« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

16 Tem

2023

“Kılıçdaroğlu hatasının soyağacı”

Hakan Paksoy 01 Ocak 1970

Türk siyasetindeki çalkalanma 28 Mayıs’tan sonra da genişleyerek devam ediyor. Bu sefer muhalefet partilerindeki öne çıktı. Çıkması da normal. Çünkü sonucu ağır bir yenilgi olan seçimden çıktık. Çünkü Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi’nin (CHS) kurgusu böyle. Ya kazanç ya kayıp, ya var ya yok, ya evet ya hayır. Başka alternatif mevcut değil. Aslında bu bile tek başına bu yönetim sisteminin devleti tek bir alternatife mahkûm ettiğini gösteriyor. Herhangi bir kriz ancak seçimle aşılabilecek demektir.

Mevcut cumhurbaşkanının aday olup kazanmasıyla da sistemin devlet üzerindeki etkileri görülemedi. Seçim öncesinde ortada uçuşan yolsuzluk, suistimal, adam kayırma, kamu imkanları ve devlet bütçesinin fütursuzca harcanması, adalette çöküş, ekonomideki büyük bunalımın sebebi olan yönetim hataları sanki yaşanmamış gibi bir algıyla devam ediliyor.

Böyle olunca da CHS’nin teraziye çıkması bir seçim daha ötelenmiş oldu. Ancak konumuz sistemin sorgulanması değil. Uzun süredir kan kaybeden Türk siyasetine bakmak istiyorum. Buna bakarken siyasetin üzerindeki CHS ve yönetim kademesinin devlet anlayışının farklılığını da ortaya koymak gerekiyor.

Ana muhalefet partisinde yaşanan parti içi çalkalanma medyanın en çok tartıştığı konu. Ama bu konu işlenirken dayanılan bir husus var ki bu Türk Milletini ilgilendiriyor.

Yazımın başlığı basında çıkan bir yazının başlığı (Soner Yalçın, Sözcü Gazetesi 4 Temmuz 2023). Başlığı da dikkat çekici. Kılıçdaroğlu’nun hatası değil, Kılıçdaroğlu hatası diyor. Bir kişinin başarısızlığı üzerinden genelleştirerek hükmünü vermiş. Yazıda, ana muhalefet liderinin memur olduğu ve memurların emir almaya alışık olduğundan siyaset yapamayacağı, ancak bunun bürokratik oligarşi olacağı yer alıyor. Yazar, bürokratizmin demokrasiye aykırı olduğunu, bu kafanın siyaseti ‘devlet aygıtı’ hâline getireceğini söylüyordu. Kısaca, memurların siyaset yapamayacaklarını, Osmanlı’yı da bu kafanın yıktığına hükmediyor.

Yazıyı cümle cümle irdeleyecek değilim. CHP Genel Başkanlığı meselesi de ilgi saham dışında. Ama Türk siyaseti için Yalçın’ın verdiği bu hükme bakmak gerekiyor.

Hataların irsiyet bağlantısı
Hâlbuki hatalar insanlara aittir. Ve irsiyet yani kalıtım bağlantısı olamaz. Böyle bir hüküm doğru kabul edilirse ırkçılığın haklılığına kadar gidecek kapı açılacak demektir. Bu da hangi açıdan bakarsanız bakın yanlıştır.

Osmanlı’yı memur kafasının yıktığı da başka bir tartışma konusudur. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin memur sivil demeden kurulduğu tartışılmaz bir gerçektir.

Mustafa Kemal Paşa, İsmet İnönü, Mareşal Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Ali Fuat paşalar, istifa etmiş müstafi Vali Mazhar Müfit Kansu, Denizli Müftüsü Hulusi Efendi, diplomat Ahmet (Alfred) Rüstem Bey, Vali Bekir Sami (Kunduh) Bey, Heyeti Temsiliye Üyeleri; önce kalem müdürlüğü sonra kadı Raif (Dinç), kaymakam İzzet (Eyüboğlu), önce kalem katipliği sonra medresede müderris Mustafa (Soylu) beyler asker ve sivil bürokratlardan sadece birkaçıdır.

Peki, memurlar emir almaya, emir altında yaşamaya alışmışlar mıdır? Bunun da cevabı hayır olacaktır. Bir kere memur kişilerin emri altında değildir. Bağlı olduğu kurallar vardır. Bu kurallar yasalar, yönetmelikler ve tüzüklerdir. Bir de bu kurallar dairesinde yayımlanan genelgeler vardır. Yani tepe yöneticiler ya da bakanlar veya (bugün için cumhurbaşkanı) aklına gelen bir hususu emredemez. O da yasalarla bağlıdır. Bunun adına da mevzuat denir. Yani, cumhurbaşkanından devletin en alt kademesindeki görevlisine kadar mevzuat çerçevesinde yetki ve sorumluluk sahibidir. Mevzuatın değişmesi için de kurallar vardır.

