Türk Askerinin Hatay’a Girişi
05.07.1938 01 Ocak 1970
24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Anlaşması’nın 3. maddesi ile 21 Ekim 1921 tarihli Ankara İtilafnamesi’nin geçerli olduğu kabul edildi. 30 Mayıs 1926’da Fransa ile imzalanan Dostluk ve İyi Komşuluk Sözleşmesi ile İskenderun Sancak yönetimi için öngörülen özel yönetim teyit edildi. 3 Şubat 1930’da Fransa ile imzalanan Protokolle Türkiye-Suriye sınırı belirlendi.
Ulu Önder Atatürk’ün Hatay Davası’ndaki kararlılık ve gelişen dünya şartları karşısında, stratejik öneme sahip olan Hatay’ı elinde tutmak isteyen Fransız Fevkalade Komiserliğinin 14.05.1930 tarih ve 3112 sayılı kararnamesiyle, bu tarihe kadar Halep vilayetine bağlı olan “müstakil İskenderun sancağı”nı, bu kararla Suriye Hükümetinin merkezi olan Şam’a bağladı. Bununla da kalmayan Fransızlar, 1936 yılında Suriye Vatani Partisi yöneticilerini Paris’e çağırarak, bazı şartlar altında Suriye’nin bağımsızlığını genişletti. Bundan az bir zaman sonra da Lübnan’ın bağımsızlığını genişletti.
Fransa ve Suriye arasında imzalanan bu anlaşma üzerine, 9 Ekim 1936 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Fransa Hükümeti’ne müracaat ederek, Suriye’ye tanınan bağımsızlık rejiminin, 1921 Ankara İtilafnamesi dikkate alınarak, ayrıca İskenderun sancağı için de uygulanmasını istedi. Bu talep karşısında Fransa Hükümeti, Ankara İtilafnamesi hükümlerini tanımakla birlikte, 1922 tarihli Milletler Cemiyeti Mandat Şartlarına göre Suriye ve Lübnan’ın toprak bütünlüğünü koruma zorunluluğu olduğunu bildirdi.
Ulu Önder Atatürk, 20.07.1936’de Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalandığı gün Türkiye’ye dönen Afet İnan Hanıma “şimdi Antakya, İskenderun, yani sancak meselemiz var.” dedi. 01.11.1936’de TBMM açılışında konuşan Atatürk, “Bu sırada milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük mesele, hakiki sahibi öz Türk olan İskenderun ve Antakya havalisinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddîyet ve katiyetle durmaya mecburuz. Bundan böyle Fransızlarla aramızda senelerdir sürüp giden davanın neticelenmesinin zamanı gelmiştir.” dedi. (H. Pehlivanlı, Y. Sarınay, H. Yıldırım, Mehmet Tekin, Dr. Abdurrahman Melek, Tayfur Sökmen)
Fransızların sancak dediği İskenderun ve Antakya havalisine, 02.11.1936’de Atatürk tarafından “Hatay” adı verildi. Bu üzerine; Sancak Türkleri, Suriye genel seçimlerini boykot etti. Tayfur Sökmen, Bir gün sonra Aziz Atatürk, Başbakan Celal (Bayar) Bey aracılığıyla beni emretmişlerdi. Gittim. “Bizleri ihya ettiniz ulu önder”dediğimde “Sökmen bu günden itibaren davaya resmen el kondu. Antakya ve İskenderun havalisinin ismi bundan böyle Hatay’dır.” dedi.
Bu gelişmeler üzerine, İngiltere Dışişleri Bakanı Eden, Milletler Cemiyeti ve İsveç Delegesi Sandler kanalıyla yürütülen Hatay görüşmeleri, nihayet Fransa-Türkiye anlaşması ile sonuçlandı. Bu karar, 27.01.1937 tarihinde Milletler Cemiyeti Konseyinde onaylanarak kabul edildi. Bu kararla, İskenderun sancağının bağımsızlığı kabul edildi. Paris Baş Şehbenderi olan Firuz Kesim, 30.01.1937’de Antakya’ya Türk Başkonsolosu olarak gönderildi.
