır. Dedesi vakanüvis ve şair Halîl Nûrî Bey, Âşir Efendi'nin damadıdır. Şeref Hanım'ın annesinin adı Şerîfe Nakiye Hanım'dır ki o da Âşir Efendi-zâde Mehmed Hafîd Efendi'nin kızıdır. Şeref Hanım'ın, pek genç iken henüz evlenmeden vefat eden Mehmed Nâ‘ilî adlı bir erkek kardeşi olduğunu da "Mersiye-i Birâder-i Men Âh Âh" başlıklı bir terkîb-i bendinden öğreniyoruz. Kız kardeşi Şerîfe Sâmiye Hanım saraya yakın birisi olan ve müneccimbaşılık görevine de getirilen Osmân Efendi adlı birisiyle evlenmiş ve bu evlilikten Hasîbe Hanım, Nebîl Bey, Besîm Bey ve Nakiyye Hanım adlı dört çocuğu olmuştur. Bu çocuklardan teyzesi Şeref Hanım gibi hiç evlenmeyen Hatîce Nakiyye Hanım ve Nebîl Bey de şairdir. Dîvân'ıında iki yerde Hz. Muhammed soyundan yani seyyide olduğunu ifade eden beyitler de vardır, fakat hangi silsileyle Hz. Muhammed'e ulaştığını tespit edilememiştir. İstanbul'da büyüyen ve hayatını orada devam ettiren Şeref Hanım, şiirlerinden anlaşıldığına göre çocukluğunda bir ara büyük bir ihtimalle ailesiyle beraber ne vesileyle olduğunu bilmediğimiz bir nedenle belki de sadece ziyaret için Gelibolu'ya gitmiş, orada Yazıcı-zâde Mehmed ve Yazıcı-zâde Ahmed-i Bîcân'ın kabirlerini ziyaret etmiştir. Dîvân'ında bu büyük zatlar için birer medhiye de vardır. Şeref Hanım'ın hayatında İstanbul'daki Yakacık semtinin büyük bir önemi olduğunu anlıyoruz. Dîvân'ındaki manzumelerden anlaşıldığı kadarıyla 52 yıllık ömrünün büyük bir bölümünü orada geçirmiştir. Dîvân'da 10 kadar yerde Yakacık'tan övgü dolu sözlerle bahsetmektedir.
Şeref Hanım'ın olası evliliği ve çocuğu olup olmadığı hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Fakat çocukları çok sevdiği ve evlat hasretiyle yanıp tutuştuğu genel olarak şiirlerinden özellikle de kız kardeşinin çocuklarıyla ilgili olarak Dîvân'ında bulunan birçok beyitten ve manzumeden anlaşılmaktadır. Özellikle kız kardeşinin oğlu ve ileride iyi bir şair olacak olan Nebîl Bey'i diğerlerinden daha çok sevdiği anlaşılmaktadır. Nebîl Bey'in hayatını belli bir noktaya kadar Şeref Hanım Dîvân'ındaki tarih manzumelerinden izlemek mümkündür. Belki de bu sevgide Şeref Hanım'ın babasının adının Mehmed Nebîl olmasının da etkisi aranmalıdır. Bizim kanaatimizce Şeref Hanım hiç evlenmemiştir. Genellikle evlenmeyen kadınlarda görülen akraba çocuklarına ve hayvanlara aşırı sevgi ve düşkünlük, onları kendi çocuğu yerine koyma içgüdüsü bu konuda bir ipucu olmalıdır. 1849 yılında ölen (Şeref Hanım o yıl 42 yaşlarındadır) tonbak adlı kedisine bir insan gibi vefat tarihi yazması da bu görüşümüzü desteklemektedir.
Şeref Hanım, bazı şiirlerinden anladığımız kadarıyla maddi anlamda çok sıkıntı çekmiş, hayatını sürdürmekte zorlanmıştır. Aslında elinde bulunanları hoyratça harcayıp sefahat etmemiş fakat akrabalarından miras yerine borç kalmış, bunları ödemekte de hayli zorlanmıştır. Bu durum onun hiç evlenmediğine ve hayatını tek başına idâme ettirdiğine de bir delil olabilir. Bu zaruretini ve hâl-i pür-melâlini kendine yakın bulduğu Sadrazam Ali Paşa'ya bir şiirle utana sıkıla açmış, maaşı hatta bir evi olmadığını dile getirerek ondan yardım istemiştir. Ali Paşa da onu kırmayarak belki de Şeref Hanım'ın ailesine ve soyuna duyduğu saygıdan dolayı kendisine aylık 200 kuruş maaş bağlatmıştır. Şeref Hanım, Dîvân'ında kendi hâlini ve maaş bağlandıktan sonra Ali Paşa'ya olan hürmetini, ona teşekkürü muhtelif vesilelerle bazı beyit ve manzumelerde dile getirmiştir.
