I.Türk Tarih Kongresi
Çağatay Ünver 01 Ocak 1970
Osmanlı’nın gerileme döneminde reform hareketlerini takip edememesi gibi birçok durumdan kaynaklı Avrupa yazarlarına cevap olacak nitelikte gerekli bilimsel ve uluslararası boyutta cevap verilememiştir. Bu ihtiyaçtan kaynaklı “Türk Tarihi’nin Ana Hatları” adlı eser ilk aşamada kaleme alınmıştır. Bu kitap romantik bir tarih anlayışı ile yazılmış olsa da milli tarihçiliğin ilk örneklerinden olmakla birlikte genç cumhuriyette tarihçilere, tarih yazıcılığı için motivasyon ve kılavuz olmuştur. Daha sonra düzenlenecek olan Tarih kongreleri de bu kitabın değindiği konular çerçevesinde gerçekleşecektir. “Türk Tarihinin Ana Hatları” eserinin yazılma amacı kitabın içerisinde de şöyle izah edilmiştir:
“Bu kitap, muayyen bir maksat gözetilerek yazılmıştır. Şimdiye kadar memleketimizde neşrolunan tarih kitaplarının çoğunda ve onlara mehaz olan Fransızca tarih kitaplarında Türklerin dünya tarihindeki rolleri şuurlu veya şuursuz olarak küçültülmüştür. Türklerin, ecdat hakkında böyle yanlış malumat alması, Türklüğün kendini tanımasında, benliğini inkişaf ettirmesinde zararlı olmuştur. Bu kitapla istihdaf olunan asıl gaye, bugün bütün dünyada tabii mevkiini istirdad eden ve bu şuurla yaşayan milliyetimiz için zararlı olan bu hataların tashihine çalışmaktır, aynı zamanda bu, son büyük hadiselerle ruhunda benlik ve birlik duygusu uyanan Türk milleti için milli bir tarih yazmak ihtiyacı önünde atılmış ilk adımdır. Bununla, milletimizin yaratıcı kabiliyetinin derinliklerine giden yolu açmak, Türk deha ve seciyesinin esrarını meydana çıkarmak, Türk’ün hususiyet ve kuvvetini kendine göstermek ve milli inkişafımızın derin ırki köklere bağlı olduğunu anlatmak istiyoruz: Bu tecrübe ile muhtaç olduğumuz o büyük milli tarihi yazdığımızı iddia etmiyoruz, yalnız bu hususta çalışacaklara umumi bir istikamet ve hedef gösteriyoruz.”
Kitabın yazımında dönemin yerli ve yabancı Şarkiyatçılarından, Türkologlarından tarihi ve arkeolojik veriler kullanılmış ve yorumlanmıştır. Yorumlamada çıkan noksanlık ise Tarih kongrelerinde tartışmaların ana sebebi olacaktır.
Türk Tarih Kongresi
1.Türk Tarih Kongresi, 2 Temmuz 1932 tarihinde Ankara Halkevinde başladı. Kongrede Ege Medeniyetleri, Mısır Dinindeki Türk İzleri, Türk Aile Hukuku, Türk Antropolojisi, Türk Edebiyatı gibi birçok konu konuşuldu, hemfikir olundu. Fakat bir konu vardır ki kongrenin dışına dahi taşmış ve Zeki Velidi Beyin Ülkeyi terk etmesine kadar varmıştır. Konu Türkistan’da kuraklıktı. Okullarda tarih kitabı olacak ve çalışmaların yol haritasını belirleyecek Afet Hanım, Mehmet Tevfik, Samih Rıfat, Akçura Yusuf, Dr. Reşit Galip, Hasan Cemil, Sadri Maksudi, Şemsettin, Vasıf ve Yusuf Ziya Beyler tarafından yazılan ”Türk Tarihinin Ana Hatları”5 Adlı esere Zeki Velidi Togan’ın yaptığı Tenkitler6 Kongrede büyük tepki almıştır. Bu konuşmada Togan bahsi geçen kuraklığın yaşandığı Türkistan’da bugün hala bulunan nehir, göl, akarsu gibi doğal yerlerin o dönemin ünlü Şarkiyatçıları ve Türkologlarından örnekler vererek, bahsedilen tarihte de aynı yerde olduğunu öne sürmüştür. Yine aynı kitapta geçen bazı şehir ve mevki isimlerinin yanlışlığına da değinmiştir.
Ardından Reşit Galip Bey kürsüye çıkmış ve çeşitli bahislerde bulunmuştur. Bu bahislerde Darülfünun’da coğrafya muallimi olan Hakkı Bey’in “Orta Asya Kuraklık Raporu” çalışmasından ve o dönemin çeşitli bilim insanlarından alıntılar yaparak cevap vermiştir. Cevabının son paragrafı ise gerginliği zirve noktaya çıkaracak ve salonda şiddetli alkış sesleri ile son bulacaktır.”Arkadaşlar; esefle ifade edeyim ki Zeki Velidi Bey’in Darülfünûn’daki kürsüsü önünde talebe olarak bulunmadığıma şükrediyorum. Biz kendi evlatlarımızın, yarın için büyük memleket işlerine hazırladığımız ve üstüne titrediğimiz nesillerin böyle asıldan ve esastan mahrum, en iptidai hesap ve mantık esaslarından uzak usullerle kafalarının bozulmasına, muhakemelerinin sakatlanmasına asla mütehammil olamayız. Türkiye Cumhuriyeti’nin Darülfünûn’unun kürsüsü bu kadar hafif malûmat ve bu kadar sakim metotlarla işgal edilecek bir kıymetsiz mevki değildir!”
