Türkiye'ye ve Türk milletine adanmış bir ömür: Emine Işınsu
Hakkı Öznur 01 Ocak 1970
Zaman geçtikçe yalnızlaşıyoruz. Şan ve şeref dolu mücadelemizin yiğitleri, kahramanları, sembol isimleri, teker teker bu fani dünyadan ebedi âleme göç ediyor, sonsuzluğun sahibine kavuşuyor.
Fikir hayatımızın şekillenmesinde emeği büyük olan, bu toprakların değerli seslerinden, büyük edip, yazar ve dava insanı Emine Işınsu ablamız, bir hayli zamandır çekmekte olduğu menhus hastalık sonucu ‘Dünya zahmetinden Hakk’ın rahmetine hicret etti’.
Türk edebiyatının önemli kalemlerinden, roman ve oyun yazarı, milliyetçi-Ülkücü bir görüşle ele aldığı romanlarıyla genç kuşakların milli şuur ve tarih bilincine sahip olmasında etkisi büyük olan, 83 yıllık ömrünü ülküye, ülkücülüğe, milletine, Türklüğe adayan ülkücülerin ablası Emine Işınsu, müstesna ve abide bir şahsiyettir.
12 Eylül öncesi sokaklarda, meydanlarda attığım ilk slogan, “Başbuğ Türkeş”. Duvarlara yazdığım ilk yazı “Savaşımız Vurguncu Düzenedir Düzene”. Okuduğum ilk romanlardan biri ise Emine Işınsu ablamızın Ülkücüleri, kavga günlerimizi, mücadele yıllarımızı, şehidimiz Dursun Önkuzu’yu anlattığı tarihi öneme sahip ‘Sancı’ romanıydı.
Davasına, ülküsüne, bayrağına, milletine sevdalı, asil duruşu ve tavrıyla Türk milliyetçiliği hareketinin kutup yıldızlarından Emine Işınsu ablamız, 68 kuşağına mensup ilk şehitlerimizden Dursun Önkuzu için “Sancı” romanını yazdı. Destan şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu da “Önkuzu” şiirini yazdı.
Gençlik yıllarımızda ‘Sancı’ romanı tekrar tekrar okuduğumuz politik bir romandı. ‘Sancı’, yüreğimizde sancılar bırakarak bitiyordu.
İlk baskısı (1974) yeni yayınlanan ‘Sancı’ romanını okuyarak Emine Işınsu ablamızı tanımıştım. “Sancı”''sı ile feda ruhuna sahip Anadolu’nun yiğit gençlerinin, Ülkü Ocaklıların, kahraman ve idealist bir neslin romanını yazmıştı.
‘Sancı’, bizim hikayemizdir. Sancı’da anlatılan senin hikayendir, tarihindir ülküdaş!
Emine Işınsu, 1968-1970 yıllarının, sancılı günlerin romanını yazmıştı. Duru, tertemiz Türkçesiyle her gencin yüreğine dokundu hep. ‘Sancı’yı okurken o günün Türkiye resmini de görmüş, yaşamış oluyorsunuz.
Emine Işınsu, 58 kuşağına mensup Türk milliyetçilerindendi. Türk Ocakları’nda, Devlet’te, Töre’ de, mücadelenin olduğu her alanda, millî kültür pınarlarından biri olan Emine Işınsu, güçlü kalemiyle vardı.
Emine Işınsu, Türk milletinin âşığıdır. “Ne yaptıysak Türk’e hizmet aşkımız için yaptık…” diyordu. Milliydi, yerliydi. Milli ve İslami değerlere bağlıydı. 60 yıllık yazı hayatında milletinin değer ve inançlarını savundu.
Ülkücü Hareket’in tarihi ve destansı mücadelesinde her türlü emperyalizme karşı milli direnişinde, köhnemiş, vurguncu, talancı, sömürücü düzene karşı çıkışında, sisteme itirazında, muhalif duruşunda Emine Işınsu kalemiyle, kelamıyla, asil duruşuyla, milliyetçi harekete yön veren isimlerdendi.
Bir fikir, dava, ülkü ve ideal insanı olan Emine Işınsu’ya göre Ülkücülük, ahlaktır, duruştur, tavırdır. Ülkücüler zulme rıza göstermez, zalimlere boyun eğmez.
