Mehmed Fuad Köprülü
Ömer Özcan 01 Ocak 1970
Türk tarihi ve Türk Edebiyatı tarihi yanında Türkiye’de modern hukuk ve iktisat tarihinin kurucusu olan araştırmacı, bilim adamı ve siyasetçi Mehmet Fuat Köprülü, aynı zaman Türk Ocağı’nın ilk mensuplarındandır.
Doğumu, Ailesi ve Eğitimi
4 Aralık 1890’da İstanbul Sultanahmet’de Hâlid Ağa Konağı’nda dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi bazı araştırmacılar tarafından 1888 olarak gösterilmekle birlikte yanlıştır. Ailesinin soy kökü onuncu kuşakta Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa’ya ulaşmaktadır. Beyoğlu İkinci Ceza Başkâtibi olan babası İsmail Faiz Bey, Romanya Bükreş Elçisi Ahmed Ziya Bey’in oğlu ve Tanzimat dönemi devlet adamlarından beylikçi İsmâil Afif Bey’in torunudur. Annesi Hatice Hanım, İslimiye ulemâsından Arif Hikmet Efendi’nin kızıdır. Köprülü’nün babası 1900 yıllarında İstanbul’da Akbıyık Mahallesi’nde arsa satın alarak meşhur Köprülü’nün evi ve kütüphanesi olarak bilinen binayı yaptırmıştır. Kulesi, etrafındaki yüksek duvarlarıyla çok tanınmış tarihi bir binadır. Hatice Hanım, uzun ömür sürmüş ve evladına fikir bakımından da annelik yapmıştır. Bebekliği uzun sürmüştür.[1]
Ailenin tarihi kökenleri hususunda çıkan tartışmalar hakkındaki ansiklopedi maddesinde özetlenmiştir. Babasının kabrinin Köprülüler Türbesi Haziresi içinde bulunması bu bağlantının maddi bir delili olarak gösterilmiştir.[2]Yerebatan semtinde bulunan Ayasofya Merkez Rüşdiyesi’ni bitirdikten sonra dönemin tanınmış eğitim kurumu Mercan İdadisi’ne girmiştir. Bu okulun son sınıfında iken müdürlüğe Hüseyin Cahit Yalçın getirilmiştir. 1907 yılında Mercan İdadisi’ni bitirmiş İstanbul Darülfünunu Hukuk Mektebi’ne girmiştir. Üç sene devam ettiği bu okulu, yetersiz eğitim verilmesi sebebiyle ayrılmış, kendi kendini yetiştirmenin uygun olacağını düşünmüştür. Okuldan ayrılışını şöyle izah etmiştir: ‘Benim ihtisas yapmak istediğim ilim sahasının mektebi yoktu ki ben oradan mezun olabileyim’ .[3]Özel hocadan Fransızca ders almış, babasının kütüphanesinde bulunan Osmanlı tarihlerini incelemiştir. Geliştirdiği yabancı dili vasıtasıyla Avrupa edebiyatlarını tanımıştır.
