Hüseyin Kurumahmutoğlu
15.07.1987 01 Ocak 1970
Of’tan gelip,Bafra’ya yerleşen bir ailenin çocuğuydu Hüseyin Kurumahmutoğlu.
Bafra’nın en tanınmış ülkücü isimlerinden biri olan Kurumahmutoğlu ,”MHP ve Ülkücü Kuruluşlar “Davasının Bafra sanığı olarak cezaevine girdi. İdamla yargılanan Kurumahmutoğlu, 36 yıla mahkum edildi.
Cezaevinde namaz kıldığı sırada, “Başındaki takkeyi çıkartması” yönünde uyarı aldı. Takkesini çıkartmayan Hüseyin Kurumahmutoğlu başına aldığı dipçik darbesiyle seccadesinin başına yığıldı. 15 Temmuz 1987 günü şehit olan Kurumahmutoğlu, 17 Temmuz 1987 günü Bafra’da toprağa verildi.
BİR HÜSEYİN GÖMDÜK TOPRAĞA… ONUN HİKAYESİ APAYRI…/ Sezer Yozgat
Kimi onları yiğid mert diye tanır, kimi onlar deli divane diye tanır, kimi düşman bilir onları kendine kimi dost bilir onları ve ona göre tavır alır, kimi onları boş bir hayale kapılmış zamane çocukları diye tanır... dedik ya işte kimi yavuz diye tanır, kimi yunus diye tanır ve tarih onları Türk milletinin son fidelerini iyi tanır ve irdeler...
Üstad Necip Fazıl ne güzel anlatmış onları... ALLAH'sızın nefret, namussuzun dehşet, yüreksizin heybet, başı boşun mihnet, devrim bazın zulmet, eyyamcının şirret, inmelinin sıklet, anarşistin devlet , komünistin illet sandığı ve tanıdığı sen... Anlayana çok söz anlatır bunlar...
Bu millet ve devlet o ak alınlı kara yazgılı çocukların mertliğini yiğitliğini, bileklerinin bükülmezliğini, sözünden dönmezliği gördü ve tanıdı onlarda... Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz misali sokaklarında, mahallelerinde, semtlerinde ve çevrelerinde komünistlere peşkeş çekmediler, onların karşısında başlarını eğip susmadılar, her zaman haykırdılar... ne dünyalık istediler nede aferin umdular, ne kavgadan vazgeçtiler, ne gücenip küstüler , vatan millet din ve devlet alsancaklar hakkına dar günlerin bozkurt sesi olarak haykırdılar.Tanıdığı bildiği abileri yakın bildiği arkadaşları onlara hep öğüt dolu sözler verdiler. Etme oğlum, yapma oğlum kendini heder etme vatanı sen mi kurtaracaksın derler. Yerine göre liderlerinin, başbuğlarının hakkında atıp tuttular, ocaklarda işin ne, ne yapacan vatanı seviyorsan içinde sev vs. buna benzer şeyleri söylerler. Büyüklük taslarlar. Yüreğinde ülkü meşalesi yanan genç, söz kendine gelince ülkücülerin yüreğinden geleni dilleriyle değil de gözleriyle anlatırlaki önce anlayacağını anlar. Ülkücü genç, eğer söylenen sözler kendine ise, teşkilatı hedefi anlatır kutlu sevdasını anlatır. Anlatır anlatır çok şey anlatırda karşısındaki hiçbir şey anlamaz ama başbuğun ve davanın hakkında eleştiri yaptıysa bu sefer ülkücü genç yüreğinden geleni bilekleriyle ve bütün gücüyle vurunca yeri de öptürür.
Onlar dudaklarında sevda şiirleri, sevgiliye aşk-ı ilan edemediler. Sevgilileriyle oturup da mehtaba bakıp yıldızları sayarak kendilerine yıldız seçemediler, sevgililerinin kulaklarına aşk sözcükleri fısıldayamadılar. Bir türlü kırmızı, beyaz ve sarı gülün ne anlam ifade ettiğini bilemediler. Onlarda insandı onlarda gençti, onlarda delikanlıydı. Daha hayatının baharında taze fidandılar sevdiler ise de bir türlü sevdiklerini belli edemediler, sevdiğini görünce zamane bebeleri gibi boyunlarına atlamak ellerini bellerinden tutmak yerine yüzleri kızarıp bir an önce oralardan uzaklaşmanın yoluna baktılar... işte onlar yirminci asrın bahadır melekleri...
Hayattan nasiplenemediler. Bir türlü parayı malı mülkü de sevemediler. Ellerine de pek para geçmedi zaten.Onların yürekleri zengindi oda onlara yeterdi zaten.
