Çinuçen Tanrıkorur
20.02.1938 – 28.06.2000 01 Ocak 1970
İstanbul'un Fatih ilçesinde doğdu. Kürdilihicazkâr makamından bestelediği sözleri Feyzi Halıcı'ya ait "Günaydınım" fantezi şarkısı ile "Köyde Sabah" isimli Hüseyni saz semaisi en tanınmış eserlerindendir. Ud icrasında, klasik Tanbur tavrına yakın, az mızrap vuruşuyla çok melodi elde etmeyi amaçlayan kendine özgü bir stil geliştirdi. Saim Konakçı ve günümüzün tanınmış icracılarından Gülçin Yahya ve Başak İlhan yetiştirdiği öğrencilerdendir.
Tanrıkorur 1938 senesinde İstanbul Fatih’ te dünyaya gelir. Babası Zaferşan Bey oğluna, kendi isminin Türkçe’deki tam karşılığı olarak “Cinuçen” ismini koyar. Daha çocuk yaşlarında ilk müzik derslerini kemanî-bestekâr Mustafa Sunar’in öğrencisi olan annesi Adalet Hanım’dan alır. Daha 14 yaşında iken “Ferahnâk” saz semaisi ve sözleri Fuzulî’ye ait olan bir şiiri “Şevkefzâ” makamında besteler. Yarım asır süren müzik hayatında 505 beste yapar. Kendinin terkib ettiği “Şeddisabâ”, ”Zavilaşîran” ve “Gülbûse”ismini verdiği makamlar da dahil olmak üzere birçok değişik makamdan klâsik fasıl takımları besteler. İtalyan Lisesi’ni bitirdikten sonra müzik eğitimi devam etme isteği babasınca tepki ile karşılandığında, mimarlık eğitimini alır. Güzel Sanatlar Akademisi [Mimar Sinan Üniversitesi]'nde yüksek mimarlık eğitimini bitirdikten sonra İmar İskan Bakanlığı’nda 1973'ten sonra TRT bünyesinde değişi görevler alarak devam etti. 1980 senesinde Konya Turizm Derneği'nin açtığı beste yarışmasında “Bayatîarabân Âyin-i Şerîfi” birinci seçilir. Aynı eser 1981 yılnda Paris'te Akademie Internationale de Lutece tarafından da altın madalya ile ödüllendirilir. 1982 yılında A.B.D.'in Miami şehrinde, sanat tarihçişi, Şermin Barihüda Tanrıkorur (Charmaine Angela Moo), Çin kökenli bir Jamaikalı hanımla evlenir.
1987'de Konya Selçuk Üniversitesi Müzik Eğitim Bölümü’nü kurma görevini alır ve başarı ile tamamlar. Geleneksel mûsıkimize sırf bestekâr olarak değil, ayrıca kalemiyle de büyük hizmetler yapar. Çeşitli gazete ve dergilerde haftalık makaleler yayımlar. Bununla da yetinmez, “Müzik Kimliğimiz Üzerine Düşünceler (2. baskı "Türk Müzik Kimliği")” ve “Biraz da Müzik (2. baskı "Müzik Kültür Dil")” isimli kitaplarını yazar. Ölümünden sonra, "Saz Ü Söz Arasında -Cinuçen Tanrıkorur Hatıraları" (2002'de) ve çeşitli dönemlerde yayımlanan akademik yazıları İsmail Kara tarafından yayına hazırlanır ve “Osmanlı Dönemi Türk Mûsikîsi” ismiyle 2003 senesinde basılır.
Hayatı boyunca davetli olarak gittiği 22 ülkede resital, konferans ve seminerler verir. 1986'da Fransız Devlet Radyosu’nca LP'si yapılan ilk Türk sanatçısı ünvânını alır.
Münir Nurettin Bey’ den sonra üstâd Yahya Kemal’in şiirlerini en çok besteleyen ikinci bestekâr Tanrıkorur’dur.