“Zeki Velidi Bey’in Darülfünûn’daki kürsüsü önünde talebe olarak bulunmadığıma şükrediyorum.” sözü o zamanlar Darülfünun’da asistan olan ve Cumhuriyet dönemi Türkçülük fikrinin önde gelen isimlerinden olacak Hüseyin Nihal Atsız’ı da rahatsız etmiş, eşi Bedriye Hanım, Pertev Naili Boratav ve sekiz arkadaşı ile Reşit Galip Bey’e protesto telgrafı çekerek “Zeki Velidi’nin talebesi olmakla iftihar ederiz.” Demiştir. Reşit Galip Bey’den sonra Sadri Maksudi Bey Kürsüye çıkmıştır. Sadri Bey ”Türkistan’da Kuraklık” konusunun Reşit Bey tarafından gayet yeterli derecede açıklandığını, kendisinin ”Şehirler” hakkında konuşacağını söylemiş ve kaynaklarını kullanarak tezini savunmuştur. Sadri Bey konuşmasının sonunda sarf ettiği sözler ile salon yine Togan’ı eleştirir mahiyette uzun alkışlamalar yapmıştır.
”Beyler, yüksek bir ilmî müessesede kürsü işgal eden bir muallimin Maarif Vekâleti’ne gönderdiği ve ilmî bir müessese olan Tarih Cemiyeti’ne hitaben yazdığı bir yazıda böyle sistem halinde lâubali bir surette yanlış mehaz göstermesi muallimlik şerefi ile ilmî ciddiyetle ne dereceye kadar kabili telif olduğuna hüküm vermeği kongre azasına bırakıyorum.”
Sadri Beyden sonra son olarak Şemsettin Bey Kürsüye çıkar Reşit ve Sadri Beyleri destekleyen kaynaklarını paylaştıktan sonra Togan’ın Rusya’da katıldığı bir kongrede Sadri Maksudi Bey ile karşı karşıya gelişini anlatır. Konuşmasında Togan’ı ”Türkleri parçalara bölmek” ile itham etmiş, salon ise Togan’ı ”Yazıklar olsun!” gibi sözler ile yuhalamıştır.
Zeki Velidi TOGAN, 7 Temmuz Perşembe günü yaşadığı bu olay neticesinde İstanbul’a döndü ve çalışmakta olduğu Darülfünun’un Türkiyat Enstitüsünden istifa etti. Hâlihazırda doktora kurslarına kayıtlı olduğu Viyana’ya gitti. Profesör olduktan sonra ve II. Dünya Savaşının hissedilmesi üzerine 1 Eylül 1939’da Türkiye’ye döndü, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde göreve başladı. Ayrıca 26 Mayıs 1941’de Hüseyin Nihal ATSIZ yazdığı hiciv romanı olan Dalkavuklar Gecesi’nde ise bu olaydan da bahseder. Romanda İkeznini, Togan’ı temsil eder. Bir kurultay toplanır ve İkeznini mahzende bulunan şarabın tanrılar tarafından gönderilen kutsal su olduğunu reddetmesi üzerine oradaki bilginler tarafından linç edilir. İkeznini bu olaydan sonra Hattuşaş’ı terk eder. Togan’ın yaşadığı olay böyle romanlaşmıştır. 19 Eylül 1932’de Reşit Galip Bey Maarif Vekili olmuş, 13 Mart 1933’de ise Atsız Mecmua’nın 17. Sayısı bahane edilerek asistanlıktan alınmış ve Malatya’da bir Ortaokulda Türkçe Öğretmenliğine atanmıştır.
Kongrede tatsız olaylar yaşanmış ve siyasete alet edilmiş olsa da Türkiye Cumhuriyeti Tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Türk Tarih Tezi burada savunulmuş ve tenkit edilmiştir. Türkiye’de Arkeoloji, Tarih, Sümeroloji, Hititoloji, Halkbilim, Hungaroloji gibi bilimlerinin gelişiminde büyük motivasyon kaynağı olmuştur. Türkiye’nin birçok yerinde Arkeolojik kazılar devlet tarafından teşvik edilmiş ve desteklenmiş bunun sonucunda da birçok Arkeoloji müzesi açılmıştır. 1937 yılında Dolmabahçe Sarayında düzenlenen II.Türk Tarih Kongresi ise uluslararası katılımın yoğun olduğu bir kongre olmuştur. Kongreler, günümüzde de dört yılda bir Türk Tarih Kurumu tarafından düzenlenmeye devam etmektedir.