Görevleri
1908 tarihinde II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi, siyasi çalışmalara izin verilmesinden sonra süratle güçlenen İttihat ve Terakki Parti ile kurduğu ilişkilerin sonucu olarak Maarif Nazırı Emrullah Efendi’nin 1910 yılındaki ilk görev döneminde lise öğretmeni olarak tayin edilmiştir. Bakanın 1912 yılındaki ikinci görev döneminde aktif görev alma imkânı buldu. Eğitim alanında bir dizi yenilikler yapmak gayretinde olan bakanın talebiyle lise ve sultaniler için yeni bir edebiyat programı hazırlamak üzere teşkil edilen komisyonda görev almıştır. Programın yeni bir bakış açısı ile düzenlenmesi ve edebiyat tarihinin ayrı bir ders olarak kabul edilmesinde önemli rolü oldu.1912 yılında İstanbul’a gelen Ziya Gökalp’in büyük desteği ile Edebiyat Fakültesi’nde kurulmasına ihtiyaç duyulan Türk edebiyatı tarihi dersi Fakülte Meclisi’nin kararı ve Maarif Nazırı Şükrü Paşa’nın onayı ile 20 Kasım 1913 tarihinden itibaren darülfünun muallimliği payesini aldı. İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun üniversite rektörü seçilmesi üzerine fakülte meclisi kararı ile 1924 yılında Edebiyat Fakültesi Dekanı oldu. Aynı yıl Mustafa Kemal’in arzusu ve Maarif Vekili Vasıf Çınar’ın teşebbüsü ile bakanlık müsteşarlığına getirildi. Bu tayin kamuoyunda olumlu karşılandı. Bu görevinde kısa sürede çok olumlu çalışmalar yaptı. Türkiyat Enstitüsü’nün kurulması bu görevinin olumlu sonuçlarından biridir. Enstitünün tüzüğünü bizzat kendisi hazırladı. Kuruluş kararı ve tüzüğü Bakanlar Kurulu’nun 12 Kasım 1924 tarihli toplantısında kabul edilmiştir. Sekiz aylık çalışma süresinin sonunda istifa ederek 13 Kasım 1924 tarihinde görevinden ayrıldı. Tam yetkiyle 1941 yılına kadar görev yaptığı Edebiyat Fakültesi’ne ve Türkiyat Enstitüsü’nün başına döndü. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Türk din tarihi dersi okuturken vekâleten uhdesine fakülte dekanlığı görevi de verilmiştir. Bu arada Türk Tarih Encümeni başkanlığına da getirildi (6 Temmuz 1927). 1928 yılında yapılan alfabe değişikliği öncesinde eskisinin muhafazası yönünde görüş belirtmesinden dolayı başlangıçta samimi olarak desteklediği yeni yönetim tarafından Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu çalışmalarına etkin olarak katılmaya davet edilmedi. Bu tavrı sadece onun gösterdiği muhalif çizgi ile yorumlamak yerinde olmayabilir. Onun kişiliğinden gelen özellikleri sebebiyle karşısında olanların giderek güçlendiklerini de kabul etmek gerekmektedir. Yüksek öğreniminin bulunmaması gerekçesiyle maaşında indirim yapıldı ve 1931’de dekanlık görevinden uzaklaştırıldı. 1933 yılında yeniden dekanlığa seçilmiş, Mustafa Kemal’in tensibiyle 1935 Haziran’ında ki ara seçimlerde Kars milletvekili olmuştur. Ankara’ya nakledilen Mülkiye Mektebi’nde Osmanlı-Türk müesseseleri tarihi, Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde orta zaman ve Türk tarihi dersleri okutmuştur. 1941 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, aynı zamanda milletvekili olan profesörlerin iki vazifeden birini tercih etmeleri yönündeki talebinden sonra, Köprülü hocalığı bırakarak siyasi hayata devam etme kararı almıştır. İstanbul’daki görevinden ayrılarak DTCF’deki hocalığını bir süre daha devam ettirmiştir.
