« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Tem

2023

Muhammed b. Mûsâ Hârizmî

İhsan Fazlıoğlu 01 Ocak 1970

Aslen Hârizmlidir; çok defa isim ve künyesinden dolayı Benî Mûsâ kardeşlerden Ebû Ca‘fer Muhammed b. Mûsâ ile ve nisbesinden dolayı Mefâtîḥu’l-ʿulûm’un yazarı Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Hârizmî ile karıştırılmıştır. Latince kaynaklarda adı Alkarismi, Algoritmi, Algorismi veya Algorism şeklinde geçer. Klasik kaynaklardan İbnü’n-Nedîm ve İbnü’l-Kıftî onu Ebû Ca‘fer künyesiyle anarken Kādî Sâid el-Endelûsî bir yerde Hârizmî, iki yerde Ebû Ca‘fer olarak zikreder. Kitaplarından birinin anonim bir şerhinde ise Ebû Bekir künyesi yer almaktadır; bu, muhtemelen onun cebir kitabının şârihi olan Huzâî’nin verdiği bir künyedir ve IV. (X.) yüzyılda yaşayan edebiyatçı Ebû Bekir Muhammed b. Abbas el-Hârizmî’nin künyesiyle karıştırılmasından kaynaklanmıştır (İbnü’n-Nedîm, s. 333; Sâid el-Endelüsî, s. 58, 132; İbnü’l-Kıftî, s. 286).

Tarihçi Taberî 210 (825-26) yılı olaylarını anlatırken, “Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî’den rivayet edildiği üzere...” diyerek Hârizmî’den nakilde bulunur; 232 (846-47) yılında meydana gelen olaylardan söz ederken de Halife Vâsiḳ-Billâh’ın hastalığı sırasında yanına çağırdığı astrologları sayar ve Hârizmî’nin adını Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî el-Mecûsî el-Kutrubbullî şeklinde verir. G. Toomer, Kutrubbullî nisbesine bakarak Hârizmî’nin Bağdat yakınlarındaki Kutrubbul bölgesinden geldiğini, dolayısıyla onun değil atalarının Hârizm menşeli olduğunu söylemekte, Mecûsî lakabından da Zerdüşt dinine mensup olabileceği sonucunu çıkarıp bu nisbenin aynı zamanda onun Fars kökenli olduğuna delâlet edebileceğini ileri sürmektedir. Öte yandan cebir kitabının önsözünden hareketle de onun Sünnî olduğunu, dolayısıyla Taberî’nin ifadesinin en azından Hârizmî’nin gençliğinde Zerdüşt dinine mensup bulunduğunu gösterebileceğini belirtmektedir. Ancak Toomer’in iki ayrı şahsı aynı kişi sanarak hataya düştüğü anlaşılmaktadır. Gerçekte Taberî eserinde iki defa zikrettiği Hârizmî’nin adını yukarıda da ifade edildiği gibi doğru olarak vermiş, fakat ikincisini yazarken Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî’den sonra gelen “el-Mecûsî el-Kutrubbullî” adlı şahsın önündeki atıf “vav”ı düşmüş ve bu durum söz konusu hataya yol açmıştır (krş. DSB, VII, 358; bk. Târîḫ, VIII, 609; IX, 151).

