Mehmet Niyazi Özdemir 08.04.1942 – 11.05.2018
Fahri Tuna 01 Ocak 1970
Trabzon Vakfıkebir’den Akyazı Boztepe’ye Göçen Bir Çepni Ailesi
Yaklaşık bir asır kadar önce Trabzon Vakfıkebir Ballıköyü’nden Sakarya Akyazı’ya göçen Mehmet Ağa’nın en küçük oğlu Mehmet Niyazi Bey. Mehmet Ağa, eski adıyla Kaflantos yeni adıyla Ballıköy’den, on bir on iki yaşlarında göçmüş Akyazı Boztepe Köyü‘ne. Sonraları ünleneceği adıyla Demirci Mehmet Usta. Babası Şahin Ali Ağa ile birlikte elbette. Şahin Ali Ağa’nın da mezarı Akyazı’da zira.
Aile büyüklerinin bize naklettiğine göre Özdemir Ailesi Çepni Türk’ü. Atalarının, Fatih’in 1461’de Trabzon’u fethinden sonra Türkmenistan’dan getirip oraya yerleştirdiği Sünni Çepnilere dayandığını biliyor aile büyükleri.
Bir kan davası nedeniyle Şahin Ali Ağa çoluk çocuğunu alıp üç aylık yolculuğun sonunda ta bin kilometre mesafedeki Sakarya Akyazı Boztepe Köyü’ne yerleşiyor. Zamanla köyden ilçe merkezine taşınıyor aile.
Ada Caddesinde Parseller denen yerde bir ev yaptırır. Sonra da Ziraat Bankası’na yakın bir yerde ev alır. Zira tüccardır Mehmet Ağa. Demircidir ve manifatura ticareti yapmaktadır.
Mehmet Ağa hayatında dört kez evlenmiştir. Ancak sadece ikisi bir arada olmuştur. Ölümler nedeniyle tekrar evlenmiştir zira. Mine (Emine) ve Fatma Hanım’ı biliyor daha çok aileden günümüzde yaşayanlar.
Mehmet’ten Olma Fatma’dan Doğma, On Dört Kardeşin En Küçüğü
Bu dört evlilikten on ikisi erkek ikisi kız on dört çocuğu olmuştur Mehmet Ağa’nın. Rasim, Adil, Kazım, Arif, Eltaf, Fehmi, Recep, Ali, Hasan, Gençağa, Ziya ve en küçükleri Mehmet Niyazi. İki de kız. Emine ve Hacer. Recep ve Mehmet Niyazi hariç, bütün çocuklar Akyazı’da yaşamaktadırlar. Bir dönem yurt dışına gidip gelenler olsa da yerleşiklikleri Akyazı olmuş diğerlerinin daima. Bugün itibarıyla kardeşlerden sadece üçü, Arif, Kazım, Eltaf sağ. Diğer on biri Rahmeti Rahman’a uğurlanmış durumda.
Baba Mehmet Ağa, vefat ettiği 1967 yılına kadar Manifatura dükkânı işletir Akyazı’da. Evi de Konuralp semtindedir.
İleri görüşlü adamdır Mehmet Ağa. İki mesleğini de öğretir çocuklarına. Trabzon’dan bir terzi getirir, bir kısmına terzilik eğitimi aldırtır. Kendisi demircidir zaten. Bir kısmını da demirci olarak yetiştirir. Demirci Mehmet’in on iki oğlu da meslek sahibidir özetle. Aralarında bir tek Recep askerliğe heves eder. Şerefli ordumuza komutan olur. Ama Yüzbaşı rütbesindeyken istifa edip sivil hayata geçecektir o da.
Unutmadan; romancı Mehmet Niyazi de defalarca gömlek dikmiş iyi bir terzidir aslında.
Mehmet Niyazi, Mehmet Ağa’nın son eşi Fatma Hanım’dan olan son çocuğudur. Anne Fatma Özdemir, hafızası çok kuvvetli bir hanımefendidir. Aynı oranda da belagat sahibidir. Çok güzel konuşur, herhangi bir olayı çok güzel anlatan bir hanımdır. Cellapoğullarındandır. Ve o sülale zaten çok güzel konuşmalarıyla ünlüdür.