II. Dünya Savaşı’nın sonuçlanması, Türkiye’nin çok partili siyasi hayata geçileceğinin işaretlerinin görülmesiyle Köprülü, üç arkadaşıyla birlikte verdiği dörtlü takrir diye tanınan çıkıştan sonra partisinden ihraç edilmiştir. Köprülü birlikte hareket ettiği arkadaşlarıyla birlikte 7 Ocak 1946 tarihinde siyasi hayata giren Demokrat Parti’nin dört kurucusundan biri olmuştur. Partinin tanıtımı ve ona yöneltilen eleştirileri karşılamak gayesiyle dönemin gazetelerinde çok sayıda siyasi mahiyette yazılar neşretmiştir. 1946 yılında yapılan seçimlerde Demokrat Parti listesinden İstanbul milletvekili olarak parlamentoya girmiştir. 7 Ocak 1947’de toplanan DP I.Büyük Kongresi’nde ağırlığını göstermeye çalıştı. Partinin ağır toplarından ve İstanbul İl Başkanı bulunan Prof. Dr. Kenan Öner, seçimlerden sonra parti kurucularına ve en çok Köprülü’ye karşı çıkmıştı.[4]Öner, partisinden istifa edinceye kadar Köprülü ile sürtüşmesini sürdürmüştür. Köprülü, muhalefet döneminde bir süre DP Grup başkanlığı görevinde de bulunmuştur. 1950, 1954 yıllarında yapılan seçimlerde de İstanbul milletvekilliğini sürdürmüştür. 1950 yılında seçimlerde DP’nin iktidara gelmesi üzerine Dışişleri Bakanı olarak hükümette yer almış, bir süre başbakan yardımcılığı yapmıştır. Köprülü, bilim adamlığının verdiği birikim ve şöhretle Demokrat Parti içinde tek başına bir güç olduğunu daima hissettirmiştir. 1950’de başbakan olmayı ümit ettiği bilinmektedir. Bu sebeple partisinin muhalefet ve iktidar dönemlerinde birazda kişiliğinden gelen özellikleriyle farklı bir davranış çizgisi göstermiştir. Zamanla başbakanla ihtilaflarının keskinleşmesi üzerine 1956’da bakanlık görevinden, 5 Temmuz 1957’de bazı milletvekili arkadaşlarıyla partisinden istifa ederek ayrılmıştır. Daha önce DP’den ayrılanların kurdukları Hürriyet Partisi’nde bir süre siyasete devam etti. 1957’de parlamento dışında kaldı. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra 6-7 Eylül 1955 tarihlerinde İstanbul’da meydana gelen olaylar sebebiyle 1960 yılı sonlarında tutuklanarak Yassıada’ya gönderilmiştir. Dört ay süren tutukluğu yargılamada beraat etmesi üzerine sona ermiştir. Siyasi çalışmalara izin verilmesi üzerine 18 Aralık 1961 tarihinde Yeni Demokrat Parti isminde yeni bir siyasi parti kurdu. Partisinin adının tepki çekmesi ve siyasi faaliyetine müdahale edilmesi üzerine politikadan çekilmeyi uygun gördü. Köprülü, ilmi çalışmaları bırakarak siyasete atılarak yılların birikimi notlarını tam değerlendiremediği yönünde ki eleştirilere şiddetle karşı çıkmıştır.
15 Ekim 1965 tarihinde Ankara’da bir arabanın çarpması sonucu geçirdiği trafik kazasından sonra tedavi sürecinde ortaya çıkan yeni rahatsızlıklar sonucu nakledildiği İstanbul Baltalimanı Hastahanesi’nde 28 Haziran 1966 tarihinde vefat etmiştir. I Temmuz 1966 günü atalarının yattığı Köprülüler Türbesi’nde toprağa verilmiştir. Defnedilmeden önce yapılan resmi merasimde dönemin İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ekrem Şerif Egeli, Edebiyat Fakültesi Dekanı Halil Vehbi Eralp, ve Türkoloji bölümü hocalarından Mehmet Kaplan, Ali Nihat Tarlan, Abdülkadir Karahan, Ömer Faruk Akün birer konuşma yapmışlardır. Evliğinden üç çoçuk sahibi olmuştur. Oğlu Orhan Köprülü, tarih dalında doktora yapmıştır. Babası ile birlikte politikada bulunmuş,1961 yılında Devlet Başkanı kontenjanından Kurucu Meclis üyeliği yapmıştır. İki kızından biri politikacı ve hariciyeci Coşkun Kırca bir süre evli kalmıştır.
