Sefalete alışmak...
Hakan Gülseven 01 Ocak 1970
Asgari ücret belli oldu...
Belli başlı şehirlerde bir kira parası bile etmeyen asgari ücretle milyonlar geçinmeye çalışacak...
Ne diyeyim, sefalete alıştırılan bir toplumla karşı karşıyayız.
Doğru düzgün beslenemeyen, dünyanın çöpünü ithal edip kelimenin tam manasıyla tıkınan, üstü başı dökülen, doğru düzgün temizlenemeyen, kültürel ya da sanatsal etkinlik ihtiyacı duymayan, rezil gündüz kuşağı kadın programları ve saçma sapan dizilerle beyni iğdiş edilen, ahlaki değerlerini her geçen gün daha fazla yitiren, giderek pespayeleşen bir toplum...
Sefaleti kabullenmek, öncelikle insanın özsaygısını yok eder.
Yüksek insani değerleri falan bırakın, artık asgari değerlerini bile kaybetmiş milyonlarca kişilik bir yığına dönüştük.
'Yığın' diyorum çünkü buna bildiğimiz manada 'toplum' denemez.
AKP iktidarı altında yaratılan bu 'yığın', altta kalanın canının çıktığı korkunç bir kaotik mekanizmayla işliyor.
En çok kadınların ve çocukların canı çıkıyor.
İktidar halkı 'terör'le korkutuyor ama 'terör' nedeniyle pek kimsenin öldüğü yok. Oysa her gün birkaç kadın vahşice öldürülüyor.
Evet, bahsettiğim milyonlarca kişilik yığın artık kadın cinayetlerini kanıksamış vaziyettedir.
Bir de kadının ruhunu ve bedenini çökerten fuhuş gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Pek kimse bu bahsi açmak istemiyor ama sosyal medyada, bırakın sosyal medyayı, sokaklarda biraz dolaşan herkes çarpıcı fuhuş gerçeğiyle ister istemez yüzleşiyor.
Yoksul mahallelerden sığınmacı topluluklarına, hatta üniversite kampüslerine kadar yayılan devasa bir fuhuş pazarı var.
Sefalet maaşlarını bir kenara koyalım; işsizliğin, özellikle de genç işsizliğin epeydir tahammül edilebilir sınırların üzerinde olduğunu dikkate aldığımızda fuhşun katlamalı oranlarda artmasına şaşmamak lazım.
Yine de kabullenmekte zorlanıyoruz.
Tabii kimileri de fuhşu 'seks işçiliği' tabir ederek normalleştirmeye çalışıyor.
Evet, kapitalizmin hakim olduğu dünyada bizzat bu sermaye düzeninin yol açtığı her vahşet, her musibet bir biçimde normalleştiriliyor zaten.
Türkiye'ye de kapitalizmin merkezlerinden, emperyalist ülkelerden fonlanan ve adına STK denen kuruluşlarca yayılan bu normalleştirme çabası yine en çok kadınları vuruyor.
Öyle ya, dünyanın fukara ülkelerini zenginlerin genelevleri haline dönüştüren, emperyalist ülkelerde ise kendi zenginlerine eğlencelik alanlar yaratan çarkı bir biçimde meşrulaştırmak lazım!
Tayland'da sokakta satılan çocuklara turistik kıyafet giydirdiğinizde her şey ne kadar da sevimli görünüyor, değil mi?
Bir de onlara sorun!
Fonlama kurumların müthiş etkisiyle 'entelektüel' camiada genel kabul gördürülmüş olan tehlikeli bir alana girme riskini alıyorum. Birilerinin bunları konuşması lazım çünkü.
Bakınız, fuhuş işçilik falan değildir.
İşçi, emeğiyle artı değer yaratan kişiye denir. Hizmet sektöründe ya da devlet memurluğunda ifadesini bulan işçilik de, toplumda artı değerin yaratılmasına dolaylı bir katılımı ifade ettiği için işçiliktir.
Fuhuş ise ancak toplumun lümpen kesimlerine ait bir olgu olarak tarif edilebilir.
Bunu bir çeşit işçilik olarak tarif etmek, kadına, aslında erkeğe de, yapılabilecek büyük kötülüklerden biridir.
Fuhuş kadın bedenini ve ruhunu tahrip eder.
Evet, belki bu 'sektör'ün az sayıdaki 'seçkin' mensubu Dubai-İstanbul hattında kısa yoldan zenginleşme şansı bulabiliyor, asgari ücreti birkaç saatte kazanabiliyor ama bunlar sayısal bakımdan büyük fuhuş gerçeğinin matematiksel olarak ihmal edilebilir bir kısmını oluşturuyor.
Fuhuş batağı içinde debelenen kadınların önemli bir kısmı kentlerin izbeliklerinde helak oluyor.
Hiçbir güvenceleri yok. Cinsel hastalıklarla yüz yüzeler. Uyuşturucu ve alkolizmle sınanıyorlar. Sağlıksız ortamlarda her gün bedenleri bir parça daha eriyor.
Belalı müşterileri ya da muhabbet tellalları tarafından şiddet görüyor, öldürülüyorlar.
Bu, bir çeşit işçilik diye meşrulaştırılamaz. Topluma böyle bir işçilik önerilemez.
Dahası, bu insan haysiyetine sığdırılamaz.
Evet, bedensel tahribatı anlattık, işin bir de bu 'insan haysiyeti' kısmı var. Öncelikle kadınları ve tabiatıyla erkekleri de manen mahveden bir olgudan söz ediyoruz.
Bunu Rus Devrimi'ne önderlik eden Bolşevik Parti'nin kadın merkez komite üyesi Alexandra Kolontay'ın cümleleriyle anlatmak istiyorum. Diyor ki:
Fuhuş, gönüldeki aşkı söndürür. Fuhuş, normal insan düşüncelerini bozar, ruhu yoksullaştırır ve zehirler. Yaşanmış duyguların getirdiği, kişiliği zenginleştirerek geliştiren tutkulu aşk duygusu yeteneğini, bu en değerli şeyi alıp götürür.
Bu sözlerin üzerine bir ekleme yapılabileceğini sanmıyorum.
İşte Türkiye, hele İstanbul, her geçen gün daha da rezil bir karakter kazanan bu fuhuş gerçeğiyle yaşıyor.
Toplum sefalete alıştığı gibi, sefaletin yarattığı her türlü rezilliğe de alışıyor.
Adına toplum denen ve milyonlarla ifade edilen bu koca yığın içten içe çürüyor.
Fuhuş gibi, hırsızlık, gasp, fedailik, her türden mafyatik faaliyet ve sentetik uyuşturucular da yığınları esir alıyor.
Fevkalade yerli ve milli iktidar ortakları her gün ezan ve bayrak nutukları atarken, kutsal ezan sedalarının yayıldığı ve kutsal bayrağımızın dalgalandığı göğün altında kadınlarımız, çocuklarımız, gençlerimiz mahvoluyor!
Şimdi tekrardan en başa dönelim.
Saraylarda, yalılarda, lüks konaklarda her gün ziyafet çeken bir avuç sömürücünün milyonlara reva gördüğü asgari ücret sadece açlık sınırının altını ifade etmiyor.
Asgari ücret milyonların sefilleşmesini, halkın çürümesini, insan haysiyetinin parça parça dökülmesini anlatıyor.
Bu durum, şuuru yerinde ve onurlu insanların kabul edebileceği bir durum değildir.
https://www.indyturk.com/node/641881/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/sefalete-al%C4%B1%C5%9Fmak