Fatma Anne, vefat ettiği 1999 senesine kadar küçük oğlu Mehmet Niyazi ile İstanbul’da yaşayacaktır. Şimdinin Üsküdar’ının popüler avukatlarından torun Konuralp ile beraber. Ailenin yaşayan hâfızası durumundaki Konuralp Özdemir, babaanne Fatma Hanımla vefatından bir sene kadar önce, oturur babaannesiyle, ‘Baba Mehmet Özdemir’in sülbünden gelenler’in bir çetelesini tutarlar birlikte. Günler süren çalışmanın neticesi mi? O tarih itibarıyla iki yüz seksen beş kişidir. Bu çalışmadan yirmi sene sonra evlenenler, çocukları, soyadı değişen kızlarla birlikte bin kadar Niyazi Özdemir’in yakın kardeş yeğen torun akraba varlığından söz edilmektedir. Bugün itibarıyla sadece Akyazı’da soyadı Özdemir olan beş amcaoğlu kuyumcu dükkânı işlemektedir dersek durum vuzuha kavuşur kanaatindeyiz.
Ağabeyinin Öğretmeni ‘Ziya Ağbisinden Daha İyi Okuyor Bu Çocuk, Devam Etsin’ Deyince Beş Yaşında İlkokula Başlayacaktır Mehmet Niyazi
Son iki çocuk Ziya ve Mehmet Niyazi’dir. Aralarında üç yaş vardır. Ziya’nın okul yaşı gelince, küçük Mehmet Niyazi de çok heves eder okul gitmeye, tutturur ‘ben de gideceğim okula’ diye. Beş yaşında var yoktur daha. Ziya’nın öğretmeni Niyazi’deki hevesi görünce, nasıl olsa birkaç gün içinde sıkılıp bırakacağını düşünerek ‘alın bir çanta da o da gelsin’ diyerek yeşil ışık yakar okumasına.
Çanta kalem defter alınır ona da. Gidip gelir o da ağabeyi Ziya ile okula. Bir hafta geçmiştir. Öğretmeni, baba Mehmet Ağa’nın dükkânına gelir: ‘Niyazi Ziya’dan daha iyi okuyor. Devam etsin bu’ der.
Anne Fatma Özdemir’in sağlığında ailenin genç kuşaklarına anlattığı budur. Mehmet Niyazi normalden iki-üç sene önce başlamıştır eğitim hayatına.
15 Sayfalık Dosya İle Seminer Veren Ortaokul Öğrencisi Mehmet Niyazi
İlkokulda Türkçesi Pekiyidir. Hesap Hendese İyidir. Tek ortası Resimdir. Başarıyla bitirir on yaşında Konuralp İlkokulu’nu.
1942 doğumlu acar öğrenci Mehmet Niyazi, o sene açılan Akyazı Ortaokulu’nda eğitimini sürdürecektir. Aynı başarısını ortaokulda da sürdüren Mehmet Niyazi, 1956 yılında çok popüler bir öğrenci olarak mezun olacaktır okuldan.
Ortaokul öğrencisi Mehmet Niyazi’yi, Akyazı’dan çocukluk arkadaşı, dostu, emekli öğretmen tarihçi yazar İhsan Uzungüngör’den dinleyelim:
“- 1953 yılında onlar başladılar Akyazı Ortaokulu’na. O sene açılmıştı ortaokul çünkü. Biz 1954’te girdik. Onlar ikideydi ben birdeyim. O 1942 doğumluydu, ben 1941 doğumluyum. O ilkokula erken gittiği için bizden bir sene önce başlamıştı yani.
İki tane çalışkan öğrenci vardı, onların sınıfında. Birisi Saim Çotur, birisi de bu. Saim Çotur daha sonra vali oldu, Mehmet Niyazi ünlü bir yazar…
Her hafta Çarşamba günü öğleden sonra seminer düzenlenirdi okulumuzda. Saim en az on, on beş dosya ile çıkardı konuşmaya. Niyazi de aynı şekilde on, on beş dosya ile çıkardı. Bize denk gelirse iki üç dosya ile çıkabilirdik. Onların çalışma sistemleri böyleydi. İkisi de okulun yıldız öğrencileriydi. Hepimize örnektiler yani.