Edebi ve İlmi Çalışmaları
Edebi çalışmalara erken yaşta şiirle başlamıştır. 1905 yılında Sultan Abdülhamid için yazdığı methiye basılan ilk şiiridir. ‘Elhan-ı Mukaddeseden Bayezid Cami-i Şerifinde’ başlıklı şiiri dini hassasiyetle yazılmıştır. Üniversite öğrenciliği döneminde ilişkili olduğu arkadaşlarıyla yaptığı çalışmalar genişleyerek Fecr-i Ati topluluğunu meydana getirdi. 1908 yılında Mehasin mecmuasında yayınlanan şiirleriyle edebiyat dünyasına ilk adımlarını atmıştır. Yayınlanmış ilk gazete yazısı sosyoloji sahasındadır. Servet-i Fünun mecmuasında birkaç makalesi basılmıştır. Bu yazıları edebiyat, estetik ve felsefe konularını ihtiva etmektedir. 1910 yılında İlm-i Cemiyet adı altında beş uzun makalesi neşredilmiştir. Dönemin gazete ve dergilerinde onun yayına hazırladığı eserlerinin isimleri duyurulmuştur. 1912 yılında Hak gazetesinde yazdığı başmakalelerin temel ekseni toplumsal konular ve düşüncelerdir. Sosyoloji konusuna verdiği ağırlığı sonraki yıllarda devam ettirmemekle birlikte bu disiplinden gelecekteki ilmi çalışmalarında sağlam bir zemin kazanma yönünde istifade etmiştir.[5]Kitap halinde olmayan çalışmalarında Batı edebiyatı ve edebiyatçılarını, Batı’nın düşünce dünyasını Türk okuyucularına aktarmıştır. Şeyh Galib hakkında uzun bir araştırma dizisi, Bursalı Ahmed Paşa’ya dair çalışması ilmi faaliyetlerinde yeni açılımlardır. Sinan Paşa ve Tazarru’namesi, Baki hakkındaki araştırmaları peş peşe çıktı. Genç Kalemler dergisinin ortaya attığı Yeni lisan hareketi üzerinde basında tartışma ortamı yarattı. Arapça ve Farsça terkipleri tasfiyeye yönelik teklifleri dile müdahale olarak görerek yeni lisancıların tezlerini çürütmeye çalışmıştır. Tartışma fikri çizgiden başka yöne kaymış, milli edebiyat münakaşasına dönüşmüştür. Aleyhinde yayınlanan bir bildiride Türklük dünyasına karşıt düşünce ve duygular taşımakla suçlanmıştır. Gazete yazılarına Tasvir-i Efkâr’ın kadrosunda devam ettirmiştir.
Türkçü cephede yer almasından sonra geçmişte hararetle savunduğu şiir dili yerine bu cephenin şiirde aradığı bir değer olan hece veznini ve terkiplerden arınmış bir ifade tarzını benimsemiştir. 1913 yılından itibaren üniversite hocalığı ve artan ilmi faaliyetleri onu şiirden uzaklaşması sonucunu getirmiştir. Bu göreve tayin edilmesinden bir ay önce Türk Edebiyatı Tarihinde Usul isimli makalesini yayımlamıştı. 1913 yılında Bilgi mecmuasını neşretmeye başlamıştır. Bundan sonra devamlı ve süratli bir tempo ile kendini geliştirmeye devam etmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması öğrencilerden bazılarının askere alınmasıyla sınıflarda öğrenci mevcudunun azalmasından sonra İstanbul kütüphanelerinde ki yazmaları incelemek için zaman ayırmaya başladı. Batıda çıkan yayınlar ise Maarif Nazırlığı imkânlarıyla temin edildi. 1917 yılında Ziya Gökalp’in idaresinde yayın hayatına giren yeni Mecmua döneminin Türk sanat tarihiyle büyük bir kültür merkezi haline geldi. Bu dergide şehir tarihleriyle ilgili yazdı. Bu dergide ayrıca ilmi faaliyetlerine yöneltilen eleştirilerin tamamını bir makale ile cevaplandırdı. Köprülü bundan sonra hayatının sonuna kadar Gökalp çizgisi izleyen bir Türk milliyetçisi olarak kalmıştır.
Milli Mücadele yıllarında araştırmalarını sürdürdü. Anadolu’da İslamiyet isimli makalesiyle Türk din tarihinin temellerini attı. Bu makalesinin büyük ilgi uyandırması üzerine, yazının bir kısım neticeleri, Şeyh Bedreddin hareketi etrafında bazı notlarla birlikte Almanca olarak bir dergide yayınlandı. İçinde bulunduğu üniversitenin durumu, Türkiye’de bilim hayatının gelişmesi üzerine yayınlar yaptı. Çalışmaları Cumhuriyet döneminde de ilgi ile yakından takip edildi. Türk Tarihi isimli eserinin neşredilmesi üzerine Mustafa Kemal kendi el yazısı ile tebrik ve teşekkür mektubu gönderdi.
Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarlığından ayrıldığı 1924 yılının son aylarından itibaren üniversite öğretim üyeliğine döndüğünde, edebiyat tarihi dışında İlahiyat Fakültesi’nde Türk din tarihi, mülkiye Mektebi’nde müesseseler tarihi, siyasi tarih ve Türk tarihi, Sanayi Nefise Mektebi’nde medeniyet tarihi dersleri okuttu. 1925 yılında Türkiyat Mecmuası’nı neşir hayatına soktu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk Yurdu ve özellikle Ankara’da çıkan kültür ve fikir dergisi Hayat’da yazdığı ilmi makalelerin yanında fasılasız yazılarıyla yeni dönemin faaliyetlerini destekledi.
