Ben Az Siyaset Bilirim Bazıları Hiç Bilmez...
Mehmet Şevket Eygi 08 Mayıs 2007
DEVAMLI okuyucularım benim siyasetten hoşlanmadığımı bilirler. Bunun iki sebebi vardır: Birincisi, bendeniz biraz siyasetten anlarım... İkincisi: Benim din anlayışım, diğer tâbirle Müslümanlığım siyasetin içinde olmaya izin ve cevaz vermez...
Siyaset nedir? Asla kolay olmayan, son derece zor bir şeydir. Siyaset satranca benzer. Dünyada satranç oynayan milyonlarca insan vardır ama uluslararası çapta -bilemediniz- onbeş-yirmi kişi vardır yerküresinde. Bunların ikisi Rusya’dadır. ABD’de vardır, birkaç kişi Avrupa’da, Japonya’da, Çin’de falan. Bu anlattığım çapta, Türkiye’de satranç bilen bir kişi bile yoktur.
Siyaset, satrançtan bin kere zordur.
Şimdi şu Türkiye’nin haline bakınız:
Milyonlarca vatandaş siyaset hastası...
Her yerde siyasetten bahs ediliyor...
Politika konusunda ahkam kesen kesene...
Herkes kendini siyasetten anlar sanıyor...
Hele bazı çarıklı erkân-ı harbler kendilerini siyaset ordinaryüs profesörü sanıyor...
Siyasî parti tutma meselesi futbol kulübü tutma derecesine veya daha doğrusu derekesine indirilmiş.
Büyük siyasetçi bence arı beyine (arı kraliçesine) benzer. Bir kovanda tek kraliçe arı olur. İki olursa kovan ikiye ayrılır, arıların bir kısmı ikinci kraliçeyle birlikte başlarını alıp giderler, ayrı bir oğul meydana getirirler.
Kovandaki tek kraliçe ölürse ve yeri doldurulamazsa o kovan bitmiş demektir.
Yakın tarihimizde dünya çok az sayıda dâhi siyasetçi görmüştür. Bunlardan biri Demir Şansölye Bismarck’tır, diğeri Sultan İkinci Abdülhamid Han’dır.
Seçimler yapılmış, falan parti iktidara geçmiş, başkanı başbaşkan olmuş... Benim anlattığım siyasetçi bu değil.
Türkiye İsviçre’ye, Norveç’e, Avusturya’ya benzeyen bir ülke değildir ki, kolay siyaset yapılsın. Avrupa’nın öyle huzurlu ülkeleri vardır ki, oralardaki halk, cumhurbaşkanının ismini bilmez.
Almanya’nın Kohl adında bir başbakanı vardı. Uzun yıllar Şansölyelik (Almanya’da başbakana şansölye denir) yaptı, ayrı düşmüş iki Almanya’yı birleştirdi. Sonra seçimleri kaybetti ve silindi gitti.
Bizde öyle midir?
Adam sittîn sene seçimleri kazanamaz, hezimetten hezimete uğrar ama bir türlü mevkiini bırakmaz.
Türkiye’de hiçbir zaman İsviçre’de, İsveç’te, Danimarka’da olduğu gibi bir demokrasi olamaz. Bizim tarihimiz, sosyal ve kültürel yapımız buna müsait değildir. Demokrasi hiç olmaz demedim, İsviçre’deki gibi olmaz dedim.
Türkiye siyasetinin yüzde biri su üzerindedir, yüzde 99’u suyun altındadır. Bu yüzde 99’u bilmeyen, görmeyen algılamayanlar siyasete heveslenmesinler.
Seçimleri kazandım, iktidar oldum, millet bana vekâlet ve selahiyet verdi, demokrasi de benden tarafta, o halde istediğimi yaparım... Bundan daha akılsızca, bundan daha hafif bir siyasî görüş olamaz.
Türkiye çok çalkantılı bir denizdir. Osmanlı zamanında, ondan önce Bizans’ta ne korkunç siyasî fâcialar yaşanmıştır. Gözünün yaşına bakılmadan ne Kayzerler, ne Padişahlar cellâda teslim edilmiştir.