Ben 1958’de İstanbul’da Kuleli Askeri Lisesi’ne girdim. Niyazi ise bir ara İstanbul’da Vefa Lisesi’nde okumuş, daha sonra Haydarpaşa Lisesi’ne geçmişti.”
Evet; genç Mehmet Niyazi İstanbul’daydı artık. Medeniyetler şehri İstanbul. Medeniyetimizin başkenti İstanbul’da.
Kısa süre Vefa Lisesi günlerinden sonra yatılı olarak Haydarpaşa’yı bitirecektir. Ekol bir lisedir Haydarpaşa. Anadolu’nun birçok zeki yetenekli ve parlak öğrencisine sığınak barınak ve limanlık yapacaktır senelerce. Onlardan birisi de Mehmet Niyazi Özdemir’dir işte.
Ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirecek. İkinci sınıftan itibaren, aynı üniversitenin felsefe bölümünü de devam edecek, o alanda da adım adım bilgiler devşirecektir hafızasına. Almanya’da Köln’de Goethe Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora yapacak, ‘Devlet Felsefesi’ üzerine doktorasını tamamlayıp Türkiye’ye dönecektir. Almanya ile ilişkileri hep devam edecektir. Kesin dönüşü 1988 yılıdır.
Akyazılı Gençleri Yazmakta Olduğu ‘Bayram Hediyesi’ Kitabıyla Ağırlayan Yazar
1970’li yıllar. Mehmet Niyazi romanları yayımlanan İstanbul’ca bilinen bir yazar, aynı zamanda devlet felsefesi üzerine kafa yoran bir akademisyendir.
Almanya’da da olsa bir ayağı İstanbul’da bir ayağı da Akyazı’dadır daima.
Türkiye kaostan geç(iril)mektedir. Sağ sol kavgasından sokaklar mahalleler bölünmüş haldedir. Her gün üç beş üniversiteli gencin katledildiği günlerden geçmektedir ülke. Ekonomik kaos, yüksek enflasyon da terör kadar başa beladır. Kara bulutlar dolaşmaktadır ülkemizin üzerinde.
Gençlik yol arayışında, yol ayrımındadır.
Dönemin Akyazı Lisesi öğrencilerinden, daha sonrasının Türk dili ve edebiyatı öğretmeni, Sakarya Gazetesi kurucu Sorumlu Yazı İşleri Müdürü, 1986’dan bu yana Belçika Brüksel’de gazetecilik mesleğini başarıyla sürdüren, Türkiye Gazetesi, Tercüman, Sabah ve Milliyet’in Brüksel muhabirliğini yapmış, gün gelmiş bu gazetelerin Belçika Temsilciliğini üstlenmiş bir gazeteci, 1954 Akyazı doğumlu Yusuf Cinal’a kulak verelim. Akyazı gençliği ile Mehmet Niyazi Özdemir diyalogları hakkında neler anlatacak bize:
“- Biz Akyazı gençliği Mehmet Niyazi’yi, ‘Var Olmak Kavgası’ ile tanıdık. Aynı zamanda biz aynı köyün çocukları sayılırız. Özdemir Ailesi Boztepe kökenlidir. Kendisini merak ediyorduk. Bu merakımız yine Akyazılı Ülkücü gençler tarafından giderildi.
1973 yılıydı. O dönemin Akyazılı Ülkücü öğrenci liderleriyle kendisini ziyaret ettik. Halis vardı, Şahin Kopya vardı. Kırk beş sene geçmiş üzerinden, grubumuzdakilerin hepsinin isimlerini hatırlayamıyorum. Ben siyasi kimlikle değil de edebiyata düşkünlüğümden ve köylüsü de olduğumdan gittim. O gün Akyazı Lisesi’nden bir öğrenci grubu olarak, bugün Ada Caddesi’ndeki Özdemir Ailesi’ne ait evine gittik. Merhum sevgili Mehmet Niyazi Özdemir sayısı ona yakın biz liseli gençleri kabul etti. O gün orada çay içtik, soğuk su içtik, muhabbet ettik.