1932 yılında toplanan I. Türk Tarih Kurultayı’nda ilmi bakımdan çok da doğru şeyler söylemeyen resmi görüşün sözcüsüne doğrudan karşı görüş belirtmek yerine dolaylı eleştiriler getirerek kendisini risk altına sokmadığı görüldü. Aynı fakültede görev yaptığı Zeki Velidi Togan bu görüşlere şiddetle karşı çıktığı için ilmi olmayan kişisel suçlamalarla tepki görmüştü. Köprülü’nün aynı duruma düşmek istemediği düşünülebilir. Aynı yıl toplanan I. Türk Dil Kurultayı’nda da resmi tezlere karşı muhalif tavır gösteren Hüseyin Cahit Yalçın’a karşı çıkanların arasına, dile müdahale edilmesine her zaman karşı olmasına rağmen katılması da dikkatten kaçmamıştır. Yönetim kadrolarıyla arasındaki soğukluk giderildikten sonra kendisine karşı takdir duygularını önceden göstermiş bulunan Mustafa Kemal’in sofrasında daima yer bulmuştur.
Çizgisini belirtmesinden sonra 1933 Üniversite reformunda zarara uğramamış, ordinaryüslüğe yükseltilerek yeniden Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’na getirilmiştir.
Milletvekili seçildikten sonra Ankara’da çıkmakta olan Halkevleri’nin dergisi Ülkü’nün idaresi 1935 Temmuz ayından itibaren Köprülü’ye verilmiştir. Derginin sorumluluğu 1941 yılı Ağustos ayında çıkan 102. sayıda sona ermiştir. Ülkü’nün yayın faaliyetini yönettiği dönemde kendisine en büyük yardımı öğrencisi edebiyat öğretmeni Fevziye Abdullah Tansel, yapmış derginin yazı işleri müdürlüğünü üstlenmiştir. İkili arasında, dergide yer alacak yazıların seçimi ve basımı safhasında ki çeşitli konuları ihtiva eden mektuplar basılarak kitap haline getirilmiştir.
Leiden’de basılan İslam Ansiklopedisi’nin Türkçe versiyonunun 1940 yılından itibaren Abdülhak Adnan Adıvar yönetiminde fasiküller halinde neşre başlanması üzerine, Köprülü kendi ihtisas sahasına giren çok sayıda madde yazarak yayının muhtevasının zenginleşmesini temin etmiştir. Onun yazdığı maddelerin ekseriyeti müstakil kitap halinde neşredilebilecek metinlerdir. Ömrünün kalan dönemini önceden basılan bazı eserlerinin genişletilmiş yeni basımlarını yapmak ve yeni makaleler neşretmekle geçirdi.
Köprülü’nün, mesleğine başladığı devirdeki havaya uygun olarak, incelemelerinde daima milliyetçi görüş hâkim olmuştur. Fakat bu çıkış noktası onu hiçbir zaman ilmin zaruri bir şartı olan tarafsızlıktan uzaklaştırmamış, olay ve belgeleri zorlamağa sevk etmemiştir.[6]
Onun DTCF’de doktora yaptırdığı ilk öğrencisi olan Osman Turan ölümünden sonra, ‘Bir ilim abidesi göçtü. Bir fikir kahramanı çöktü’ demiştir.[7]Turan’a göre, ‘Türkiye’de ilim alanında artık bir Köprülü Mektebi kurulmuştur’. Köprülü’yü 1920 yılında Azerbaycan’dan tahsil için geldiği İstanbul’da tanıyan Ahmet Caferoğlu, her Perşembe günü evinde çaylı, müzikli toplantılar düzenlediğini, 1921 yılında Anadolu’daki istiklal harekâtı sırasında bu toplantıların daha fazla önem kazandığını, Ziya Gökalpçılığının sınırlarını ‘Turan’cılığa kadar genişlettiğini, evinde kız kardeşinin piyanoda ‘Turan güzel ülke, söyle sana yol nerede ?’ türküsünü çaldığını, bunun Türkiye’ye iltica etmiş olan dış Türkleri ruhen okşadığı ve sarstığını ifade etmiştir.[8]
Köprülü ilmi çalışmalarında Türk medeniyetinin hemen hemen bütün alanlarına ilgi duymuştur. İlmi çalışmalarında sadece yerli kaynaklarla iktifa etmemiş, yabancı dille yazılmış eserlerden, makalelerden istifade etmiştir. Bu kadar geniş bir perspektife sahip olmasında çevresine topladığı bilim adamlarından yardım görmüştür. Batı ve Doğu dilleriyle ilgili kaynaklara bu dilleri iyi bilen yardımcıları vasıtasıyla ulaşmıştır. Eksiklerini bu biçimde tamamlamakta maharet sahibi olduğu bilinmektedir.