Sözde aydınların, “angaje” aydınların, etki ajanlarının, nüfus casuslarının, beşinci kol mensuplarının cirit attığı, devletin kılcal damarlarına kadar girdiği, gizlendiği ülkemizde Emine Işınsu, 60 yıllık yazı hayatıyla milli duruşu, milli tavrıyla, her türlü gayrimilli ideolojilerle mücadelesi ile Türk milliyetçiliğinin kutup yıldızıdır.
Emine Işınsu, ömrünü, Türk milliyetçiliği ülküsüne vakfeden, kalemiyle, kelamıyla örnek bir şahsiyettir. Hepimizin üzerinde emeği ve hakkı vardır..
Emine Işınsu, yazmak eylemini hayatta kalmanın, var olmanın, inandığı yolda ilerlemenin bir göstergesi olarak kabul eder. Yaşanmış olaylar üzerine yazılan “Sancı” güçlü anlatımı sayesinde dönemin gençliğini derinden etkilemişti.
Tarihine, milletine, ülküsüne sevdalı, ömrünü aziz Türk milletine, Türk milliyetçiliği ülküsüne adamış, yazdığı eserlerle nesillerin millî şuur kazanmasında, yakın tarihi idrak etmelerinde büyük bir rol üstlenmiş, ‘Sancı’ romanıyla şehidimiz Dursun Önkuzu’nun sancısını bağrımızda hissettirmişti,
“Sancı”, 68 kuşağını anlatan, siyasi bir dönem romanıdır. Romanın başkişisi Dursun, gerçek hayatta var olan, dönemin Dev-Genç militanları tarafından 23 Kasım 1970 günü, Ankara’da şehit edilen ilk Ülkücü şehitlerimizden Dursun Önkuzu’yu anlatır. Emine Işınsu, bu romanını hazırlarken Dursun Önkuzu’nun memleketi olan Zile’ye gidip ve onun yakınlarıyla çeşitli görüşmeler yapmıştır.
Şehit Dursun Önkuzu’nun anısına yazılmış bu ölümsüz eser, 80 öncesi, ölümün kol gezdiği, kızıl namluların kan kustuğu, zor ve fırtınalı yıllarda ülkücülerin en çok okuduğu romanlardan biridir.
Türkiye’yi iç savaşa sürükleyip bölmek ve parçalamak isteyen her türlü emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı verilen tarihi ve soylu mücadelede vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü için kendilerini hiç düşünmeden, “feda” eden, feda kuşağının, şehitlerini, öncülerini, kahramanlarını, “Sancı”da anlatarak tarihe not düşmüştür.
Vatan, millet, bayrak, dava ve ülkü aşkına kendi hayatlarını ve istikballerini feda eden Ülkücüler için “Sancı”, çekilen çilelerin, dökülen kanların, verilen mücadelenin bir yönüyle çağına tanıklık eden belgeselidir.
EMİNE IŞINSU TÜRK GENÇLİĞİNE İSTİKAMET VERDİ
Emine Işınsu, bir neslin sadece mücadelesini, kavgasını değil, sevdasını da en güzel anlatandı. “Kendini Unutan Adam”, “Kendini Mamak’a Adayan Adam”, “Ülkücünün Çilesi”ni yazan, yazdığı gibi yaşayan Galip Erdem, Ülkücülerin ağabeyi, Emine Işınsu’da ablasıdır.
68 ve 78 kuşağı Ülkücülerinin gönlünde “abla” dedikleri Emine Işınsu’nun özel ve anlamlı bir yeri vardır. “Sancı”nın yazarına büyük sevgi ve saygı beslerler.
Romanlarıyla, yazılarıyla, fikirleriyle, Türk gençliğine istikamet verdi. Fikir ve düşüncelerinden feyz aldığımız milletine sevdalı bir yürektir. Emine Işınsu…
Ölümsüz eserleriyle nesillere istikamet kazandıran Emine Işınsu olmak, kolay değildir. İlkeli, omurgalı, hasbi, dava ve gönül insanı olmayı gerektirir.
Sancı, 12 Mart’a giden (12 Mart 1971 Muhtırası) süreçteki Türkiye’yi, 68 kuşağını, Ülkücü gençliği, Milliyetçi Hareketi anlatmaktadır.
