Düşünce ahlakı sorunumuz
Feyzullah Eroğlu 01 Ocak 1970
İnsanların, diğer canlılardan farklılığı ve üstünlüğü, çeşitli davranış tarzı ve seçeneklerini, zihinsel düşünme yoluyla seçme imkânlarının olmasıdır. İnsan düşüncesi, insan zihninde bulunan bilgi ve kavramlar aracılığıyla yapılan yeni bir zihinsel anlam inşasıdır.
Düşünme eyleminde kullanılacak bilgiler, başlangıçta mevcut kültür sisteminin genel eğitim süreciyle öğrenilir. Kişiler, kültürleşme sürecine bağlı olarak -erişebildikleri ve öğrendikleri kadarıyla- çeşitli bilgi ve düşünce birikimine sahip olurlar. İçinde yer alınan kültür sisteminden edinilen bilgi ve düşünce birikimine ek olarak, düşünen insanların kendileri de düşünce üretme imkanına sahip olurlar.
Tutarlı Düşünceden Tutarlı Davranışlar Doğar
İnsanlık tarihi boyunca, çok sayıda bilgi ve düşünceler üretilmiş, bunlardan da birçok kültürel ögeler ve kurumlar oluşturulmuştur. Günümüzde, akılcı düşünce ve bilimsel zihniyete dayalı toplumlarda, bilimsel bilgi, felsefe, sanat, edebiyat, hukuk, vb. gibi tutarlı bilgi ve doğru düşüncelerin üretilmesiyle yüksek kültürler yaratılmıştır. Bilgilenme ve düşünme konusunda yetersiz olan toplumlar ise zamanın ruhuna uymayan anlayış ve alışkanlıkları ile tutarsızlık ve çelişkilerin egemen olduğu popüler kültürler üzerinden sıkıntılı hayatlar yaşamaktadır.
Tutarlı düşüncelerden yola çıkarak, tutarlı davranışlara, buradan da yüksek kültür düzeyine ulaşılması, düşünce ve davranışların hem kendi içlerinde ve hem de kendi aralarında çelişkisiz olmasına bağlıdır. Tutarsız düşünce ile çelişkili davranışların yaygın ve egemen olduğu toplumlarda, toplumsal güvenin kaybolması yanında, toplumsal kutuplaşma ve çatışmalar da artmaktadır.
Festinger’in Zihinsel Çelişki Kuramı
Tarihsel süreç içinde, uygarlıklar, büyük ölçüde kendi çağlarının doğru düşüncelere dayalı tutarlı davranışlar üzerinden kurulmuştur. Bu anlamda, bütün zamanlar için doğru bilgi ve tutarlı düşünce sistematiği, toplumsal gelişmenin itici gücüdür. Bilgilerin yanlışlığı ve düşüncelerin tutarsızlığı, önce toplumsal geriliğe daha sonra da toplumsal çöküşe yol açmaktadır.
Leon Festinger kişilerin sahip oldukları duygu, düşünce ve davranış bütünlüğünde, bu öğeler arasında mantıki bağın ve neden-sonuç ilişkisinin zayıflığına ya da yokluğuna zihinsel çelişki adını vermiştir. Festinger’e göre, bir kişinin sahip olduğu inanç ve düşüncesi ile bunlarla ilgili davranışı arasındaki tutarsızlık bir zihinsel çelişkidir. Söz gelimi, bir kişinin bilgi ve düşüncesi sigaranın sağlık için zararlı olduğunu bilmesine karşın, sigara içme davranışı bir zihinsel çelişkidir. Kişiler, çoğunlukla bu tür davranış tutarsızlığını olağan bir şeymiş gibi kabul ederek rasyonelleştirse de psikoloji bilimine göre bu bir düşünce ve davranış çelişkisidir (Festinger, 1957,2).
Davranışta İç Çelişkiler
Aslında, insanın bütün inanç ve düşünceleriyle ilgili davranışlarında, her daim mantıki bir bağ olması beklenir. Fakat, kişilerin bedensel ve zihinsel yetenekleri, sosyo-ekonomik düzeyleri, eğitim ve kültür durumları, sosyal sınıf konumları gibi çeşitli etkenler yüzünden bu ideal tutarlılıklar pek sağlanamaz. Kişileri, yaşadıkları hayatta tutarsız davranışlara sevk eden birtakım etkenler vardır. Söz gelimi, eğitim sisteminin kişilere olaylar arasında mantıki bir neden-sonuç ilişkisi kurma bilinci kazandırmamış olması; mantık örgüsünü kaybetmiş popüler kültürün yaygın olması; korku ve yıldırmaya dayalı yönetici şiddeti; kendi temel öğretilerinden koparılmış inanç ve dinsel yönelimler; kişilerin kendi gerçek düşüncelerine uymayan dayatmalar ve ideolojik şartlanmalar; çıkar sağlamak amacıyla gerçek inanç ve kanaatlerine kasıtlı olarak aykırı davranmak vb. gibi birçok etken, düşünce -davranış çelişkilerine neden olmaktadır.