Üye Seçildiği Kurumlar
İlmi çalışmalarını 1923 yılından itibaren katıldığı milletlerarası kongrelerde dış dünyaya açma imkânı bulmuştur. 1923’te Paris’te Dinler Tarihi Kongresi’ne davet edildi. Kongrede şimdiye kadar bilinenlerin dışında görüşleri ihtiva eden Bektaşilik üzerine bir tebliğ sundu. 1925’te Sovyet Bilimler Akademisi’nin 200. yıldönümü kutlama merasimine Türkiye’yi temsil etmek üzere gitti. 5 Kasım 1925’de Türkoloji’ye hizmetleri ve yaptığı özgün araştırmalar sebebiyle, Sovyet Bilimler Akademisi muhabir üyeliğine seçildi.
1926 yılının başında Bakü’de yapılan Türkoloji Kurultayı’na Hüseyinzade Ali Turan ile birlikte katıldı. Kurultayın en önemli meselesi Türk dünyasında yapılması düşünülen alfabe değişikliği konusu idi. Kurultaya katılan Türk uruglarına mensup delegelerden bazıları Arap alfabesinin değiştirilmesine karşı müdafaalarını yaptılar. Köprülü, bu hususta düşüncelerini net olarak ortaya koymadı. Kurultayda Türk Halklarında Edebi Dilin İnkişafı ve Anadolu’nun Türkleşmesi ve Dini Hareketleri konu alan iki tebliğ sundu. Azerbaycanlı olan Hüseyinzade Ali Turan, Sovyet makamlarınca sıkı biçimde izlenmesinden Köprülü’de etkilenmiştir. Burada delegelerle fikir alışverişinde bulunmuş bazı dostluklar tesis etmiştir. Kırım’dan gelen Hasan Sabri Ayvazov, 1932 tarihinde Pedagoji Enstitüsü’nde ki görevinden uzaklaştırılmasından sonra hayatından endişe duyduğu sırada Türkiye’ye gizlice gönderdiği bir mektupta Türkiye’ye davet edilmesi yönünde yardım talep ettiği dostları arasında Köprülü’nün adını da zikretmiştir.[9]Köprülü, Türkiye’de de alfabe değişikliği hususunda ki tartışmalarda eskisinin muhafazası yönünde görüş bildirmiş, 1928 yılında yapılan değişikliği benimsemek durumunda kalmıştır.
Köprülü,1925-1926 yıllarında gittiği Rusya’dan döndüğünde ziyaret ettiği yerlerde Türklerin zorla Ruslaştırıldığını söyleyince büyük tepki almıştır. Rus Akademisi yeni üyesini, ihraç ederek bünyesinden uzaklaştırdı. Sovyetlerin bu kararı, Köprülü’yü kendisine diş bileyenlerin, gelecekteki komünizm dostluğu ithamından kurtarmış ve çok nahoş bir olayı kökünden silip süpürmüştür.[10]Onu bilimler akademisi muhabir üyeliğine takdim eden Barthold, Krackovskij ve Oldenburg’un ortak raporunda şu ifadeler bulunuyordu: ‘Yukarıda ki izahlarımızdan anlaşılıyor ki Köprülüzade’nin tetebbuları sayesinde Türkiyat ilim sahası, gerek tarih ve gerek lisaniyat itibariyle evvelki vaziyetiyle kıyas olunamayacak derece de yükselmiştir.’[11]
1927’de bilime yaptığı hizmetlerden dolayı, Heidelberg Üniversitesi tarafından fahri felsefe doktoru payesi ile ödüllendirilmiştir. 1928’de Oxford Müsteşrikler, 1929’da Londra Dinler Tarihi ve Harkov Müsteşrikler Kongrelerine özgün bildirilerle katıldı. Aynı yıl Çekoslavak Şark Cemiyeti ile Alman Arkeoloji Cemiyeti’ne muhabir üye seçildi. Leiden’de üç Batı dilinde neşredilmeye başlanan İslam Ansiklopedisi’nde maddeleri çıkmaya başladı.