“Sancı”da Dündar Taşer, Galip Erdem, Süleyman Özmen, Dursun Önkuzu, Sadi Somuncuoğlu, İbrahim Metin, Muhittin Çolak, Salih Dilek, Ali Güngör, Ramiz Ongun, Osman Çakır, Mahir Durakoğlu, Şevket Bülent Yahnici, Meriç Coşkun, Önkuzu Kardeşler, Devlet gazetesi, Kübitem, Ülkü Ocakları, 9 Işık yürüyüşleri, öğrenci olayları, çatışmalar, Zile, Yıldırım Beyazıt Yurdu, Site Yurdu, Yüksek Öğretmen Okulu, Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu gibi pek çok ismi, olayları, yaşananları, acıları, hüzünleri görürüz.
“Devlet-i Ebed Müddet Ülküsü” için “Milliyetçi Türkiye” için hayatlarını feda eden şehitlerimiz milletimizin ve hareketimizin tarihinde her zaman rahmetle, minnetle, şükranla anılacaktır.
MÜCADELE TARİHİMİZDE BİR “EFSANE” OLAN DEVLET GAZETEMİZ’DE DE YAZILAR YAZDI
Ülkücü Hareket’in tarihinde çok önemli bir yeri olan, 7 Nisan 1969 yılında “Devletten Millete” başlığı altında yayın hayatına atılmış ‘Devlet’ gazetesinde de yazılar yazdı. Devlet gazetesi; Türk milliyetçileri açısından 1969-1979 yılları arasının bir siyasi tarih kitabı olduğu gibi, Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve Ülkücü dernekler ile teşekküllerinin de tarihini içermektedir.
Ülkücü Hareket’in tarihinde bir efsane olan ‘Devlet’ gazetesi, Türk milliyetçiliğinin siyasi tarihidir. Devlet gazetesinin idari ve yazı işlerinde görev almış, eski bir yayıncı/dergici Osman Çakır ağabeyin Türk Yurdu dergisinin Mayıs 2011 sayısında yer alan, “Türk Milliyetçiliği Tarihinde Haftalık Bir Gazetenin 10 Yıllık Hikâyesi: ‘Adı Devlet Olsun” tarihi açıdan çok önemli yazısında Emine Işınsu ile ilgili şu ifadeler geçmektedir:
“Devlet gazetesinin bir odası, Dündar Taşer’e tahsis edilmişti. Dündar Taşer, misafirlerini burada karşılar, görüşür; sohbetlerini burada sürdürürdü. Emine Işınsu, gazetenin tek bayan yazarı idi ve Dündar Taşer, Işınsu’ya çok itibar ederdi.”
KÜBİTEM’DE DÜNDAR TAŞER’İN SOHBETLERİNİ KAÇIRMAZDI
1969 yılında kurulan KÜBİTEM, bir ilim, irfan merkezi olarak tasarlanmıştı, Dündar Taşer’in dergâhıydı. Sadi Somuncuoğlu, İbrahim Metin, Halil Özyıldız, İskender Öksüz ve birçok isim, Meşrutiyet Caddesi’ndeki KÜBİTEM’in kadroları arasındaydı.
KÜBİTEM, Prof. Dr. İskender Öksüz hocanın ifadesiyle “KÜBİTEM 1968 -1971 döneminin üniversite ve medya karargahıdır. KÜBİTEM ve Dündar ağabey demek bol sohbet, tarih ,strateji ,mücadele demektir”
KÜBİTEM, Dündar Taşer’in sohbet yeriydi. Sohbet meclisinde bulunanlara, haz ve ilham veren büyülü sohbetlerin merkezi de “Kübitem” (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) idi. Dündar Taşer’in sohbetlerini dinlemek isteyen sevenleri KÜBİTEM’ e akıyordu .Dündar Taşer konuşurken beş bin yıllık tarihimiz akıyor canlanıyordu. Emine Işınsu abla’da Dündar Taşer’in tarihe not düşen sohbetlerinin müdavimiydi.
Başbuğ Alparslan Türkeş’in ifadesiyle, “bir Türkmen ağası” olan, “vicdanını kaybeden bir devrin vicdanı” olan, abide şahsiyet Dündar Taşer büyüğümüz, Emine Işınsu’nun “Sancı” romanında da anılan bir isim.