Orta okul, lise talebesi iken adı "reis"; diye bilinenler kendilerini okudukları okulun tahta sıralarının yerine hücrelere zindanlara atıldılar. Küçücük elleriyle kalem tutanların ellerinde defalarca joplar patladı. Söyle dediler, anlat dediler. Ne biliyorlardı ki neyi anlatsınlar. Vatan mı sattılar, bayrak mı yırttılar, neyi anlatacaklardı ki...Yıktılar üzerlerine suçları ben kalırım tek arkadaşım kurtulsun diyerek kendilerini feda ettiler. Bir şeyler yazılıp önlerine konuldu. Hep alakası olmayan faili meçhulleri verdiler bunlara... vatanımın ha ekmeğini yemişim ha kurşununu yemişim diyen şehit abilerinin yolundan gittiler hep vur abalının sırtına misali oldular. Abileri canlarını verdi karatoprağa düşerek kara toprağı gül bahçesine çevirdiler, onlar sırtlarında dünya yükü o kara zindanları yusufiye bildiler, taş medrese yaptılar... onlara taşmedreseli yusufiyeli dediler öyle anıldılar kimisi Bursa'ya, kimi Eskişehir adana Yozgat il il cezaevlerine dağıldılar... ama hiçbir zaman davasına teşkilatına küsmediler yılgınlık göstermediler.
Onlar çağımızın alperenleri, Hoca Ahmet Yesevi' nin Horasandaki velilerin hem manevi hemde öz torunlarıydılar. Türk e sevdalıydılar. Kendilerini arabesk konserlerinde jiletlemediler, sanatçıların ellerini sıkmak için ağlayarak sanatçı ismi bağırmadılar. Onlar zamane çocuklarından çok farklıydılar çok... onlar gözyaşlarını uzak diyarlarındaki Türk illerindeki soydaşlarının garipliğine hüzün kalışına ağladılar onlar haykırdılarsa da yamyam bile hür bu dünyada Türk niye esir diye haykırdılar.
Onlar ak alınlı kara yazgılı çocuklardılar. Onların kavgası varoluş kavgası idi. Onların zamane çocuklarıyla değil, vatana bayrağa dine ve devlete kastı olanaydı kavgaları...
O günlerden bir yiğidi anlatacağız. Hüseyin Kurumahmutoğlu adı.
Yüreğinde ülkü sevdası İlayi Kelimetullaha adanan bir ömürdür Kurumahmutoğlu. Zindanlarda yeşeren ülkü gülüdür Kurumahmutoğlu.
Onun hikayesi apayrıdır. Bafranın yiğit ülkücülerinden, çevresinde herkesin sevdiği bir isimdir. İmanlı ihlaslı bir Türk yiğididir. Gönül ateşini yakan ülkü ateşi Hüseyin KURUMAHMUTOĞLU’nun da yüreğine kor gibi düşmüştür. Bafranın namlı ülkücülerindendir. Denge adına insanları asan zihniyet Hüseyini de almıştır zindanlara MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasının Bafra sanıklarındandır.
Tarihler 14 Temmuz 1987’yi gösterirken akranları hayatın suyuna dalmış giderler, dün kendini Ülkü Devi diye gösteren bazıları ikbal ve istikbal arayarak kendilerine arının altında yer ararlar. Ya Hüseyin O zindanlardadır. Sevdasından idamla yargılanmış 36 yıla mahkum edilmiştir. Dünyalıktan geçmiştir artık O. Esselatu hayrunminennevm derken ezanlar başında takkesi namaza durmuştu Hüseyin. Bir asker belirdi başında takke yasak dedi. Takke yasak. Haykırdı Hüseyin “ Takkemi çıkarmam” dedi. Dipçik darbesiyle seccadesinin başına yığıldı Hüseyin. Seccadesi kana boyanmıştı. Şehit olmuştu Hüseyin. Kaldırıldığı hastanede yaşamını kaybetmiş. Mertebelerin en yücesine şehitlik mertebesine ulaşmıştı Hüseyin. Ülküdaşlarının omuzlarında 17 Temmuz 1987 günü Bafra’da toprağa verildi.
Yazıma 21.12.1987 tarihinde Rahmetlinin kardeşi Hasan Kurumahmutoğlu ve babası ile yapılan söyleşiyi sizlere sunmak ve onların ağzından da Hüseyin Kurumahmutoğlu’nu dinlemenizi istiyorum.
“Soru: Hasan bey, rahmetli Hüseyin’i ağabey olarak nasıl tanıyordunuz, biraz anlatabilir misiniz ?
