Antonio de Oliveira Salazar
28.04.1889 – 27.07.1970 01 Ocak 1970
Portekiz’in 1932-1968 yılları arasında yöneticiliğini yada daha uygun tabir ile diktatörü olan Antonio de Oliveira Salazar (1889-1970), diktatörler arasında okumuş, ekonomiyi en iyi bilenlerden biriydi. Öncelikli maddesi ülkenin kasasını sağlam tutmak olmuştu.
Ailesi aynı Stalin örneğinde olduğu gibi Salazar’ın papaz olmasını istemişti. Zaten oradaki cevheri keşfeden de kilise olacaktı. Papazlar çocuğun paraya olan ilgisini görünce bu çocuktan papaz mapaz olmaz aklı fikri para demiş ve onu ülkenin en iyi üniversitesinde okuması için yollamışlardı. Haksız olmadıkları görüldü. Salazar Üniversitede ekonomi profesörlüğüne kadar yükseldi. 1920’lerde Portekiz ekonomik açıdan yerlerde sürünüyordu. Cumhurbaşkanı ülkeyi bu açmazdan çıkarmak için adından sıkça söz ettiren Salazar'ı Maliye bakanlığına getirmeyi istedi fakat Salazar’ın şartları vardı. Kendisine süper yetkiler tanınacaktı. Aslında bu yetki ile Salazar'ın yönetimde falan göz yoktu. Sadece istediklerini hızla yapmak istiyordu. Başkente geldiğim ilk trenle geri dönerim diyerek rest çekmişti. 1928'de Salazar'ın Maliye bakanı olarak atandığında (bizde ki Kemal Derviş örneği geliyor akla) Portekiz, ekonomik açıdan düze çıkmayı hedeflemiş bir ekonomi diktatörlüğüne dönüşecekti.
Başta işçi hakları, çalışma koşulları, sendikalar ve bunlara bağlantılı her şey askıya alındı. Salazar, kendine güvenenler haksız çıkarmadı ve kısa zamanda borçlar ödendi, denk bütçe hedefine ulaşıldı. Nihayetinde 1932’de ülkenin cumhurbaşkanı Carmona, bu çabalara karşın ödül olarak Salazar'ı başbakanlığa getirdi. İlk başta halkın desteğini arkasına alan Salazar, kendi kurduğu bu ekonomik düzen mucizeyi, ne pahasına olursa olsun korumaya kararlıydı. Portekiz'de kasalar doluyor, tersine ise özgürlükler boşalmaya başlıyordu. Salazar yeni bir anayasa yaptı ve bu anayasanın temelinde tek parti yönetim vardı. İllaki muhalefet yapmak isteyenleri ise Salazar'ın gizli polisi PIDE ziyaret ediyordu.
Salazar kısa zamanda diktatör şapkasını taktı. Tıpkı Almanya ve İtalya’da ki gibi faşist kurumlar oluşturdu. Salazar'ın yönetim tarzı, otoriterlik arasında gidip geldi. Salazar Mussolini’ye 'ye duyduğu hayranlığı hiçbir zaman gizlememiş, Komşusu Franco’nun politikalarından da etkilenmiştir. Bu yönüyle ve hareketleri ile Franco’ya benzetilir. İspanya iç savaşında Franco'ya her zaman destek vermiş, II. Dünya Savaşı'nda ise bağımsız kalmaya gayret etse de el altından müttefiklere destek vermeyi ihmal etmemiştir. İkinci dünya savaşında çok akıllıca politikalar uygulanmıştır. Çünkü Nazilere destek verdiğinde sömürgelerini kaybedeceğini biliyordu. Salazar canımdan vazgeçerim ama sömürgelerinden vazgeçmem diyenlerin başında geliyordu.
Portekiz o zamanda dünyanın üçüncü büyük sömürgeci gücü olmasının hem prestijini hem de ekonomik açıdan büyük servet getiren gelirini elde ediyordu. Bu durum Salazar'ın ekonomi saplantısını daha da güçlendiriyordu. Ayrıca Nazilerden kaçan 50.000 Yahudi mülteci ülkesinden geçmesine izin vererek puan toplamıştı. Bu yönü destek verdiği Naziler kadar antisemist (Yahudi düşmanlığı) olmadığını göstermektedir.