25 yıllık bir aradan sonra, yeniden yayınlanan, TÖRE dergisinin, Şubat 2012 tarihli ( Edebiyatımızda Işınsu) 1. sayısında kendisiyle çok güzel bir söyleşi yapan Nebahat Akbaş’ın “Dündar Taşer ile nasıl tanıştınız” sorusuna Işınsu abla, çok değer verdiği, büyük saygı duyduğu Dündar Taşer ile ilgili şu cevabı vermişti:
zamanlar bir yer vardı Ülkücü hocaların ve gençlerin devam ettiği Kültür, Bilim, Teknik ,Eğitim Merkezi ( KÜBİTEM) oraya ben de devam ederdim. Dündar Bey rahmetli bir odası, masası, koltuğu vesaire orada bize neler öğretirdi. Bütün Ülkücü gazeteler ve Töre de orada başladı. O kültür merkezinde başladı her şey. Dündar Bey seminerler de yapardı, çok güzel konuşurdu, bilgi verirdi. Kendi hayatından, 27 Mayıs’tan. 14’lerdendi”
Milliyetçi Hareket’in lideri Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in ilk eşi, Ülkücülerin “ana” gibi sevdiği Muzaffer Türkeş annemizin, büyüğümüzün, 11 Haziran 1974 günü Hakk’a yürüyüşünün ardından kaleme aldığı, Devlet dergisinin 24 Haziran 1974 tarihli sayısında yer alan “Bir Büyük Yürek Kaybettik” yazısında, “Yetmez ki, bu kelimelere sığmaz ki Muzaffer ablamız.” diyordu.
Muzaffer annemiz gibi sancılarımızın yegâne ortağı, Ülkücülüğü hayatının her alanında yaşayan Emine Işınsu ablamız da kocaman bir yürekti, Ülkücü hareketin sesiydi, vicdanıydı.
ÜLKÜCÜ HAREKETİN ÜNİVERSİTESİ: TÖRE
Türk’e, Türklüğe, Ülküye, Ülkücülüğe Milletine, imanla, aşkla bağlı olan, Türk dünyasının büyük romancılarından biri olan Emine Işınsu, Türk milliyetçiliği ve edebiyatına yön veren, milliyetçi çizgide yayın yapan dergilerden TÖRE’nin sahibi ve ödüllü sayısız romanın yazarıydı.
Türk fikir hayatında önemli rolü ve ağırlığı olan, 1970’lerin önemli fikir ve sanat süreli yayınlarından, Ülkücü hareketin üniversitesi olan “TÖRE” dergisini 1971-1981 yılları arasında çıkardı. Bir ilim ve fikir dergisi olan, 16 yılı aşan bir yayın süresiyle “Töre,” bir neslin yetişmesinde önemli etkileri olmuş bir dergidir.
“TÖRE” Emine Işınsu’nun eseri ve sevdasıydı. Emine Işınsu, Türk düşünce ve kültür tarihinde iz bırakmış ‘Töre’ dergisini, gelenekli Türk Yurdu’nun bir devamı gibi fikrî, edebî, hatta siyasî, Türk milliyetçiliğinin bir neşir organı haline koymuştur.
Romanlarında dış Türkler meselesini işliyordu. Bazı romanlarında, Türk dünyasının Batı Trakya’dan Azerbaycan’a, Kırım’dan Kerkük ve Bulgaristan’a kadar değişik bölgelerinde yaşayan soydaşlarımızın çektiği çileler, eziyetler; yaşadıkları haksızlıklar akıcı bir üslupla ortaya konulmuştur.
Emine Işınsu Türkiye dışındaki Türklere olan hislerini üç romanında dile getirmiştir. Bunlar, Balkan Türklerini anlattığı “Çiçekler Büyür” ve “Azap toprakları” ile Kerkük Türklerini anlattığı “Tutsak” adlı romanlardır.
Emine Işınsu,. eserleri ile edebiyat, kültür ve fikir dünyamızda derin izler bırakmış, hayatını büyük Türkiye dâvasına, Milliyetçi Türkiye davasına adamıştır. Ülkücü dünya görüşüne fikir ve sanat alanında yön veren Emine Işınsu kültür ve medeniyetimizin izini süren gerçek bir münevverdi.
Tavizsiz Türk milliyetçisi Emine Işınsu, kendisini, “Elhamdülillah Türk milliyetçisiyim. Dün de Türk milliyetçisiydim, bugün de…” sözleriyle, Türk milliyetçiliği hareketine ve ülküsüne, nasıl bağlı olduğunu ifade eder.