Ve en önemlisi Mehmet Niyazi Özdemir o gün ‘Bayram Hediyesi’ adlı kitabını yazıyordu. O yıllarda da Türkiye’nin başına belaydı bu Ermeni Soykırımı meselesi. Bize yazmakta olduğu kitabından çok önemli final bölümlerini okudu kendisi. O zaman Ermeni Mezaliminin ne derece doğru, ne derece tarihi bir gerçek vakıa olduğunu, Osmanlının has evladı Ermenilerin Türkleri arkadan nasıl vurduklarını bizzat Mehmet Niyazi Özdemir’den bir kere daha öğrenmiş olduk.”
Bir Mehmet Niyazi Efsanesi: Yonca Süt Fabrikası
Mehmet Niyazi Bey’in pek bilinmeyen yönlerinden birisi de öncü sanayici olmasıdır. Avrupa’daki Türklerin birikimlerine sağlıklı bir yön vererek Türkiye’de örnek bir kalkınma ve sanayileşme modeli geliştirmesidir.
Akyazı’da onun öncülük ettiği Yonca Süt Fabrikası bir efsanedir, hâlâ anlatılmakta olan. O günlere tanıklık etmiş, 1954 Akyazı doğumlu, Akyazı Lisesi eski müdürü, gazeteci Yusuf Cinal’ın bu konuda bize anlattıkları şöyle:
“- 1970’lerin Akyazı’nı anlatmam gerekiyor öncelikle. O günlerin Akyazı’sında bir solcu gençlik var bir de sağcı gençlik var. Tabii ki iki grubun da idealleri ülkeye hizmet. Yani Türkiye’de üretime ne şekilde katkıda bulunuruz, insanlarımızı ne şekilde üretime teşvik ederiz noktasında bir kümeleşme bir gruplaşmaydı bu. Bu gruplardan birisinin önderi de Mehmet Niyazi Özdemir’di.
Mehmet Niyazi Özdemir, aynı zamanda Akyazı’daki Ülkücülerin idollerinden birisiydi.
Mehmet Niyazi Özdemir Akyazı doğumlu bir ağabeyimiz. İstanbul’da yüksek tahsilini yaptıktan sonra Almanya’ya doktora yapmaya gidiyor. İşte bu söyleşiyi yaparken arkamızda bulunan ünlü Akyazı Yonca Süt Fabrikası’nın bütün temelleri Avrupa’daki Ülkücü gençlik tarafından atılıyor. Bu Ülkücü gençlik de Mehmet Niyazi Özdemir’in etrafında toplananlar oluyor.
O zamanlarda Avrupalı Türklerin alın teri olan birikimlerini bir şekilde toplayıp Türkiye’ye kanalize etmek, üretime sevk etmek oluyor bu.
Mehmet Niyazi Özdemir’in kafasındaki bir tarım beldesi, bir hayvancılık beldesi olan yeşil Akyazı’da süt fabrikası kurmak, Akyazılının sütünü işleyip yoğurda ayrana peynire dönüştürmek ve doğup büyüdüğü ilçesine katkılar sunmaktı… Tabii ki bu kolay olmadı. Önce Almanya’daki Akyazılılar Adapazarlılarla bu işe başladı. Sonra Hollanda Belçika derken… Bütün Avrupa’daki Adapazarlıları da bu fabrikaya ortak etti.
Yani güven esasına dayalı, ideolojik olmayan ama idealist bir girişim oldu bu. Adı da o zaman yoncadan alındı. O zamanlar yonca türküleri meşhur. O zamanlar Akyazı’da hayvancılık yapanlar bir miktar tarlasını yoncaya ayırırdı.
Mehmet Niyazi Özdemir, Avrupa’daki Ülkücülerin idealist liderlerinden birisi. Almanya’da master yapıyor, bir yandan da kitaplarını yazıyor. ‘Günümüzün Âşıkları’nı yazıyor. Bir yandan da topladığı birikimlerle Hollanda’dan bu süt fabrikasının makinalarını getiriyor. Akyazı’daki akrabalarını da bu işe ortak ediyor. Dolayısıyla 1974 yılında Akyazı Yonca Süt Fabrikası’nın temelleri atılıyor. Ve açılıyor. O yıllarda hatırı sayılır sayıda çalışanı var fabrikanın. Hatırladığım kadarıyla ilk çalışanlar da Akyazı’nın çocukları.
Şunu da söylemek gerekiyor: Mehmet Niyazi Özdemir o kadar çok seviliyor ki; bu fabrikaya Kayserili Yozgatlı Çorumlu Ülküdaşları da ortak oluyor. Ve hatta Konyalı.
