Ölmez bu dava... / Mustafa Aslan
Türkan Sergi 27 Haziran 2009
Muhteşem Ülküdaşlarım;
Türk’üm ve Ülkücüyüm, üstelik ne kadar şükretsem az bir daha!
Ben İzmir’deyim. Kahramanmaraş’tan bir Ülküdaşım aradı. Gaziantep’li bir Ülküdaşımız, Kars’ta trafik kazasına karışmış! Ölümlü bir kaza olmuş! Kazaya sebebiyet veren, rahmetli olanmış ama Gaziantep’li Ülküdaşımız Kars’ın yabancısı ve endişe duyuluyor doğal olarak!
Hiç düşünmeden, düşünmeme gerek kalmadan varlıklarıyla müftehîr olduğum 12 Eylül kıyâmeti öncesi Kars Ülkü Ocağı Başkanlarından, günümüzün ciddî kanaat önderlerinden ve sayılı eşrâf’tan Bahtiyâr Adıgüzel’i ve Kars’ın ileri gelen eşrâfından Ali Çelik’i aradım. Saat gecenin 22.30’u...
On dakika sonra Sevgili Bahtiyâr Adıgüzel, Gaziantep’li Ülküdaşımızın gözaltında olduğu karakolun önünden aradı! Beni rahatlatan bilgileri verdi, Kars’ta kendisini yabancı sayan Ülküdaşımıza gereken ilginin gösterildiğini, sabah da hukûken yapılabileceklerin yapılacağını bildirdi. Öğrendiklerimi Kahramanmaraş’a aktardım!
Sabah, saat 08.30 gibi Ali Çelik arıyordu bu kere! O da gözaltının yapıldığı karakolun önünde ve kendisini Kars’ta yabancı hisseden Gaziantepli Ülküdaşımız’ın yanındaydı. En fazla iki saat sonra tekrar Sevgili Atanur Adıgüzel’den, kendisini Kars’ta yabancı zanneden Gaziantep’li Ülküdaşımızın suçsuz bulunarak mahkemece serbest bırakıldığı müjdesini aldım. Aldığım müjdeyi ben de hemen Kahramanmaraş’a verdim! Şimdi takdîr-i İlâhi ile Gaziantep’ten iş için Kars’a gelen ve bir trafik kazasına karışan Ülküdaşımız, Kahramanmaraş’tan olaya müdâhil olan Ülküdaşımız ve bir de ben, hayatını kaybeden Kars’lı vatandaşımızın ailesine tâziyeye gitme hazırlığındayız...
Keşke, şeytan sözü bilirim! Keşke, vesvesenin başlangıcı ama yine de “Keşke olmasaydı, keşke o vatandaşımız hayatını kaybetmeseydi” demekten kendimi alamıyorum! Merhûma Allah rahmetler eylesin, ailesine ve yakınlarına sabırlar ihsân eylesin de ben bunları, niye mi anlattım?
Üç gündür, bütün âile efrâdımla Başbuğuma rahmetler okuyoruz. Türkiye’nin o zamanki 67 vilâyetinin, 67’sinde de kendi evimiz gibi gidebileceğimiz evlerimiz, kardeşimizden yakın bildiğimiz ülküdaşlarımız, gönül dostlarımız vardı ki hâlâ var olduğu bilinsin diye! Bize bu ülküdaşlığı, bu dostluk bağını kurduran ve ilânihâye kalıcılaştıran sebebin adının, Alparslan Türkeş, yâni Başbuğumuz, yâni Türk Dünyâsının Başbuğu olduğu hatırlansın diye!... Bu yüzden herkes bir kere daha bu gönül bağının mîmarına, Başbuğumuza rahmet dileyip bir Fâtiha göndersin diye!...
Yine herkes; Balgat Seracısı’na rağmen, Balgat Serası’nın yele karşı oturan çiçeklerine rağmen, Balgat Serası’nın ’farklılıkların farkında demokratları’na rağmen Ülküdaşlıkla, gönül dostluğuyla varlıklarını sürdüren, herkese ve herşeye rağmen hissettiren Ülküdaşlarımız Bahtiyar Adıgüzel ve Ali Çelik’in varlığından haberdar olsun ve yüksek sesle, iftihâr ederek; “Allah râzı olsun! İyi ki varsınız” desinler diye!...
Söylerken, anlatırken çok kolay! Maraş’tan haber gelecek, Antep’li biri Kars’ta trafik kazasında bir kişinin ölümüne sebebiyet verecek, İzmir’den bir ülkücü Kars’lı olduğu için haberdar edilecek, Kars’taki ülkücülerden sadece iki kişiye gecenin geç saatinde telefon edilecek ve şükürler edilerek hâdisenin başka mağdûriyetlere vesîle olması engellenecek!
Çok kolay geliyor değil mi Ülküdaşlarım!
Çünkü biz böyle öğrendik! Çünkü biz Ülkücülerin kardeşliğine inandık değil mi? Bu kardeşlerden, bu bütün zorları, zorlukları kolaylaştıran gönül bağı sahiplerinden hâin çıkar mı? Balgat Seracısı’na muhâlif olanlara, Balgat Serası Çiçekleri’ne katılmayan Ülkü Devleri’ne hâin denilir mi? Denilemezse diyenlere ne denilir?
Demek ki “Yiğit düştüğü yerden kalkar, iğne battığı yerden çıkar!” mış! Demek ki “Zor gelince fent, bacadan kaçar!” mış...
“Ölmez bu hareket, ölmez bu dâvâ.”