Hârizmî’nin tarihteki şöhretinin aksine hayatı hakkında bilinenler son derece azdır. Tabakat kitapları onunla ilgili çok kısa bilgi verir; tarih ve coğrafya eserlerinde ise ancak dolaylı bazı atıflar bulunmaktadır. Mevcut bilgilere göre Hârizmî Bağdat’ta yaşamış ve Me’mûn döneminde (813-833), aynı zamanda önemli üyelerinden biri olduğu Beytü’l-hikme’nin kütüphanesinde görev yapmıştır. Onun günümüze intikal eden eserlerini bu dönemde kaleme alıp Halife Me’mûn’a sunduğu görülür. Bazı tarihî kaynaklarda, astronom Hârizmî’nin Vâsiḳ’ın hilâfetinin ilk yılında (227/842) siyasî bir görevle Kuzey Kafkasya’da yer alan Hazar Devleti’ne gönderildiği kaydedilmekteyse de söz konusu kişi, aynı halife tarafından Bizans’a da gönderilmiş olan Ebû Ca‘fer Muhammed b. Mûsâ’dır. Ancak Taberî’nin verdiği bilgilerden Hârizmî’nin de Halife Vâsiḳ zamanında hizmetine devam ettiği ve hatta onun ölümünde (232/847) yanında bulunduğu anlaşılmaktadır. Rivayete göre halife hasta yatağında aralarında Hârizmî’nin de yer aldığı ünlü müneccimleri çağırtmış, onlar da yaptıkları astrolojik hesaplardan sonra halifeye elli yıl daha sağlıklı bir ömür süreceğini bildirmişler, ancak halife bu olaydan on gün sonra ölmüştür (Taberî, IX, 151). Buna göre Hârizmî’nin 232 (847) yılından sonra vefat ettiği söylenebilir.