Milletler Cemiyeti (M.C.), Türkiye ve Fransa memurlarının katılımıyla kurulan seçim Komisyonu 03.04.1938’de Hatay’da seçim (pilebisit) çalışmalarına başladı. M.C.’nin hazırladığı İskenderun Sancak Anayasası’na göre, seçimler iki dereceli olarak yapılacak ve 20 yaşını dolduran erkekler anayasada belirtilen cemaatlerden her hangi birine serbestçe yazılacaktı. Bu çerçevede Müslümanlar; Türk (Sünnî), Arap (Sünnî), Alevî, Kürtler (Eyyübi) cemaati olarak yazıldı. Gayrimüslimler ise; Ermeni, Rum Ortodoks, Yahudi cemaati olarak yazıldı. Hatay’da seçim kütükleri cemaat esasına göre yazılarak, bölücülük ve yıkıcılık yapıldı. Şöyle ki, güya seçim yazımlarıyla; Müslümanlar önce ırk, sonrada mezhep esasına göre bölündü, sinsi bir müstemleke yöntemi kullanılarak barış ve kardeşlik timsali Hataylılar iki defa parçalandı. Fransızlar, yıkıcı ve bölücü bu sömürge yöntemleriyle; namus ve haysiyet sahibi Hataylılara karşı böyle sinsi planlar tezgâhladılar. Fakat her şeye rağmen, Hataylıların ve Türk Hükümeti’nin gayret ve ümidi bitmedi. Hatay’ın “Anavatan’a ilhak süreci” kesintiye uğratmadan devam etti.
24.05.1938’de yabancı ajanslar dünyaya Atatürk’ün hasta olduğuna dair haberler yayıyordu. Bu haberler, Hatay meselesini sonuçsuz bıraktırmaya yönelikti. Bunu sezen Atatürk, Mersin’e geldi ve uzun süren resmigeçit törenleri yapıldı. Atatürk, Hatay meselesi çözülünceye kadar burada kalacağını söyleyince, İngiliz ve Fransız elçilerinin “Türkiye’nin bütün şartlarının kabul edildiğine” dair mesajları kendisine iletilmesi üzerine, buradan Adana’ya geçti. Adana’da yapılan törenden sonra Ankara’ya hareket etti. Ayrıca 30.000 Türk askeri, Türkiye’nin Hatay sınırında hazır vaziyete getirildi.
18.03.1938’de Hatay meselesi Milletler cemiyetinde tekrar görüşüldü. 1 Temmuz 1938 Cuma günü Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Asım Gündüz Başkanlığında bir Türk Heyeti Antakya’ya geldi. Antakya Lisesinde yapılan görüşmelere, Fransız Orgeneral Hot Zingerbaşkanlık etti. Görüşmeler sonucunda, 3 Temmuz 1938 Pazar günü Türkiye ve Fransa arasında “Hatay Askeri Anlaşması” imzalandı. 4 Temmuz 1938 Pazartesi günü de Ankara’da; Türkiye ile Fransa arasında, “Dostluk Antlaşması”, “Müşterek Beyanname” ve “Optanlara Mütedair Protokol” imzalandı.
Bu anlaşmalar gereğince, 5 Temmuz 1938 Salı günü saat 05.00’de Kurmay Albay Şükrü Kanatlı komutasındaki Takviyeli Dağ Alayı’nın ana kuvvetleri, Türkiye’nin Hassa’daki hududunu geçerek, Hacılar Nahiyesinden Hatay topraklarına girdi. 19 yıl, 7 ay ve 26 günden beri düşman elinde esir yaşayan Hataylıların büyük özlem ve coşkusuyla karşılandı. Hassa-Hacılar hududundan Hatay’a giren ilk Türk subayı Süvari Bölük Komutanı Ön Yüzbaşı İhsan Ağrı ve ilk Mehmetçik de Boyabatlı Abdullah’dı. Türk Alayı, öğle vakti Aktepe’ye geldi. 100 yaşlarında Ömer Gülle’nin ninesi Fadık garı, üç yaşındaki torunu Mustafa Kemal’i, kurban etmek üzere Şükrü Kanatlı’nın atının ayakları altına yatırdı, Şükrü Kanatlı hemen atından inerek ninenin elinden bıçağı çekip aldı. Nine, “Bırak Paşam… Bırak… Benim nezrim var. Dört oğlumu Çanakkale’de onun, Mustafa Kemal’in yanında şehit verdim. Türk Ordusu bu topraklara ayak basarsa, onun kumandanının ayakları altında torunumu kurban ederim, diye adadım. Bırak ta adağımı yerine getireyim.” Dedi. Kanatlı Paşa, kesilen kurbanları işaret ederek, “Bunlar senin adağının yerine geçer.” Diyerek, güngörmüş ninenin elinden tutarak nahiye merkezinin bahçesine beraberce yürüdüler. Burada halkın elbirliği ile hazırladığı öğle yemeği askere ikram edildi. (Kaynak: Nuri Aydın Konuralp)
6 Temmuz 1938 Çarşamba günü sabahı, Aktepe-Bulgur Pınarı güzergahında yürüyen Albay Şükrü Kanatlı komutasındaki Türk Alayını, Kırıkhanlılar Bulgur Pınarında karşıladılar. Karşılama ve şenlik yol boyunca devam etti.