Ve Yonca Süt Fabrikası, o dönemin Avrupalı Türklerin Türkiye’deki yatırımlarına örnek bir yatırım oluyor.
Tabii Mehmet Niyazi Özdemir son derece mutlu. Bütün çabaları sonuç veriyor. Burada bir fabrika işletiliyor.
Yonca Süt Fabrikası Alpaslan Türkeş’e İnananların En Önemli Halk Yatırımı Belgesi
Ben o dönemde geldim gördüm. Fabrika gürül gürül çalışıyordu.
Özetle Mehmet Niyazi Özdemir’in en önemli halk yatırımlarından birisidir bu fabrika. Ülkücü gençliği, hatta Alpaslan Türkeş ve ona inananların en önemli belgelerinden birisidir burası.
Maalesef kötü yönetildi. Biz her alanda kötü yönetimin sancılarını çeken insanlarız. Bunda devletimizin de sorumluluğu var.
Sonra Desiyab’a devrediliyor. Oradan başka kuruma. Oradan oradan derken… Şu an bu fabrikayı Ülker Grubu almış durumda. Duyduğumuz buradaki makinaların Pamukova’ya nakledildiği. Orada bir müddet üretime devam edildi. Şu anda devam edilip edilmediği bilinmiyor.
Mehmet Niyazi Özdemir’in Ötüken Yayınları’ndan sonra en büyük yatırımlarından birisidir Yonca Süt. En önemli halk yatırımdır. Dokuz Işık’ta manasını bulan yatırımlardan birisiydi bu. Çünkü Ülkücü gençlik inandığı bir girişimi sonuçlandırmıştı. Ama kötü yönetimler, siyasi nedenlerle Mehmet Niyazi Özdemir’in Akyazı’dan kopmasına neden oldu bu fabrika.
Özdemir Ailesi Akyazı’ya damga vuran ailelerden birisidir.
Mehmet Niyazi Özdemir, ‘Var Olmak Kavgası’nı yazdığı zaman, Akyazılı bir gencin var olmak kavgasındaki sembollerden birisi de Yonca Süt Fabrikası’dır. Bu insanın istediğinde inandığında nasıl başaracağını, yani yoktan bir şeyi nasıl var edeceğini kanıtlayan eserlerden birisidir.”
Sultanpazarı Yaylası’nda Gündüzleri Kaybolup Sonra da Bir Kitapla Ortaya Çıkan Amca
İstanbul Üsküdar’da ve Adapazarı’nda avukatlık yapan ve ailede ‘Mehmet Niyazi Amca’sıyla en yakın yeğen’ olarak ünlenmiş bulunan, Yüzbaşı Recep Özdemir’in 1974’de Ardahan’da doğan oğlu Konuralp Özdemir’e, Niyazi Amcasının Akyazı Günlerini soruyoruz:
“- Benim çocukluğumda Mehmet Niyazi Amcam Almanya’daydı. Yılda işte üç beş gün görme şansımız ya olur ya olmazdı. O da yaylaya gelirdi işte yazın. Yazları bütün sülalemiz yaylada olur bizim. Yazın yaylaya çıkarız. Akyazı Sultanpınarı Yaylası’dır bizim yaylamız. Niyazi Amcamı orada görürdük biz yeğenler.
Niyazi Amcam da yayla hayatını çok severdi. Geldiğinde muhakkak yaylada kalırdı. Bizim evimizde kalırdı.
Sabah kahvaltısını bizimle beraber yapardı. Eskiden hac süngerleri vardı. Böyle bir insan boyunda ince süngerler. Sonra o hac süngerlerini alırdı, yanında da defterlerini kalemlerini alırdı, kaybolurdu ormanın içinde. Akşam dört beş gibi de geri dönerdi. Muhtemelen de çalışır, o romanlarından birisini daha yazardı. Kuvvetle muhtemelen o romanlarının bazı bölümlerini yayladaki kayboluşlarında yazmıştı.
Niyazi Amcam mükemmel bir insandı. Parayla pulla yeme içmeyle giyim kuşamla alakası olmayan bir insandı. İstanbul Günlerinin en canlı tanığı benim, en yakınında olan benim.”