Eserleri. 1. Zîcü’s-Sind-Hind (Zîcü’l-Ḫârizmî). Halife Mansûr zamanında 154 (770-71) yılı civarında, bir Hint heyetinin beraberinde Bağdat’a getirdiği Brahmagupta’nın Siddhanta adlı kitabına veya ondan kaynaklanan ve aynı ismi taşıyan başka bir esere dayanır (Sindhind, Sanskritçe Siddhanta tabirinden bozmadır). Kādî Sâid, Ṭabaḳātü’l-ümem adlı eserinde Halife Mansûr dönemine rastlayan 156 (773) yılında Hindistan’dan gelen bir heyetin getirdiği Sindhind adlı astronomi kitabının Muhammed b. İbrâhim el-Fezârî tarafından Arapça’ya çevrildiğini, daha sonra Me’mûn döneminde Hârizmî’nin bu zîci ihtisar ettiğini ve ayrıca ona dayanarak İslâm ülkeleri için kendi zîcini hazırladığını yazmaktadır. Kādî Sâid’e göre Hârizmî bu zîcinde Hint sisteminde büyük değişiklikler yapmış ve bazı astronomi konularında İran sistemini, bazılarında da Batlamyus sistemini esas almıştır; ayrıca kendisi de birçok keşifte bulunmuş ve esere yeni bilgiler eklemiştir. Ancak Kādî Sâid bu zîcin, bütün özelliklerine rağmen Hârizmî’nin geometri konusundaki bilgisinin zayıflığı ve astronomi ilminden uzaklığı sebebiyle çeşitli yanlışlar ihtiva ettiğini ve bunların daha sonra gelen Sindhind ekolü takipçileri tarafından düzeltilerek cetvelin daha kullanışlı bir hale getirildiğini de yazmaktadır (s. 132). Günümüz araştırmacıları, Hârizmî’nin bu zîci Me’mûn döneminde ve ilmî kariyerinin ilk yıllarında hazırladığı kanısındadırlar. Zîcin en önemli yanı, tam anlamıyla otantik sayılmasa da zamanımıza gelen ilk İslâm astronomi eseri olmasıdır. Yedi gezegenin hareketleriyle ilgili cetveller ve denklem tabloları, eserde Hint unsurlarının yanı sıra Batlamyus’unkileri andırır cetvellerin kullanıldığını ve eserde bunlardan başka ekliptik, güneş tutulması ve benzeri astronomik olayların hesabına dair çeşitli trigonometrik bilgilerin de yer alması, Hârizmî’nin Batlamyus cetvellerinin İskenderiyeli Theon versiyonunu bildiğini göstermektedir. Eserde bir de İran dönemine ait Zîcü’ş-Şâh’tan alınma cetvele rastlanmakta, ancak birbirinden farklı bu unsurların (Hint-İran-Grek) uzlaştırılmadığı görülmektedir. Öte yandan verilen bilgilerin ne kadarının aktarma, ne kadarının yeni yapılan rasatlara dayandığı da açık değildir. Çünkü zîc orijinal bir rasat ve hesaplama ihtiva etmemekte, ancak mukaddimesinden Hârizmî’nin Me’mûn döneminde Bağdat’ta ekliptiğin eğimini belirlemek için yapılan rasatları tartıştığı öğrenilmektedir. Burada eğimin doğruya yakın bir şekilde 23° 33' olarak verilmesine karşılık cetvellerde daha yanlış bir tesbit olan İskenderiyeli Theon’un 23° 51' değeri yer almaktadır. Bu gibi çelişkili hususlar zîcin orijinal yapısının saptanmasını zorlaştırmaktadır. İbnü’n-Nedîm’in iki nüsha halinde düzenlendiğini belirttiği eserin (el-Fihrist, s. 333) aslı günümüze ulaşmamıştır; İbnü’l-Kıftî de ez-Zîcü’l-evvel ve ez-Zîcü’s̱-s̱ânî şeklinde iki müstakil kitaptan söz etmektedir (İḫbârü’l-ʿulemâʾ, s. 286). Mevcut en eski nüsha, XII. yüzyılda Bathlı Adelard tarafından yapılan Latince tercümeye aittir. Ancak Adelard’ın tercümesi de X. yüzyılda yaşamış Endülüslü astronom Mesleme b. Ahmed el-Mecrîtî’nin tahririnden öğrencisi Ebü’l-Kāsım İbnü’s-Saffâr’ın (ö. 426/1035) yaptığı tahrire dayanmaktadır; dolayısıyla bu düzenlemelerle eserin aslı arasındaki uygunluğu veya farkları tesbit etmek mümkün değildir. Sadece zîcin ilk dönem astronomları tarafından yapılan şerhlerinin artakalan parçalarından orijinali hakkında bazı fikirler elde edilebilmektedir. Meselâ X. yüzyılda yaşayan İbnü’l-Müsennâ’nın şerhinden, Hârizmî’nin sinüs cetvellerini Hint parametresi olan 150 tabanına bağladığı öğrenilmektedir; zamanımıza gelen nüshada ise sinüs cetvelleri Grek parametresi olan (Bâbil geleneğinin devamı) altmış tabanına bağlıdır. Yine aynı kaynaktan, orijinal cetvellerde başlangıç tarihi olarak Mecrîtî’nin nüshasındaki gibi hicretin (14 Temmuz 622) değil, Sâsânî Kralı III. Yezdicerd’in tahta çıktığı 16 Haziran 632 gününün alındığı da öğrenilmektedir. Zîcin her ne kadar zamanımıza güvenilir bir nüshası gelmemişse de daha sonra yapılan iktibaslardan İslâm âleminde çok geniş bir alanda kullanıldığı anlaşılmaktadır. Esere başvuran astronomlardan özellikle Bîrûnî ve İbn Yûnus zikredilmelidir. Ayrıca üzerine çeşitli şerhlerin ve açıklamaların kaleme alındığı, eleştirilerin yapıldığı ve bunlara karşı cevabî eserlerin telif edildiği görülmektedir. Ünlü astronomi âlimleri Fergānî ile Muhammed b. Abdülazîz el-Hâşimî, ikisi de Taʿlîl li-Zîci’l-Ḫârizmî adını taşıyan birer şerh yazmışlardır. Hârizmî’nin bizzat rasat yaptığını belirten ve zîcini iki kez zikreden Bîrûnî ise (bk. Taḥdîdü nihâyâti’l-emâkin, s. 62, 181, 218) eserin aslına getirilen eleştirilere cevap vermek üzere el-Mesâʾilü’l-müfîde ve’l-cevabâtü’s-sedîde fî ʿileli Zîci Ḫârizmî ve İbṭâlü’l-bühtân bi-îrâdi’l-burhân ʿalâ aʿmâli’l-Ḫârizmî fî Zîcih adıyla iki çalışma yapmıştır (Sezgin, VI, 142). Zîcü Sind-Hind’in Latince tercümesi H. Suter tarafından gerekli açıklamalarla Die astronomischen Tafeln des Muhammed ibn Mūsā al-Khwārizmī adıyla neşredilmiştir (Kopenhagen 1914). O. Neugebauer de The Astronomical Tables of al-Khārizmī adıyla eseri bir giriş ve açıklayıcı notlar ekleyerek tercüme etmiştir. Ayrıca başta İbnü’l-Müsennâ’nın yazdığı şerh olmak üzere eserin aslıyla ilgili muahhar kaynaklar üzerine Batılı ilim adamları tarafından çok sayıda inceleme yapılmıştır (DSB, VII, 364-365).