Türkiye sadece Eski Dünya’nın değil, Yeni Dünya’nın da kubbesinin kilit taşıdır.
Seçimleri kazanacaksın, iktidar olacaksın ve sonra istediğini yapacaksın, istediğin nizamı veya sistemi getireceksin... Böyle düşünenlerin, böyle sananların akıllarına şaşılır. Onlarda kuş kadar, tavuk kadar akıl yoktur.
Demokrasi varmış, mâkul ve meşru (yasal) olan her şeyi yaparmış... Ya öyle mi?
1 Mayıs 2007 tarihli bir haberin özetini okuyayım size:
“İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Fatih Hilmioğlu, Hükümetin bir an önce onuru ile seçime gitmesini, aksi taktirde onursuzca indirileceğini ileri sürdü... Hükümet yüzde otuz beş ile değil, yüzde 95 ile iktidar olsa bile, devletin çeşitli kurumlarının gereken cevabı vereceğini söyledi...”
Evet devletin nice kurumunda bu rektör cenapları gibi konuşan insanlar vardır. Yüzde 30 küsur oy alarak iktidar olmuş bir siyasî parti bunları yok sayamaz.
Bunları yok sayan bir siyasetin sonu kötü olur.
Türkiye’de bir tek siyasî iktidar yoktur, bir yığın iktidar vardır.
Gücü ne kadarsa bir Sabataycı iktidar vardır.
YÖK de ayrı bir iktidardır.
TÜSİAD’ın temsil ettiği bir iktisadî-ekonomik iktidar vardır.
Bektaşi-Arnavut, Rumeli iktidarı vardır. (Bütün Bektaşileri, Arnavutları, Rumelileri kast etmiyorum.)
Bir Çerkes iktidarı vardır. (Bütün Çerkesleri kasd etmedim.)
Ülkemizde bir buçuk milyon kripto Yahudi vardır.
Bir o kadar kripto Hıristyanlar vardır.
Kelle sayısı itibarıyla çoğunlukta da olsalar, Müslümanlar bu saydığım lobilerle, gölge iktidarlarla anlaşmak, uzlaşmak mecburiyetindedir.
Ötekiler anlaşmıyorlar, uzlaşmıyorlar... İşte siyaset o zaman başlar...
Kim iyi ve başarılı siyasetçi olabilir biliyor musunuz?
Adamı bir odaya Şeytan ile birlikte koyacaksınız. İmtihan müddeti bir saat. Vakit dolunca kapıyı açacaksınız.
Adam, Şeytan’ı bir çuvala koymuş, ağzını iyice bağlamış. Şeytan; içinde debelenip bağırıyor, çıkartın beni buradan diyor...
Adam imtihanı kazanmıştır.
Tersi vâki olursa, yani şeytan adamı çuvala koyarsa o herif siyaset konusunda beş para etmez...
Müslüman siyasetçi olmak için beş vakit namaz kılması, Ramazan’da oruç tutması, hacca ve umreye gitmesi, refikasının başını örtmesi yeterli değildir.
Asıl şartlar ve hasletler şunlardır: Dehşetli işlek bir zekâya sahip olacak... Cin fikirli olacak... Siyaset satrancını dünya çapında iyi bilecek... İlham ve hads (intuition) sahibi olacak (Karşı tarafta istidrac sahipleri vardır gafil olunmaya...) ... Feleğin çemberinden geçmiş olacak... Erdemli bir kişi olduğunu, düşmanları bile kabul edecek...
Bundan önce, Cumhurbaşkanı adayının nasıl bir kimse olmasına dair iki yazı kaleme almıştım. Bu iki yazıyı, siyaset konusundaki az bilgimle yazmıştım. Olup bitenler beni haklı çıkardı.
Bazı okuyucularım o yazılar dolayısıyla beni tenkid etmişler, üzülmüşler, “teessüf ederiz” demişlerdi. Bendeniz az siyaset biliyorum, onlar hiç siyaset bilmiyorlarmış...