Başkanı olduğu Türkiyat Enstitüsü’nün organı olarak Türkiyat Mecmuası ile Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası’nı neşretmeye başladı. Bunlardan Türkiyat Mecmuası aralıklı olarak da olsa neşriyatını sürdürmektedir. Enstitüsü ayrıca çok sayıda kitap da neşretmiştir.
1934’de Firdevsi’nin 1000. Doğum yılı münasebetiyle Tahran’daki kutlama merasimlerinde Türkiye’yi temsil etmiştir. Aynı yıl içinde Sorbonne Üniversitesi tarafından Osmanlı Devleti’nin kuruluş meselesi üzerinde konferanslar vermek üzere Paris’e davet edildi. 1939’da Sorbonne Üniversitesi tarafından fahri doktorluk payesi verilmek üzere Paris’e davet edilmiştir.1937’de Atina Üniversitesi fahri doktorluk,1939’da Macar İlimler Akademisi muhabir üyelik, 1947’de Amerikan Şark Cemiyeti şeref üyeliği, 1956’da Pakistan’da Karaçi üniversitesi fahri hukuk doktorluğu unvanı vermiştir. 1958-1959 yıllarını Harvard Üniversitesi’nden aldığı davet üzerine Amerika’da konferanslar ve seminerler verdi. 1959’da Amerikan Tarih Cemiyeti tarafından şeref üyeliği ile taltif edilmiştir. 1939’da muhabir üyesi olduğu Macar İlimler Akademisi, 1964 yılı başında bu üyeliği şeref üyeliğine yükseltmiştir.
Cemiyet Çalışmaları
Yeni lisan konusunda Türkçü çevrelerle tartışmaya girişmesine rağmen 1908 yılından itibaren peş peşe kurulan Türkçü dernekler, Türk Derneği, Türk Yurdu Cemiyeti, Türk Ocağı ve Türk Bilgi Derneği çevresiyle temelde aynı duyguları taşımakta olduğundan kaynaşmakta güçlük çekmemiştir. Dönemin etkili siyasi kuruluşu olan İttihat ve Terakki Partisi çevresiyle de iyi ilişkiler kurmuştur. Partinin yayın organı Hak gazetesinde başmakale yazmaya başlamıştır. Türk Ocağı’nın yayın organı Türk Yurdu dergisinin 6 Şubat 1913 tarihli sayısında Ümit ve Azim isimli ilk makalesini neşretmiştir. Bu makaleyi Balkan Harbi ve uğranılan bozgunların ülkede yarattığı milli hassasiyetin verdiği ilham ile yazmıştır. Akün’e göre bu yazı onun Türkçü cephede yer alışının açık bir habercisi olmuştur.[12]Bu dönemde Türk Yurdu’nda çıkan şiir ve edebi çalışmaları bu bozgunun getirdiği acılar çerçevesinde meydana getirilmiştir. 1912 yılı ilkbaharında İstanbul’a ikamet etmeye başlayan Ziya Gökalp’in çevresinde yerini almış ve onun etki alanına girmiştir.