2. Kitâbü’l-Muḫtaṣar fî ḥisâbi’l-cebr ve’l-muḳābele. Düzenli biçimde telif edilmiş, adında “cebir” kelimesini taşıyan ilk matematik kitabıdır. Hârizmî’nin bu eseriyle ilimler tarihindeki asıl ününü kazandığı cebir ilmi ilk defa hisâb ilminden ayrılmış ve ilk kez cebir bir ilmin adı olarak kullanılmıştır. Ondan sonra gelen bütün İslâm cebircileri bu eseri kendi çalışmalarına temel almışlar, hatta içerdiği problem ve örnekleri dahi aynen muhafaza etmişlerdir. Her ne kadar genel kabul cebiri Hârizmî’nin keşfettiği şeklinde ise de Hârizmî ve çağdaşı İbn Türk’ten önce İslâm dünyasında sözlü bir cebir geleneği vardı. Hârizmî tarafından tesbit edilen ilk İslâm cebri, muhtevası ve konuları itibariyle daha önceki Hint ve Grek cebrinden gerçekte daha basitti. Ancak usul olarak onun cebri nisbeten sistemli idi; Diophantus’unki gibi aritmetiksel niceliğe dayalı dağınık bir yapıdan çok yeni bir bilim formu içinde ortaya konmuştu ve cebirsel nicelik kavramını esas alıyordu. Hârizmî’nin bu kitabının anonim şerhinin Haydarâbâd’da bulunan (Salar Jung Museum, nr. 2178, matematik 20) nüshasındaki bir kayda göre Hz. Ömer döneminde Medine’ye bir grup İranlı matematikçi gelmiş ve Hz. Ali’nin teklifi üzerine halife bunlardan, hazineden ödenecek ücret karşılığında bazı sahâbelere “cebir ve mukabele” öğretmelerini istemiş ve ilk önce Hz. Ali beş gün içinde bu ilmi onlardan öğrenmiştir. Ancak insanlar öğrendiklerini kaydetmeyip birbirlerine şifahî olarak aktarmakla yetinmişler, daha sonra Me’mûn Hârizmî’den bu ilmi yazıya geçirmesini istemiş, o da bu konuda bir kitap yazmıştır. Yazmada verilen bu bilgiler başka belgelerle temellendirilmedikçe ihtiyatla karşılanmalıdır. Ancak bu kayıt, Hârizmî’den önce İslâm dünyasında şifahî bir cebir geleneğinin varlığına işaret etmesi bakımından dikkat çekicidir ve Hârizmî’nin Kitâbü’l-Muḫtaṣar’ın önsözünde yer alan eserin Me’mûn’un isteği üzerine yazıldığı yolundaki açıklaması ile mevcut birikimi ima eden, “Bir ilim adamı ya kendinden önce kimsenin tesbit edemediği bir konuda eser kaleme alır, ya kendinden önceki ilim adamlarının kapalı bıraktığı konuları açıklar, kolaylaştırır ve anlaşılır kılar, veya daha önce yazılmış eserlerde bulunan eksiklikleri giderir, yanlışları düzeltir” görüşü de bunu desteklemektedir.