Şeref Hanım büyük bir divan oluşturacak kadar yüzlerce şiir yazmasına rağmen hayatında değerinin bilinmediğinden ve yazdıklarının karşılığını alamadığından şikayetçidir. Ayrıca yazdığı tarih ve kasidelerinde birçok kişiyi övmesine, onlara iltifatlar yağdırmasına rağmen bunların icabı olan kadirşinaslığa muhatap olamadığını da muhtelif şiirlerinde üzülerek ve biraz da sitemle belirtir.
Tarîkaten Mevlevî, aynı zamanda Kâdirî muhibbi olan Şeref Hanım, Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Selahaddin Dede'ye derviş olmuştur. 52 yaşında iken 1861 yılında İstanbul'da vefat eden Şeref Hanım, Yenikapı Mevlevîhânesi'nde muhipler kabristanında, çınar altına defnolunmuştur. Mezar taşında "Sadr-ı esbak Nâ’ilî Paşa ahfâdından merhûm Nebîl Bey kerîmesi şâ‘ire-i meşhûre el-mevlevî Şeref Hanım, gaferallâhu lehâ" yazılıdır. Kaynaklar bu bilgiyi verdiği hâlde meçhul birisi tarafından kaldırılmış veya kırılmış olan mezar taşı bugün mevcut değildir. Kız kardeşinin kızı şair Nakiyye Hanım'ın da daha sonra Şeref Hanım'ın yanına defnolunduğu söylenmektedir. Kız kardeşinin oğlu şair Nebîl Bey Şeref Hanım'ın vefatına birkaç tarih düşürmüştür ki bunlardan birisi olan mücevher tarih şöyledir: "Cevher-i eşkim ile söyledim târîhini / Hay Şeref Hanım hay kıldı gülzârı makar (1277/1861)".
Şeref Hanım'ın tek eseri Dîvân'ıdır. Dîvân'ın bir yazma (İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi T. 2808), iki matbu (1284/1867 İstanbul, 1292/1875 İstanbul) nüshası vardır. Şeref Hanım Dîvân'ı, bu nüshalar esas alınarak Prof. Dr. Mehmet ARSLAN tarafından yayımlanmıştır. 4803 beyitten oluşan bu yayımlanan Dîvân'da 21 nazım şekliyle yazılmış 677 manzume bulunmaktadır ki bunların sayıları şöyledir: 23 kaside, 122 tarih, 8 murabba, 8 muhammes, 17 tahmis, 15 müseddes, 10 tesdis, 1 müsemmen, 4 terkîb-i bend, 1 tercî‑i bend, 255 gazel, 2 müstezad, 42 şarkı, 5 mesnevi, 4 lugaz, 8 kıt‘a-i kebire, 108 kıt‘a, 4 rubai, 18 beyit, 20 matla, nazım şekli belli olmayan 2 manzume. Şeref Hanım Dîvân'ında 12 ayrı nazım türünde manzumeler yer almaktadır ki bu türler şunlardır: Tevhîd, münâcât, na‘t, mersiye, medhiye, bahariyye, kudumiyye; niyaz, istimdad ve dua; teşekkür-nâme, tebrik-nâme, manzum mektup, ninni.
19. yüzyılın üç önemli kadın şairinden birisi olan Şeref Hanım öğrenimini, bilgi birikimini, şiir bilgisini; birçok bilim adamı, devlet adamı ve şair yetiştirmiş ve yetiştirecek olan aile çevresinde kazanmıştır. Kaynaklar, yetişmesinde babası şair Nebîl Bey'in çok etkisi olduğunu belirtmektedirler. Şeref Hanım divan şiirinin hemen her nazım şeklinde ve türünde manzume yazmıştır. Dîvân'ı kullanılan nazım şekilleri, dile getirilen konular, dil ve ifade özellikleri yönünden Şeref Hanım'a kadın şairlerimiz arasında önemli bir yer kazandırmıştır. Onun şiirlerinde pek yenilik bulunmamakla birlikte eskinin başarılı bir tekrarını görüyoruz. Şeref Hanım aile muhitindeki sanat ve kültür ananesi içinde yetişerek asrın edebiyatına önemli bir Dîvân kazandıran bir kadın şairdir. Şeref Hanım'ın dili sade ve nazım tekniği kuvvetlidir. Nazmında zamanının ev ve aile lisanından aktarılmış sözler dikkati çeker. Bazı mısralarının ahenginde ileride imalesiz bir devre girecek olan Türk aruzunun müjdecisi sayılacak tabii bir ifade vardır. Mühim bir kısım mısraları da onun iyi bir öğrenim gördüğünü ve ancak olgun bir insandan beklenen zarif ve nüktedan bir ifadeye sahip olduğunu gösterir. Manzumelerinde lafız, anlam ve vezin hatası çok azdır. Leylâ Hanım'a bir naziresinde: "Gûş itme bu ‘âlemde şemâtât-ı ‘adûyı / Zevkinde ol eglen de ne dirlerse disünler" deyişi, kadının daha 19. yy. başındaki hürriyet temayülünü gösteren, kendi cinsinden bir şairin müdâfaası mahiyetinde söylenmiş anlamlı bir deyiştir. Bir kadın dayanışması diyebileceğimiz şekilde bazı şiirlerinde kendinden önce yaşamış Leylâ Hanım ve Fıtnat Hanım'a atıflarda bulunmuş hatta Leyla Hanım'ın vefatına tarih düşürerek onun şiirlerine nazireler de yazmıştır. Şeref Hanım divan edebiyatı geleneğinden neredeyse hiç kopmamış, şiirlerinde bir kadın şair olmasına rağmen bir erkek şair gibi düşünmüş, klasik mazmunları ve benzetmeleri kullanmada kendisini erkek şairlerden farklı hissetmemiştir. Öyle ki hemen bütün kadın divan şairlerimiz için verebilceğimiz genel bir hükümle eğer şiirlerinin altında imzası (mahlası) olmasa onu bir erkek şair sanmamız hiç de yadırganacak bir şey olmayacaktır. Çünkü şairimiz aşk konusunda kendisini divan edebiyatının sembol âşıklarından olan Mecnûn, Ferhâd ve Vâmık'la karşılaştırıyor, onlarla özdeşleşiyor; sevgililerini ise yine ma‘şûkların sembolü olan Leylâ, Şîrîn, Azrâ hüviyetinde görüyor ve onlarla özdeşleştiriyor. Bu özellik birkaç beyitte değil onlarca beyitte kendisini gösteriyor. Daha doğrusu Dîvân'ında bu anlayışın dışına çıkan beyitlere pek rastlanmıyor.
