« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

08 May

2007

Başörtüsü değil teslimiyet

Hasan ÜNAL 08 Mayıs 2007

 Abdullah Gül’ün evvelki gün başlayan Çankaya yolculuğunu nasıl yorumlamak gerekir? Eşinin türbanı hakkında yapılan ve konuyu saptırmaktan başka bir işe yaramayan tartışmalar bir yana bırakılacak olursa, Gül’ün Çankaya hamlesi Türkiye’de teslimiyetçi dış politikanın Çankaya’yı teslim alması demektir.

Dışarda teslim olanlar içerde Çankaya’yı teslim alırsa, bu, ne anlam ifade eder? İşte bu soru üzerine kafa yormak lazım gelir. Gül, Refah-Fazilet çizgisinde oluşturulan kırılmanın mimarlarından birisiydi. Ve o zamanlar ortaya koyduğu iddiaların hepsi aşağı yukarı şu şekilde özetlenebilir: Biz Amerika ve İsrail’e karşı çıkarak ve AB’yi Hıristiyan Klubü sayarak bir yere varamayız. Amerika ve İsrail’i kabul etmeli hatta onların çizgisini benimsemeli ve AB ile yeni bir ilişki geliştirmeliyiz.

Bunların uygulamada ne manaya geldiğini AKP iktidarı döneminde gördük. Amerika ve İsrail’in Ortadoğu’daki kirli plan ve projelerinin basit bir taşeronu haline getirildi Türkiye. 28 Şubat’ı yaptıranların esas amaçlarından birisi buydu zaten. O zamanki hükümet her konuda milli duruş sergiliyordu. Borç batağından Türkiye’nin kurtarılması gerektiğini biliyor ve bu doğrultuda adımlar atabileceğinin işaretlerini veriyordu. Dolayısıyla o hükümetin tasfiyesi lazımdı.

Bu tasfiye işinde baş rolü oynayan başta İstanbul sermayesi, medya ve onlarla birlikte hareket eden çevreler o zamanlar laikliğin elden gittiği iddiasıyla ortaya çıkmışlardı. O zaman laikliğin elden gittiğine dair ellerindeki en önemli kanıt türban/başörtüsü idi. Ama dikkat edilirse o zaman türban/başörtüsüne bu gerekçelerle karşı çıkanlar şimdi cumhurbaşkanının eşinin aynı kıyafette olmasına itiraz etmek bir yana, neredeyse zil takıp oynayacaklar.

Çünkü Amerika bunları istiyor ve tutuyor. Eğer Amerika bunlardan yanaysa İstanbul sermayesi ve medya da bunlardan yana. O zaman Amerika da başörtüsü/türban konusunda endişeleri olduğunu fısıldıyordu; ama şimdi bunun gayet normal bir kıyafet olduğunu ifade ediyor. Hatta destekliyor. O halde bu değişikliği nasıl izah edeceğiz?

Aslında mesele basit. Amerika ve İsrail’in Ortadoğu’daki kirli işlerine yardım eder ve bir taşeron mantığıyla hizmet ederseniz, Amerika açısından sorun çözülüyor. AB konusunda ise durum biraz farklı. AB, Türkiye’yi üye yapmadan; ama sanki yapacakmış gibi davranarak ciddi dış politika tavizleri koparmak istiyor. Örneğin Kıbrıs, Ege meselelerinin Rumlar ve Yunanistan’ın istekleri doğrultusunda çözülmesi lazım. Türkiye’nin etnikleştirilmesi çok elzem. Ancak bütün bunların Türkiye’nin AB’ye alınmadığı halde yaptırılması gerekiyor.

Bu projelerin pek çoğu Amerika’nın Ortadoğu planlarıyla zaten örtüşüyor. Örneğin Kıbrıs’dan Türkiye’nin çıkarılmasını Amerika da istiyor. Türkiye’nin etnikleştirilmesi Amerika’nın Ortadoğu’da kurmaya çalıştığı Kürdistan projesi ile örtüşüyor. Ayrıca Türkiye’nin Ege’de de burnu sürtülürse fena olmaz. Çünkü burnu sürtülen bir Türkiye Kürdistan projesine karşı çıkamaz. Amerika’nın Karadeniz’e çıkma veya Karadeniz’den Türkiye aleyhine delik açma girişimlerine itiraz edemez. Bunlara bir de Ermeni soykırımı iddialarını eklerseniz tablo tamamlanır. Ve ortaya Amerika-İsrail’in taşeronu bir yapı çıkar.

İşte Abdullah Gül bu yapının esas mimarı olsa gerektir. Zaten Dışişleri Bakanlığı görevi sırasında bunu gösterdi. Başbakan Erdoğan gibi çabuk sinirlenmeyen görüntüsü bir yana, başta Kıbrıs ve AB’nin diğer talepleri konusunda Gül’ün bakanlığı dönemi tarihe Osmanlı’nın son günlerinden daha teslimiyetçi bir mantığın yansıması olarak geçecektir. Gül’ün Çankaya’ya çıkması bu manada milli devleti teslim alma girişiminin önemli bir adımı olacaktır. Milli olmayan, bütünüyle etnikleştirilmiş, dolayısıyla etkisizleştirilmiş ve BOP’un sadık taşeronu bir devlet.

Başbakan Erdoğan kendilerine BOP’da eş başkanlık görevi verildiğini söylememiş miydi? Bakan Gün defalarca böbürlene böbürlene BOP’un eş başkanı olmaktan gurur duyduklarını belirtmiyor muydu? İşte o kafa Çankaya’yı teslim alıyor. 1995’de Meclis’de AB ve Gümrük Birliği aleyhine konuşma yapan kafa değil. Ne değişimmiş be???

Ziyaret -> Toplam : 125,21 M - Bugn : 89389

ulkucudunya@ulkucudunya.com