Hârizmî eserinde önce aritmetiksel sayı tanımını verir ve bu sayının konumlu ve on tabanlı sistemde nasıl ifade edildiğini kısaca açıklar. Daha sonra cebirsel sayı tanımına geçer ve kendisinin geliştirdiği cebir ve mukabele sisteminde bu sayının x (cezr), x2 (mal) ve c (el-adedü’l-müfred) şeklindeki üç türünü (durûb) zikreder. Daha sonra bu üç cebirsel niceliğin biribiriyle olan ilişkisinden ortaya çıkan altı durumu (durûb sitte veya mesâil sitte) ele alır. Bu altı ilişkiden üçü ax2 = bx, ax2 = c, bx = c şeklinde basit (müfredât), diğer üçü ax2 + bx = c, ax2 + c = bx, bx + c = ax2 şeklinde katışıktır (mukterenât). Hârizmî önce bu denklemlerin analitik çözümlerini verir, daha sonra katışık denklemlerin geometrik ispatı veya daha doğru bir ifadeyle analitik olarak tesbit edilen çözümün geometrik tersimi ve sağlamasını yapar. Bu tersim yönteminde de kare ve dikdörtgen şekillerini kullanır. Çarpma başlığı altında a ± x, b ± x gibi cebirsel sayı ifadelerinin (binom) çarpımını ele alır. Toplama ve çıkarma başlığı altında cebirsel sayıların toplama ve çıkarma işlemlerini gösterir; burada ayrıca 𝑎𝑏−−√=𝑎2𝑏−−−√ kaidesini verir. Bölme başlığı altında 𝑎√𝑏√=𝑎𝑏−−√ kaidelerini zikreder ve köklü ifadelerle ilgili olarak verdiği bu kaidelerin ispatını yapar. Daha sonra altı cebirsel denklem formülü ile verdiği sırayı takip ederek analitik çerçeve içinde örnekler çözer, arkasından da yeni bir başlık altında karışık örneklerle çözümlerini verir. “Muâmelât” babında dört orantılı sayı yöntemini ele alır ve bu yöntemle çözülebilen problemlerden söz ederek örneklerini sıralar. Pratik geometri kısmında ise bazı geometrik şekillerin alan hesaplarının formüllerini örneklerle anlatır. Bu kısmın en dikkat çekici tarafı iki geometri probleminin cebir yöntemiyle çözülmesidir. Bu tavır, matematik tarihinde cebrin geometrik problemlere uygulanışını açık seçik gösteren ilk teşebbüstür. Bu aynı zamanda cebir-geometri ilişkisine (analitik geometri) giden yolda basit de olsa atılan ilk adımdır. Hârizmî, eserinin son bölümünü “Kitâbü’l-Veṣâyâ” olarak adlandırır ve burada ilk defa cebri İslâm fıkhının ferâiz meselesine uygular. Bu çerçevede değişik başlıklar altında çeşitli vasiyet problemlerini cebir ve mukabele yöntemiyle çözer. Hârizmî’nin geliştirdiği cebir her şeyden önce ikinci derece denklemlerle sınırlı bir cebirdir. Bunun yanında negatif sayılar hiç kullanılmamış, dolayısıyla denklemlerin tesbitinde pozitif kökleri bulmakla yetinilmiştir. Ayrıca eserde sayılar dahil hiçbir aritmetiksel ve cebirsel işlem için sembol kullanılmamış ve bütün işlemler sözel olarak ifade edilmiştir. Hârizmî, Mezopotamya-Grek geleneğinin aritmetiksel niceliğiyle Mısır-Grek geleneğinin geometrik niceliği yanında cebirsel niceliği açık şekilde ilk ortaya koyan ve cebirsel denklemleri çözerken analitik çözüm yanında geometrik çizimi de kullanan ilk matematikçidir. Onun bu ilme yaptığı başka bir önemli katkı ise kitabında Hint aritmetiğine uyguladığı yöntemin benzerini, cebirsel denklemleri çözerken yapılacak işlemleri bir sıra düzenine koymak suretiyle cebire de uygulamasıdır. Bu usule daha sonra matematik tarihinde ona izâfeten “algoritma” (Hârizmiyyât, Harzemiyye; düzenli hesap tekniği) denilmiştir (Hârizmî cebiri hakkında geniş bilgi için bk. CEBİR). Zîcü’s-Sind-Hind gibi önsözünde Halife Me’mûn zamanında telif edildiği belirtilen bu eser de Hârizmî’nin ilk teliflerindendir ve Hint hisâbıyla ilgili olan kitabından önce yazılmıştır. Ancak İbnü’n-Nedîm ve Kādî Sâid el-Endelüsî eseri doğrudan zikretmezler; sadece İbnü’n-Nedîm’in şerhleri dolayısıyla adını andığı kitaptan ilk bahseden İbnü’l-Kıftî’dir. Bîrûnî de eseri anarak bir alıntı yapmıştır (Taḥdîdü nihâyâti’l-emâkin, s. 218). el-Fihrist’te verilen bilgiye göre Hârizmî’nin eseri Abdullah b. Hüseyin es-Saydenânî, Sinân b. Feth el-Harrânî ve Ebü’l-Vefâ el-Bûzcânî tarafından şerhedilmiştir; ancak üç şerh de zamanımıza ulaşmamıştır. Öte yandan Ebû Kâmil Şücâ‘ da Kitâbü’l-Veṣâyâ bi’l-Cebr ve’l-muḳābele’nin önsözünde, Kitâbü’l-Cebr ve’l-muḳābele’sini Hârizmî’nin eserinin bir şerhi olarak tanıtmaktadır. Bunlardan başka klasik kaynaklarda adı geçmeyen Muhammed b. Ahmed el-Huzâî’nin Şerḥu Muḫtaṣari’l-Cebr ve’l-muḳābele li-Ebî Bekr Muḥammed b. Mûsâ el-Ḫârizmî (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 2706/5, vr. 144b-282a) ve Tekmile ʿalâ Şerḥi Kitâbi’l-Cebr ve’l-muḳābele li’l-Ḫârizmî (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 2706/6, vr. 283b-288b) adlı eserleri de zikredilmelidir. Ancak Huzâî’nin şerhi daha çok kitabın “Veṣâyâ” bölümü üzerine yoğunlaşmıştır; bu sebeple cebir tarihinden çok fıkıh açısından önemlidir. Eserin tamamı 1145’te Chesterli Robert ve birinci bölümü Cremonalı Gerard (ö. 1187) tarafından Latince’ye tercüme edilmiş, bunların ilkini Robert of Chester’s Latin Translation of the Algebra of al-Khowarizmi (New York 1915) adıyla L. C. Karpinski, ikincisini G. Libri yayımlamıştır (Histoire des sciences mathématiques, I [Paris 1838], s. 253-297). Ayrıca eser, Frederick Rosen tarafından 1831’de Londra’da Arapça ve İngilizce tercümesiyle birlikte, Mustafa Müşerrefe ve Muhammed Mürsî Ahmed tarafından da 1939’da Kahire’de Arapça olarak tekrar yayımlanmıştır; ancak her iki neşir de eserin başka yazmalarının bulunmasına rağmen (Sezgin, V, 240; DSB, VII, 364) sadece Bodleian nüshasına dayanmaktadır. Salomon Gandz, 1932 ve 1938’de kitabın “Misâḥa” ve “Veṣâyâ” fasıllarını yayımlamış ve bu fasılları 150 yılında yazıldığını iddia ettiği Mishnat ha-Middot adlı İbrânîce bir kitapla karşılaştırmıştır. Gandz’ın bu karşılaştırmadaki niyeti, Hârizmî’nin verdiği bilgileri büyük oranda İbrânî kaynaklarına götürmeye çalışmaktı. Ancak Gad Sarfatti adında İsrailli bir bilim adamı Mathematical Terminology in Hebrew Scientific Literature of the Middle Ages (Jerusalem 1968) adlı eserinde, Gandz’ın temel aldığı İbrânîce kitabın İslâm’ın ilk dönemlerinde yazılmış olduğunu ortaya koymuştur (DSB, VII, 360). Ayrıca Hüseyin Hidîv Cem tarafından Farsça’ya tercüme edilen (Cebr ve Muḳābele, Tahran 1348, 1362 hş.) Hârizmî’nin bu eseri üzerinde değişik dillerde yapılmış çok sayıda çalışma mevcuttur; bunların sonuncusu Rosen neşrine yapılmış bazı ilâvelerle Pakistan’da yayımlanmıştır (Al-Khwarazmi’s Algebra. Al-Kitab al-Muhtasar fi Hesab al-Jabr wa’l-Mukabala, İslâmâbâd 1409/1989).