“..Yahya Kemal, şiirlerini, sesini ve tavrını çok sevdiği, meclisinde bulundurmaktan zevk aldığı Mümir Nureddin tarafından bestelenmesini aslında pek istemez, yaptıklarını beğenmezmiş. Ancak bana öyle geliyor ki, eğer Cinuçen Tanrıkorur’un bestelerini dinleseydi, ’Tamam, derdi, benim de aradığım ses bu’…Çünkü on sekiz besteden hiç biri, varlığını borçlu olduğu şiire ihanet etmedi; aksine derinden kavrayıp kucakladı, sarıp sarmaladı…” (1)
Tanrıkorur’un, Yahya Kemal’in şiirlerine yaptığı besteler 1996’da özel bir konserle icra edilir. Bu besteleri dinleyen bir yazarımızın izlenimleri oldukça heyecan ve zevk doludur. Bakın konser sonrası neler yazmış :
“…Cinuçen Tanrıkorur’un Yahya Kemal’in şiirlerinden yaptığı ve musıkimizin içindeki, tâ içindeki saf, hâresiz ve elmas melodileri, bir ’te’sir-i sihirkârî’ile bulup çıkaran bestelerini dinlemenin hazzını yaşadım. Bu müstesnâ elmas melodileri, beni parçalanmış hayatımızın hemen hemen her tarafına hakim olan ‘zevk hezimeti’nden (deyiş, Tanpınar’ındır) çekip çıkardı ve bir haz transandansı ile, musıkisinde bir taraftan dinin,öte taraftan bütün hayatın aktığı büyük Itrî’nin iklimine götürdü. Musıkinin köksüzleşmiş ve içleri boşalmış ağaç gövdelerine benzeyen, kuru hayatımızı nasıl baştan başa derleyip toparlayarak bir gülistana döndürdüğünü o "Rast Destan"’da yaşamak nasip oldu….”(2)
Aynı Hilmi Yavuz’un, Tanrıkorur’un ölümünden sonra da hakkında söyleyecekleri bitmemiştir ve şunları yazacaktır :
“…Cinuçen Tanrıkorur, Türk mûsıkisinin geleneksel konumuna bağlılığı bir dünya görüşü olarak temellük etmiş bir besteci olarak anılacaktır. Bir dünya görüşü, evet, -çünkü, klâsik mûsıkimizi, sadece bir melodi dağarının formal anlamda yeniden üretiminden ibaret bir teknik mesele olarak ele alan bestecilerimizden değildir Cinuçen Tanrıkorur…
…Cinuçen Tanrıkorur bestelerinin, bilhassa (Halime Güngör’un da isabetle belirttiği gibi), melodik yapıya ilişkin ‘geçki ve kompozisyon özellikleri’ bakımından yeniliği, klâsik musiki fomlarımızın makam,usûl ve seyir gibi geleneksel unsurlarının kısıtlayıp hudutlandırdığı muhtevayı ’aşma’ denemeleri olmalarındandır. Bu ‘aşma’yı, Cinuçen Bey’in, özellikle, Yahya Kemal’in ‘Itrî’ şiirinin bestesi olan ‘Rast Destanı’nda bulmak mümkündür: Bence, Cinuçen Bey’i, büyük bir bestekâr kılan eserler, 1990'dan sonra bestelediği, gerçekten benzersiz müziklerdir…” (3)
Yahya Kemal’in şiirlerinin bestelerine dair bir başka isim bakın neler yazmış :
“…Değerli sanatkâr bu besteleriyle Türk mûsıkisine kendi öz vadisinde yeni ufuklar açmaktadır. İleride bu günlerin tarihi yazılırken, 20. y.y. Türk Sanatı bahsinde, birkaç kırık cümle arasına bir Cinuçen Tanrıkorur isminin pırıl pırıl ışıldayacağını düşünmüştüm. Bu fikrimde halâ ısrarlıyım. Hiç şüphesiz asrımızın zavallı Türk tarihi ileriki asırlarda okuyanların içlerini burkacaktır. Eğer o burukluk içinde birkaç güzel teselli bulunacaksa, onlardan birisi her türlü hastalık, itilip kakılma, muhitsizlik, anlayışsızlık tufanına rağmen bu ebedî bestelerle mûsıkimize ve metoduyla da diğer sanatlarımıza rehberlik edecek Cinuçen Tanrıkorur adı olacaktır….” (4)
Bu besteler, aynı yıl İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kültür İşleri Daire Başkanlığı tarafından CD ve kaset olarak piyasaya verilir.