Türk Bilgi Derneği’nin üyeleri arasında yer alarak yönetim kurulu sekreterliği ile birlikte Türkiyat şubesinin sekreterliği de ona havale edildi. Türk Ocağı’na da katıldı. Bir kaç arkadaşıyla birlikte Türkiyat Cemiyeti kurmak teşebbüsünde bulundu. Bu gayreti Ziya Gökalp’in yardımıyla müspet yolda ilerlerken Sadrazam Sait Halim Paşa’nın ismine itirazı sebebiyle cemiyet, 23 Mart 1915 tarihinde Asar-ı İslamiyye ve Milliye Tedkik Encümeni adıyla ortaya çıktıktan sonra genel sekreterliğine getirildi.[13]Bu encümenin ilmi araştırmalara tahsis edilen Milli Tetebbular Mecmuası’nın idaresi de ona verilmiştir. 1915 yılından itibaren bu dergiyi neşretmiştir. Yazdığı seri makalelerle Ahmed Yesevi’yi bilim âlemine ilk defa tanıttı. Burada ilim âlemine üç büyük makalesini takdim etti. Turancılık düşüncesiyle 1917 yılında yazdığı kitaba Turan’a Kitap Ahlaki ve Medeni Musahabeler adını verdi.[14]I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkılması üzerine diğer İttihat ve Terakki önderleri gibi Ziya Gökalp’de gözaltına alınarak Bekir Ağa Bölüğü’ne konduğunda babasını onu ziyaret gönderdi, kendiside bir ara tutuklanarak oraya sevk edildi, ancak kısa süre sonra serbest bırakıldı.
Köprülü, cumhuriyetin ilanından sonra faaliyetlerine başlayan Türk Ocağı’nın genel merkez ve şubelerinde yürütülen konferans çalışmalarına katılmıştır.
Eserleri
Yayınlanan ilk kitabı, Gustave Le Bon’dan, Ruhu’l-cemaat ismiyle yaptığı tercümedir (1909). İkinci kitabı da aynı yazardan tercüme ettiği Ruh’ı Siyaset ve Müdafaa-i İçtimaiyye(1911)’dir. Batılı şahsiyetleri ve isimleri tanıtmak gayesiyle ilk telif eseri olan Hayat-ı Fikriyye-Tetebbuat-i İlmiyye ve Felsefiyye’yi yayımladı (1910). Edebiyat dersinin yeni programının hazırlanması çalışmalarına katıldıktan sonra meslektaşı ve arkadaşı Şahabeddin Süleyman ile birlikte Ma’lumat-ı Edebiyye adlı ders kitabı (1912-1913) ile edebiyat tarihini medeniyet tarihinin bir şubesi olarak gören yeni bir anlayışla Yeni Osmanlı Tarih-i Edebiyyatı Menşelerden Nevşehirli İbrahim Paşa Sadaretine Kadar isimli ilk lise edebiyat tarihi kitabını yazmıştır (1916). 1917 yılında Talebe Defteri dergisine verdiği Nasreddin Hoca Hikâyeleri’ni 1918’de kitap haline getirmiştir. Türk Edebiyatı Tarihi isimli eserini iki kitap halinde neşretti (1920,1921). Daha önce makaleler halinde işlediği tasavvuf konusunu Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adıyla kitap haline getirdi (1919). 1923 yılında cumhuriyet döneminin ilk önemli eseri Türkiye Tarihi’ni çıkardı(1923). 1926 yılında katıldığı Bakü Türkoloji Kurultayı’nda bıraktığı iyi izlenimlerin sonucu, Azeri Edebiyatına Ait Tetkikler Bakü’de yayınlandı(1927). Milli Edebiyat Tarihinin İlk Mübeşşirleri, 1928’de yayınlandı. Aynı yıl Divan-ı Türki-i Basit’i çıkardı. 1931 yılında Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri Hakkında Bazı Mülahazalar’ı çıktı. 1932-1934 arasında Divan Edebiyatı Antolojisi basıldı. Yine aynı yıl Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları neşredildi. 1934 yılında Sorbonne Üniversitesi’nde verdiği konferanslar Les Origines de l’Empire Otoman adıyla Paris’te basıldı (1935). Türk Saz Şairleri 1940 yılında çıktı. Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu 1949’da çıktı. Demokrat Parti’nin kurulmasından sonra neşrettiği siyasi yazıları Macar âlimi Prof. Dr. Tibor Halasi-Kun tarafından Amerika’da kitap haline getirilmiştir: On the Way to Democracy, The Hague 1964. Köprülü’nün 1950 yılına kadar kitap, makale, tercüme ve ansiklopedi maddesi olmak üzere 406 yayınının bulunduğu tespit edilmiştir.[15]Bu tarihten sonra sağlığında ve ölümünden sonra basılan eserleri ve yazıları ile bu sayının artacağı muhakkaktır.