3. Kitâbü’l-Ḥisâbi’l-Hindî. İslâm dünyasına Hint rakamları ve ondalık sayı sistemi Hârizmî’nin bu eseriyle girmiştir. Aslı kayıp olan kitabın XII. yüzyılda yapılmış Latince bir tercümesi Cambridge Kütüphanesi’nde bulunarak B. Boncompagni tarafından Algoritmi de numero indorum adıyla neşredilmiş (Roma 1857), daha sonra da Kurt Vogel Mohammed Ibn Musa Alchwarizmi’s Algorismus adıyla aynı yazmanın tıpkıbasımını yayımlamıştır (Aalen 1963). En yeni çalışma, André Allard’ın Fransızca tercüme ve açıklamasıyla birlikte yaptığı tenkitli neşirdir (Muhammed Ibn Mūsā al-Kwārizmi, Le calcul indien [Algorismus], Paris 1992). 4. Kitâbü’l-Cemʿ ve’t-tefrîḳ. Günümüze ulaşmayan bu kitabı Abdülkādir b. Tâhir el-Bağdâdî et-Tekmile fi’l-ḥisâb adlı eserinde zikretmekte ve ondan yaptığı bir alıntıyı vermektedir. Bu alıntıdan eserin el hesabıyla (hisâbü’l-yed) ilgili olduğu anlaşılmaktadır. İbnü’n-Nedîm, bu eserin Abdullah b. Hüseyin es-Saydenânî ve Sinân b. Feth el-Harrânî tarafından şerhedildiğini belirtmektedir (el-Fihrist, s. 338, 340). Altın Orda hükümdarı Özbek Han’ın (1315-1341) Kırım valisi Tülek Timur’a ithaf edilen müellifi meçhul et-Tuḥfe fi’l-ḥisâb adlı eserde de (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2723) Hârizmî’nin bu kitabından bahsedilmektedir. Ebû Kâmil’e atfedilen ve günümüzde sadece Liber augmenti et di-minutionis isimli Latince tercümesiyle tanınan el-Cemʿ ve’t-tefrîḳ adlı kitabın aslında Hârizmî’ye ait olduğu düşünülebilir. 5. Kitâbü’l-Coġrafya (Kitâbü Ṣûreti’l-arż). İlk İslâm coğrafyacıları arasında yer alan Hârizmî’nin bu kitabı şehirlerin ve belirli bazı bölgelerin koordinatlarını vermektedir. Coğrafî yerler Grek geleneği takip edilerek yedi bölgeye ayrılmıştır. Eser altı kısımdan oluşur ve bunlar sırasıyla şehirlerin dökümünü, dağları, denizleri, adaları, bazı coğrafî bölgelerin merkezî noktalarını ve nehirleri ele alır. Her kısımda gerekli coğrafî bilgiler düzenli bir şekilde verilmeye çalışılmıştır. Hârizmî’nin bu tertibi, daha sonraki İslâm coğrafyacılarının yaptıkları çalışmalara örnek olmuştur. Eserin kaynakları konusunda ilim tarihçileri arasında değişik görüşler bulunmaktadır. Bazılarına göre Hârizmî İslâm medeniyetinden önceki eserleri, özellikle Grek kaynaklarını kullanmış, bunun yanında Me’mûn döneminde Bağdat’ta coğrafya alanında yapılan araştırmaları da değerlendirmiştir. Nitekim Kitâbü’l-Coġrafya ile Batlamyus’un Kitâbü’l-Coġrafya’sı arasında bazı ilişkiler mevcuttur. Her iki eserde de bir dünya haritası ve bölgelere göre düzenlenmiş ana coğrafî merkezlerin koordinat noktaları bulunmaktadır. Batlamyus’un eserinde yer alan coğrafî bölgelerin birçoğu Hârizmî’nin eserinde de mevcuttur. Koordinatların bazıları aynı olmakla birlikte Kitâbü’l-Coġrafya’da sistematik bir değişiklik görülmektedir; dolayısıyla eseri Batlamyus’un Kitâbü’l-Coġrafya’sının doğrudan bir tercümesi olarak kabul eden görüş pek tutarlı değildir. Öte yandan her iki eserde yer alan dünya haritaları da birbirinden büyük ölçüde