O kadar ki, Türk Askerinin Kırıkhan merkezine girmesiyle halkın şenlik ve coşkusu mahşeri kalabalığa dönüştü. Her tarafa asılan Türk Bayrağı ile şehir gelincik tarlası gibi oldu. Her yerde davullar çalınıyor, sevinçten coşan insanlar halaylar kurup oynuyordu. Göz pınarlarından akan sevinç gözyaşları, 20 yıldır esarette kalan yüzleri parlatıyordu.
Temmuz sıcağında tuluklardan ikram edilen ayranlarla askerlerimiz serinliyordu. Bulgur Pınarı’nda Delibekirli Köyünden Kul Muhammet, Şükrü Kanatlı’nın önüne çıkıp, o günün anlam ve coşku halini bir dörtlüğünde “Ne mutlu pınar sana, Hat buluğa erdi bugün. Evveli Yavaş akardın menbağından coştun bugün” diye dile getirirken, bir başka dörtlüğünde de “Türk askeri gelmez siz hayal kuruyorsunuz”diyen gafil ve hainlere “Hani onlar hani Onlar, Türk Askeri bu gelenler, Türklere karşı duranlar, Filistin’e kaçtı bu gün” diyordu.
Kırıkhan’da yapılan karşılama ve kutlama töreninden sonra Topboğazı’na hareket edildi. Topboğazı girişinde Türk Alay Sancağını gören Türkmen kızları, büyük bir özlemle sancağa sarıldılar ve sevinç gözyaşı döktüler. Burada, davullar çalındı, halaylar çekildi ve şenlik yapıldı. Bu coşku seli içinde akşamüstü Belen’e gelen Kurmay Albay Şükrü Kanatlı, 41. Tümen Şehitlik ve Abidesini selamladı ve şehitler için gözyaşı döktü.
Yine 5 Temmuz 1938 Salı günü saat 05.00’den itibaren, ikinci askeri kolda Dörtyol istikametinden Binbaşı Süleyman Dinçsoy komutasında gelen Takviyeli Dağ Alayı’na bağlı 1.Tabur ve topçu bataryası süvarileri, Payas çayı üzerindeki hududu geçerek, Hatay’ın incisi İskenderun topraklarına girdi. Dörtyol-Payas hududundan Hatay’a giren ilk Türk subayı Piyade Bölük Komutanı Yüzbaşı Celal Bora’dır. Burada, halkın özlem ve sevinç gösterileriyle karşılandı. Salı günü saat 11.45’de, halkın büyük coşku ve gösterileri arasında Payas istikametinden İskenderun Limanı’na gelen Türk Ordusu, İskenderun’a girdi. Her taraf bayraklarla süslenmiş, halkın sevinç ve coşkusu eşliğinde“Hatay Kurtuldu, Yaşa Varol Atatürk” ve “Kırk asırlık Türk yurdu esir kalamaz” yazılı zafer taklarının altından askerlerimiz şeref ve şanla geçiyordu. Bu ne büyük mutlu bir gündür. Bu mutlu günün milli heyecanını yaşayan, gözyaşı döken ve dostlarını tebrik eden Hataylılara ne mutlu.
7 Temmuz 1938 Perşembe günü, yaklaşık yüzbin kişinin katıldığı büyük bir coşku ve törenle karşılanan Kurmay Albay Şükrü Kanatlı kumandasındaki Türk Askeri Antakya’ya girdi.
Bu anın özlem ve coşkusuyla, Antakyalı kızlar Türk Alay Sancağı'na sarılıyor, anneler askerleri kucaklıyor, nineler askerin ayakları altına yatıyor, zılgıt çeken hanımların ise haddi hesabı yoktu. Her taraf bayraklarla donatılmıştı. Yılların hasreti gönüllerde coşku seli haline gelmiş, gözyaşları ile ıslanan yüzler esaretten kurtulmanın sevinci ile parlıyordu.
Cebrail Tepesi insan seli halindeydi. Cadde üzerindeki binalar Hataylılar'la doluydu. Zabıta kuvvetleri, halkı tutmakta zorlanıyordu. “Eğer Türk Ordusu gelirse”diye adak tutanlar ve milli imanla coşan bazı Hataylılar, kurbanlar kesiyordu.