Hasan KURUMAHMUTOĞLU : Hüseyin “Allah Rahmet eylesin” ağabeyim, 1980 senesinde cezaevine düştüğü zaman yaşı on yedi idi. Hayatının gençlik çağında bu davaya gönül verdi. Bu davaya canıyla, malıyla hizmet edenler arasındaydı ve cezaevinde şahadet mertebesine erişti. Ben onun kardeşi olarak, böyle bir ağabeyim olduğu için gurur duyuyorum. Çünkü her şekilde kendini yetiştirmiş maddi, manevi yönden bilgi bakımından kendisini Allah’a adamış, kendini yetiştirmiş, Kuran-ı Kerim’i hıfzetmiş, hafızlık derecesine kadar yükselmiş ve cezaevinde arkadaşlarına da Kuran-ı Kerim öğretmiş, onları da yetiştirmek için mücadele vermiş üstün bir insandı. Ben onun için ne desem az, yani onun gibi bir insanı Bafra’da tanımıyorum desem yeridir.
Her bakımdan alçak gönüllü, mütevazi bir insandı.
Soru: Hüseyin cezaevine düştüğü zaman toplum tarafından belli bir tavır takınıldı mı, ailenizin Hüseyin’e bakış açısı değişti mi?
H.K. : Hayır, kesinlikle böyle bir durum olmadı. Biz Ankara’da cezaevinde yattığı zaman her hafta ziyaretine giderdik. Gidemediğimiz haftalar çok müstesnadır. Kesinlikle yalnız bırakma gibi bir durum söz konusu olmamıştır. En iyi şekilde de yardım etmeye çalıştık. Şehit olana kadar da bu böyleydi. Fikir olarak biz, bu davaya bu fikre gönül verdik. Şimdi ağabeyimiz öldü diye yanız o şehit olmadı. Beş bin tane değerli gönüldaşımız şehit oldu. Hüseyin ağabeyim bu şehitlerin ne ilki ne den sonuncusu olacak. Biz var olduğumuz müddetçe çalışacağız. Millet ne derse desin ama iyi ama kötü biz ancak Allah rıza için iş yapar, O’nu düşünürüz.
Soru: Hüseyin tanıdığımız kadarıyla nasıl biriydi ve kısaca hayat hikayesini anlatır mısınız, kökeniniz nereye dayanır?
H.K.: Köken olarak Trabzon ili Of ilçesindeniz. Orada hala yerlerimiz, eşimiz, dostumuz, akrabalarımız var. Doğumumuz orada. Hüseyin, yani rahmetli ağabeyim 1962 doğumludur. İlkokulu ortaokulu ve liseyi burada Bafra’da bitirdi. Okuduğu okullarda sınıflarını hep teşekkür, takdir alarak bitirdi. Üstün bir başarısı vardı. Huy olarak sakin, elindeki ekmeğin yarısını arkadaşı ile bölüşen, gayet alçak gönüllü, arkadaşları için canını verebilecek bir kişiydi. Karıncayı bile incitmeyecek karakterdeydi.
Soru: Efendim Hüseyin’i evlat olarak nasıl bilirsiniz. Sakin miydi, söz dinler miydi?
Babası: İyi bir çocuktu, Allah’a kul, Peygambere ümmet, cemiyete hayırlı olmaktan başka bir niyeti yoktu. Kimseye karşı bir zarar, kötülük düşünmezdi. Hiçbir şekilde ayrılık kabul etmezdi. Ayrılığı sevmezdi. Zaten bizde ayrılık olmaz, bütün insanlar kardeştir ve o muameleye layıktır. Maalesef bazıları böyle düşünmemiş, yıkanla yapanı bir tutmuşlar ve milletini seven devletinin tarafını tutan daha şiddetli ceza görmüş.
Soru: Hüseyin için keşke yaşasaydı da bu yola gitmeseydi diye düşündüğünüz oldu mu?
Babası: Yok. Kesinlikle benim görüşümce o, Allah yolunda şehit olmuştur ve şehit olmakta kolay bir şey değildir. O, vatan için mücadele etmiş, çile çekmiş, azimle Allaha’a kulluk ederek şehitlik mertebesine erişmiştir. Onun kötü bir şeyine şahit değilim ama buna şahidim.
Soru: Hüseyin’in tahsil durumu neydi?
Babası: Okulunda birincilikle, takdirle sınıfını geçerdi. En son liseyi bitirdi diplomasını almak için müracaat ettiğinde, siz bayrağa sahip çıktınız, siz vatana sahip çıktınız bahanesine burada vermediler ve Ankara’dan aldık.
Soru: Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Babası: Efendim, biz vatan için Allah (c.c.) için seve seve can veren, mücadele eden bir milletin evladıyız. Benim bir değil bin evladım feda olsun…
Canım, malım her şeyim Allah’tan geldi ve Allah’ın hizmetindedir.”
Onlar yolumuza ışık oldular. Nasıl ki yıldızları kendimize hedef seçmişsek canıyla kanıyla bu dava için kendilerini feda eden ülkü gülleri ülkü yiğitleri bize örnektir. Bize hedeftir. Tüm ülkücü şehitlerimiz ve Hüseyin Kurumahmutoğlu seni unutmadık. Unutmayacağız. Unutturmayacağız.