Bugün devlet memuru siyaset yapabilir mi? Bendeki cevabı görevdeyken yapamaz şeklindedir. Ama işleyiş 21. yüzyılda gittikçe belirgin bir şekilde değişmiştir. İşte burada CHS ve yönetim kademesinin devlet anlayışı ile artık bambaşka bir hâle getirilmiştir.

21’inci yüzyıldaki devlet
Son 22 yıla baktığımızda cumhurbaşkanı, başbakan ya da bakanların hepsinin de mevzuatla kavga ettiği görüyoruz. Bu konuyu Türkiye’nin Rotası kitabıma da aldığım makalelerimde dile getirmiştim. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım sık sık, “Mevzuata takılıp durmayın” diyordu*. Bu kervana genel müdürler veya diğer sıralı amirler de girdiler ‘Yönetmelik beni değil ben yönetmeliği yönetirim’ diyorlardı. Aksi davranan işin boyutuna göre baskı altına alındı. Hâlen de bu anlayış daha da alenileşerek ve ağırlaşarak devam ediyor.

Cumhurbaşkanı ‘benim valim, benim bakanım, benim genel müdürüm’ diyordu. Bu anlayış da devam ediyor. Artık memurun emir aldığı kaynak değişti. Dolayısıyla anlayış da farklılaştı. Artık devletin değil seçilmiş kişinin memuru ortaya çıktı. Bu anlayış Meclis’e de taşındı. Mecliste emir eri olan siyasetçiler görüldü. Her gün sayısı arttı. Bugün ak dediğine yarın kara demeye başladılar.

Hâlbuki siyaset ehil olan ve liyakat sahibi insanların işidir. Ki Birinci Meclis bu kalitenin tam ve kâmil örneğidir. Bu dönemde görev alan insanlar İstiklâl Harbi’ni yönetmiş, hukukunun üstünlüğünü tam anlamıyla uygulamış bir heyettir. Muhalifi de muvafığı da öyledir. BMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa ve yönetim kadrosuna çok önemli konularda hem kılavuzluk etmiş hem fikirlerin gelişmesine yardımcı olmuş hem de gerektiğinde itiraz etmiştir.

Cumhuriyet’in ilanından sonra da bu kalite devam etmiştir. O dönemde siyasetin yönettiği ve yönlendirdiği bürokrasi, Atatürk’ün parasız yatılı okusun diye gönderdiği öğrencinin masraf faturasını Atatürk’e göndermiştir. Çocukların masraflarının reisicumhurun ödemesini sağlamışlardır. Bugün ise son seçimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan aday iken her yerde çocuklara 200’er lira dağıttı. Soner Yalçın da dahil bu paraların kimin bütçesinden olduğunu soracak bir babayiğit çıkmadı.

Akılda kalan hep son fotoğraf
Türkiye o kadar hızlı yaşıyor ki akılda hep son fotoğraf kalıyor. Büyük bir hızla dönüşüm yaşanıyor. Ama her dönem ve her olay için yeni bir kural oluşturuluyor. Kural gerekirse kısa süreliğine değiştirilip sonra yeniden eski hâline getiriliyor. Bu uygulama rektör atamalarında görüldü.

CHS döneminde ikinci defa eski genelkurmay başkanı savunma bakanı atandı. Eski Türkiye’nin kurallardan emir alan memuruna bakarak değerlendirme yapılacağına yeni (!) Türkiye’nin anlayışına mercek tutulması gerekiyor. Eski Türkiye’de bugüne nazaran hukukun (mevzuatın) hâkimiyeti çok daha rahatlatıcıydı.

Özal’ın ‘Benim memurum işini bilir’ sözüyle başlayan, Erbakan’ın ‘Köşeyi dönecekler’ benzetmesiyle daha da değişen anlayış bugün çok farklı bir yere ulaştı. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) belki de bu şekilde uygulanmaya çalışılıyor, kim bilir?

Halim Kaya

16 Ara 2024

Mustafa Çolak’ı birkaç yıl önce Samsun Türk Ocağı’nda dinlemiştim. O zaman Enver Paşa ile İttihat ve Terakki hakkında benim tarafımdan dikkat çeken bilgiler vermiş, dolayısıyla dikkatimi çekmişti.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

16 Ara 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 130,46 M - Bugn : 11746

ulkucudunya@ulkucudunya.com