Kurucusu olduğu fikir ve sanat dergisi “TÖRE”, 12 Eylül darbesini yapan cunta rejimi tarafından tehlikeli olarak görülmüş derginin idarehanesi merkezi asker ve polis karışımı bir ekip tarafından basılmıştı. Dergide, gözaltına alınacak kimseyi bulamayınca evine gitmişler eşi, akademisyen olan Prof. Dr. İskender Öksüz hocayı alıp merkez komutanlığına götürmüşler ve daha sonra serbest bırakmışlardı.
“SANCI” GİBİ , BİR DÖNEM ROMANI, ROMANLARI BEKLİYORDUK
Türkiye’deki askeri darbeler çok boyutlu bir tanıklık edebiyatı üretmiştir. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül dönemlerini anlatan tarihe tanıklık eden çok sayıda kitap yayınlanmıştır. 27 Mayıs, 12 Mart, ve 12 Eylül askeri darbeleri, kalkışmaları, muhtıraları ve sonrasında yaşananlar yazarların, romanlarına konu edilmiştir. Emine Işınsu’nun romanları içinde ikisi, “Sancı” ( 1974) ve “Canbaz” ( 1982) 68 kuşağının hikayesini anlatıyor. Bu iki muhteşem romanda, dönem romanıdır. “Sancı” gibi “Canbaz” romanı da herkesin okuması gereken önemli bir kitaptır.
Milliyetçi-Ülkücü camia, Türk romancılığının ve edebiyat dünyamızın önde gelen isimlerinden, düşünce dünyamızın mimarlarından biri olan, Emine Işınsu abla’dan, “Sancı” romanı gibi yaşanmış gerçek olaylardan yola çıkarak, çağına tanıklık edecek bir dönem romanı, “12 Eylül” romanı, romanlarını, o akıcı üslubu ve nefis Türkçesi güçlü kalemi ile yazmasını ondan bekliyorlardı.
Emine Işınsu, 12 Eylül sonrası yine çok değerli, kıymetli eserler yazdı. Ancak,12 Eylül öncesini, 12 Eylül darbesini ve darbe sonrasını anlatan bir dönem romanını, romanları yazmadı, yazamadı. Yazsa “Sancı” gibi tarihe geçen, tanıklık eden bir çok eserler çıkardı. Ancak, kendi ruh dünyası ile ilgili çok önemli nedenleri vardı.
Çok özel ve ince bir ruha sahipti. Yazmak için yazmazdı! Emine abla, kendisine “mutlaka yazmalısın” diyen sevenlerine, ülkücü kardeşlerine neden yazmadığını kendine has üslubu ile onlara anlatıyor ve söylüyordu.
Erol Dok ağabey yazma meselesi ile ilgili bundan 34 yıl önce Emine Işınsu abla ile aralarında geçen diyalogu, Işınsu ablamızın, hakk’a yürüyüşünün ardından duygulu, hüzünlü bir şekilde sosyal medyada anlatıyor, paylaşıyordu.
78 kuşağı Ülkücülerinden, 12 Eylül 1980 darbesi sonrası tutuklanan, MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasında yargılanan, Mamak Cezaevi’nde yatan, şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava ve yol arkadaşı Erol Dok , Emine Işınsu abla ilgili aralarında geçen diyalogu şöyle anlatıyor:
“Emine Işınsu ablama 1987 senesinde ben Mamak Cezaevi’nden çıktıktan yaklaşık iki yıl sonra, 12 Eylül 1980 darbesi akabinde yakalanmamı, C5’i (Biz Ülkücülere Ankara Mamak Cezaevinde işkence yapılan yerin adı), zulüm kapısı KAFES’i ve ardından Mamak A Blok’u, orada gördüklerimi, yaşadıklarımı ve yaşananları anlattım.
Biraz uzunca bir sohbet oldu. Beni dinlerken çok duygulanmış ve gözleri nemlenmişti.
Gözlerinden yaşlar yanaklarına süzülürken “tam fırsatı” diye düşünmüş ve “Abla ‘SANCI’yı yazdığın gibi bir de ‘MAMAK’ı yazar mısın?” dedim.