Tanrıkorur 28 Haziran 2000 akşamı saat 19.40’ da fânî hayata vedâ eder. Geride 505 beste ve kendine özgü bir üslup, tarz ve seviye bırakmıştır. Ölümünden sonraki yıllarda Türkiye’ de bütün değerler gibi kıymeti geç anlaşılır ve sağlığında hakkedip de görmediği ilgiyi görür. 2002 senesinde onun bestekârlığının 50. yılı anısına İstanbul, Ankara, Konya, Kütahya gibi şehirlerde çeşitli etkinlikler yapılır. Onunla ilgili olarak Mehmet Eryılmaz’ın hazırladığı ”O Şafak Vaktinin Cihangiri” adıyla bir saatlik belgesel film yapılır. Çeşitli konferans, konser gösterileri düzenlenir. 5 Mart akşamı CRR'de Gazi Üniversitesi Korosu 63 makamlık büyük eseri "Kâr-ı Nev Edâ" adlı kâr-ı nâtık’ ını seslendirir. Konserin solistleri Selma Sağbaş ve Bora Uymaz’ dır.
28 Haziran akşamı CRR Konser Salonunda Ahmet Özhan yönetiminde Kültür Bakanlığı Tarihî Türk Müziği Topluluğu Cinuçen Tanrıkorur’un Bestelerinden Tasavvuf Müziği” adı ile bir konser verir. Konserin Solisti Ahmet Özhan Tanrıkorur’un bestelediği ilâhileri okur. Aynı topluluk besteci’nin 'Zâvilaşirân Mevlevî Ayin-i Şerîfi’ni de ilk defa icra eder.
Öğrencisinin Kaleminden: “Hocam Cinuçen Tanrıkorur…”
Udî-bestekâr Cinuçen Tanrıkorur’un aramızdan ayrılıp ebedî âleme irtihâli üzerinden tam on bir yıl geçti. Her 28 Haziran’da olduğu gibi bugün de içimizde bir burukluk, ayrılığın verdiği bir hüzün var. Onun yokluğunun acısı, sevenleri olarak hepimizi derinden etkilemektedir.
Merhum Hocam Cinuçen Tanrıkorur, ud icrâsıyla, besteleriyle, yazdıklarıyla, yetiştirmiş olduğu talebeleriyle mûsikîmize dolayısıyla Türk Kültürüne büyük hizmetlerde bulunmuş çok önemli bir şahsiyettir. Böyle önemli hizmetlerde bulunan bu değerli san’atkârı eserleriyle yaşatmak ve onu gelecek kuşaklara tanıtmak geride kalan dostları, özellikle öğrencileri için bir vefâ’nın gereğidir.
Cinuçen Tanrıkorur, Allah’ın çok özel vasıflarla donatıp dünyaya gönderdiği nev’-i şahsına münhasır bir insandır. O, beş yabancı dil bilen ( İngilizce, İtalyanca, Fransızca, Latince, Arapça), iki elini kullanarak biri düz, diğeri tersine aynı anda yazı yazabilen, üstün bir zekâya sahip bir Türk münevveri idi. Türk toplumunun üzerinde etkili olan ve onun rûh ve inanç dünyasına yön veren geçmişten yaşadığı döneme kadar gelen dinî şahsiyetlere, kanaat önderlerine, karşı saygılı olmuş, her fırsatta onlardan sevgi ve övgüyle bahsetmiştir.