Davranışlar Arasında Dış Çelişkiler
İnsanların tek bir davranışında tutarsızlık ve çelişkiler olduğu gibi, benzer düşünce ve davranışları arasında da bir takım tutarsızlık ve çelişkiler olabilmektedir. Söz gelimi, ‘ezilen insanlardan’ söz ederken, zulüm altındaki Uygur Türklerini görmemek; solculuk taslarken Güney Doğu Anadolu’nun ağalık ve feodal yapısına hiç aldırış etmemek; başörtüsü hakkını savunurken, kadınların eğitim ve çalışma hakkına karşı çıkmak; vatanseverlik gösterisi yaparken, vatanının 13 milyon sığınmacı tarafından sessiz işgaline aldırmamak; milliyetçi söylem ve simgeleri kullanırken, küresel kapitalizmin neo-liberal ekonomi politiğinden medet ummak vb. gibi tutarsızlık ve çelişkiler gibi. Aslında, tekil olarak düşünce-davranış ilişkisinde sıklıkla zihinsel çelişki yaşayan kişilerin, birçok konudaki davranışları arasında da çok fazla çelişki olacağı neredeyse kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu bir, bilinç yarılması ve kişilik parçalanması belirtisidir. Bu durumun, toplumsal süreçlerde yaygın olması ise ‘kültürel şizofreniye’ bir işaret sayılır.
Düşüncede ve Davranışlarda Ahlak
Tutarlı insan davranışı, o davranışın kendi içindeki ve benzerleri arasındaki mantıki örgünün sağlamlığı ile değerlendirilir. İnsanın, belirli bir konudaki düşüncesi ile bu düşünceyle ilgili davranışı arasında bir iç çelişkinin olması, kendisine ve çevresine zarar vermediği ölçüde pek sorun olarak görülmez. Oysa sırf çıkar sağlama amacına yönelik olarak, bilerek ve tasarlayarak açıklanan düşünceyle tamamen çelişkili davranışlar sergilemek ahlaki bir sorundur.
Günümüzde, birçok toplumda olduğu gibi, ülkemiz yönetim ve siyaset süreçlerinde de, beyan edilen düşünceler ile bunların uzantısı olan davranışlar arasında çok ciddi tutarsızlıklar ve çelişkiler yaşanmaktadır. Siyaset ve yönetim süreçlerinde, özellikle yöneticiler ile yönetilenler ve siyasetçiler ile seçmenler arasındaki ilişkilerde hiç de azımsanmayacak kadar çelişkili durumlar yaşanmaktadır. Yönetim ve siyaset alanında çok sayıda yaşanmakta olan ‘aldanma’ ve ‘aldatma’ ilişkileri, düşünceler ile ilgili davranışlar arasında meydana gelen bir ahlak sorunudur.
Düşünce Ahlakı Akıldan ve İmandan Kaynaklanır!
Üretken ve etkili bir bireysel hayat ya da toplumsal düzen kurmada rol oynayan düşünceler, ancak akılcı ve mantıki tutarlılık taşımaları halinde kendilerinden beklenen sonuçları yaratırlar. Kişisel ve toplumsal davranışların ana malzemesi olan düşüncelerin, amaçlarına uygun sonuçlar yaratması, çok önemli bir tutarlılık ve doğruluk kıstasıdır. ‘Neden-sonuç’ ilişkisi bağlamında, ‘düşünce-davranış’ ilişkisinin tutarlılığı aynı zamanda bir ahlak ölçüsü sayılır.
İnsanın düşüncesi ile bu düşünceye dayalı davranışı arasındaki neden-sonuç ilişkisinin güçlü olması, düşüncenin yeterli ölçüde akılcı düşünce ve bilimsel bilgiye bağlı olduğunu gösterir. Ayrıca, doğru düşüncenin eylemsel uzantısı olan davranışın, açıklanan ya da söylenilen tavır biçiminde tezahürü ise ahlaki bir duruştur. Ahlakın, bir kaynağı akılcı düşünce ise tamamlayıcı ikinci önemli kaynağı akıl ve bilim ile donanmış saf imandır. Kur’an’daki İslami öğretinin iman şartlarından birisi olarak “Emredildiğin gibi dosdoğru ol!…” (Hud Suresi, 112) buyruğu ile 32 ayette geçen ‘Sırat-ül Müstakim’ (Doğru Yol) kavramı, yaratılışın mayasına uygun olarak düşünce doğruluğunu ve davranış ahlakını hedeflemiş olmalıdır (Allah daha iyi bilir). Akılcı düşünce ve bilime dayanan bir iman kapsamında yapılanmış olan ahlak, çok daha sağlam ve sürekli olmalıdır.
Bu bağlamda, yönetimin, siyasetin, kültürleşmiş inanç anlayışlarının, ekonominin, ticaretin, inşaatın, diyanetin, siyasetin emrine girmiş akademi dünyasının temel sorunu, tutarsız ve çelişkili düşünceler ile davranış ahlakı sorunudur.
Dengeli ve düzenli bir bireysel ve toplumsal hayatın inşası için en ideal hayat modelinin düşünce temeli akıl ve bilime dayanırken; davranışları hakiki iman ve ahlaka yaslanmalıdır.