Soğuk savaş döneminde Salazar yönünü Batı’ya çevirdi ve ardından Birleşmiş Milletlere kabul edildi. Salazar'ın sonunu getirense en büyük aşkı sömürgeleri oldu. Önce Hindistan'daki sömürgelerini, ardından Afrika'daki sömürgeleri kaybeden Salazar, Afrika'ya yüklendikçe yüklenmişti. Bağımsızlık sürecinde bu sömürgeleri bırakmaya hiç niyeti yoktu. Tüm dünyayı karşısına almasına rağmen sömürgelerinden kopmamak için mücadele etmeye ve Afrika halklarını ezmeye devam ediyordu. Birleşmiş Milletler Salazar’ın Portekiz’ini siyasal olarak dünya kamuoyunda yalnızlığa sürüklüyor ve sömürgelerde ki isyanları bastırmak için ülkedeki askeri harcamaların artması halkı fakirleştiriyordu. Zorunlu askerliğin Portekiz’de 4 seneye çıkması önce Katolik kilisesinin ardından da halkın desteğini yönetime karşı azalmasına sebep oluyor, asker kaçaklarının sayısı hızla artıyordu. Sömürge savaşları esnasında ordu içindeki bazı generaller Salazar'a karşı diş bilemeye başlamışlardı. Onlara göre başbakan kazanamayacakları bir savaş için Salazar, ülkenin kaynaklarını heba ediyordu.
Portekiz Karanfil Devrimi
Salazar 1968’de koltuktan, kimilerine göreyse banyo küvetinde düşerek felç olunca yolun sonu göründü. Devlet başkanı tarafından görevden alındı. Onun yerine Marchisio Coentrao başkanlığa getirildi. Salazar son yıllarını gözlerden uzak geçirdi ve 1970’te öldü. Son ana kadar halen başbakan olduğunu sanıyor, etrafa emirler verip duruyordu. Diktatör gidince ülkedeki iklim bir nebze yumuşamıştı. Önce o, ardından kurduğu rejim öldü. Solcu subaylar "karanfil devrimi" adı verilen kansız bir darbe ile Portekiz’de ki Salazar kalıntılarını temizlediler. Ülke çalkantılı iki yılın ardından liberal demokrasiye geçerek Avrupa'ya endekslendi.
Salazar dönemi tutucu, katı ve faşist olarak adlandırılsa da dönemdaşı diğer faşist diktatörler kadar katı bir ırkçı olmayıp, Salazar light faşist olarak adlandırılmıştır. Salazar dünya tarihine geçmiş 3 f kuralının sahibidir.
Salazar iktidarı devaldığında sendika ve sivil toplum örgütlerini kapatınca, işçiler sorunlarını nasıl dile getirecek diye sorulduğunda “Onlar 3 F ile idare etsinler artık” dediği öne sürülse de genel kabul gören Salazar sözü “Ben 36 yıl 3 F ile Portekiz’i yönettim” olmuştur. Her ne kadar Salazar’ın bu sözü söylediği tartışmalı olsa da onunla özdeşleşmiştir.
Peki nedir bu 3 F? Salazar’ın 3 f ile ülke yönettim sözünde bahsettiği, F harfi ile başlayan 3 sözcüktür. Bunlar Fado, fiesta ve futboldur. Yani bu üçü ile halkı uzun yıllar uyuttuğunu ve kendi yönetimini devam ettirdiğini ima etmiştir. Fado bir müzik türü olup fiesta ise eğlencedir. Futbol ise bildiğimiz futbol sporudur.
Salazar rejimini yıkan kansız askeri darbe, silahların namlularında karanfil takıldığı için Karanfil devrimi olarak tarihe geçmiştir. Salazar ekonomi profesörlüğünden diktatörlüğe yatay geçiş yaptığı için hep farklı oldu. Giyim kuşamı diktatörlerden ziyade bir salon adamını andırıyordu. Klasik diktatörlerin yaptığı gibi kucakta çocuk sevme, vatandaşın yanağından makas alma gibi hareketlerde bulunmadı. Soğuk ve mesafeli olan Salazar, hiçbir zaman laf ebesi de olmadı. Ayrıca özel yaşamında hiç evlenmemiş, alkol ve sigara kullanmayan biriydi. Masraflardan kaçınmak için konutunda domates yetiştirdiği bilinen Salazar, oldukça pinti biri olarak tarihte yerini almıştır. Tüm bunlara rağmen aynı zamanda yer aldığı Hitler, ve Mussolini'yi geride bırakarak tam 36 yıl boyunca iktidarda kalmayı başarmıştır. Ortalık yatışınca da Angola'da 80000, Mozambik'te 63000, diğer çeşitli yerlerde 15 bin kişi Salazar'ın değişim rüzgârına direnenlerin kurbanı olarak mezarlıklara donmuştu. Yani kısacası çileyi gene Afrika çekmişti...