farklıdır ve Hârizmî’nin haritası İslâm medeniyetinin yayıldığı coğrafî bölge hakkında verilen bilgilerin çokluğu ve doğruluğu açısından Batlamyus’unkinden daha üstündür. Özellikle Akdeniz, Afrika ve Uzakdoğu hakkında Hârizmî’nin haritası tartışılmaz bir üstünlüğe ve özgünlüğe sahiptir. Ancak Avrupa hakkında verilen bilgiler yanlışları ile beraber Batlamyus’un bir tekrarından ibarettir. Kitap, mevcut tek yazmasına dayanılarak Hans von Mzik tarafından Das Kitāb Sūrat al-Arḍ des Abū Ğaʿfar Muḥammad ibn Mūsā al-Ḫuwārizmī adıyla neşredilmiştir (Leipzig 1926). Eser ve Hârizmî hakkında klasikleşmiş bir çalışma da C. A. Nallino imzasını taşımaktadır (“Al-Khuwārizimī e il suo rifacimento della Geografia di Tolomeo”, Raccolta di Scritti editi e inediti adlı eseri içinde, Roma 1944, V, 458-532). 6. Risâle fi’stiḫrâci târîḫi’l-Yehûd. İbrânîler’in kullandığı takvimin pratik astronomi anlayışı çerçevesinde ele alındığı bir çalışmadır. Bugün Antikçağ İbrânî takvim sistemi için önemli bir kaynak olan eserde, İbrânî takviminin değişik cepheleri hakkında sağlıklı bilgiler ve ayrıca güneş ile ay arasındaki ortalama boylamı belirleme kuralları verilmiştir. Eser astronomiyle ilgili değişik risâlelerle birlikte basılmıştır (er-Resâʾilü’l-müteferriḳa fi’l-heyʾe, Haydarâbâd 1948). 7. Kitâbü’t-Târîḫ. Zamanımıza ulaşmamıştır; ancak daha sonraki birçok İslâm tarihçisinin yaptığı alıntılar, belli bir dönem tarih sahasında kaynak bir eser olarak kullanıldığını göstermektedir. Mevcut alıntılardan Hârizmî’nin de çağdaşı Ebû Ma‘şer el-Belhî gibi astrolojik kaidelerle tarih arasında belirli bir ilişki kurmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. 8-9. Kitâbü ʿAmeli’l-usṭurlâb ve Kitâbü’l-ʿAmel bi’l-usṭurlâb. Her ikisi de günümüze intikal etmemiştir. Sadece Fergānî’ye nisbet edilen bir yazmada, Hârizmî’nin astronomi problemlerini usturlap yolu ile nasıl çözdüğünü açıklayan bir parça mevcuttur; ancak bu parçanın muhtevasında bir yenilik yoktur ve verilen bilgilerin konuyla ilgili daha önceki eserlerden derlenmiş olduğu anlaşılmaktadır (DSB, VII, 362). 10. ʿAmelü’s-sâʿa fî basîṭi’r-ruḫâme. Klasik kaynaklarda adı geçen eserin konusu mermer yüzey üzerine güneş saati yapmakla ilgilidir (eserin bir nüshası için bk. Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4830). 11. Ẓarâʾif min ʿameli Muḥammed b. Mûsâ el-Ḫârizmî fî maʿrifeti’s-semt bi’l-usṭurlâb. Klasik kaynaklarda zikredilmeyen eserin zamanımıza bir nüshası gelmiştir (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4830/13). Bu muhtemelen Hârizmî’nin bugüne ulaşmayan meçhul bir eserinin bir parçasıdır.

Halim Kaya

16 Ara 2024

Mustafa Çolak’ı birkaç yıl önce Samsun Türk Ocağı’nda dinlemiştim. O zaman Enver Paşa ile İttihat ve Terakki hakkında benim tarafımdan dikkat çeken bilgiler vermiş, dolayısıyla dikkatimi çekmişti.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

16 Ara 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 130,44 M - Bugn : 41826

ulkucudunya@ulkucudunya.com