Şeref Hanım'ın Dîvân'ındaki birçok şiirde zekâ, espri bazan da bu esprilerin altında gizlenen sitem görülmektedir. Bu esprilerin ve zekâ parıltısı taşıyan beyitlerin altında bir de belli belirsiz hüzün gözlenmektedir ki bu hüznün Dîvân'ın birçok manzumesinde gizliden gizliye hissettirildiğini söylemek mümkündür.
Şeref Hanım, bir kadın olmasına rağmen devrine göre ahlaki açıdan serbest, rahat söyleyişlerde bulunan hatta söylediklerinden dolayı hayatı hakkında bilgi veren kaynaklarda biraz da bu durumu garip karşılanan bir şairdir. Dîvân'ında bu söylediklerimizi destekleyecek birçok beyte rastlamak mümkündür. Nedîm'i çağrıştıran şuh mısralara da Dîvân'ında tesadüf edilmektedir. Devrine göre bir erkek şaire bile uygun gelmeyecek bazı söyleyişler bir kadın şairin ağzında biraz iğreti gibi durmaktaysa da bu durumu divan edebiyatı geleneğindeki (şair cinsiyetine bakılmaksızın) bu tür söyleyişlere bağlamak da mümkündür. Şeref Hanım'ın Nedîm tarzı şuh ve şen söyleyişlerinin yanında Nâbî ve Koca Râgıb Paşa tarzında söylediği bazı beyitlere ve manzumelere de Dîvân'ında rastlıyoruz. Bu tür manzumelerde daha çok felekten şikayet, kadere rıza, ehl-i dilin dünyada rahat yüzü görmemesi gibi konular işlenmektedir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi Şeref Hanım Mevlevi'dir. Ancak diğer tarikatlara özellikle Kâdirî ve Rufâ‘î tarikatlarına da ilgi duymakta, Dîvân'ında bu tarikatlara ayrıca Veysel Karenî ve Yazcı-zâdeler'e yazılmış manzumelere de rastlanmaktadır. Fakat Dîvân'ında, bağlı olduğu Mevlevî tarikatıyla ve Mevlânâ ile ilgili şiirleri dikkat çekecek kadar fazladır.
Şeref Hanım'dan bahseden tezkire türü eserlerin hemen hepsi onun daha çok mersiyeleriyle tanındığını, çok güzel mersiyeleri olduğunu belirtirler. Başka kişilerin ölümlerine de birkaç mersiye yazmış olmasına rağmen Dîvân'ındaki mersiyeler ağırlıklı olarak "Kerbelâ Mersiyeleri"dir. Âl-i Abâ'ya, Hz. Ali ve evlatlarına olan aşırı derecedeki bağlılığını her fırsatta dile getiren Şeref Hanım, özellikle kendisini çok etkileyen Kerbelâ hadisesini hep hatırlamış, bu hadisenin ruhunda açtığı derin yaraların ve çektiği ıstırapların ifadesi olan birçok mersiye kaleme almıştır. Âl-i Abâ'ya olan bu bağlılığının, Kerbelâ hadisesinden dolayı çektiği ıstırabın bir nişanesi olarak her sene muharrem ayında bir mersiye kaleme aldığını ifade eden Şeref Hanım'ın Dîvân'ında toplamı 689 beyit tutan ve değişik nazım şekilleriyle yazılmış 16 Kerbelâ Mersiyesi yer almaktadır ki bunlar beyit sayısı açısından neredeyse Dîvân'ın yedide biri kadardır. Her sene mersiye yazdığına göre bazı mersiyeleri bir şekilde Dîvân'ına almadığı da düşünülebilir. Bu durumda Şeref Hanım'a "bir mersiye şairidir" demek yanlış bir hüküm olmaz.