Kendimce onu en duygulu anında yakalamıştım, yanılmışım…
Cevabı netti! ‘Yazamam… Bu dinlediklerimi yazamam. Dinlerken kahroldum, kahır ettim! Bir daha o acıları canlandıramam… Zaman zaman ‘Sancı’yı yazdığımdan da pişmanlık duyuyorum. Çünkü duydum ki polisteki ifadelerde ‘Sancı’yı okudum Ülkücü oldum, dava adamı oldum ve gereğini yaptım’ şeklinde ifade veren yavrularımın çektikleri değil mi bunlar? Yeni mağdurlar yaratamam, tekrar sebep olamam, acıları tekrar yaşatamam. Kendim de yazarken dahi olsa yeniden yaşayamam, dayanamam. Hayır, hayır yazamam, yazmayacağım…” diyerek teklifimi geri çevirmişti.
Oysaki Ülkücüler ne sancılar çekti… Sancı 2,3,5… Sancı 10’u da yazabilirdi Emine ablam.
Bizlerin çilesi çoktu ve hala bitmedi be abla, keşke yazsaydın belki içinden birinden ders almak nasibimize düşerdi!
Mekanın cennet olsun güle güle ablacığım. Önkuzulara…, Özmenlere…, idam sehpasına koşarak giden Ülküdaşlarımıza…, Galip ağabeye, Muhsin Başkan’a, Başbuğ’a selam eyle.
EROL DOK
05.05.2021/Ankara”
BİZDEN SELAM SÖYLE ÖNDEN GİDENLERİMİZE
Emine Işınsu tasavvufi neşve taşıyan eserlere imza atmış, Anadolu erenlerinin büyük mutasavvıflarımızın hayatlarını, (Niyazi Mısrî ve Bukağı (2004), Hacı Bayram (2005), Hacı Bektaş Veli) kaleme almıştı. Hacı Bayram’ı boşuna yazmadı. Işınsu, gönül bağı kurduğu, Hacı Bayram Cami’nin musalla taşından uğurlandı sonsuzluğun sahibine…
“Sancı”da Dursun, Dündar Bey’e (Dündar Taşer- ‘Sancı’ ilk baskı sayfa 360) seslenirken şöyle diyordu: “Erenler ölmez, suret değiştirirler!”.
Emine Işınsu ablamız da suret değiştirdi. O da, rabbine, sonsuzluğun sahibine kavuştu.
Ardında, 20’den fazla çok değerli eser bırakarak, 5 Mayıs 2021 günü fani dünyadan ebedi aleme irtihal eden, Türk edebiyatının usta kalemi, Ülkücü hareketin ablası Emine Işınsu, fikirleriyle, anneliğiyle, ablalığıyla ve eserleriyle, Türk milliyetçilerinin, Ülkücülerin kalbinde ebedi olarak yaşayacak...
Nezaket ve zarafet sahibiydi. Daima latif, daima nazik. Zarafetiyle, nezaketiyle, hoşgörüsüyle örnek bir insandı.
Su gibi berraktı. Gül yaprağı kadar zarif, gönül terbiyesi almış, güzel ablam, gittiğin kutlu beldede, bizden de selam söyle,
Başbuğ Türkeş’e, Muzaffer Türkeş annemize, Dündar Taşer’e, Muhsin Başkan’a, Galip ağabeye, Karakoç ağabeye, Erol Güngör hocaya , canlarımıza, dostlarımıza …
Bizden de selam söyle, bir gül bahçesine girer gibi toprağa düşen Yusuf İmamoğlu’na, Süleyman Özmen’e, Dursun Önkuzu’ya, binlerce Ülkücü şehidimize…
Rıza-i ilahi uğruna adanmış bir ömür, güzel ahlakın örneği, yüreği güzel, gönlü güzel ablamızdır o bizim… Unutursak kalbimiz kurusun….
Bu aziz millet, şehitlerini, kahramanlarını, dava insanlarını, kendisine hizmet edenleri, asla unutmaz!
Emine Işınsu Öksüz ablamızın yattığı yer, nur olsun. Makamı ali olsun, menzili mübarek olsun, mekânı cennet bahçelerinden bir bahçe olsun. Cenab-ı Hakk cennetinde cemaliyle müşerref eylesin. Cenab-ı Hakk rahmet ve mağfiretiyle muamele lütfetsin.
fedakar ve vefakar eşi Prof. Dr. İskender Öksüz hoca olmak üzere ailesinin, yakınlarının, sevenlerinin ve Ülkücü camianın başı sağ olsun. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.