Hocam Cinuçen Tanrıkorur’un Kenan Rifâi Tekkesine, Cerrâhî Âsitanesine karşı her zaman bir yakınlığı olmuştur. Bu çevrelerden bir çok dost ve ahbâblar edinmiş ve hayâtı boyunca bu dostluklarını devam ettirmiştir. Kendisine herhangi bir tarîkata intisâbının olup olmadığını sorduğumda “ Gülçin, bu işler nasîb işidir. Bize henüz nasîb olmadı” demişti. Ancak onun Hz. Mevlânâ âşığı ve tarîk-i Mevlevî muhibbî olduğunu yakînen bilmekteyiz. Mevlevî âyînlerini bestelediği sıralarda Hazret-i Pir’in ma’nevî himmetlerine mazhar olduğu da söylenmektedir. Mevlevî âyîni besteleri ile ilgili olarak şunları söylerdi: “ Bu bestelerde nota yazılarının bazı yerlerinde biri elimi tuttu ve bana sür’atle yazdırdı. Orijinallerinin hattı bu nedenle benim yazımdan farklıdır ”. Gerçekten bestelerin orijinalleri ile Hocam’ın yazıları karşılaştırıldığında bu fark açıkça görülmektedir. Bilindiği gibi Cinuçen Tanrıkorur bir nota hattatı idi. Mükemmel bir el yazısı stiline sahipti.
Hocam Cinuçen Tanrıkorur’un en büyük hayâllerinden biri de Ankara’da bir Türk Mûsikîsi Konservatuarının kurulması idi. Bu yönde oldukça ciddî çalışmaları olmuş ancak kurulması kısmet olmamıştı. Şimdi, Ankara’da bir Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuarı vardır ve fa’âliyettedir. Böylece Hocamızın bir hayâli gerçekleşmiş bulunmaktadır. Onun bu hayâlini gerçekleştirmek, öğrencisi olarak bizlere nasîb olmuştur. İnanıyorum ki Hocam hayatta olsaydı bundan son derece mutlu olacak, göz yaşlarını tutamayacaktı.
Cinuçen Tanrıkorur, gerçek bir vatanperver, samîmî bir Müslümân idi. O eğilip bükülmeden, inançlarından aslâ taviz vermeden alnı açık, başı dik yürüyenlerdendi. Vefâtından çok kısa bir süre önce hasta yatağında refâkatçi olarak yanında kalan İsmâil Kara, Hocam hakkında şunları anlatır:
“……………..
O gece ağrılarının hafiflediği bir sırada ellerini kaldırdı. “ İsmâil’ciğim, ben duâ edeyim sen de âmin de” diyerek duâya başladı: “ Yâ Rabbi ! Bana sıhhat ver beni ayağa kaldır, biraz daha çalışayım…Kendim için istemediğimi biliyorsun, şu sâhipsiz ve kimsesiz memleketim için birâz daha çalışayım…Yeter diyorsan sen bilirsin Yâ Rabbi… Daha ne yaptım ki ! Süheyl Ünver’lere göre Ekrem Hakkı Ayverdi’lere göre yaptıklarım ne ki ?!”
Cinuçen Tanrıkorur’a ne ud çalmak, ne beste yapmak, ne konser vermek, ne kitap yazmak hocalık kadar büyük bir zevk vermemiştir. O bunu her fırsatta ve her yerde ifâde etmiştir. Gazi Üniversitesi’nden mezûn olduğum yıl ( 1988) akademik hayata atılmak istediğimi söylediğimde kendisi: “ Gülçin, hocalığın tadını bir kere almaya gör, ondan sonra bundan kurtuluşun imkânsız. Resitallerin, konserlerin, müzik hayâtın n’olacak? hayâtın hoca olarak devam ederse….?” diye hem sevincini hem endişesini dile getirmişti.
Yıllar önce ilk dersinde “Allah” ve “Muhammed” kelimelerini yazdırarak beni Osmanlı Türkçesine başlatan, Mûsikîmizin yanı sıra ecdâdımızın sâhip olduğu yüksek kültür ve medeniyetin ihtişâmını rûhuma nakşedip gönül dünyâma temellerini atan, öğrencisi olma lütfuna eriştiğim, Türk kültürünün yılmaz savunucusu, mümtâz şahsiyet, inanmış, samîmî, ihlâslı mü’min değerli hocam Cinuçen Tanrıkorur’u vefâtının 11. yılında rahmet ve hayırlarla yâd ediyorum. Mekânı Cennet olsun. 28 Haziran 2011
Cinuçen Tanrıkorur’un Öğrencisi
Prof.Dr. Gülçin Yahya Kaçar
G.Ü. Türk Müziği Devlet Konservatuarı Müdürü